Uluslararası rezervden söz edildiğinde, döviz yanında altın mevcudunun piyasa değeri de döviz rezervine eklenir.Merkez Bankası'nın sahip olduğu altınların değeri geçen yıl sonu 1.9 milyar dolar idi. Bu yıl altın fiyatları artınca 29 Aralık'ta 2.3 milyar dolara yükseldi.Merkez Bankası'nın "serbestçe kullanabileceği" dövizlerin tamamı bankaya ait değildir. Büyük bölümü başkalarına ait dövizdir.Merkez Bankası'nın kendine ait olan dövizler, piyasadan Türk lirası ödeyerek topladığı dövizlerdir. Merkez Bankası'nın kendine ait olan dövizleri de, başkalarına ait dövizleri de rezervde tutmasının doğrudan veya dolaylı bir maliyeti/faturası vardır. Merkez Bankası'nın döviz rezervi, bankanın serbestçe kullanabileceği döviz miktarını gösteriyor. Merkez Bankası, başkalarına ait dövize bir şekilde kira (faiz) öder. Kendine ait dövizleri satın almak için piyasaya saldığı Türk liralarını faiz ödeyerek geri toplamak zorundadır.Merkez Bankası neden döviz rezervi tutar? Neden döviz rezervini büyütmek zorundadır? Çünkü döviz rezervi, Türkiye ile iş yapanlara, Türkiye'ye döviz gönderenlere güvence verir. Ekonomide bir çalkantı çıkarsa ülkenin bu rezervi kullanarak yabancıların döviz talebini
Bir yıl önce tüketici fiyatlarındaki artış 7.72 oranında idi. Merkez Bankası aralık ayı sonunda tüketici fiyatlarının yüzde 5'e indirmeyi hedef almıştı. Fiyat artış oranı (enflasyon) geçen yılın altına inecek iken yaklaşık olarak yüzde 25 üzerine çıktı.Hükümetimizin ve Merkez Bankası'nın enflasyon hedefi yaklaşık yüzde yüz oranında saptı. Üretici fiyatları (üretilen mal ve hizmetlerin maliyeti) 2005 Aralık ayına göre 2006 Aralık ayında yüzde 11.58 oranında arttı.Biz yıl önce üretici fiyatlarındaki artış yüzde 2.66 oranında idi.Bu, üreticiler için yüzde 300'e yakın bir fiyat artışı demektir.Bizde fiyatlar gerilerken, döviz fiyatının ucuzlaması dikkate alınmaz da, fiyat artışları genelde döviz fiyatlarının yükselmesine bağlanır. Tüketici fiyatları 2005 Aralık ayına göre 2006 Aralık ayında yüzde 9.65 oranında arttı. 2005 yılı aralık ayında ABD doları 1.35 YTL'den satılıyordu. 2006 yılı aralık ayında 1.42 YTL'den satıldı. ABD doları fiyatındaki artış yüzde 5 dolayında. Açık anlatımıyla, tüketici ve üretici fiyatlarındaki artışın gerisinde.Hazirandan bu yana 2006 yılı enflasyonunun yüzde 10 dolayında gerçekleşeceği tahmin ediliyordu. Merak edilen, enflasyonun yüzde 10'un birazcık
(1) Bir siyasi partimizin, seçim öncesi, ciddi bir ekonomik program hazırlayarak halktan bu programa dayalı olarak oy isteme politikası önemli bir gelişmedir. Muhalefetteki "programsız" partiler DYP'nin hazırlığından ders almalıdır.