2004'te yabancı turistler sayesinde 9.5 milyar dolar gelirimiz olmuştu. Bu yıl aynı dönemde rakam yüzde 17 arttıp 11.1 milyar dolar oldu. Daha çok turistten daha az gelir elde ettik. 2004'ün 9 ayında turistler kişi başı 718 dolar, 2005'te 692 dolar bıraktı.Yurt dışında yaşayan çok sayıda Türk de ülkelerini yılda bir veya birkaç defa "turist olarak" ziyaret ediyor. 2004'ün 9 ayında turist olarak giriş yapan vatandaş sayısı 3 milyon idi. Bu yılın aynı döneminde yüzde 11 artış ile 3.3 milyona, turizm gelirine katkıları, 2.4 milyar dolardan 2.8 milyar dolara ulaştı.Vatandaşlarımız turist olarak geldiklerinde yabancıdan daha çok harcama yapıyor. Vatandaş turistlerin geçen yılki kişi başı harcaması 1.214 dolardı. Bu yıl onlar da harcamayı kıstı. 1.184 dolara geriledi.Yabancı ve yerli turistler 2005'in 9 ayında toplem 14.5 milyar dolar gelir imkânı yarattı. Geçen yıl bu rakam 12.6 milyar dolardı. Yılın 9 ayında turizm gelirimiz yüzde 15'ten fazla büyüdü... Turizmden sağlanan döviz gelirinin büyümesi ekonomi için çok önemli. Biz şimdilerde turizm geliri sayesinde döviz açığımızı azaltıyoruz.Döviz açığımızın ana kaynağı dış ticaret açığı. İthalatımız, ihracattan daha çok arttığı için
Osmanlı döneminde 900 ayar gümüşe tuğra vurma yetkisi İstanbul dışında sadece Van'daki savat işletmecilerine verilmişti. Van'da 1915 yılından önce 120 savat işleme atölyesi vardı. Ermeni ustalar Van'ı terk edince savat işçiliği de yok oldu.Bugün antikacılarda satılan "Van" damgalı savat tütün tabakaları, kemerler, takılar hep bu eski atölyelerde yapılmış işlerdir.Van Ticaret Borsası, MEKSA Vakfı'nın işbirliği ile Van'da şimdilerde savat ustaları yetiştiriliyor. Yakında bu ustalar geleneksel sanatı Van'da canlandıracak. Bu güzel gelişmeyi hikâye edeyim de başka illere örnek olsun.Ankara'da 1985 yılında kurulan MEKSA (Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayii Destekleme Vakfı) adında bir vakıf var. Çok kimsenin habersiz ama bu vakıf 13 ilde, 24 eğitim merkezinde işsizleri meslek sahibi yapıyor. Savat, gümüş işlemeciliğinde bir süsleme sanatıdır. Gümüşün üzerine çelik uçlu kılcal kalem ile ince kanallar açılarak, resim veya motif çizilir. Sonra gümüş, bakır, kurşun karışımından oluşan ve savat adı verilen alaşım, bu ince kanallara doldurulur. Savat, gümüş eşyanın üzerindeki resimleri, motifleri simsiyah ortaya çıkarır. MEKSA Vakfı 2 yıl önce Van'da bir şube açtı. Bu şubenin başına da Mehtap
Müslümanlar ramazan ayı bitmeden, ihtiyacı olanlara fitre ve zekât dağıtarak, onları sevindirir. Fitre, ramazan içinde fakirlere dağıtılan ve de en az miktarı din adamlarınca belirlenen "sadaka"ya verilen isimdir.Fitre (fıtır sadakası) kitabımız olan Kuran'da yer almaz. Hicretin ikinci yılında, ramazan orucunun farz kılındığı sene, zekâttan önce verilmesi meşru kılınmıştır.Fitre verecek kişinin fakirlikten zenginliğe geçiş sınırı, 561.3 gr gümüş veya 80.18 gr altın olarak belirlenmiştir. Günümüzde 80.18 gr altının değeri 1.650 YTL (1 milyar 650 milyon TL) olduğuna göre bu miktarda varlık sahibi her reşit kişi fitre verecek demektir.İstanbul Müftülüğü kitaplarda yazılı dini ölçülere göre en az fitre miktarını 4 YTL (4 milyon TL) olarak belirlemiştir. Dikkat buyurunuz, bu en düşük fitre miktarıdır. İmkânı olanların imkânları ölçüsünde fitre miktarını yükseltmeleri beklenir. Fitre verirken "niyet etmek" gerekir. Karşı tarafa bunun fitre olduğunu bildirmeye gerek yoktur. Fitre güçsüzlere, ihtiyacı olanlara verilir. Fitre nedir? Zekât, sahip olunan mal ve para miktarındaki artıştan (tüm mal ve para miktarından değil, bir yıllık süre içindeki artıştan) Müslümanların her yıl dağıtmakla
