Radyasyon fetvası

7 Aralık 2002


<#comment>Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkedeki camilerin minarelerini kiralamak için, şirket kurar, bu şirketin başına da Diyanet İşleri Başkanı geçebilir mi? Sonra da bu şirketi kuran, bu şirketin başına geçen Diyanet İşleri Başkanı yaptığı işin, İslam dini ilkelerine uygun, Kuran’da yeri olan bir iş olduğu hakkında fetva verebilir mi?
Normal olarak, böyle bir konunun tartışma gündemine bile gelmemesi lazım. Ama burası Türkiye. Burada olmaz, olmaz!..
* * *
Bir sabah, elektronik aletler yüklenmiş bir kamyon mahallemizdeki caminin önüne yaklaşmış. Çevredekiler, bu işte bir anormallik olduğunu fark etmiş. Elektronik aletleri camiye taşımaya başlayanlara ne yaptıklarını sormuş. Gelenler minarelere cep telefonu için baz istasyonu monte edeceklerini, söyleyince kıyamet kopmuş. Ben olan bitene, bu noktadan sonra katıldım.
Baz istasyonu kurmaya gelenlere, kimden izin aldıklarını, kimin adına böyle bir işe soyunduklarını sorduk. Ellerindeki izin kağıtlarını bize gösterdiler. Kağıtların birinde, Diyanet İşleri’nin, bizim caminin minarelerini, cep telefonu şirketlerine kiraladığı, kira parasının da, Ankara’da kurulu Tokyo şehrine cami yaptırma vakfı tarafından kurulan

Yazının Devamı

Mavi boncuk

6 Aralık 2002

Göz boncuğu veya bir başka tanımıyla "nazar boncuğu", bazı kimselerin bakışlarında bulunduğu kabul edilen ve insanlara, evcil hayvanlara ve eşyaya zarar verdiği düşünülen bir kuvvete karşı koruma sağladığına inanılan, mavi zemin üzerinde göz şeklindeki bir camdır. Koç Topluluğunun eski CEOsu Can Kıraç, "göz boncuğu" meraklısıdır. Halkımızın yaygın biçimde kullandığı göz boncuklarının, nasıl yapıldığını anlatan bir yazısı Bütün Dünyanın eylül sayısında yayımlandı. Can Kıraç, İzmirin Menderes ilçesinin Görece beldesinde, geleneksel teknikle göz boncuğu üreten eski ustalardan Zekai Erdalın, göz boncuğunu nasıl yaptığını naklediyor. Zekai Erdalın anlatımına göre, "kurşun, kalay, çinko ve bakır göz boncuğunun renk cümbüşünü yaratan katkı maddeleridir. Bakır ve tuz mavi rengin kaynağıdır. Kurşun, kalay ve çinko sarı rengin anasıdır. Opal ve bakır, turkuvaz rengini doğuran karışımdır. Bakır tuzu, çinko ve kalay karışımı ise, yeşil tonlarını yaratmakta kullanılır." Mısırda muskası vardı Nazar, çok eskiden beri, insanların huzurunu kaçıran bir duygudur. Eski Mısırda nazara karşı "Osiris" veya "Horus" gözü adıyla anılan muskalar kullanılmıştır. Nazara inanış ve buna karşı koruyucu olarak

Yazının Devamı

Mavi boncuk

6 Aralık 2002


<#comment>Koç Topluluğu’nun eski CEO’su Can Kıraç, "göz boncuğu" meraklısıdır. Halkımızın yaygın biçimde kullandığı göz boncuklarının, nasıl yapıldığını anlatan bir yazısı Bütün Dünya’nın eylül sayısında yayımlandı. Can Kıraç, İzmir’in Menderes ilçesinin Görece beldesinde, geleneksel teknikle göz boncuğu üreten eski ustalardan Zekai Erdal’ın, göz boncuğunu nasıl yaptığını naklediyor. Zekai Erdal’ın anlatımına göre, "kurşun, kalay, çinko ve bakır göz boncuğunun renk cümbüşünü yaratan katkı maddeleridir. Bakır ve tuz mavi rengin kaynağıdır. Kurşun, kalay ve çinko sarı rengin anasıdır. Opal ve bakır, turkuvaz rengini doğuran karışımdır. Bakır tuzu, çinko ve kalay karışımı ise, yeşil tonlarını yaratmakta kullanılır."
Göz boncuğu veya bir başka tanımıyla "nazar boncuğu", bazı kimselerin bakışlarında bulunduğu kabul edilen ve insanlara, evcil hayvanlara ve eşyaya zarar verdiği düşünülen bir kuvvete karşı koruma sağladığına inanılan, mavi zemin üzerinde göz şeklindeki bir camdır.