(2) DYP'nin program taslağı, bugün uygulanan politikaların, AKP hükümeti programının alternatifinin olamayacağı konusundaki görüşlerin ne kadar yanlış olduğunu sergilemektedir.DYP'nin program çalışmalarını, Genel Başkan Mehmet Ağar'ın Baş Ekonomik Danışmanı, eski Dünya Bankası ekonomistlerinden Dr. Tanju Yürükoğlu yönetiminde bir uzmanlar heyeti yürütüyor.Programla cumhuriyetin 100'üncü yılı olan 2023 yılı için bir Türkiye vizyonu ortaya konulmakta, sonra da bu vizyona erişebilmek için izlenecek politikalar, alınacak önlemler sıralanmaktadır. Doğru Yol Partisi (DYP), bugün uygulanan programa alternatif bir "ekonomik program" hazırlığı içinde. "Aş, iş ve onurlu yaşam" hedefine dönük olarak yapılan çalışmalarla oluşturulan program taslağını okudum. Ortaya konulan ekonomik ve sosyal dönüşümün başarısı, büyük ölçüde kurumların görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmelerine bağlı olacağından, kadrolaşma sonucu zayıflayan kurumların sağlamlaştırılması
Kahveye gitmekten vazgeçtim. Faruk Aksoy'un hikâyesini dinledim.Faruk Aksoy'un hikâyesi herkesi ilgilendirir. Çünkü hikâyenin içinde beyaz peynir var. Kaşar peyniri var.Faruk Aksoy anlatıyor. "Peynircilik baba mesleğim. Babam Ahmet Aksoy süt mevsimi yaylalara çıkar, peynir yaptırırdı. Ben akademide iktisat okuduktan sonra baba mesleğini sürdürmeye karar verdim. Antalya'da modern bir peynir imalathanesi kurdum. Günde 10 ton süt işleyerek kaşar peyniri yapıyordum. İzmir'de sabah erken saatte kahve içmek için Konak'taki Pier'e uğradım. Duvar dibinde spor malzemelerinin satıldığı bir tezgâhın arkasında duran orta yaşlı adam, "Merhaba..." dedi. "Sizinle Antalya'da karşılaşmıştık. Peynirci olduğumu söyleyince ilgi göstermiştiniz..." Ben de merhaba dedim ve "Burada ne yapıyorsunuz?" diye sordum. "Kaşar imalathanem vardı. Kapatmak zorunda kaldım. Şimdi tezgâhtarlık yapıyorum" diye cevapladı. Kaşar peynirinin esası beyaz peynirdir. Onun için önce beyaz peynirin yapılışını anlatayım. Tam yağlı veya yağı alınan süt 65-70 derece ısıtılır. Mayalanır. Mayalanınca hamur haline gelir. Lor suyu denilen suyu süzülür. Tenekelere dökülür. 2-3 gün sonra kalıplar halinde kesilerek tenekelere basılır.
Ünlü mağazamızın başlığını taşıyan mektubu, grubun genel müdürü imzalamıştı. Mektupta şunlar yazıyordu: "Dostlarımıza yılbaşı için bir alışveriş kartı gönderiyoruz. Mektup ekinde 'Altın Renkli' bir alışveriş kartı ve bin YTL'lik hediye kuponu bulacaksınız. Bunlarla ilgili broşürü okumanızı öneririz." (Öneri veya emir) yüksek yerden. Broşürü açtım. Baktım ki, mağaza yönetimi, dostlarını 3 sınıfa ayırmış. "Platin dostlar, altın dostlar, gümüş dostlar." Beni "ikinci sınıf"a oturtmuşlar. Bin YTL'lik hediye çekiyle ödüllendirmişler.Kafam karıştı. Karım bir şeylere üzüldüğümü fark etti. Anlattım. Başladı dalga geçmeye: "Mağazanın patronlarını 35 yıldır tanıyorsun. Sana iyilik yapmışlar. Üçüncü sınıf yerine, ikinci sınıf adam yerine koymuşlar. Daha ne istiyorsun!" Yılbaşı kartı niyetiyle zarfı açtım. İçinden plastik bir kart ile para çeki gibi bastırılmış bin YTL'lik bir hediye çeki, bir mektup ve de bir broşür çıktı. Kırgınlığımı ifade eden bir mektupla bana gönderilen kartı ve hediye çekini iade ettim. Kırgınlığım, üzüntüm sürüyor. Durup dururken birileri beni nasıl "sınıflandırır"? Durup dururken bana nasıl "bin YTL'lik fiyat biçebilir? (Bazıları, "Ben daha üst sınıfta olmalı idim...
