Hurdadan demir üreten 16 özel tesis kuruluşumuz var. Bunlar, yurt dışından hurda demir çelik getirir, içeriden hurdaları toplatır. Bu hurdaları elektrik kullanarak eritir. Çubuk haline getirir.Hurdayı elektrik ile eriterek çubuk haline getiren tesislere "Elektrikli Ark Ocakları" denilir. Bu da bir iştir ama, gerçek bir sanayi üretimi değildir.Gerçek demir çelik sanayii denilince, madenden demir çelik üreten (entegre) tesisler gündeme gelir.Çünkü madenden demir çelik üretmek zor bir iştir.Satışa çıkarılan Ereğli ve İskenderun tesisleri entegre tesisler olarak ne yapar? Bunu sayın okuyucularıma (eski yöneticilerinden Turhan Onur'dan) öğrendiğim kadarı ile aktarayım ki, hükümet neyi satıyor daha iyi anlaşılabilsin. Satışa çıkarılan Ereğli ve İskenderun Demir Çelik fabrikaları madenden (cevherden) demir çelik üretir. Bunların ikisinin 2004 yılında toplam üretimi 4.9 milyon ton oldu. Karabük'ün 803 bin ton üretimi ile madenden (cevherden) üretim yapan 3 tesisimizin (bunlara entegre tesis deniliyor) 2004 yılındaki toplam demir çelik üretimi 5.6 milyon tona ulaştı. (1) Tekrar olacak ama, hatırlatmakta yarar var. Bizim 3 tesisimiz madeni eriterek pik (sıvı demir) yapabiliyor. Bunlardan
Genel söylem böyle. Bu söyleme göre de Türk halkının yüzde 65'inin AB'ye evet dediği "rivayet olunuyor"... Acaba gerçek ne? Türk halkı dediğiniz kimler? Onlar AB hakkında ne düşünüyor? Hafta sonu kendime göre bir tablo çıkardım. Okuyucularıma düşünmeleri, tartışmaları için arz ediyorum:(1) Elitlerimize/Beyaz Türklere göre (ki bunların sesleri çoktur-sayıları azdır), "Biz adam olamayız". Gâvurun gelerek, kafamıza sopa vura vura bizi adam etmesi lazım. AB, bizim için bir şans. Bunun için bir an önce AB'ye üye olmak şarttır. Üye olmak için ne isterlerse yapılmalı.(2) İktidara gelen politikacılara (ki şimdilerde iktidarda olan Tayyip Erdoğan ve müritlerine göre) "AB ile ilişkileri sürdürmek bir şans"tır. Çünkü bu memlekette hükümetin iş yapması çok zor. AB şunu istiyor, bunu şart koşuyor diyerek kanunlar çıkarılabilir, sorunlar çözülebilir. Örneğin Kıbrıs sorununun çözümünün AB tarafından istenildiği, köylüye para dağıtılmamasının AB şartı olduğu, KİT'lerin AB istediği için satışa çıkarıldığı söylenir. Şimdilik durum böyle idare edilir. İleride tam üyelik suya düşse de dert değil. Biz neden AB'ye tam üye olmak istiyoruz? "Efendim, altı yüz yıldır bizim hayalimiz Avrupalı olmak değil
İş Bankası'nın "İş Sanat" adını taşıyan bir bölümü var. Serdar Yalçın'ın danışmanlığını, Yeşim Gürer'in koordinatörlüğünü yaptığı bu bölüm, İstanbul'da İş Bankası kulelerinin altındaki kocaman bir salonda konserler düzenliyor. Yerli ve yabancı sanatçıları sahneye çıkarıyor. Tiyatro oyunlarının sahnelenmesine imkân veriyor.Bileti satın alabilenler sekiz yüz kişilik salonu dolduruyor. "Bilet alabilenler" diyorum. Çünkü bu gösterilerin meraklısı o kadar çok ki, bilet bulmak marifet. Ben İş Bankası görevlilerinden Nilgün Baykara'nın yardımı ile bulabildiğim biletle bu sezonun son gösterisi "Romeo ve Jülyet"i izledim. "Romeo ve Jülyet'in İş Bankası'nda ne işi var?" diye soracaksınız... Bu yıl İş Bankası'na sadece "Romeo ve Jülyet" uğramadı, Orhan Veli uğradı, Vladimir Ashkenazy uğradı. Richard Galliano uğradı... Daha birçok kişi uğradı... İspanya'nın en başarılı sahne topluluklarından biri olan "Nuevo Balet Espanol"u, sahneye çıkan 12 dansçısı, 6 müzisyeni ve sahne gerisindeki çok sayıdaki elemanı ile İstanbul'a getirmek büyük ve pahalı bir iş. Bu tür sanat olaylarını, arkasında parasal destek yok ise, bilet fiyatı ile Türkiye'de izlemek imkânsız.Carlos Rodrigez ve Angels Rojas
