Hem KDV hem ÖTV

12 Ekim 2002


<#comment>Ayşe Hanım Teyzem çat kapı geldi, soruyu yapıştırdı: ‘KDV’ye yeni alıştık... Şimdi başımıza ÖTV çıktı... Nedir ÖTV?... Kim ödeyecek bunu?’ Güldüm. ‘Tabii ki siz ödeyeceksiniz Teyzeciğim’ dedim. ‘Aynı, malı alırken hem KDV hem ÖTV mi ödeyeceğim?’ diyerek isyan edince, anlatmak vacip oldu.
‘Ayşe Hanım Teyzeceğim, Maliye 210 mal çeşidini belirledi. Bu mallar en çok kullandığımız mallar. İmalat veya ithalat aşamasında, mal bir başkasına (örneğin perakendeciye) devredilirken satış fiyatının üzerine ÖTV bindirilecek. Yani satmak için alan mal bedeline ek olarak ÖTV’yi de ödeyecek.’
Daha da basitleştirerek anlatayım. Diyelim ki, ‘Arçelik’ bir bayiine buzdolabı satıyor. Veya ‘Bosh’ ürünleri ithalatçısı, gümrükten buzdolabı çekti ve toptancısına sattı. Buzdolabının fiyatı 100 lira... Ama şimdi buzdolabına yüzde 6.7 ÖTV konuldu. Buzdolabını Arçelik veya Bosch firmasının ithalatçısından alan bayi 100 liraya ek olarak 6.7 lira ÖTV ile birlikte toplam 106.7 lira ödeyecek. Arçelik veya Bosh ithalatçısı, 100 lirayı cebine koyacak, 6.7 lira ÖTV’yi bir ay içinde Maliye’ye yatıracak.

ÖTV’nin de KDV’si var
Ayşe Teyzem araya girdi, ‘Bayi veya toptancı o

Yazının Devamı

Satın veya kapatın diyorlar

11 Ekim 2002

Bu tesis bir kişinin, bir şirketin, bir holdingin malı değil. Tam 28 bin zeytin üreticisinin malı. Ege Bölgesindeki yaklaşık 160 bin zeytin üreticisinin yüzde yirmiye yakın bölümü 33 zeytin kooperatifi altında örgütlenmiş. Bu kooperatiflerin 28inde Egenin değişik yerlerinde modern zeytinyağı sıkma tesisi var. Kooperatif üyeleri yağlık zeytinleri bu tesislere getiriyor. Yağın belli bölümlerini alıyor. Kalan ham yağı kooperatife bırakıyor. Kooperatifler üyelerin bıraktığı ham yağları İzmirde Zeytinyağı Birliği tarafından yaptırılan rafineriye gönderiyor. Bu yağlar kalitesine göre rafineride ayrı ayrı depolanıp işleniyor. İç ve dış piyasada satılıyor.Üç ay önce üretime başlayan, henüz yatırımı devam eden rafinerinin 14 bin metrekarelik kapalı alanında 8 bin ton ham yağı depolayacak dev çelik paslanmaz, bilgisayar kontrollü tanklar yapılmış.Ham yağ, modern tesislerde işleniyor. Rengi müşterinin talebine göre ayarlanıyor. Yağın özellikleri korunarak, doğal maddelerinin tamamının yaşamasına özen gösterilerek rafine edilen yağlar, özelliğine göre ayrı ayrı çelik tanklarda biriktirilerek satışa sunuluyor.Tesis günde 250 ton ham yağ işliyor. Bu dev tesisi yirmi yıldır Tarişte çalışan

Yazının Devamı

‘Satın’ veya ‘kapatın’ diyorlar

11 Ekim 2002


<#comment>Demir, demir, demir... Üst üste kazanlar, borular yığılmış. Demirden bir kule olmuş. İşte "rafineri" bu dediler... Hani resimlerde gördüğümüz petrol rafinerisi gibi bir şey... Ama bu rafineri petrol rafinerisi değil, Tariş Zeytinyağı Birliği’nin İzmir’in Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde yeni kurulan, Türkiye’de benzeri bulunmayan zeytinyağı rafinerisi. Çalışmaya başlayalı üç ay olmuş. Daha tamamlanmamış. Ama Dünya Bankası bastırıyor. Satın diyor... Kaça satarsanız, satın... Ne için kurulduğu ve ürettiği önemli değil, bir an önce satın...
Bu tesis bir kişinin, bir şirketin, bir holdingin malı değil. Tam 28 bin zeytin üreticisinin malı. Ege Bölgesi’ndeki yaklaşık 160 bin zeytin üreticisinin yüzde yirmiye yakın bölümü 33 zeytin kooperatifi altında örgütlenmiş. Bu kooperatiflerin 28’inde Ege’nin değişik yerlerinde modern zeytinyağı sıkma tesisi var. Kooperatif üyeleri yağlık zeytinleri bu tesislere getiriyor. Yağın belli bölümlerini alıyor. Kalan ham yağı kooperatife bırakıyor. Kooperatifler üyelerin bıraktığı ham yağları İzmir’de Zeytinyağı Birliği tarafından yaptırılan rafineriye gönderiyor. Bu yağlar kalitesine göre rafineride ayrı ayrı depolanıp işleniyor. İç ve

