Olayların içinden Dolar fiyatı şimdilerde neden olması gereken rakamın altında? Çünkü ülkeye çok miktarda dolar giriyor. İhtiyacın üzerinde dolar piyasada dolanınca da fiyatı ucuzluyor.MB yüksek faiz ödemeye devam ettikçe, hükümet ve özel sektör varlık satışlarını sürdürdükçe, ülkede büyük bir siyasi kriz çıkmadıkça, ülkede bankalar ve büyük şirketler batmaya başlamadıkça, ülkeye döviz girişi devam edecektir. Merkez Bankası'nın (MB) hesabına göre dolar şimdilerde 1.7 YTL'den satılmalı. MB'nin hesabı nedir?" Onu daha sonra anlatalım... "Madem ki dolar fiyatı 1.71 YTL olmalı... Hadi öyle olsun!" demekle dolar fiyatı yükselir mi? Önce onu tartışalım. Tek olağandışı tehlike, yabancı kredi değerleme kuruluşlarının veya IMF'nin, "Türkiye'de devletin ve özel sektörün dış borçları büyüdü. Cari açık (döviz açığı) tehlikeli boyuta ulaştı. Türkiye borçların ana parasını veya faizini ödemekte zorlanır" şeklinde bir değerleme yapmasındadır. Kendiliğinden dolar fiyatı artmadığı halde, MB fiyatı artırabilir mi? Bu kolay değildir. Günümüzde 'eski usul devalüasyon' yapma imkânı kalmadı. MB dolar fiyatını 1.7 YYL'ye çıkarmaya kalksa, yüksek fiyattan dolar topladığıyla kalır. Fiyat yükselmez.MB
Olayların içinden Hoca ne için dua edeceğini şaşırmış. "Tanrım, bu ne iştir ki? Yağmur yağsa damadın biri, yağmasa öbürü perişan olacak. Ben şimdi senden ne niyaz edeyim", diyerek Tanrı'ya yakınmış.Dolar fiyatının durumu da bu hikâyedekine benziyor... Yolda giderken yolumu çevirenler, "Hoca, bu ne iştir? Dolar 1.17 YTL'ye kadar geriledi. Biz 1.50'den 1.70 YTL'den dolar almıştık... Devamlı zarar ediyoruz... Ne yapsak ki?" diyorİhracatçı "Dolar 1 YTL olacakmış. Böyle bir şey olursa batarız. Döviz fiyatı mutlaka yükselmeli" diyor.Sonra dövizle borçlanmış işadamına rastlıyorsunuz : "Hoca doların düşmesi çok iyi... Nerede ise sıfır faizle döviz kredisi kullanır hale geldik. İnşallah bir terslik çıkmaz... Dolar fiyatı patlamaz. Dolar fiyatı tırmanışa geçerse batarız" diyerek içini kemiren korkuyu dolaylı olarak dışa vuruyor. Nasrettin Hoca'nın bir damadı çiftçi, öbür damadı çömlekçi imiş. Çiftçi olan damat, "Hoca, dua et yağmur yağsın. Yağmaz ise tüm buğdaylar kurur. Ailece aç kalırız, perişan oluruz" diyerek kapısını çalmış. O gitmiş çömlekçi damat gelmiş."Hoca dua et, yağmur yağmasın. Yağar ise pişmemiş tüm çömlekler çamur olur. Ailece aç kalırız" demiş. Açık anlatımıyla halkımız
Olayların içinden Kuran'da Kadir Gecesi'nin kutsallığı ve bu gecenin ramazan ayı içinde olduğu belirtilir. Fakat, ramazanın hangi gecesi olduğu belirtilmez. Ramazanın 27'nci gecesi olduğu, Hazreti Muhammed'den nakledilen hadislerle Müslümanlara duyurulmuştur.Hem okuyucularımın Kadir gecelerini bir gün önceden kutlamak hem de bu vesileyle Müslümanların ramazan ayı içinde yerine getirmeleri gereken iki görevi (fitre ve zekât mükellefiyetini) hatırlatmak istiyorum. Müslümanlar, ramazan ayında yoksulları sevindirmekle yükümlüdür. Fitre, ramazan ayında fakirleri sevindirmek için dağıtılması usulden olan sadakaya verilen isimdir. Fitre, orucun noksanını tamamlar, fakirleri ramazanda ve bayramda dilenmekten kurtarır.Fıtır sadakası (fitre), kitabımız olan Kuran'da yer almaz. Hicretin ikinci yılında, ramazan orucunun farz olduğu sene, zekâttan önce meşru kılınmıştır.Farz olmasının delilleri bazı hadislerdir. İslam dininde temel kaynak Kuran'dır. Kur'an, Allah'ın buyruğudur. Kuran'dan sonraki kaynak "hadis"lerdir. Ramazan ayının 27'nci gecesi Müslümanlar için kutsal bir gecedir. Bu geceye "Kadir Gecesi" adı verilir. Kadir Gecesi, Kuran'ın indirilmeye başlandığı gecedir. Pazartesi gecesi,
