<#comment>#comment>İşsizlik eskiden beri bizim temel sorunumuz. Çok sayıda genç iş arıyor. İş bulamıyor. Gençlerin iş araması ve iş bulamaması önemli de, işi olup da işini kaybedenlerin durumu daha başka. Başka değil de facia!.. Hele hele, yaşları ilerlemiş ise, hele hele, belli bir konuda uzmanlaştıklarından farklı alanlarda çalışma imkanları yok ise...
Ben bu konularda deneyimliyim. İşten çıkmanın, işten çıkarılmanın ne olduğunu bilirim.
Babam Ticaret Bankası’nda şube müdürlüğü yapıyordu. Anadolu’da dolaştık. Ankara’ya tayin oldu. Beni paralı bir okula verdi. Bir yıl okudum. Babamın gene Anadolu’ya tayini çıktı. "O şehirde okul yok, oğlumu okutamayacağım" diye direnen babam bankadan ayrılmak zorunda kaldı. Cebeci’de fırının yanında bir apartmanın alt katında oturuyorduk. Babam sabah erkenden kalkar, giyinir, ben okula gitmeden önce iş aramak için evden çıkardı. Annem arkasından dualar okur, annemle birlikte babamın gidişini pencereden izlerdik. Akşam ben okuldan döndükten sonra annemle pencerenin önünde dualar okuyarak babamın müjdeli bir haberle eve dönüşünü beklerdik. Hava kararırken babamın omuzları düşmüş halde eve dönüşünü gördüğümüzde gene iş bulamadığını anlardık. Babam
Halil Ali İstanbulda mensucat satarken 1928 yılında iplik taciri Musevi asıllı iki işadamının Joseph Behar ile Tarantoların el tezgahlarına gönderilecek iplikleri boyayan Fındıklıdaki "Mensucat Santral" isimli tesisine ortak oluyor. Oğlu Fuad Avrupadaki tahsilini tamamlayınca bu boya tesisinde çalışmak için İstanbula dönüyor. Fakat ortaklar arasındaki anlaşmazlık sonucu tesis kapanınca Fuad iplik boyayacak değil, ithal edilen ipliklerden bez dokuyacak bir fabrika kurma arayışına giriyor. Halil Ali Balkan Harbinden önce Selanikten İstanbula göç eden ailelerden. Kayınpederi Refik Recep, Selanikte mensucat ticareti ile uğraşıyor. Kayınpederinin kardeşi Emin Recepin İngilterenin Manchester şehrinde ürettirdiği malları Selanikte, İstanbulda pazarlıyor. Halil Ali İstanbula gelirken, kardeşi Nazım Ali daha uzaklara Buenos Airese giderek orada dükkân açıyor. Hurdalıktan topluyor Mensucat Santralın kurucusu Fuad Bezmen şimdilerde 93 yaşında. Kız kardeşinin gelini Nermin Bezmen, Fuad Bezmenin hayat hikayesini derledi. (Fuad Bezmen, Bir Duayenin Hatıratı, Derleyen Nermin Bezmen, PMR yayını, üçüncü baskı, 220 sayfa)Nermin Bezmen kitabın giriş bölümünde, "Üç padişah, bir halife ve on
<#comment>#comment>Halil Ali Balkan Harbi’nden önce Selanik’ten İstanbul’a göç eden ailelerden. Kayınpederi Refik Recep, Selanik’te mensucat ticareti ile uğraşıyor. Kayınpederinin kardeşi Emin Recep’in İngiltere’nin Manchester şehrinde ürettirdiği malları Selanik’te, İstanbul’da pazarlıyor. Halil Ali İstanbul’a gelirken, kardeşi Nazım Ali daha uzaklara Buenos Aires’e giderek orada dükkân açıyor.
Halil Ali İstanbul’da mensucat satarken 1928 yılında iplik taciri Musevi asıllı iki işadamının Joseph Behar ile Taranto’ların el tezgahlarına gönderilecek iplikleri boyayan Fındıklı’daki "Mensucat Santral" isimli tesisine ortak oluyor. Oğlu Fuad Avrupa’daki tahsilini tamamlayınca bu boya tesisinde çalışmak için İstanbul’a dönüyor. Fakat ortaklar arasındaki anlaşmazlık sonucu tesis kapanınca Fuad iplik boyayacak değil, ithal edilen ipliklerden bez dokuyacak bir fabrika kurma arayışına giriyor.
