498 milyar dolar yatırıma 4.3 milyar dolar teşvik

18 Aralık 2002


<#comment>Son on yedi yılda Türkiye’de kamu ve özel sektör tarafından gerçekleştirilen 498 milyar dolarlık sabit sermaye yatırımı teşviklerden yararlandı. Teşviklerden yararlanan yatırımlara, devlet kasasından teşvik olarak yapılan nakit ödemelerin tutarı ise, 1985 yılından bu yana toplam 4.3 milyar dolar olarak belirlendi.
Türkiye’de yatırımların teşviki çok tartışılan bir konudur. Bu teşvik sistemi nedeniyle devletin parasının çarçur olduğu söylenir. Bunun temel nedeni kamuoyuna teşvik tedbirleri ve bu tedbirlerin devlete faturası hakkında gerekli bilginin verilmemesidir.
Dr. Mustafa Duran tarafından yapılan Türkiye’de Yatırımlara Sağlanan Teşvikler ve Etkinliği konusundaki bir çalışma Hazine Müsteşarlığı tarafından kitap halinde bastırıldı. Bu çalışmada hem bugüne kadar uygulanan teşvik tedbirleri hakkında bilgi verilmekte, hem de bunların Hazine’ye yükü açıklanmaktadır.
Bugüne kadar yatırımlara iki farklı uygulamayla nakit olarak teşvik sağlandı. (1) Kaynak kullanımı destekleme primi adı altında, yatırımcıya özkaynağından yaptığı harcamanın belli bir bölümü, nakit olarak ödendi. (2) Belli yatırımlara fon kaynaklı kredi teşviki adı altında, 5 - 10 yıl vade ve

Yazının Devamı

Banka kredilerinde yüzde 25 küçülme var

17 Aralık 2002


<#comment>Ekonomide olumlu ve olumsuz gelişmeler birlikte yaşanıyor. Üretim artıyor. Ekonomi büyüyor. Hem de neye rağmen? Banka kredilerindeki küçülmeye rağmen. 9 aylık dönemde gayri safi yurtiçi hasıla yüzde 6.5 oranında büyüdü. Sanayi üretimi yılın ilk 10 ayında yüzde 8.8 arttı. Yılın ilk 10 ayında imalat sanayiindeki büyüme oranı yüzde 10.2.
Bütün bunlar, yılın ilk 11 ayında banka kredilerindeki yüzde 25 dolayındaki daralmaya rağmen gerçekleşen sonuçlar.
Banka kredilerinin daralmasına rağmen, üretim artışı nasıl gerçekleşiyor? Bu üretim artışı nasıl finanse ediliyor? Bu başlı başına cevaplanması gereken bir soru.
Şimdi banka kredilerindeki daralma ile sanayi üretimi arasındaki artışı bir yana bırakarak, banka kredilerinde inanılmaz boyuta ulaşan daralmayla ilgili rakamları vereyim.

Mevduat da azaldı

Yazının Devamı

İşsizlerin üçte biri lise ve üniversite mezunu

16 Aralık 2002


<#comment>
Nüfusumuz, şimdilerde 69.7 milyon. Toplam nüfusun 66.1 milyonu, kurumsal olmayan sivil nüfus olarak adlandırılıyor. Bunun anlamı, okul, yurt, otel, çocuk yuvası, hastane, hapishane, kışla ya da orduevlerinde ikamet edenlerle, yabancı uyruklular dışında kalan nüfustur.
Kurumsal olmayan sivil nüfusun, 15 ve daha yukarı yaştaki bölümü, işgücüne katılma imkanı olan nüfus olarak kabul ediliyor. Bunların sayısı 2002 yılının eylül ayı itibariyle 46.7 milyon. Bu 46.7 milyon nüfusun değişik nedenlerle 22.7 milyonu işgücüne katılamıyor. Bunların bir kısmı, öğrenci, ev kadını, emekli, çalışamaz durumda olanlar. Çok azı da çalışabilir olduğu halde iş aramayanlar.
69.7 milyonluk toplam nüfusumuz içinde çalışmaya hazır insanımızın toplamı 24.0 milyon.
Çalışmaya hazır bu 24.0 milyon insanımızın 21.6 milyonu istihdam imkanına sahip insanlar. Bizde ücretli, maaşlı, yevmiyeli, kendi hesabına işveren ya da ücretsiz aile işçisi olarak tespitin yapıldığı dönemde, günde en az bir saat bir iktisadi faaliyette bulunan kişi istihdam imkanına sahip kişi olarak kabul ediliyor.