Saatli Maarif Takvimi'ni yayımlayan İstanbul Maarif Kütüphanesi ve Matbaası'nı Hacı Kasım Efendi 1860 yılında kurmuş. Oğlu Naci Kasım, harf devriminden sonra Atatürk için yazılan ilk kitap olan "Atatürk'ün Altın Kitabı"nı yayımlamış. Saatli Maarif Takvimi 1933 yılından bu yana Latin harfleriyle yayımlanıyormuş. Şimdilerde yayınevini Naci Kasım'ın kızı Aydın Geylani ile eşi Muhsin Geylani ve çocukları yaşatıyor.Muhsin Geylani'ye takvim yaprağında yazılanların anlamını sordum. Öğrendiklerimi aktarayım. Saatli Maarif Takvimi'ni duvara astım. "1 Ocak Pazartesi" yaprağının tepesine yazmışlar: "Yıl: 2007, Ay: 1, Gün: 1". Yaprağın bir köşesinde de "Kasım: 55" yazılı. Bir çizgiyle ayrılan bölümde ise, "Hicri: 1427, Zilhicre 11", "Rumi 1422, Aralık 19" diye daha başka tarihler ve günler de var. Üç farklı takvim 1582 yılından bu yana uygulanan ve bizim de 1926 yılında uygulamaya başladığımız Papa Gregorius tarafından düzenlenen Gregoryen (miladi) takvimde yıllar milat ile başlıyor... 365 günde tamamlanıyor. Düzeltme amacıyla 4 yılda bir düzeltme için şubat ayına 1 gün ekleme yapılıyor. Yılbaşı ise 1 Ocak. Miladi: 2007 Milattan sonra 584 yılında başlar. Roma İmparatoru Jül Sezar adına
Daha önce bir başka yazımda da anlatmıştım. Tekrarlayayım. Bu gecenin dinle ilgisi, ilişkisi yoktur.31 Aralık gecesinde bir yılın biterek bir başka yılın başlamasının milattan önce 45 yılına kadar uzanan geçmişi vardır.Eski Roma'da günlerin sayılmasında kargaşalık yaşanırdı. Jül Sezar, milattan önce 45 yılında "Julyen Takvimi"ni uygulamaya başladı. Bu takvimle de yeni yılın başlangıcını 1 Ocak belirledi.Papa Gregorius tarafından 1582 yılında düzenlenen "Gregoryen Takvim"de eski yıl 24 Mart gecesi bitiyor, yeni yıl 25 Mart gecesi başlıyordu. Fakat, 1752 yılından sonra "Gregoryen Takvimi"nde de yeni yıl 1 Ocak günü başlatılır oldu. 31 Aralık gecesi, "takvim"de bir yılın sona erip bir başka yılın başladığı gecedir. Rusya 1918 yılında, Yunanistan 1923 yılında, Türkiye 1926 yılında "Gregoryen Takvim"i kullanmaya başladı.1 Ocak günü, 1926 yılından bu yana Türkler için yeni bir yılın başlangıcıdır.Türklerde eski bir yılın sona ermesini ve yeni bir yılın başlamasını kutlama âdeti 1930'lardan sonra oluştu. Sadece büyük şehirlerde değil, Anadolu'da da, her gelir grubundan aileler, yılbaşında bir sofra etrafında toplanarak yeni yıl yemeği yemeyi, radyo dinlemeyi, gece yarısı Milli Piyango
İyi de... Bizim F-16 uçaklarını yapabilecek ve de yapan, F-16 uçaklarını modernize edebilecek ve de eden 2 uçak fabrikamız var.1985'te Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TAİ) kuruldu 1987'den itibaren F-16 uçaklarının gövdelerinin Ankara/Mürted'deki, motorlarının ise Eskişehir'deki TAİ tesislerindeki üretimine başlandı.Aynı yılın sonunda F-16'lar Türk Hava Kuvvetleri'nin hizmetine girdi.1994-1996 yılları arasında F-16'lara gece uçuş sistemleri takılmaya başlandı.1995-1996 yılları arasında TAİ tarafından imal edilen 46 uçak Mısır Hava Kuvvetleri'ne verildi. Körfez Savaşı sonunda bölge ülkelerinin zararının karşılanması için S. Arabistan, Kuveyt ve BAE'nin oluşturduğu kaynakla 1992-2000 yılları arasında 80 adet F-16 uçağı üretildi. Savunma Sanayii İcra Kurulu, 12 Aralık'ta ABD'den, 2.9 milyar dolar değerinde 30 adet F-16 uçağı alımına karar vermişti. Şimdilerde yapılan açıklamalara göre Hava Kuvvetlerimizdeki 216 adet F-16 uçağının modernizasyonunun ABD'de yaptırılması ve bu iş için 800 milyon dolar ödenmesi uygun görülmüş. Toplam 260 Adet F-16 uçağı yaptık. Gövde üretiminde yerli üretim oranı yüzde 80'e çıkarıldı. Bizim fabrikalarımız "sıfır hata" oranıyla takdirname aldı.Bu arada