Yıl 1932. Sanayi Bakanlığı’nın ‘Gümrük İthalat Rejimi Kararnamesi’ ile, dokuma sanayiinde fazla üretimi engellemek amacıyla makine ithalatı yasaklanıyor. Sanayiciye, ancak sahip olduğu eski makineleri parçalaması şartı ile makine getirme izini veriliyor. Bunun üzerine Fuad, Bursa’da
Bunlar kağıt üzerinde doğru. Türkiyenin bugünkü durumunda bu sistem işlemiyor. Çünkü kriz ekonomiyi ezdi. Ana oyuncular piyasadan çekildi. Piyasada gerçek arz ve gerçek talep yok. Döviz arz ve talebi ekonomik değil, "spekülatif! Dövizi satanlar, döviz getiren ekonominin gerçek oyuncuları değil. Talep edenler yatırımcı, üretici gibi gerçek oyuncular değil. Bugünkü oyuncular, TLye güvenmeyip, parasını dövize bağlayan halk, şirketler ve bankalar. Türkiyede uygulanan IMF destekli programda döviz fiyatı dalgalanmaya bırakıldı. Döviz fiyatının oluşmasına kimse müdahale etmeyecek... Merkez Bankası bile şöyle olsa iyi olur, böyle olsa kötü olur demeden, olan bitene seyirci kalacak. Fiyat ekonomik güçlerin arz ve talebine bağlı olarak dalgalanacak, dalgalana dalgalana durulacak. Bir yerlerde oturacak. Kafaları karışınca dalgalandırıyorlar Derken efendim hava tersine dönüyor. Şu veya bu nedenle iniş durduğunda, panik başlıyor. Daha önce üç beş dolarını bozdurarak TLye geçenler döviz almaya başlıyor. Bu defa döviz fiyatı tırmanışa geçiyor. Tırmanışa geçince bu üç oyuncu alımı hızlandırıyor. Tırmanış böylece sürüyor.BDDK Başkanının açıklamasından öğrendik ki, bankalarda döviz açığı yok.
<#comment>#comment>Türkiye’de uygulanan IMF destekli programda döviz fiyatı dalgalanmaya bırakıldı. Döviz fiyatının oluşmasına kimse müdahale etmeyecek... Merkez Bankası bile ‘şöyle olsa iyi olur, böyle olsa kötü olur’ demeden, olan bitene seyirci kalacak. Fiyat ekonomik güçlerin arz ve talebine bağlı olarak dalgalanacak, dalgalana dalgalana durulacak. Bir yerlerde oturacak.
Bunlar ‘kağıt üzerinde’ doğru. Türkiye’nin bugünkü durumunda bu sistem işlemiyor. Çünkü kriz ekonomiyi ezdi. Ana oyuncular piyasadan çekildi. Piyasada gerçek arz ve gerçek talep yok. Döviz arz ve talebi ‘ekonomik’ değil, "spekülatif!’ Dövizi satanlar, döviz getiren ekonominin gerçek oyuncuları değil. Talep edenler yatırımcı, üretici gibi gerçek oyuncular değil. Bugünkü oyuncular, TL’ye güvenmeyip, parasını dövize bağlayan halk, şirketler ve bankalar.
Bu üç oyuncunun bekleyişleri dalgalanınca, ‘kafaları bulanınca’, piyasayı dalgalandırıyor. Söylentiler, bekleyişlerle ‘döviz fiyatı ucuzlayacak’ havasına girenler, dövizden TL’ye dönmeye başlıyor. Üç kuruşluk döviz piyasaya dökülüyor ve ‘gıdım gıdım’, her gün fiyatın inmesine neden oluyor.