Yazının Devamı

Yap-işlet ya devret ya devretme

10 Ekim 2002

Bu model tutunca Özal, kamunun yapamadığı enerji yatırımlarını özel sektöre yaptırmak için mevzuat değişikliklerine yöneldi. DPT eski uzmanlarından Yücel Özdenden öğrendiğime göre bunun için 1984 yılında 3096 sayılı Yap-işlet-devret Kanununu çıkarttı. Şu günlerde yap-işlet-devret, yap-işlet ve de işletme imtiyazı deyimleri çok kullanılıyor. Nedir bunlar? Bunlar, "Turgut Abi"nin (rahmetli Turgut Özalın) icatlarıdır. Özal, 1983te 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanununa dayanarak, kamu arazilerini turizm yatırımlarına tahsis etmek için 6285 sayılı yönetmeliği çıkardı. Dört yüz dolayında yatırımcıya arazi tahsis edildi. Yatırımcılar arazileri 49 veya 99 yıl kullanacaklar, süre bitince üzerindeki tesis ile devlete geri verecekler. (Yönetmelik böyle ama herhalde vermeyecekler!..) Fiyatı yüksek tutuyorlardı (Burada bir ara bilgi vereyim. Enerji üreten, üretimini istediğine, istediği fiyata satamıyor. Tek bir alıcı var. O tek alıcı elektriği satın almaz ise kimseye satamaz. Bu nedenle yatırımcılar iki konuda tek alıcı (devlet) ile anlaşma yapmak istiyor: (1) Üretilen enerji için satın alınma garantisi istiyor. (2) Belli bir süre için enerjinin satış fiyatını önceden belirlemek istiyor.)1994te

Yazının Devamı

‘Yap-işlet’ ya devret ya devretme

10 Ekim 2002


<#comment>Şu günlerde ‘yap-işlet-devret’, ‘yap-işlet’ ve de ‘işletme imtiyazı’ deyimleri çok kullanılıyor. Nedir bunlar? Bunlar, "Turgut Abi"nin (rahmetli Turgut Özal’ın) icatlarıdır. Özal, 1983’te 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu’na dayanarak, kamu arazilerini turizm yatırımlarına tahsis etmek için 6285 sayılı yönetmeliği çıkardı. Dört yüz dolayında yatırımcıya arazi tahsis edildi. Yatırımcılar arazileri 49 veya 99 yıl kullanacaklar, süre bitince üzerindeki tesis ile devlete geri verecekler. (Yönetmelik böyle ama herhalde vermeyecekler!..)
Bu model tutunca Özal, kamunun yapamadığı enerji yatırımlarını özel sektöre yaptırmak için mevzuat değişikliklerine yöneldi. DPT eski uzmanlarından Yücel Özden’den öğrendiğime göre bunun için 1984 yılında 3096 sayılı ‘Yap-işlet-devret Kanunu’nu çıkarttı.

Fiyatı yüksek tutuyorlardı
Yap-işlet-devret modelinde, yatırımcıya santral kurma izini belli bir süre, örneğin 20 yıl için veriliyordu. Yatırımcı süre sonunda santralı devlete bedavadan devretmeden önce koyduğu parayı ve kârını geri alma arayışı nedeniyle enerji satış fiyatını yüksek tutuyordu.
(Burada bir ara bilgi vereyim. Enerji üreten, üretimini istediğine,