Olayların içinden Çöküntü olan binaya öğrencilerin girmesine izin verilmiyor. Bu binada bulunan, her biri 250 öğrencilik 2 derslik, fakültenin en büyük derslikleri. Lokanta ve kantin öğrencilerin yemek yiyebildikleri tek alan.Marmara Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Sayın Necla Pur ile İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayın Melda Cinman Şimşek sorunun çözümü için Sayın Sarıgül'ün ilgisini bekliyor. Ama Sayın Sarıgül'den haber çıkmıyor. Bu durumda çare; Kızılay'dan iki büyük çadır temin ederek öğrencileri çadırda eğitmek. Şişli Belediye Başkanı, CHP Başkan adayı Sayın Sarıgül, Nişantaşı'nda kendi mülkü olan arazide büyük bir inşaat yapıyor. İnşaat nedeniyle yerin 30 metre altına inilince, kazılan alanın hemen yanında bulunan Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin derslikleri ile öğrenci lokanta ve kantininin bulunduğu binada çöküntü ortaya çıktı. Bu sorun beni çok hem de çok ilgilendiriyor. 1993 yılından bu yana İletişim Fakültesi'nde gazetecilik, radyo ve TV, halkla ilişkiler bölümlerine devam eden öğrencilere ekonomi öğretirim. Derslerime çok sayıda öğrenci katılıyor. O nedenle derslerim, Sayın Sarıgül'ün inşaatı nedeniyle kullanılamaz hale gelen binadaki dershanelerde
Olayların içinden (Son yıllarda hükümetler özelleştirme adı altında varlık satışından gelen paraları da gelir olarak kullandı ama, bundan sonra satılacak pek malımız kalmadı. Mülklerimiz (!) var.) Hükümet 2008 bütçesi üzerinde çalışıyor ama, 2007 yılı bütçesinin durumu pek de iyi değil.TBMM'de kanunlaşan 2007 yılı bütçesinin toplam harcama sınırı 204.9 milyar YTL idi. Bakanlıkların ve kuruluşların yıl içinde kullanabilecekleri ödenekler (yapacakları harcamalar) bu sınıra göre belirlenmişti. Hükümet 2008 yılı bütçesinin hazırlıklarına bağladı. Büçe yapmak demek, devletin geliri ile giderini dengelemek demektir. Gelir gideri karşılayamaz ise, aradaki farkı kapatmanın iki yolu vardır : (1) Ya vergiler artırılır.(2) Ya da Hazine yeni borçlanmalara gider, borçlarını artırır. Ne var ki, 2007 yılı içinde (1) Terör nedeniyle artan savunma giderleri, (2) Seçim yatırımları, (3) Sosyal güvenlik kurumlarının büyüyen açıkları nedeniyle ödenekler bitit ve bazı bakanlık ve kuruluşların ödenekleri artırıldı.Bu konular medyaya fazla yansımadı. Ödenek artışlarıyla ilgili en geniş haber Radikal'de (1 Ekim 2007) yayımlandı. Ahmet Kıvanç'ın Ankara kaynaklı haberinde ödenek artışlarının dağılımı