Mavi boncuk dağıtmaktan pek hoşlanan Sakıp Sabancı, mavi boncuk dağıttığı kimselere, mavi boncuğun ne anlamına geldiğini anlatan küçük bir de tarifname verir. Sakıp Sabancı’nın göz boncuğu

Yazının Devamı

Yalçınbayır: Ticari sır kavramı kalkacak

5 Aralık 2002


<#comment>Otuz Ramazan orucundan sonra Müslümanlar yeme - içme rahatlığını Ramazan Bayramı olarak kutlamaktadır.
Dini anlatım ile "bayramlar Allah’ın mümin kullarına birer ziyafet günüdür".
Kuran - ı Kerim’de Ramazan ve Kurban bayramlarına ait bir işaret yoktur. Kuran - ı Kerim’de "bayram" ifadesi sadece bir surenin bir ayetinde, bir kelime olarak yer almıştır.
"Maide" suresinin 114 numaralı ayetinde yer alan ifade şöyledir:
"Meryem oğlu İsa, ‘Allahım, Rabbimiz. Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve senden bir delil olarak bir sofra indir. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın’ dedi."
Bu anlatımın, İsa’nın son akşam yemeği sofrası ile ilgili bir anlatım olduğu üzerinde fikir birliği vardır. Ramazan ve Kurban bayramları ile ilgili düzenlemeler "hadisölerde yer alır.

Yazının Devamı

Bir başka Mülkiyeli

4 Aralık 2002

"Kemal Uluer".Sadece bir otomobile bindirilmek üzere bekliyorsa, yardımcı olabileceğimi söyledim. "O kadar da sorun değil... Ama olabilir" dedi.Benden büyüktü. 1960ta Yenimahallede doğmuştu. Orada oturuyordu. Yenimahalle Endüstri Meslek Lisesi Makine Ressamlığı Bölümünü bitirmişti. Ortaöğretimi sırasında kas erimesi hastalığına yakalanmıştı. Organlarını hissetme, hareket ettirme fonksiyonlarında hiçbir sorun yaşamıyordu. Ancak ayağa kalkacak gücü veren kaslarında erime vardı. Ve yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Bir süre sohbetten sonra anlaştık, artık kimse onu almak için Mülkiyeye gelmeyecekti. Birlikte Mülkiyeden çıkıyor, o tekerlekli iskemlesinde, ben ona yardım ederek uzun yürüyüşler yapıyorduk. Sinemaya, tiyatroya, operaya gidiyorduk. Artık birbirimize "ortak" diyorduk.* * *Sayın okuyucularım, bu satırları, bir Mülkiyelinin Kemal Uluerin "Mutlu Bir Ölümün Güncesi" başlığı ile, Yapı Kredi Yayını olarak bastırılan kitabına, bir diğer Mülkiyelinin Doğan Akının önsözünden aktardım. Kemal Uluerin ilginç bir hayat hikayesi var. Renkli yaşamının, belli bölümlerinde günlük tutmuş. 41 yaşında "gereği kadar yaşadığına karar vererek" intihar etmiş. Ancak, Kemal Uluerin günlüklerinden