Yazının Devamı

Benim mankenim

15 Aralık 2002


<#comment>Bir zamanların ünlü mankenleri yaşlanınca ne olur? İşte size ilginç bir öykü... Ines de la Fressaigne, ünlü Chanel Moda Evi’nin mankeni... Uzun boylu, kalın kara kaşları, siyah saçı ile pek de "seksi görünümü" olmayan ve hatta "güzel sayılmayan" bu mankeni "her nedense" Chanel Moda Evi çok uzun süre öne çıkardı. Gazetelerdeki, dergilerdeki Chanel ilanlarında devamlı Ines’in resimleri kullanıldı. Ines, Chanel’in sembolü haline geldi. Kimine göre, Coco Chanel’e benzediği için, kimine göre, Chanel modellerinin hedefi olan kadın tipini en iyi temsil ettiği için...
Fakat zamanla, Ines yaşlandı. Yaşı 30’u geçti. Ünlü moda çizimcisi Karl Lagerfeld var ya... Resimlerinden, TV röportajlarından mutlaka tanıyorsunuzdur... Orta yaşın üzerinde kırlaşmış saçlarını kafasının arkasında toka ile atkuyruğu halinde toplayan çılgın modacı errrkekkk... İşte bu Lagerfeld, Chanel’in baş çizimcisi... Her ne kadar kendi adıyla üretimi var ise de, butikler açmış ise de, esas işini Chanel’de sürdürüyor...

Lagerfeld Ines ile takıştı. İş ‘ya ben - ya o’ haline geldi. Chanel, Ines’in işine son verdi. Ines bunalıma girdi. İşsiz kaldı. Baktı ki yapacak iş yok. Böyle bir durumda kadın

Yazının Devamı

AB için, Ayşe Hanım Teyzem bekleyip görecek

14 Aralık 2002


<#comment>Ayşe Hanım Teyzem, "Kopenhag’da ne bekliyorduk da ne oldu? Beklediğimiz olsaydı, bana ne yararlı olacaktı? Beklediğimiz olmadı, ben ne zarar göreceğim?" diyerek sorgu sual eyliyor.
Bizim bekleyişimiz, tam üyelik müzakereleri için bize 2003 yılında randevu verilmesi idi. Bunun anlamı, Türkiye’nin AB üyeliğinin kesinleşmesi demekti. Müzakere başlayacak, tamamlandığında otomatik olarak Türkiye AB’nin tam üyesi haline gelecekti.
Halbuki, beklediğimiz olmadı. Bize müzakerelere başlama tarihini vermek için 2004 yılının son ayında randevu tarihi verildi. Bu demektir ki, müzakerelerin başlaması, yani açık anlatımıyla, tam üyelik kapısının açılması daha kesin değil. 2004 yılı son ayında AB üyeleri toplanacak, Türkiye’ye müzakere tarihi verip vermemeyi tekrar gözden geçirecek. Müzakere tarihi verilerek, kapı belki açılacak, belki açılmayacak.
Ayşe Hanım Teyzem, "2003 yılında müzakere tarihi verselerdi, yarın yaşamında ne değişecekti?" diye merak ediyor.
Değişecek olan şuydu: Birdenbire her yer güllük gülistan olmayacaktı. Ekonomi patlamayacak, refah çatlamayacaktı. Ama yabancıların Türkiye’ye bakış açısı değişecekti. Yabancılar Avrupa Birliği’nin bir parçası