Olayların içinden Eğer insanların yıllık net geliri yıllık ortalama fiyat artışı oranında artmamış ise, onlar için enflasyon "pahalılık" demektir. Onlar bir yılda kendilerinin fakirleştiğini hissederler.Aylık fiyat hareketleri tabii ki önemlidir. Ama halkın geliri her ay değişmez. Halk gelir değişimini genelde daha uzun dönemlerde ölçer. Gelirindeki değişim ile harcamalardaki değişimi karşılaştırarak durumunun iyiye mi kötüye mi gittiğine karar verir.Geçen yıl (2006 yılında) eylül ayından geriye yıllık (12 aylık) dönemde ortalama tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 9.05 idi.TÜİK, bu yılın eylül ayından geriye 12 aylık dönemde (yıllık) tüketici fiyatlardaki artışın yüzde 9.17 olduğunu açıkladı.Görülüyor ki, yıllık ortalama fiyat artış oranında geçen yılın üzerinde. Merkez Bankası enflasyon için belirlediği hedeften çok uzak. Enflasyon denilince halkı ilgilendiren, tüketici fiyatlarındaki yıllık ortalama fiyat artışıdır. Halbuki Merkez Bankası, enflasyonu aşağıya çekme konusunda pek iddialı. Bu uğurda "yüksek faiz-ucuz döviz" politikasını ısrarla (acımasızca) sürdürüyor.Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası Başkanı ekonomi yazarlarını topladı. (Bu toplantılarına, banka politikalarını
Olayların içinden Dışarıdan ucuz faizle borçlananlar dövizleri ülkeye getiriyor. İçeride yüksek faizin cazibesine kapılan yabancılar ülkeye döviz getiriyor. Böylece ülkeye oluk oluk döviz giriyor.Ülkeye oluk oluk döviz girince de doların fiyatı devamlı ucuzluyor. Düne kadar dolar 1.20 YTL'nin altına inmez diyenler, şimdilerde 1.10 YTL'lik dolar fiyatından söz ediyor.Dolar fiyatının ucuzlamasında tabii ki doların euro karşısında değer kaybının da etkisi var ama, bizdeki ucuzluk bambaşka bir ucuzluk. Faiz yurtdışında çok ucuz. İsteyen bankalarımız ve özel sektör kuruluşlarımız yüzde 5-7 faizle borçlanarak döviz bulabiliyor. Faiz yurtiçinde çok yüksek. Döviz getirerek YTL'ye çeviren yabancılar yılda net yüzde 18-20 dolayında getiri sağlayabiliyorlar. Biz de "Uzaklara kar yağıyor üşümedin mi /sen bu işin sonunu düşünmedim mi " deyimini unutarak ucuz dövizleri afiyetle yiyoruz. Ucuz ucuz tüketiyoruz. Tükettiğimiz dövizleri bir gün ödememiz gerektiğini unutuyoruz.Tükettiğimiz dövizlerin büyüklüğünü bu yazının altında verilen iki tablodan izleyebilirsiniz.(1) Toplam dış borçlarımız devamlı artıyor. Mart sonunda 214 milyar dolar idi. Haziran sonunda 226 milyar dolar oldu. Toplam dış
Olayların içinden İhracat kolay iş değil. İhracat, (1) Talebi olan bir malı (2) Yüksek kalitede (3) En ucuz fiyatla üretmeye bağlıdır. Üretmenin gerisinde araştırma, geliştirme ve teknoloji, önünde ise pazar araştırması, reklam ve tanıtma vardır.Çoğu ekonomik büyüklüğün altındaki Türk üreticilerinin dünya pazarında dev kuruluşlarla rekabete girerek mal satabilmeleri alkışlanacak bir durumdur.İhracatta üretmek, pazar bulmak yetmiyor. Türk parasıyla üretilen malın yabancı parayla satışında, Türk parasıyla yabancı para arasındaki ilişki çok hem de çok önemli. Çünkü üretici ihraç edeceği malı üreten işçinin ücretini, üretimde kullanılan enerjinin, petrolün parasını, yerli malı girdilerin parasını Türk parasıyla ödüyor. Enflasyon geriledi ama sıfır olmadı. İşçi ücreti, enerji maliyeti yerli malı girdilerin fiyatları artırıyor. Buna karşılık döviz fiyatı sabit kaldığında ihracatçının geliri de sabit kalıyor. Veya düşüyor. 2002 yılından bu yana döviz fiyatının sabit kalmasına rağmen 12 aylık ihracatın 100 milyar doları aşması sevinilecek bir gelişmedir. İhracat, Türkiye'de büyümenin motorudur. Yatırımın, üretimin, istihdamın hızlı büyümesi ihracat artışına bağlıdır. Ucuz döviz