Rahmetli annem evde kefir yapardı da neden yapardı, kefir ne işe yarardı, ben bir türlü öğrenememiştim.Şimdilerde "kefir şişeye girdi". Ziraat fakültelerimizin araştırma geliştirme faaliyetlerinden yararlanan müteşebbisler kefiri ticari olarak üretmeye, şişeleyerek satmaya ve de yoğurt üreticileri, yoğurtların içine kefir atmaya başladı.Rahmetli anamdan öğrenemediğimi yerinden öğreneyim diyerek Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemal Taluğ'u aradım. Süt Teknolojisi Bölümü'nden Prof. Dr. Asuman Gürsel ile konuştum. Derleyebildiğim bilgileri özetleyeceğim. Kefir, sütün mayalandırılması ile oluşan hafif ekşimsi, ayrana benzeyen bir içecek türü. Süt, yoğurt mayası ile nasıl yoğurda dönüşüyor ise, kefir mayası ile de kefire dönüşüyor. Kefirde yoğurtta bulunmayan birkaç faydalı bakteri daha var. Kefirde bulunan bakteri ve mayalar bağırsaklarda tam olarak parçalanmamış besinlerin sindirimine yardımcı oluyor. Bağırsakların temiz ve sağlıklı kalmasına yardımcı oluyor. Bağırsak için faydalı etkilere sahip canlı bakterilerin bileşimini içeren besin maddelerine "probiyotik" besin maddeleri deniliyormuş. Probiyotikler canlıların sağlığına aktif olarak katkıda bulunan canlı
Banka batıranlar suçlu. Mutlaka ceza görmeli. Ama bu bankalar "gizli saklı" batmadı ki... Çoğu hükümetin gözetiminde idi. Çoğunun yönetiminde hükümet temsilcisi vardı. Bankaların battığını göre göre hiçbir şey yapmayanların suçu yok mu?Bankaların içini boşaltanlar, halkın mevduatını kendi paraları gibi harcayanlar suçlu. Mutlaka ceza görmeli. Ama bu bankaların çoğu hükümetlerin verdiği lisans ile kurulan bankalar. Hükümetler bu bankalara kuruluş lisansını para ile sattı. Lisans satın alanlar, bankalarda birikmiş mevduattan bu lisans ücretini ödedi. Bankaları satın alanlar hortumlama denilen işleme, lisans parasını mevduattan Hazine'ye ödeyerek başladı. Bu işlemler saklı gizli yapılmadı ki? Bu işlemlere göz yumanların suçu yok mu? Özel bankaların içini boşaltanlar suçlu. Mutlaka ceza görmeli. Ama sadece özel bankaların içi boşaltılmadı ki? Emlak, Ziraat ve Halk bankalarının da içi boşaltıldı. Hazine bu bankaların da açığını kapatmak için halkın parası ile kasalarını doldurdu. Ama bu bankaların içinin boşaltılmasına "görev zararı" adı ile bir kılıf uyduruldu. Kamu bankalarının içini boşaltanların hiç mi suçu yok? İçi boşaltılan kamu bankalarının kasasını doldurmak için çıkarılan
Hükümet koskoca Telekom'u satışa çıkarıyor. Satış şartlarını böylece açıklıyor. En yüksek fiyat verene Telekom'u vereceğim, diyor. Alıcılardan biri en yüksek fiyatı veriyor. Derken TC devletini temsil eden hükümetin Ulaştırma Bakanı, "Kimse devre dışı kalmış değil. İhale Komisyonu'nun 'Telekom'u şu aldı' yönünde bir ilanı olmadı. Daha Danıştay, Rekabet Kurumu, Telekomünikasyon Kurumu ve Bakanlar Kurulu aşamaları var. Dört zorlu kapıdan geçilecek" diyor. Telekom'u satan devlet. İhale şartnamesini hazırlayan hükümet. İhale şartnamesinde diyor ki, "Tekliflerin tamamı, alıcının vereceği fiyat üzerinden değerlendirilecek. Eğer satın alacak olan, devir sırasında peşin ödeme yapacak ise, verdiği fiyattan yüzde 5 indirim yapılacak. Vadeli ödeme yapacak ise fiyata (LİBOR+yüzde 2.5) faiz eklenecek. Ne kadara vade yapılacağı, en az ne kadar peşin ödeme yapılmasının beklendiği şartnameye yazılmamış. Bize Mülkiye'de "icap ve kabul"ün, ticaret hukukunun temelini teşkil ettiğini öğretmişlerdi. "İcap", teklif demektir. Ticari bir ilişkide bir taraf teklifini açıklar, karşı taraf teklifi kabul eder ise "hukuki anlamda akit vuku bulmuş olur. Taraflar sözlerinden dönemez. Döner ise hukuken sorumlu
