Son zamanlarda batan bankalarla ilgili gelişmeleri anlamak mümkün olamıyor.Nedir anlaşılamayan gelişmeler? Batan bankaların hâkim ortaklarının ellerinden her şey alındı. Şimdi bu kimselerin borçlarını ödemeleri bekleniyor. TMSF ile ödeme anlaşması yapanların borçları belirlendi. Ödeyebilirlerse bu borçları ödeyecekler.Ama TMSF her yıl zarar ediyor. Bu zararı kim ödeyecek? TMSF'nin bankalara el koyduğunda devir zararları belirlenmişti. Bu zararlar zaman içinde nasıl arttı?TMSF'nin el koyduğu iştirakleri yaşatmak için yapılan harcama kimin üzerinde kalıyor?Batan bankalardan alacakları kamu alacağı haline dönüştüğüne göre neden bunları TMSF takip ediyor? Batan bankaların iştirakleri kamu malı haline geldiğine göre TMSF neden Özelleştirme İdaresi'ne devretmiyor?TMSF, kuruluşu itibariyle sadece mevduata güvence veren bir kurum. Gereksiz alanlarda faaliyet göstermeye başlamadı mı? TMSF'nin 2004 yılı zararının 12.4 katrilyon liraya ulaştığı açıklandığında aklım karıştı. TMSF nasıl zarar ediyordu? Bankalar battığında TMSF'nin yapacağı, tüm mevduata güvence sağlamak idi. Acaba TMSF bankalardaki tüm mevduatı ödemeye kalksa, bankaları ve defteri kapatsa idi, ne kadar zarar ortaya
TMSF, bankaları, daha sonra da bankaların iştiraki olan şirketleri devir alarak işletmez, işletemez. Bunun için kurulmadı. Bunu yapacak kadrolara, imkânlara sahip değildir. TMSF bankalara ve şirketlere el koyarak başına dostu ahbabı getirerek çalıştıramaz. Sadece batırır.Uzanlar'ın 215 şirketine TMSF el koydu. 2003 yılı şubatından bu yana bu şirketler sürünüyor. Kimse bunların TMSF yönetiminde ne kadar zarar ettiğini, ne durumda olduğunu bilemiyor.Erol Aksoy'un, Murat Demirel'in şirketleri ne durumda? Kimse bilemiyor. TMSF'nin (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) "hikmet-i vücudu" (var olma nedeni) batan bankalardaki tasarruf mevduatının (sadece tasarruf mevduatının) belli bir bölümü için tasarruf sahibine güvence vermek, bankanın ödeyememesi halinde mevduatın belli bölümünü ödemektir. EGS Bank'ın 12 şirketine 2001 yılı temmuz ayında TMSF tarafından el konuldu. Ege Bölgesi'ndeki 1200 sanayicinin 350 milyon dolar kaynak bağlayarak kurduğu EGS'ye 91 bin yatırımcı da 50 milyon dolar dolayında para bağlamıştı.El konulduğunda EGS'ye ait şirketlerin malvarlıklarının 434 milyon dolar olduğu belirlenmişti. El koymanın nedeni bu 434 milyon dolarlık varlık ile EGS Bank'ın zararının kapatılması
(1) Bankalar mevduata ödedikleri faizi düşürdü. Döviz fiyatları artmıyor. Borsa kazandırmıyor. Bu durumda elinde üç beş kuruşu olan, daha önce faize, dövize ve borsaya para bağlayarak kazanmaya alışanlar şaşkın durumda. Ellerindeki parayı konuta bağlamayı düşünüyorlar. Bir kısmı kendi ihtiyacı için bir kısmı kiralamak için konut satın almak arayışında.(2) Bankalar üreticileri kredilendiremeyince tüketiciyi kredilemeye başladı. Kredi kartı, otomobil kredisi uygulamaları bankalara cazip geldi. Kredi kartında ve otomobil kredilerinde talep duraklayınca, bankalar konut kredilerine yöneldi.(3) Halkımız konut kredisinin aylık faizinin yüzde 1.35'lere düşmesi karşısında heyecana kapıldı. Kredi kullanan için aylık faiz oranı değil, her ay ödenecek taksitle dönem sonundaki toplam ödeme önemlidir. On yıl vade ile 100 bin YTL konut kredisi kullanan ayda 1.739 YTL taksit ödemek zorundadır. 10 yıl sonra 100 bin YTL kredinin karşılığı olarak 208 bin YTL ödemek zorundadır. Halkımız da bankalarımız da "havaya girdi"... Konut kredisinde patlama var. Bu patlamanın sonunda kullananlar da bankalar da yara alabilir. Ne demek istediğimi anlatayım. (4) 100 bin YTL kredi ile (kullananın 35 bin YTL