Yazının Devamı

Bir başka Mülkiyeli

4 Aralık 2002


<#comment>Onu Mülkiye’deki ilk günlerimde tanıdım. Mülkiye’ye geldiği günlerde bütün dersleri izliyor, son dersin ardından Büyük Amfi’nin kapısında tekerlekli sandalyesinin, basamaklardan indirilmesine yardımcı olacak birisini beklemeye başlıyordu. Yüzünde hep bir tebessüm vardı. Okul başlayalı iki hafta kadar olmuştu. Bir son ders çıkışında yine beklerken yanına gittim. Tanıştık. Sonradan çok alışacağım o usul usul, tane tane konuşmasını ilk kez duyuyordum. Kendisini tanıttı:
"Kemal Uluer".
Sadece bir otomobile bindirilmek üzere bekliyorsa, yardımcı olabileceğimi söyledim. "O kadar da sorun değil... Ama olabilir" dedi.
Benden büyüktü. 1960’ta Yenimahalle’de doğmuştu. Orada oturuyordu. Yenimahalle Endüstri Meslek Lisesi Makine Ressamlığı Bölümü’nü bitirmişti. Ortaöğretimi sırasında kas erimesi hastalığına yakalanmıştı. Organlarını hissetme, hareket ettirme fonksiyonlarında hiçbir sorun yaşamıyordu. Ancak ayağa kalkacak gücü veren kaslarında erime vardı. Ve yapılabilecek hiçbir şey yoktu.
Bir süre sohbetten sonra anlaştık, artık kimse onu almak için Mülkiye’ye gelmeyecekti. Birlikte Mülkiye’den çıkıyor, o tekerlekli iskemlesinde, ben ona yardım ederek uzun

Yazının Devamı

Zenginimiz de fakir, fakirimiz de fakir...

3 Aralık 2002

Yazının başında ne demek istediğimi iki rakam vererek anlatayım: Türkiyede nüfusun en zengin yüzde 20lik dilimi (69.7 milyon toplam nüfusun beşte biri) 13.9 milyon kentli ve köylünün 2002 yılı milli geliri 178 milyon doların yüzde 50sini paylaştığını varsayalım. Paylaştırınız 89 milyar doları 11.3 milyon kişiye. Kişi başına 6.400 dolar düşer. Türkiyenin en zengin, en zengin yüzde 20lik nüfus diliminde (çarpık gelir dağılımına rağmen) kişi başına düşen milli gelir sadece 6.400 dolar!..Halbuki... Kıbrıs Rum kesiminde en zengin yüzde 20lik dilim değil, tüm nüfus dikkate alındığında (zengini ile fakiri ile) kişi başı gelir 15 bin dolar, Yunanistanda 17 bin dolar, Almanyada 30 bin dolar...Sayın okuyucularım görüyorsunuz, bizim zengin dediğimiz nüfus dilimine giren 13.9 insanımız da dünya ölçülerinde zengin değil. Fakir ya da en alt gelir grubunda bulunan ve fakir dediğimiz nüfusun kişi başı geliri ne kadar? En alt gelir grubundaki 13.9 milyon köylü ve kentlinin milli gelirin yüzde 5ini paylaştığını varsayalım. Milli gelirin yüzde 5i olan 9 milyar doları paylaştıralım 13.9 milyon en fakir nüfusa... Kişi başı 650 dolar milli gelir düşer. İşte bu da fakirimizin fakirliği!..Bizde ülke

Yazının Devamı

Zenginimiz de fakir, fakirimiz de fakir...

3 Aralık 2002


<#comment>Zenginleşmenin yolu üretimi artırmaktır. Üretim artmadan gelir artmaz. Gelir artmadıkça da ülkenin zengini de, fakiri de fakirlikten kurtulamaz.
Yazının başında ne demek istediğimi iki rakam vererek anlatayım: Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 20’lik dilimi (69.7 milyon toplam nüfusun beşte biri) 13.9 milyon kentli ve köylünün 2002 yılı milli geliri 178 milyon doların yüzde 50’sini paylaştığını varsayalım. Paylaştırınız 89 milyar doları 11.3 milyon kişiye. Kişi başına 6.400 dolar düşer. Türkiye’nin en zengin, en zengin yüzde 20’lik nüfus diliminde (çarpık gelir dağılımına rağmen) kişi başına düşen milli gelir sadece 6.400 dolar!..
Halbuki... Kıbrıs Rum kesiminde en zengin yüzde 20’lik dilim değil, tüm nüfus dikkate alındığında (zengini ile fakiri ile) kişi başı gelir 15 bin dolar, Yunanistan’da 17 bin dolar, Almanya’da 30 bin dolar...
Sayın okuyucularım görüyorsunuz, bizim zengin dediğimiz nüfus dilimine giren 13.9 insanımız da dünya ölçülerinde zengin değil. Fakir ya da en alt gelir grubunda bulunan ve fakir dediğimiz nüfusun kişi başı geliri ne kadar? En alt gelir grubundaki 13.9 milyon köylü ve kentlinin milli gelirin yüzde 5’ini paylaştığını

Yazının Devamı