Türkiye'deki gibi birçok ülkede de bir yanda gayrimenkule hücum ve bu hücum nedeniyle fiyat patlaması var. "Gayrimenkul balonu patlarsa ne olur?" endişesi ortalığa yayılmış durumda.The New York Times gazetesinde geçen ay Steve Lohr'un bir araştırması yayımlandı. Araştırmanın başında koskocaman bir sabun köpüğü resmi vardı... Üzerine de "Pop?" (Köpük ne zaman patlayacak? diye yazmışlardı.Türkiye'de gayrimenkul piyasasındaki canlılığın tek nedeni insanların evsiz kalmaları, başlarını sokacak bir satın alma arayışları mı? Şu günlerde Türkiye'de "gayrimenkul"e hücum var... Gayrimenkul fiyatları "olması gereken çizginin üzerine çıktı"... Bazıları "Acaba dolduruşa gelerek gayrimenkule çok para mı ödüyorum, bu gayrimenkulun fiyatı yakında düşerse ben ne yaparım?" korkusu duymaya başladı... Ama bütün bunlar Türkiye'ye özgü konular değil. İmarlar Kongresi nedeniyle Cumhuriyet'in Pazar ekinde bir söyleşisi yayımlanan ünlü Mimar Doğan Tekeli diyor ki, "İstanbul'da konut envanteri yapılmıyor. 1998-1999 yıllarında eski belediye başkanlarından Bedrettin Dalan, İstanbul'da 19 milyon insanı iskân edecek konut stokunun bulunduğunu belirlediklerini açıklamıştı. O yıldan bu yana çok sayıda konut
Biz bu anlatılanlara inandığımız için, politikacılara "ayak bağı" oluyoruz. Politikacılar Mülkiyelileri sevmiyor.Bu girişe ne gerek var diye sormayınız? Çünkü gene kafam karıştı. Ya bize Mülkiye'de öğretilenler yanlış, ya bu politikacıların yaptıkları yanlış...Kimsenin aldığında verdiğinde gözüm yok. Birisine bir şey veriliyor diye yazı yazmak "kıskançlık" olarak kabul edilecek ama... Ne yapayım, olaylar üstüme üstüme geliyor.Hafta sonu alelacele (IMF'yi memnun etmek için) çıkarılan Bankalar Kanunu'nun poposuna eklenen bir madde var ki, Mülkiye'de hocalarımızın bize anlattığına hiç mi hiç uymuyor.Ne demek istediğimi müsaadenizle arz edeyim efendim. Mülkiye'de hocalarımız bizi zehirledi. Bize anlattılar ki, devlet "Kişiye özel kanun yapmaz. Devlet kişiye özel teşvik vermez..." Bize anlattılar ki, TBMM'den "Kişiye özel kanun çıkmaz. Bir kanunun sonuna kişiye özel maddeler eklenerek ona buna menfaat sağlanmaz..." Bize anlattılar ki, "Kamu yararı demek, halkın yararıdır. Kamu yararı, kişinin yararından önemlidir. Bir kişiye bir şey veriliyor ise onun parasını halk ödüyor demektir..." "Bankalar Kanunu" değiştirilirken kanuna bir geçici madde eklenerek "Sosyal Güvenlik Sistemi" ile