(İster inanın ister inanmayın) Üretim miktarı önce o yılın cari fiyatı ile değerlendirilir. Sonra önceki yılların üretimi ile o yılın üretimi arasındaki değişimi belirlemek için cari fiyat (enflasyon etkisi yok edilerek) sabit fiyata dönüştürülür.Basitleştirerek anlatayım: 2003 yılında üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeri 100.0 olsun. 2004 yılında üretiminin değeri sabit fiyat ile (2003 yılı fiyatı ile) 109.9 ise, 2004 yılında milli gelir yüzde 9.9 artmış demektir.Milli gelirdeki bu artış oranı ekonominin "büyüme oranı", "kalkınma hızı" diye adlandırılır.Ülkede üretimin artması için yatırım yapmak gerekir. Yatırım (örneğin yeni makine satın almak, fabrika kurmak) ek istihdam ve üretim imkânı sağlar.Ama kısa dönemde aynı yatırım ile daha az üretim veya daha fazla üretim yapma imkânı da vardır. Daha az üretim demek ekonomide kriz/fakirlik demektir. Daha fazla üretim, büyüme, kalkınma demektir.Aynı tarlada bir yıl hava şartları kötü gider. Veya köylü ürün ekmez. Tarımsal üretim düşer. Aynı sanayi kesiminde müteşebbis, talep olmadığı için, kredi bulamadığı için üretim yapamaz. Milli gelir büyüyecek yerde küçülür. Veya tersi olur. Hava şartları iyi gider. Tarımsal ürün bol olur.
'Müslümana kitabının öğretilmesi yasaklanamaz' diyen Erdoğan: Gazeteci de insan... Aynı fikirde olmasa da, sevmese de, kendisine ilgi göstereni eleştirmekten çekiniyor...Ben saf ve bakir bir Anadolu çocuğu olarak, Milliyet gazetesi adına katıldığım Lübnan gezisinde ilk defa 10 gazeteciden oluşan bir grubun üyesi olarak, kendisi ile konuşma, söylediklerini dinleme fırsatını elde ettim. Beyrut-İstanbul yolunda uçakta Başbakan Erdoğan'ın 10 gazeteciye anlattıklarını yorumsuz olarak sizlere aktaracağım: Başbakan Erdoğan'ın halk ile ilişkisi için bir şey söyleyemem ama, basın ile ilişkisi pek başarılı. Bunda Basın Müşaviri Ahmet Tezcan ile yeni Başmüşaviri Akif Beki'nin çabalarının etkili olduğunu gördüm. Başbakan Erdoğan ne kadar yoğun işi olursa olsun, ne kadar yorgun olur ise olsun, gazetecileri karşısına alıyor, onların her sorduğunu cevaplıyor. Sabahları benim için basın özeti hazırlanır. Özetleri okurum. Gazetelerin manşetlerine bakarım. Köşe yazılarını okumaya vaktim olmuyor. Ama yeni Başbakan Başmüşaviri Akif Beki, sabah erkenden kalkıp yerli yabancı basını okuyor. Otomobilde bana önemli haberleri ve yazıları özetliyor. Çok önemli olan haberleri ve yazıları bana gösteriyor. 1
