Halkımız devekuşu yiyecek diyorduk. Halkımız devekuşu yemedi. Devekuşları, yetiştiricilerinin parasını yedi.
“Devekuşu eti şöyle iyi, böyle iyidir... Devekuşu yetiştirmek şöyle kârlı, böyle kârlıdır” havası basılınca, “Aman bu fırsatı kaçırmayalım” diyenler, işin aslını astarını araştırmadan” balıklama devekuşu işine girdi.
İsrail’e, Güney Afrika’ya ve Bazı Avrupa Birliği ülkelerine oluk oluk para akıtarak devekuşu anaçlarını ithal ettik. 500 kadar çiftlikte devekuşu yetiştirilmeye başlandı. Devekuşu Yetiştiricileri Derneği Başkanı Prof. Dr. İbrahim Ak’a göre, çiftliklerin yüzde 80’i kapandı. Şimdilerde yaklaşık 100 kadar çiftlikte devekuşu üretiliyor.
Devekuşları en fazla 2.5 m boya, 140-150 kg ağırlığa ulaşan güçlü ve hızlı koşan hayvanlardır. Tekmeleri bir insanı öldürecek güçtedir.
Devekuşunun özelliği yemi hızlı ete dönüştürmesidir. 5 kg yemden 1 kg canlı ağırlık elde edilir. Sığırlara ve koyunlara verilen birçok yemi yer. Kuru ya da yeşil yonca, mısır silajı,
Bu yıl Vehbi Koç Ödülü arkeoloji profesörü Mehmet Özdoğan’a verildi. Arkeoloji eski medeniyetleri maddi kalıntıları yoluyla inceleyen bir bilim dalıdır. Eski çağlardan zamanımıza kalmış eserler incelenirken, bu incelemeye dayalı olarak geçmişteki yaşama ilişkin bilgilere ulaşmak bu bilim dalının ilgi alanını teşkil eder.
Kazı, eski medeniyetlerin maddi kalıntılarına/izlerine ulaşabilmek için yapılır. Önemli olan, kazı sonucu elde edilen değerleri yorumlayarak bilgilere ulaşabilmek ve de daha önemlisi kazılar sonucu ortaya çıkan maddi kalıntıları koruyacak tedbirleri alabilmektir.
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan (1943), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya bölümünde okudu ve 1994 yılında okuduğu anabilim dalının profesörü oldu. Öğrenciliğinden başlayarak İstanbul-Chicago üniversitelerince yürütülen Güneydoğu Anadolu Karma Projesi’nin Çayönü kazılarının önce alan yöneticiliğini, daha sonra projenin başkanlığını üstlendi.
Bu ödül 7’nci ödül
Aşağı
Türkiye’den Rusya’ya gönderilen domateslerde, sebzelerde ve meyvelerde insan sağlığına zarar verecek ölçüde “pestisit ve nitrat” belirlendiği için, Rusya’nın Türkiye’den ithalatı durdurduğu belirtiliyor.
Bu birinci kötü haber. Gelelim ikinci ve daha da önemli kötü habere:
Rusya’ya satılamayan domatesler, sebzeler ve meyveler içeride “saf ve bakir Türk halkına” satılmaya başlanmış. Saf ve bakir halkımız da “Oh... Oh... Domates, sebze ve meyve ucuzladı!” diyerek bunları kapışıyor, mideye indiriyormuş.
Önce “pestisit” nedir, onu anlatayım. “Pestisit”, zararlı böceklerin oluşumunu, gelişimini önlemek, böceğin, haşerenin, mantarın, yaban otlarının ve solucanların zararlarını yok etmek amacıyla kullanılan, değişik formüller altında hazırlanan kimyasal ilaçlara verilen isimdir.
1970’li yılların başında Stockholm İnsan Çevresi Konvansiyonu ile ülkeler tarımda kullanılacak ve kullanılamayacak pestisitleri belirledi ve kontrol altına aldı.
Azı yarar/çoğu zarar
Devletin Tüketici Fiyatları Endeksi’ne (TÜFE) göre, geçen mayıstan bu mayısa gıda fiyatlarındaki artış yüzde 15.69 oranında.
İstanbul Ticaret Odası geçen mayıs ayından bu mayıs ayına halkın tenceresini kaynatmak için satın almak zorunda olduğu bazı gıda ürünlerinin fiyatını açıkladı. Bu açıklamaya göre,
- Bulgur fiyatı bir yılda yüzde 87, pirinç, yüzde 53, ekmek yüzde 50, makarna yüzde 43, buğday unu yüzde 33 artmış.
- Bir yılda tereyağı fiyatındaki artış yüzde 20, sıvı yağlarındaki artış yüzde 85 oranında.
- Mercimek fiyatında yüzde 51, kuru fasulye fiyatında yüzde 42, nohutta yüzde 33, salça fiyatında yüzde 23 artış var.
- Sebze ve meyve fiyatlarında da benzer oranlarda artış belirlenmiş.
Halkımız her gün satın almak zorunda olduğu bu temel maddelerin fiyatındaki artışa bakarak enflasyon hesabı yaptığı içindir ki devletin açıkladığı enflasyon rakamına inanamıyor.