Derken efendim ‘hava tersine dönüyor’. Şu veya bu nedenle
IMF destekli programın amacı nedir? "Devlet frene basacak. Yatırım yapmayacak. Zorunlu devlet harcamalarını kısacak. B"ylece iç borcu ve dış borcu d"ndürecek. Borç faizlerini aksatmadan "deyecek. Harcamaları kıstığı için artan para ile (faiz dışı denge / faiz dışı gelir denilen para ile) de yavaş yavaş borçları "deyecek.Bu yüzden frene basıldı. Bu yüzden ekonomi durdu. šlke bir türlü büyümeye geçemiyor. İyi de... Acaba istenilen oluyor mu?2002 yılının ilk üç aylık konsolide bütçe rakamlarına, (devletin gelir gider hesabına) bakalım. Durumumuz ne?- Geçen mart ayından bu yılın mart ayına kadarki d"nemde yıllık ortalama fiyat artışı yüzde 75 oranında. Aynı d"nemde devletin gelirleri yüzde 42 oranında artmış. Gelir artışı enflasyonun altında. Buna karşılık, tasarruf ettiği s"ylenen, her türlü yatırımı ve kamu hizmetini kısan devletin faiz dışı harcamaları yüzde 90 oranında (enflasyonun üzerinde) büyümüş.- Yılın ilk üç ayında "denen borç faizi 16.5 katrilyon lira. Yılın ilk üç ayında toplanan vergi 11.6 katrilyon lira bunu karşılayamıyor. Yılın ilk üç ayında vergi dahil tüm devlet geliri olan 15.0 katrilyon lira bile faizi karşılayamıyor.- Yılın ilk üç ayında bütçe açığı (devletin
<#comment>#comment>Kötümser olmayalım diyoruz ama... İyimser olalım diyerek tehlikelere gözümüzü kapamak başımıza daha büyük belalar getirecek... Felaket tellallığı yapmak için değil, uyarmak için bu gidişin iyi gidişi olmadığını hatırlatmak için yazıyorum. Bu yazının altındaki tabloda 2002 yılının ilk 3 ayında devletin gelir gider hesabı var.
IMF destekli programın amacı nedir? "Devlet frene basacak. Yatırım yapmayacak. Zorunlu devlet harcamalarını kısacak. Böylece iç borcu ve dış borcu döndürecek. Borç faizlerini aksatmadan ödeyecek. Harcamaları kıstığı için artan para ile (faiz dışı denge / faiz dışı gelir denilen para ile) de yavaş yavaş borçları ödeyecek.
Bu yüzden frene basıldı. Bu yüzden ekonomi durdu. Ülke bir türlü büyümeye geçemiyor. İyi de... Acaba istenilen oluyor mu?
2002 yılının ilk üç aylık konsolide bütçe rakamlarına, (devletin gelir gider hesabına) bakalım. Durumumuz ne?
- Geçen mart ayından bu yılın mart ayına kadarki dönemde yıllık ortalama fiyat artışı yüzde 75 oranında. Aynı dönemde devletin gelirleri yüzde 42 oranında artmış. Gelir artışı enflasyonun altında. Buna karşılık, tasarruf ettiği söylenen, her türlü yatırımı ve kamu hizmetini kısan
Anlatılanlar çarpıcı "şoförü sahte fatura ile benzin aldığından holding patronları hapse girecek". "Anlı şanlı ihracatçılar, ihraç için ürettikleri malın çivisini satan nalburun vergi ödememesi nedeniyle hapislerde çürüyecek..."Neyin ne olduğunu bilmeyen kamuoyu belki bu anlatılanlara inanıyor, belki neyin ne olduğunu anlayamıyor.Ben kısaca anlatayım.Zekeriya Temizel Maliye Bakanı iken vergi düzenlemesi yapıldı. Bu düzenlemeyi tek başına Zekeriya Temizel yapmadı. Hükümet bunu onayladı. TBMMden kanun çıktı. TBMMden çıkan kanun "ekonomik suça ekonomik ceza" ilkesine dayandırıldı.Artık ekonomik suça hapis cezası verilmiyor. Şimdilerde tartışılan ekonomik suç değil. "Sahtekarlık" suçu.Eskiden vergi kanunlarında "sahte ve yanıltıcı belge düzenlemek" aynı ağırlıkta suç sayılıyordu. TBMMden geçen düzenlemede "yanıltıcı belge" ile "sahte belge" suçları ayrıldı. Diğer vergi suçları "ekonomik suç" sayılırken, "sahte belge" ekonomik suç kapsamından çıkarıldı. Sayın okuyucularım, bakınız "yanıltıcı belge" ne demek, "sahte belge suçu" ne demek? Şu günlerde "Zekeriya Temizel" adı kullanılarak, hayali ihracatçıları, sahte belge düzenleyerek devletten vergi iadesi ve teşvik alanları ceza kapsamı