Ayşe Hanım Teyzeme hak verdim. Bizim halkımız bir zamanlar Alman markını pek severdi. Alman markı ortadan kalkıp euro ortaya çıkınca halkımız bir süre euroya alışamadı ama, sonra euro markın yerini aldı. Son zamanlarda ABD dolarının değer kaybetmesi karşısında halkımız euroya daha fazla ilgi gösterdi.Şimdilerde halkımızın bankalardaki döviz mevduatının, cebindeki ve de yastık altındaki dövizlerin çoğu euro. Evler euro ile alınıp satılıyor, kiralanıyor. Otomobil ve diğer ithal mallarının fiyatı euro ile belirleniyor. İhracatımızın büyük kısmını euro ile yapıyoruz. Euro güçlü ise, ihracatçının talebi artıyor, geliri artıyor. Ayşe Hanım Teyzem, "Fransızlar, Belçikalılar 'hayır' dedi... AB çöküyor mu? Bana kısaca anlat..." diyerek geldi, masamın karşısındaki iskemleye oturdu. Çay ısmarladım. Başladım anlatmaya... "Efendim, Fransa ve Belçika'daki halkoylamasında halk, elitlerin politikalarına karşı..." Daha ilk cümlemi tamamlamadan Ayşe Hanım Teyzem atıldı... "Bırak şimdi hikâyeyi anlatmayı... Sadede gel... Benim için, benim gibiler için AB demek euro demek... Euro ne oluyor? AB çöker ise, euroya bağlı tasarruflar da pul mu olacak?.. Sen onu anlat..." dedi. Avrupa Birliği ülkelerinde
1888 yılında Fransızlar Bursa'da dut ağacı fidesi ve böcek tohumu (yumurtası) yetiştirmek için ipekçilik enstitüsü kurmuş. Bu enstitünün şehrin içinde 30 dönüm dut fidanlığı, 20 dönüm içinde de araştırma ve tohum üretme tesisleri var.Tarım ve Köyişleri Bakanlığı geçen yıl sonu itibariyle "İpekböceği Araştırma Enstitüsü"nü kapattı.Şimdi yap-satçılar bu enstitünün şehir içindeki 50 dönümlük arazisinin peşinde.Dut fidanlığı ile tohum üretme tesisleri ve araştırma enstitüsünün Türkiye'de ipekböcekçiliğinin ölmemesi için savaş veren, son yıllarda üretimi artırma başarısı gösteren Koza Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'ne (Kozabirlik) verilmesi gerekiyor. Ama ipekböceği üreticilerinin sesini duyan yok. Bursa'da ipekböcekçiliği MS 552 yılında başlamış. 1860 yılında Bursa'da 37 ipek çekim fabrikası, 5 bin ipek dokuma tezgâhı varmış. Kozabirlik 1940 yılından bu yana Türkiye'nin her yanında ipek üretimini teşvik ediyor. 1900 yılının başlarında Türkiye'de 18 bin ton yaş koza üretilirmiş. 1990'lara kadar yaş koza üretimi yılda 2 bin tona kadar düştü. 2000 yılının başında ise 60 tona (inanılamaz! 60 tona) geriledi. Geçen yıl Kozabirlik tepe yönetiminin işe sahip çıkmasıyla 143 ton yaş koza