Gerçi biz kurduk, biz işletiyorduk ama. Ne bileyim, nasıl anlatayım? Törkiş Telekom'un bizim olmasından pek mi pek rahatsızdık. Verdik Lübnanlı Müslüman dostlarımıza. Biz becerirsiniz. Daha iyi becerirsiniz dedik. Becersinler bakalım...Törkiş Telekom'un kasasında 2004 yılı kârından oluşan 2.2 katrilyon Törkiş Lira (1.7 milyar ABD doları) varmış. Bu paranın ne olacağı belli değilmiş.Törkiş Telekom'u, Lübnanlı rahmetli Hariri'nin çocuklarına 6.5 milyar dolara satmışız ama, onlar bu parayı "şıp diye" vermeyecekmiş. Önce 1.6 milyar dolar verecekmiş. Sonra 5 yılda taksit taksit ödeyecekmiş...Dostlarımızı fazla sıkıştırmamak gerekir. 2004 yılında olduğu gibi Törkiş Telekom'un 2005 yılı kârı da 1.7 milyar dolar dolayında olursa, o para ilk taksidi karşılar. Ceplerinde de üç beş dolar kalır... Gelecek yıllar da kârın yarısıyla borç taksitlerini öderler... Olur biter... Törkiş Telekom'u bir türlü bir yabancıya satamadık diyerek bir dertleniyorduk... Bir dertleniyorduk... Anlatamam... Önceki gün Törkiş Telekom'u Lübnanlı rahmetli Hariri'nin çocuklarına sattık da rahatladık... Törkiş Telekom'dan kurtulduk "Elhamdülillah!.." Mühim olan Törkiş Telekom'u satıp kurtulmak. Böyle malların
"Sus, Marakaz", Marmara'da, "Tırhan, Etrüsk, Kadeş" Marmara ve Karadeniz'de uzun yıllar yolcu taşıdı. Sonra jilet oldu."Ordu-Giresun-Trabzon" gemileri Karadeniz'e yolcu taşırdı. "Trabzon" Deniz Kuvvetleri'ne verildi. Diğer ikisi satıldı."Ege-İzmir-Marmara" aynı tip gemilerdi. "Marmara" feribot haline getirildi. 1972 yılında Haliç'te yandı. Battı. Diğer ikisi satıldı."Samsun, İskenderun" aynı tip gemilerdi. Jilet oldu."Tarsus", Amerika'ya yolcu taşırdı. İstinye'de yandı."Karadeniz, Akdeniz" yakın zamana kadar yolcu taşıdı. Karadeniz yolda yandı. "Akdeniz" Tuzla'da jilet olmayı bekliyor."Adana", Akdeniz'de, "Gemlik, Ayvalık", Marmara'da çalışan gemilerdi. Şimdi bu gemiler yok.Yakın geçmişte "Truva-Yeşilada" feribotları satın alındı. "Truva"nın eşi Haliç'te yapıldı. Ama seferde iken yandı."Samsun, Ankara, İskenderun" feribotlarından "İskenderun" Deniz Kuvvetleri'ne verildi. Diğer ikisi satıldı.Gemilerin yolcu ve yük taşımasını yasaklamışız. İyi de kabotaj yasağından bu yana 79 yıl geçmiş. "Bizim gemiler" nerede?Bizi bundan altmış yıl önce Bartın'a götüren yolcu gemilerimiz vardı. Onlar nerede? İzmir'e, İskenderun'a, Rize'ye, Trabzon'a neden gemi ile gidemiyoruz? Hani bizim anlı şanlı
Bir ülkede belli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin değişimi milli gelir hesabından izlenir. Belli dönemde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeri milli geliri gösterir. Sabit fiyat ile milli gelir rakamındaki değişim, üretim cephesinden sektörlerin büyümesini/küçülmesini, harcama cephesinden bu gelirin nasıl harcandığını gösterir.Belli dönemde ülke içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeri "gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) " hesabında görülür. Buna yurtdışına çıkan, yurtdışından gelen gelirlerin (faktör gelirlerinin) neti eklenir veya çıkarılır ise "gayri safi milli hasıla" (GSMH) rakamı ortaya çıkar. Geçen yılın ilk üç ayında GSYİH yüzde 11.8 büyümüştü. Bu yıl aynı dönemde yüzde 4.8 büyüdü.Çünkü üretimin artış hızında gerileme var. Bu gerilemenin nedeni "halkımızın nefesinin kesilmesi"dir.Aslında halkımızın nefesi geçen yılın ikinci yarısından itibaren kesilmeye başlamıştı. Halkımız 2004 başlarında "ertelenmiş tüketim harcamaları" ile piyasayı canlandırdı. Özellikle dayanıklı tüketim malları ve otomotiv ürünlerinde patlama oldu. Bu talep patlamasını karşılamak için geçen yılın ilk yarısında sanayi üretimi arttı. Yılın ilk üç aylık döneminde imalat sanayiinde