Sahte belge ile devleti soyan ceza görmesin mi?

25 Nisan 2002


<#comment>Şu günlerde "Zekeriya Temizel" adı kullanılarak, hayali ihracatçıları, sahte belge düzenleyerek devletten vergi iadesi ve teşvik alanları ceza kapsamı dışına çıkarmak için yoğun bir kampanya sürdürülüyor.
Anlatılanlar çarpıcı "şoförü sahte fatura ile benzin aldığından holding patronları hapse girecek". "Anlı şanlı ihracatçılar, ihraç için ürettikleri malın çivisini satan nalburun vergi ödememesi nedeniyle hapislerde çürüyecek..."
Neyin ne olduğunu bilmeyen kamuoyu belki bu anlatılanlara inanıyor, belki neyin ne olduğunu anlayamıyor.
Ben kısaca anlatayım.
Zekeriya Temizel Maliye Bakanı iken vergi düzenlemesi yapıldı. Bu düzenlemeyi tek başına Zekeriya Temizel yapmadı. Hükümet bunu onayladı. TBMM’den kanun çıktı. TBMM’den çıkan kanun "ekonomik suça ekonomik ceza" ilkesine dayandırıldı.
Artık ekonomik suça hapis cezası verilmiyor. Şimdilerde tartışılan ekonomik suç değil. "Sahtekarlık" suçu.

Yazının Devamı

BDDK saygın, otoriter, şeffaf olmalı

24 Nisan 2002

Halk geçmiş uygulamanın hesabını bekliyor. Bankalara 20 milyar dolar para akıtıldı. Bu parayı BDDK ödemedi. Halk ödedi. Halk ödüyor. İyi de, BDDK bu parayı hangi bankalara verdi? Bu para ne için verildi? Gitti gider mi? Yoksa bir bölümü geri gelecek mi?"Oldu olacak, kırıldı nacak... Unutalım gitsin" diyemeyiz... Halkımız hesap bekliyor.Halkımız hesap beklerken, halkın aklını karıştıracak şeyler oluyor. Bir hafta önce BDDK Başkanı "esti üfürdü"... "Bankalarda açık pozisyon (döviz açığı) var... Bu çok tehlikeli bir durum... Bu durumdaki bankaları yakarız, yıkarız!.." şeklinde açıklamalar yaptı. BDDK banka sistemini düzeltme ve yeniden düzenleme sorumluluğunu üstlendi. Banka sistemini düzeltmek için harcadığı para halkın parası. Banka sistemini düzeltemez ise, bankaların batıracağı para gene halkın cebinden çıkacak. Bu nedenle "hatır gönül demeden" işini doğru dürüst yapmaya mecbur. Yaptığı iş ile ilgili olarak, kullandığı para ile ilgili olarak halka hesap vermeye, "şeffaflığa özen göstermeye" mecbur. Döviz fazlası varmış BDDK Başkanının bu "esip üfürmesi"nden sonraki bir hafta boyunca yurtiçinde ve dışında banka sistemi üzerine spekülasyon yapıldı. Sıcak para döneminin yeniden

Yazının Devamı

BDDK saygın, otoriter, şeffaf olmalı

24 Nisan 2002


<#comment>BDDK banka sistemini düzeltme ve yeniden düzenleme sorumluluğunu üstlendi. Banka sistemini düzeltmek için harcadığı para halkın parası. Banka sistemini düzeltemez ise, bankaların batıracağı para gene halkın cebinden çıkacak. Bu nedenle "hatır gönül demeden" işini doğru dürüst yapmaya mecbur. Yaptığı iş ile ilgili olarak, kullandığı para ile ilgili olarak halka hesap vermeye, "şeffaflığa özen göstermeye" mecbur.
Halk geçmiş uygulamanın hesabını bekliyor. Bankalara 20 milyar dolar para akıtıldı. Bu parayı BDDK ödemedi. Halk ödedi. Halk ödüyor. İyi de, BDDK bu parayı hangi bankalara verdi? Bu para ne için verildi? Gitti gider mi? Yoksa bir bölümü geri gelecek mi?
"Oldu olacak, kırıldı nacak... Unutalım gitsin" diyemeyiz... Halkımız hesap bekliyor.
Halkımız hesap beklerken, halkın aklını karıştıracak şeyler oluyor. Bir hafta önce BDDK Başkanı "esti üfürdü"... "Bankalarda açık pozisyon (döviz açığı) var... Bu çok tehlikeli bir durum... Bu durumdaki bankaları yakarız, yıkarız!.." şeklinde açıklamalar yaptı.