Çiftçi 1 kg buğdayın maliyetinin 404 bin TL olduğunu söylüyor ama, geliniz görünüz ki, dünyada buğdayın tonu 150 dolardan alınıp satılıyor. Bunun anlamı, bugünkü döviz kuru ile buğdayın 1 kg'nin yurtdışı pazarlarda 200 bin TL'den alınıp satılması demektir.Bu rakama bakanlar diyecek ki, "Mademki bizim çiftçimiz buğdayı 404 bin TL'ye mal edebiliyor... Buğday üretmesin. Biz de buğdayı yurtdışından ucuz ucuz satın alalım. Ekmeği yarı fiyatına yiyelim."İyi de...(1) Biz yılda 18 milyon ton buğday üretiyoruz. Bu buğday ile 72 milyon insanı zar zor besliyoruz. Biz üretmezsek, buğdayı dışarıdan ithal edersek her yıl buğdaya ödenecek 4-5 milyar dolar dövizi nereden bulacağız?(2) Bizim buğday üreten çiftçimiz (15 milyon insanımız) ne yapacak?(3) Sadece buğday değil, başka tarım ve sanayi ürünleri de dışarıda ucuz ucuz satılıyor. Ne diye onları üretiyoruz? Onları da dışarıdan alalım... Bugünlerde çiftçinin derdi buğday fiyatı. Çiftçiye göre, 1 kg buğdayın maliyeti 404 bin TL. Bunun için TMO çiftçiden peşin alım fiyatını bu maliyet rakamının üzerinde belirlemelidir ki, çiftçi yaşayabilsin. Bunlar sorunun bir yanı... Bir de öte yanı var.İyi de...(1) Çiftçiyi memnun etmek için, çiftçinin pahalı
Fransızlar, "Avrupa Birliği"nin, kazanılmış sosyal haklarını ve ekonomik yaşamlarını değiştirmesini istemiyor.Bu çok çok önemli bir nokta. İyi de... Bugüne kadar Avrupa Birliği fikrinin öncüsü, Avrupa Birliği'nin mimarı Fransızlar değil miydi?Almanya ve Hollanda'daki tepkiler, Fransa'daki oylama sonuçları açıklıkla ortaya koydu ki, bugüne kadar Avrupa Birliği'nin öncülüğünü yapanlar, Avrupa Birliği'ni oluşturup geliştirenler Avrupa'nın elitleri. Elitler tabana Birliğin ne olduğunu anlatamamış. Taban Birliğe karşı. Birliğe direniyor.Görülüyor ki, "Bu oylamada hayır çıktı... Oylama tekrarlanır ise formalite yerine gelir" denilemez. Önemli olan, anayasanın yürürlüğe girip girmemesi değil, önemli olan, tabanın tepkisi...Taban tepkisini bu kadar kesin şekilde ortaya koyuna, bundan sonra elitler, politikacılar, devlet adamları, milli ve uluslararası kurumlar ne yapacak? Kurumlar kilitlenmeyecek mi? Fransızlar Türkiye'ye mi hayır dedi? AB'nin 400 sayfalık anayasasını okuyarak ona mı hayır dedi? Hayır. Fransızlar değişime hayır dedi. Fransız halkı, (!) İşini kaybetmek istemiyor, (2) Emeklilik hakkının kısıtlanmasını istemiyor, (3) Tatil süresinin kısaltılmasını istemiyor, (4) Okul, sağlık
Afişte şunlar yazılı: "Avrupa'daki bir Türkiye'ye ve de Anayasaya Hayır"... Birileri ise "Hayır" kelimesinin üzerine "Evet" kelimesini yazmış...Fransa halkı gerçekten sandıkda "Türkiye'yi veya Anayasa'yı düşünerek mi oy kullandı. ? Acaba sade vatandaş bir yana entelektüel Fransızların ne kadarı 700 sayfalık 443 maddelik AB Anayasası'nı okuyarak evet veya hayır dedi ?Avrupa Birliği'nin temelini bir Fransız devlet adamı, zamanın Dışişleri Bakanı Robert Schuman attı. 1951 yılında Robert Schuman'ın girişimiyle oluşan Avrupa Kömür ve Çelik Birliği, zamanla Avrupa Ekonomik Topluluğu'na ve de sonunda Avrupa Birliği'ne dönüştü. Türklerin Avrupalılarla aynı masaya oturup oturmaması ile Avrupa'da 25 ülkenin kaderini belirleyecek Anayasa aynı ağırlıkta olmalı ki, halkoylamasında halkdan "hayır" oyu isteyen politikacılar Fransa sokaklarına aşağıda fotoğrafı olan afişleri astılar. Elli beş yıllık gelişme Avrupalı devlet adamlarının, politikacıların eseridir. Avrupa halkı en sonunda 25 ülkeyi kapsayan bu birlik ile ilgili gelişmeleri şimdilerde değerlendiriyor.Halk olan biteni nasıl değerlendirir? Oyu ile değerlendirir... Fransız halkının dünkü oylaması bunun için önemli.Avrupa