Yazının Devamı

Programsız çukurdan çıkamayız

9 Ekim 2002

Ekonomideki değişim için üç farklı anlatım kullanılır: Büyüme, gelişme ve kalkınma. (1) Büyüme, milli gelirdeki (üretimdeki) artış ile ifade edilir. Örneğin Türkiyenin milli geliri geçen yıl büyümedi (GSMH) yüzde 9.4 oranında küçüldü. (2) Kalkınma, büyümenin getirdiği imkanların, yatırıma, üretime ve sosyal harcamalara doğru şekilde ve ölçüde aktarılmasıdır. (3) Gelişmeden halkın pay alması, büyümenin ülkenin sosyal, siyasal, kültürel varlığına yansıması, insanların çağdaş yaşam çizgisine yükselmesidir. Milli gelirdeki sayısal büyüme, ülkede kalkınmayı ve gelişmeyi sağlayamamış ise, ülke geri kalmışlık çukurundan çıkamaz.Milli gelirin artışı da kalkınma da gelişme de "program" ile mümkün olur. Ekonomik programlar yatırım ve üretimin nasıl artırılacağının, böylece milli gelirin nasıl büyütüleceğinin yol haritasını çizer. Milli gelirdeki artışın kalkınma için nasıl kullanılacağını belirler. Piyasa ekonomisi bir "kurumsal yapı" değil, bir "mekanizma"yı ifade eder. Çağdaş bir ekonomide piyasa mekanizması ne kadar gerekli ise, "güçlü ve etkin bir devlet" de o kadar gereklidir. Ekonomide devletin güçlülüğü doğru ve uzun vadeli programlarla olur. Uzun vadeli programlar beş aşamadır:(1)

Yazının Devamı

Programsız çukurdan çıkamayız

9 Ekim 2002


<#comment>Bir ülkenin ekonomisindeki değişimin ölçüsü milli gelirdir. Değişikliğin niceliği ve niteliği milli gelirdeki artışa ve dağılımına göre belirlenir.
Ekonomideki değişim için üç farklı anlatım kullanılır: Büyüme, gelişme ve kalkınma. (1) Büyüme, milli gelirdeki (üretimdeki) artış ile ifade edilir. Örneğin Türkiye’nin milli geliri geçen yıl büyümedi (GSMH) yüzde 9.4 oranında küçüldü. (2) Kalkınma, büyümenin getirdiği imkanların, yatırıma, üretime ve sosyal harcamalara doğru şekilde ve ölçüde aktarılmasıdır. (3) Gelişmeden halkın pay alması, büyümenin ülkenin sosyal, siyasal, kültürel varlığına yansıması, insanların çağdaş yaşam çizgisine yükselmesidir. Milli gelirdeki sayısal büyüme, ülkede kalkınmayı ve gelişmeyi sağlayamamış ise, ülke geri kalmışlık çukurundan çıkamaz.
Milli gelirin artışı da kalkınma da gelişme de "program" ile mümkün olur. Ekonomik programlar yatırım ve üretimin nasıl artırılacağının, böylece milli gelirin nasıl büyütüleceğinin yol haritasını çizer. Milli gelirdeki artışın kalkınma için nasıl kullanılacağını belirler. Piyasa ekonomisi bir "kurumsal yapı" değil, bir "mekanizma"yı ifade eder. Çağdaş bir ekonomide piyasa mekanizması ne kadar

Yazının Devamı

Piyasalarda birbirimizi kazıklıyoruz

8 Ekim 2002

Çünkü bu piyasalarda biri kazanıyor ise bir başkası mutlaka kaybediyor. Kaybeden her zaman biziz, kazananlar da genelde bizden ama, arada sırada (fırsat bu fırsat diyerek) yabancılar da piyasaya giriyor, bizleri vurup kaçıyor. Döviz piyasası, faiz piyasası, hisse senedi piyasası, bizde ekonomi için üretim için çalışmıyor. Havadan para kazanmak isteyenlerin ve buna alışanların hakimiyetine girdi. Bu piyasalarda birbirimizi kazıklıyoruz. Piyasaları dejenere ettik Faiz piyasası ülkede fonların üretime, tüketime yönlendirilmesi bakımından önem taşır. Hükümet ekonomiyi canlandırmak istediğinde faizleri indirir. Enflasyonu kontrol etmek istediğinde faizleri çıkarır. Bizde faizleri Hazine belirliyor. Borç bulma telaşındaki Hazine, faizi, bonolarını satabileceği noktaya kadar yükseltiyor. Bu yüksek faiz ekonomiyi nasıl etkiler? Düşünen yok. Hisse senedi piyasası ekonomide yatırımlara ve üretime kaynak yaratma mekanizmasıdır. Yatırım ve üretim yapacak şirketler hisse senedi satarak ekonomiye yeni yatırımlar sağlar, üretimi artırır. Bizde hisse senedi piyasası, şirketlerin kağıt satarak halktan topladıkları paraları üretim dışına kaçırma mekanizmasına, halkı kazıklama mekanizmasına dönüştü.

Yazının Devamı