Döviz fazlası varmış

Yazının Devamı

Yirmi milyon çocuğumuzu eğitmek zorundayız

23 Nisan 2002

Bütün bunlar parasal kaynak istiyor, bilgi istiyor, ilgi istiyor... Eğitilecek çocuk sayısı çoğaldıkça da işler güçleşiyor. İmkanlar yetişmiyor, dağılıyor... Neticede çocuklarımıza iyi eğitim verme, onları yetiştirme konusunda yetersiz kalıyoruz.Toplam nüfus içinde eğitim vermek zorunda olduğumuz çocuklarımızın ağırlığı ne büyüklükte: 6 - 13 yaş nüfusun % 15.27si.14 - 16 yaş nüfusun % 5.94ü.17 - 20 yaş nüfusun % 8.12si.20 - 30 yaş nüfusun % 29.33ü. Çocuğu doyurmak ile, giydirmek ile iş bitmiyor. Önemli olan eğitmek. Okul binası yaparak çocuğu deftere kaydetmekle de iş bitmiyor. Önemli olan çocuğu çağdaş dünya şartlarında yaşıtlarıyla rekabet edebilecek düzeyde yetiştirmek. Yirmi milyon çocuğumuz okul çağında. Bu rakam ülkede tarımda, sanayide tam veya eksik şekilde çalıştığı belirlenen insan sayısına eşit bir rakam.Küreselleşmeden söz ediyoruz. Küreselleşme demek, sınırların kalkması demek. Sadece mal ve hizmetlerin değil, insanların da serbestçe dolaşımı, serbest pazar rekabeti demek. Çocuklarımızın küresel pazarda rakipleri karşısında ezilmemelerini sağlamayı istiyorsak onlara rakipleri çizgisinde eğitim imkanı vermeye mecburuz. Ama rakiplerin çocukları kişi başı 20 bin dolar,

Yazının Devamı

Yirmi milyon çocuğumuzu eğitmek zorundayız

23 Nisan 2002


<#comment>Çocuğu doyurmak ile, giydirmek ile iş bitmiyor. Önemli olan eğitmek. Okul binası yaparak çocuğu deftere kaydetmekle de iş bitmiyor. Önemli olan çocuğu çağdaş dünya şartlarında yaşıtlarıyla rekabet edebilecek düzeyde yetiştirmek.
Bütün bunlar parasal kaynak istiyor, bilgi istiyor, ilgi istiyor... Eğitilecek çocuk sayısı çoğaldıkça da işler güçleşiyor. İmkanlar yetişmiyor, dağılıyor... Neticede çocuklarımıza iyi eğitim verme, onları yetiştirme konusunda yetersiz kalıyoruz.
Toplam nüfus içinde eğitim vermek zorunda olduğumuz çocuklarımızın ağırlığı ne büyüklükte:

• 6 - 13 yaş nüfusun % 15.27’si.
• 14 - 16 yaş nüfusun % 5.94’ü.