Denizin kıyısında, iç savaş sonu yapılan bu otel binasının önünde kapısı penceresi olmayan, roketlerle delik deşik olmuş, yangından kapkara hale gelmiş bir bina var. Bu bina Lübnan'ın ve hatta Ortadoğu'nun "efsane oteli" Sait-George Oteli'nin binası. 1930 yılında yapılan bu otel yıllarca kralları, milyonerleri ağırlamıştı.Lübnan iç savaşının "acı hatırası"nın sembolü olarak bu hali ile korunup korunmaması tartışılırken Lübnan'ın eski Başbakanı Hariri bu otelin önünde öldürülmüş. Başbakan Erdoğan, dün onur konuğu olarak katıldığı ve açılış konuşmasını yaptığı "Arap Ekonomi Forumu" toplantıları Beyrut'un en lüks oteli "Phoenicia"nın bin kişilik kongre salonunda yapılıyor. Lübnan'da her konuşma "Hariri" ile başlıyor. "Hariri büyük adamdı" diye bitiyor. Çünkü Hariri Beyrut'u üç yıl gibi kısa sürede yeniden inşa ettirmeyi başarmış.Bugün Beyrut'a giden, şehrin 1975-1990 iç savaşında yerle bir olduğuna, içine girecek tek bina kalmadığına inanamaz. Başbakanımız önceki gün Beyrut'a gelir gelmez Hariri'nin mezarını ziyaret etti. Hariri, Muhammed el-Emin Camii'nin bahçesine gömülmüş. Bu caminin yerinde eski bir Osmanlı camii varmış. Yıkılan eski caminin yerine Hariri yeni bir cami
Refik Hariri, Lübnan'da ve Arap âleminde "çok parlak" bir isme sahip. Ama hayat hikâyesi çok ilginç. 1944 yılında Lübnan'ın Sayda şehrinde fakir bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1964'te liseyi bitirdikten sonra Beyrut Arap Üniversitesi'ne girdi. Bir yıl sonra 1965'te üniversiteden ayrılarak Suudi Arabistan'a geçti ve orada öğretmen olarak çalışmaya başladı.Suudi Arabistan'da 1970'li yılların ortalarında bazı petrol şirketleriyle iş anlaşmaları imzaladı. O yıllarda Lübnan'da da iç karışıklıklar başlamıştı. Hariri, ticaret ve sanayi alanındaki faaliyetlerini Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde sürdürdü. Önce küçük ihalelere girdi. Sonra bir Fransız şirketini satın alarak büyük ihaleleri aldı. Çok kısa bir süre içinde büyük bir servete sahip oldu ve Arap dünyasının hatta tüm dünyanın sayılı zenginleri arasında yer aldı. Başbakanımız dün Beyrut'a gelir gelmez ilk olarak Başbakanlık Sarayı'nda Lübnan Başbakanı Mittaki ile görüştü. Ardından 14 Şubat 2005'te bombalı suikast sonucu hayatını kaybeden Refik Hariri'nin mezarını ziyaret etti. Yayın dünyasına girmesi ile Refik Hariri parasal gücü yanında, potansiyel bir siyasi güç elde etmiş oldu. "El-Mustakbel"
Ben de Milliyet adına Beyrut'a gidiyorum. Gördüklerimi, duyduklarımı yazacağım.Forumu düzenleyen Al-İktissad Wal-Aamal Group, merkezi Beyrut'ta bulunan Arap dünyasının en büyük yayın organlarından biri. Bu grup yılda 15'i aşkın toplantı düzenliyor.Geçen ay İstanbul'da toplanan "Birinci Türk-Arap Ekonomi Forumu"nu da bu grup düzenlemişti.16-17 Haziran 2005 tarihlerinde Beyrut'ta yapılacak toplantılara 30 ülkeden bin dolayında katılım bekleniyor. Katılımcılar toplantıyı izlemek için kişi başına 1.500 dolar ödüyor. Devlet adamlarını, bankacıları, işadamlarını bir araya getirecek olan bu toplantının Arap dünyasının en önemli zirvelerinden biri olduğu söyleniyor.Bu toplantının Başbakanımız için önemi, çok sayıdaki Arap işadamına, Arap bankacıya Türkiye'yi anlatma imkânını yaratması. Başbakanımız Beyrut'a gidiyor. "11. Arap Ekonomi Forumu"nda "başarı modeli olarak Türkiye"yi anlatacak. Maliye Bakanımız da toplantının ilk oturumlarından birinde "Türkiye'deki ekonomik reformlar ve gelişmeleri" anlatacak. Arap Para Fonu Başkanı, Katar Başbakan Yardımcısı, Ürdün, Kuveyt, Mısır maliye bakanları konuşmacılar arasında.Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun (DEİK) Türk-Lübnan İş Konseyi üyesi 20