Bizler DPT'de çalışırken (1962-1974), yabancı uzmanlar bize dediler ki, "İstanbul gibi büyük şehirler için master plan/nâzım plan ismi verilen 'yerleşim planları'nın yapılması gerekir." İstanbul gibi büyük şehirlerde yeni yapılaşma izinleri bu "yerleşim planı"na göre verilir. Büyüyen bir şehirde insanlar işleri ve evleri arasında gidip gelirken uzun yol alırlar ise hem zaman kaybolur, hem para kaybolur. Hem de şehir trafiği altüst olur. Ne kadar yol yapsanız yetmez.İstanbul'da yerleşim planı yaparken, Anadolu yakasında oturanları Anadolu yakasında, Avrupa yakasında oturanları Avrupa yakasında tutmak esas olmalıdır. Ben "Köprüye hayır" diyenlerdenim. "Hayır" dediğim için hiç pişman olmadım. "Hayırcılar" o zaman dinlense idi, bugün İstanbul bu hale gelmezdi. Önce Yalçın Doğan kardeşimiz Hürriyet'te, sonra İlhan Selçuk üstadımız Cumhuriyet'te bunları yazdı ama bir defa da ben anlatayım. İstanbul'da en büyük tehlike işyerlerinin Avrupa yakasında yoğunlaşması, Anadolu yakasının ise konut alanı olarak gelişmesidir.İstanbul için ciddi bir yerleşim planı yapmazsanız Anadolu yakası İstanbul'un yatakhanesi olur. İnsanlar sabah kalkar. Araçlara biner. Köprüden geçerek Avrupa yakasına
2006 yılının gelir-harcama rakamlarını geçmiş yıllarla karşılaştırarak 2006 yılı bütçesinin halka ne getirdiğini sergilemeye imkân yok. Çünkü 2006 yılında (1) Bütçeleme sistemi değişti. (2) Daha önce bütçe kapsamında olmayan BDDK, SPK, RTÜK, KOSGEP, Kamu İhale Kurumu, Savunma Sanayii Müsteşarlığı benzeri 67 kuruluşun gelir gideri bütçeye girdi. Eskiden bütçe 97 kuruluşun gelir giderini bir arada verirdi. Kuruluş sayısı 164'e çıktı.Bütçe devletin gelir ve harcama hedeflerini belirler... Tabii ki harcamaları sınırlayan, devletin gelir toplama gücüdür. "Ne kadar köfte, o kadar ekmek" misali, "Ne kadar gelir, o kadar harcama" ilkesi geçerlidir... Devletin gelir toplamada en önemlik kaynağı vergidir. Vergi toplamanın bir sınırı vardır. Devlet de giderlerini vergi toplama gücüne göre belirler. Devlet ciddiyetinin "çivisi çıktı"... Maliye Bakanı "ishal olduğu" için 2006 yılı bütçesinin açıklanması gecikti. Açıklama "yalap şalap" yapıldı... İşte o "yalap şalap" açıklamalara göre düzenlediğim bir gelir-harcama tablosunu yazının altında bulacaksınız. Önceki yıllarda yapılmış hesaba kitaba uymayan, geliri olmayan harcamalar sonucu ortaya çıkan borçlar ve bunların faizi gelirlerin önemli