Yazının Devamı

Üyelik başka Avrupalı olmak başka

13 Aralık 2002


<#comment>Bu ders yılı başında, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde öğrencilere ilk dersi Süleyman Demirel verdi. Süleyman Demirel, öğrencilere şunları söyledi: Türk kamuoyu Avrupa Birliği’ne üyelik konusunda şartlandırıldı. Ama, Avrupa Birliği’ne üyelik ile Avrupalı olmak farklı şeylerdir.
Avrupalılık bir yaşam biçimidir. Biz Türkler için Avrupalı olmak, çağdaş olmak, medeni olmak anlamına gelir. Bizim Cumhuriyet’ten bu yana hedefimiz, çağdaş olmak, medeni olmaktır. Ne var ki biz, Avrupa Birliği’ne üyeliği bir "şekil" meselesi olarak kabul ettiğimizden, Avrupalı olmanın gereklerini unutuyoruz. Önemli olan Avrupa Birliği’ne üyel olmak değil, bir an önce Avrupalı olmak, (çağdaş olmak, medeni olmak)’tır.
Süleyman Demirel bunları söylüyor da, biz ne yapıyoruz?
Avrupa Birliği (AB) üyeliği için kesin tarih almada ısrarımızı sürdürürken, Avrupalı olmanın gereklerine ters düşen yaşam biçimine devam ediyoruz. Ve de bu yaşam biçimini değiştirmeye pek de niyetli görünmüyoruz. Değişiklik yapmak istediğimiz şeyler şimdilik sadece kanunlar. Kopenhag’a uyum paketi adı altında, Anayasa ve kanunları değiştirirken, ‘cinlik’ yapmaktan, alaturka davranıştan da vazgeçmiyoruz.
AB

Yazının Devamı

Yurtdışındaki Türklerden destek yok

12 Aralık 2002


<#comment>Biz Türkler yıllardır, kendi ülkeleri dışında ve özellikle Batı’nın zengin ülkelerinde yaşayan Rumların, Yahudilerin kendi ülkeleriyle ilgili sorunlar karşısında gösterdikleri ilgiyi ve çabayı imrenerek izleriz.
Batı’nın zengin ülkelerinde yaşayan az sayıdaki Rumlar, Yahudiler ülkeleriyle ilgili bir sorun ortaya çıktığında, ülkelerine destek olmak için sayılarını aşan güçte eyleme geçerler. Yaşadıkları ülkenin kamuoyunu, hükümetini etkilerler. Yaşadıkları ülkelerin hükümetleri onların ülkeleriyle ilgili bir karar alırken, gösterecekleri tepkiyi mutlaka dikkate alır.
1960’lardan önce bizim yurtdışında ve özellikle zengin Batı ülkelerinde yaşayan çok az sayıda vatandaşımız vardı. Osmanlının son, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’den gönüllü veya zorunlu olarak yurtdışına giden, başka ülkelerde yaşamak zorunda kalan Ermeni ve Rum asıllı Türklerin, Türkiye karşıtı söylemleri ve eylemleri etkili oluyordu.
1960’ların başında Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu. Batı’nın zengin ülkeleri OECD şemsiyesi altında Türkiye’nin kalkınmasına yardımcı olmak üzere "yardım konsorsiyumu" kurdu. Bu yardım konsorsiyumunun en etkili üyesi o zamanın "Batı Almanya"sı idi. Batı

Yazının Devamı

Büyümenin motoru ihracat

11 Aralık 2002

2002 yılının ilk 9 ayında mal ve hizmet üretimi, geçen yıla göre yüzde 7.9 oranında arttığında acaba, bu mal ve hizmet nereye gitti? Çünkü, iç piyasada büyük ölçüde bir canlanma görülmüyor. Halkın satın alma gücünde büyük bir değişim olmadı. Üretim artışı, büyük ölçüde ihracata dayalı olarak gerçekleşiyor.DİE tarafından dün açıklanan yılın ilk 9 ayında harcama gruplarının milli gelirden aldıkları payın değişimini gösteren tablo, ihracatın üretim artışındaki rolünü açıklıkla ortaya koyuyor. Bakınız son 2 yılın ilk 9 ayında harcama gruplarının milli gelirden aldıkları paydaki artış ve gerileme oranları nasıl olmuş? 2002 yılının ilk 9 ayında gayri safi yurtiçi hasılada yüzde 7.9 artış gerçekleşti. Gayri safi yurtiçi hasıla, belli bir sürede bu ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma) değerini gösteriyor. Bir önceki yılın 9 ayında üretilen mal ve hizmetler ile bu yılın 9 ayında üretilen mal ve hizmetlerin (sabit fiyatlarla) değerindeki artış, ekonomideki büyümeyi işaret ediyor. 2002 2001Özel Tüketim 1.1 -8.2Kamu Tüketimi 5.9 -7.8Yatırım -5.7 -28.2İhracat 10.6 7.6İthalat 13.7 -24.5 2001 yılında özel tüketim harcamaları yılın ilk 9 ayında yüzde 8.2 oranında gerilemiş. Bu

Yazının Devamı