Yazının Devamı

Çocuklarımız için çıraklık eğitim merkezleri

22 Nisan 2002

Çocuk işçi denilince gündeme farklı konular geliyor: (1) Çocuk işçinin istismarı konusu var. (2) Çocukların üretken mesleklere yöneltilmesi konusu var.Bizim "geleneksel çıraklık sistemimiz" bu iki farklı alandaki sorunlara çözüm getirecek nitelikte. "Çıraklık müessesesi" okula gidemeyen veya okula devam ederken çalışma zorunluluğu olan çocuklara fırsat kapısı açıyor. Çocuğun sokakta kalmasını önlüyor. Meslek sahibi olmasına, üretime katkıda bulunmasına yardım ediyor. Karnının doymasına, evine üç beş kuruş götürmesine imkan veriyor. Türkiyede çalışan çocuk sorununu tartışırken bunları dikkate almakta yarar var.Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda, okuyamadıkları ve sokakta kaldıkları için değil, üretime katkıda bulunacak mesleklere yönelmelerine yardımcı olmak için belli bir temel eğitim çizgisinden sonra çocuklar mesleki eğitime yönlendiriliyor. Her çocuğun ilköğretimi (ilk - orta) tamamlaması zorunlu. Ama çok sayıda çocuğumuz ilköğretimi tamamlayamıyor. İlköğretimi tamamlayanların çoğu da liseye devam etme imkanını bulamıyor. Bu çocuklarımız ne yapar? Ne eder? Ya sokaklarda kalır, ya da şansı var ise bir yerde çalışma imkanı bulur. Genelde 18 yaştan küçük yaşta çalışmak zorunla kalan

Yazının Devamı

Çocuklarımız için çıraklık eğitim merkezleri

22 Nisan 2002


<#comment>Her çocuğun ilköğretimi (ilk - orta) tamamlaması zorunlu. Ama çok sayıda çocuğumuz ilköğretimi tamamlayamıyor. İlköğretimi tamamlayanların çoğu da liseye devam etme imkanını bulamıyor. Bu çocuklarımız ne yapar? Ne eder? Ya sokaklarda kalır, ya da şansı var ise bir yerde çalışma imkanı bulur. Genelde 18 yaştan küçük yaşta çalışmak zorunla kalan çocuklara "çocuk işçi" deniliyor.
Çocuk işçi denilince gündeme farklı konular geliyor: (1) Çocuk işçinin istismarı konusu var. (2) Çocukların üretken mesleklere yöneltilmesi konusu var.
Bizim "geleneksel çıraklık sistemimiz" bu iki farklı alandaki sorunlara çözüm getirecek nitelikte. "Çıraklık müessesesi" okula gidemeyen veya okula devam ederken çalışma zorunluluğu olan çocuklara fırsat kapısı açıyor. Çocuğun sokakta kalmasını önlüyor. Meslek sahibi olmasına, üretime katkıda bulunmasına yardım ediyor. Karnının doymasına, evine üç beş kuruş götürmesine imkan veriyor. Türkiye’de çalışan çocuk sorununu tartışırken bunları dikkate almakta yarar var.
Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda, okuyamadıkları ve sokakta kaldıkları için değil, üretime katkıda bulunacak mesleklere yönelmelerine yardımcı olmak için belli bir temel

Yazının Devamı

Her köşe başında kahve yerine lokanta açılıyor

21 Nisan 2002

New York dünyanın her köşesinden, her gelir düzeyinde insanların akın ettikleri bir kocaman şehir. New Yorkta iki tür lokanta var: Birinci tür lokantalar sadece karın doyurmak isteyenlerin uğradıkları ayak üstü veya iskemleye ilişerek yemek yedikleri yerler. İkinci tür lokantalar kahvaltıda, öğle yemeğinde, akşam yemeğinde insanlara yemek yanında "sosyal hizmet" veren (!) insanların buluşmasına, birbirleriyle konuşmasına imkan yaratan lokantalar.Ancaaaakkk... Her iki grup lokantada da yemeğin kalitesi, lezzeti, servis çok önemli. Müşteri beğenmediği lokantayı çok çabuk cezalandırıyor, lokanta kapanıyor. Eskiden kahveler insanların buluştukları, sohbet ettikleri yerlerdi. Günümüzde, zengin ülkelerde, zengin şehirlerde insanlar artık dostlarıyla buluşmak, sohbet etmek istediklerinde lokantaya gidiyorlar. New York lokantaları Alışveriş mıntıkası olan Madisonda yol üzerindeki "La Goulue" bir Fransız bistrosudur. Personeli Fransız aksanı ile konuşur. Fransız tipi müşteriler lokantaya canlılık verir. Bembeyaz örtülerde, çay, kahve, pasta servisi devam eder. Canlı, heyecanlı mekanlardan, etrafı seyretmekten hoşlananlar için iyi bir yer. (746 Madison Av. (212) 988 8169)Ünlü büyük

Yazının Devamı