Anadolu Ajansı'nın haberine göre, 2005 yılının ilk 9 ayında 571 bin gayrimenkulün satış işlemi tapu kayıtlarına geçmiş.Tapu kayıtlarına geçen gayrimenkulün bir bölümü yeni yapı, bir bölümü ikinci el yapı, bir bölümü de arsa/tarladır...Tapu kayıtları tüm gayrimenkul piyasasındaki hareketi bir bütün olarak gösterir. Verilen bilgilere göre, yılın ilk 9 ayında tapuda 2003 yılında 321 bin, 2004 yılında 465 bin satış işlemi gerçekleşmişken, 2005 yılında işlem sayısında yüzde 15 artış olmuş, işlem adedi 571 bine ulaşmış. Gayrimenkul satışlarında canlılık sadece yeni konuta talepten ve de konut inşaatındaki patlamadan kaynaklanmıyor. İkinci el konut, arsa ve tarla satışlarındaki artış da piyasada hareket yaratıyor. 2005 yılında satış işlemi tapuya kaydedilen 571 bin gayrimenkulün yüzde 36'sının üzerinde ipotek görülüyor. 208 bin gayrimenkul peşin para ile alınmamış.Bir başka önemli gösterge, satışların illere göre dağılımı. Yılın ilk 9 ayında tapu kayıtlarına göre satış işleminde 154 bin gayrimenkul ile İstanbul, 110 bin gayrimenkul ile Ankara, 59 bin gayrimenkul ile İzmir baş sıralarda yer alıyor. Ankara'da gerçekleşen satış işlemlerinin İstanbul'a yakın olması dikkati çekiyor.Yeni
Bu para, bütçenin faiz dışı ödeneklerinin yüzde 26'sını (dörtte birini) aştı.Eskiden devletin iç ve dış borç faizlerine ayrılan para bütçe ödeneklerinin büyük bölümünü teşkil ederdi. Şimdilerde faizler geriledi. 2005 yılının ilk 9 ayında bütçeden faize giden para 35.2 milyar YTL'ye düştü. Sosyal güvenlik kurumları açıklarına giden para faize giden paranın yarısını aştı.Sosyal güvenlik kurumları açıklarına giden paranın bütçe için önemini gösteren iki rakam daha vereyim. Toplam personel harcamalarına giden para 24.2 milyar YTL. Yatırımlara giden para 5.0 milyar YTL. Diğer tüm harcamalar 21.3 milyar YTL. Ama sosyal güvenlik kurumları açıklarına giden para 18.0 milyar YTL.Bugünkü yapı ile "sosyal güvenlik kuruluşları"nın açıklarının önümüzdeki yıllarda azalması mümkün değil. Tersine devamlı artacak. Bu demektir ki, bütçeden bu kuruluşların açıklarını kapatmak için her yıl daha çok para ayrılması zorunluluğu ortaya çıkacak. Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK'nın açıklarını kapatmak için 2005 yılının ilk 9 ayında bütçeden 18.0 milyar YTL para ayrıldı. İşte bunun içindir ki, IMF devamlı olarak "Sosyal Güvenlik Reformu" konusunda baskı yapıyor. İşte bunun içindir ki TBMM'nin gündeminde uzun
(2) Yabancı sermaye, (portföy yatırımı yapmak) borsadan hisse senedi, piyasadan bono, tahvil satın almak için gelir. Gelirken ülkeye döviz getirir ama, ne zaman çıkacağı belirsizdir. Çıkarken de dövizleri toplar götürür.(3) Yabancı sermaye uzun vadeli veya kısa vadeli kredi (borç) olarak gelir. Bu krediyi kullanan devlet veya özel sektör faizini, vadesinde anaparayı öder. Yabancı sermaye bir ülkeye genelde 3 farklı şekilde gelir. (1) Sabit sermaye yatırımı yapmak (fabrika kurmak) için gelir. Her ülke bu tür yabancı sermayenin peşindedir. Bu tür yabancı sermaye üretimin, istihdamın artmasını sağlar. Dikkat edilir ise görülür ki, sadece sabit sermaye yatırımı yapmak (fabrika kurmak) için gelen yatırım (1) Kalıcıdır. (2) Doğrudan üretimi ve istihdamı artırır. Portföy yatırımı yapmak için gelen ve kredi olarak gelen yabancı sermaye kalıcı değildir. Ülkenin iyi döneminde girer, kötülük işareti görürse kaçar. İşte onun için bu tür yabancı sermayenin getirdiği dövizlere "sıcak para" denilir.Yabancı sermayenin ülkede daha önce, yerli tasarruflarla ve yerli müteşebbislerce kurulmuş fabrikaları, yapılmış evleri, binaları satın alması bazı tanımlara göre portföy yatırımı, bazı tanımlara