Cevher Özden’i 1970’li yılların başında, “tasarruf bonosu” alıp satarken tanıdım. Son yıllardaki telefonla görüşmelerimizin birinde, “Kastelli olarak benim yaptığım işi şimdi Merkez Bankası ile Hazine yapıyor” dedi.
Ve anlattı: ”1980 yılında enflasyon yüzde 89 idi. Kastelli yıllık yüzde 36 faiz verdi. 1981 yılında enflasyon yüzde 107 oldu. Kastelli yüzde 44 faiz ödedi. 1982 yılının ilk altı ayında enflasyon yüzde 56 iken, Kastelli yıllık yüzde 44 ile para topladı... Kastelli’nin faizi enflasyonun altındaydı. Kastelli’nin çevirdiği paranın arkasında sanayi ve ticaret şirketlerinin tahvilleri, bankaların mevduat sertifikası vardı. Açık anlatımla, para üretimden kaynaklanıyordu.
Hüneri, yüksek faizdi
Şimdi benzer çarkı Merkez Bankası ve Hazine döndürüyor. Ama daha kötü şekilde. (1) Çünkü Kastelli faizi enflasyonun altındaydı. Şimdi enflasyonun üzerinde faiz veriliyor. (2) Kastelli’nin döndürdüğü para sonunda üretime gidiyordu. Şimdiki çark eski
Ayşe Hanım Teyzemin suratından düşen bin parça... ”Böyle pahalılık görmedim... Fiyatlar çıldırmış durumda” diyor. Takılmak istedim... ”Biz ne enflasyonlar gördük Ayşe Hanım Teyzeciğim” dedim. ”IMF’nin desteği, hükümetin ekonomi politikası ve Merkez Bankası’nın omuz vermesi sayesinde enflasyon yüzde 10’un altına indi...
Geçen aybaşı açıklanan resmi TÜFE enflasyonu, yıllık yüzde 9.9 oranında idi... Diyelim ki, salı günü açıklanacak rakam biraz daha artmış olsun. Pazartesi açıklanan İTO (İstanbul Ticaret Odası) İstanbul İli Ücretliler Geçinme Endeksi’ne göre, yıllık enflasyon yüzde 14.1 oranında. Sizin şikâyetiniz nedir ki ?”
Ayşe Hanım Teyzem “burnundan soluyor”! “Sen bırak politikacı ağzıyla konuşmayı... Enflasyon palavrasına benin aklım ermez. Ben tencereme giren maddelerin fiyatına bakarım. Beni ilgilendiren, benim tenceremdeki pahalılıktır. Sen ondan söz et.”
Tencere pahalı kaynıyor
Mecburen cebimden listeyi çıkardım. Masanın üzerine
Monte Carlo’da geçen hafta sonu güneş ile yağmur birbiriyle yarışıyordu. Kâh yağmur yağıyor, kâh güneş çıkıyordu.
Yılın bu günlerinde Monte Carlo için normal olmayan yağmur bir hafta önce (22-25 Mayıs tarihleri arasında) yapılan, “Monaco Grand Prix” diye adlandırılan ünlü otomobil yarışlarını rezil etmiş.
Bu yarışların özelliği Monte Carlo’da her gün en fazla kullanılan inişli çıkışlı ve bol virajlı şehrin en fazla kullanılan yollarında yapılması.
Genelde 2 şeritli ve 16 keskin virajı bulunan 33 km yol, yarış süresince 2 saat trafiğe kapatılıyormuş. Bir hafta geçtiği halde yarış nedeniyle yolun iki yanına konulan çelik korkulukları ve portatif demir tribünleri sök sök sökemiyorlar. Büyük, zor ve pahalı bir yarış ama Monaco’ya ün ve bolca turist getiren bir yarış.
Biz o yarış için değil de dünyada 2008 yılının girişimcisini belirleyecek yarış için Monte Carlo’dayız.
47 ülkeden gelen girişimciler
Beş yıldır Türkiye de bu yarışa katılıyor. Milliyet gazetesi ile Ernest & Young
Milliyet gazetesi ile Ernst&Young’ın, bu yılın girişimcisi olarak belirlediği Orhan Turan’ı anlatmadan, Orhan Turan’ın ürettiği yalıtım malzemelerinin, insanlar ve ekonomi için önemini anlatayım.
Yalıtım denilen şey, binaların duvarlarının, çatılarının sıcak ve soğuk geçirmezliğini sağlamak demek. Bunun için inşaat sırasında veya bina bittikten sonra özelliği olan malzemelerle duvarların ve çatının ısı geçirmez hale getirilmesi gerekiyor. Son yıllarda bizde “mantolama” denilen şekilde, binaların dış cepheleri bu tür yalıtım malzemeleri kaplanmaya başlandı.
Yalıtım şundan önemli: Yalıtım yapılan binanın ısıtılması ve soğutulması için daha az enerji harcanıyor. Enerji demek (enerji elektrikten de, doğalgazdan da, mazottan da, kömürden de elde edilirse edilsin) döviz demek, para demek. Hele günümüzde hem ekonomi hem de halk için çok önem taşıyor.
Yalıtımcıların verdiği bilgiye göre, biz yalıtımsız binalarda ısınabilmek için Avrupalıların harcadığından 4.5 kat daha fazla enerji harcıyoruz. Isı yalıtımı yapılan