<#comment>#comment>Semahat ve Dr. Nüzhet Arsel’in bağışlarıyla İstanbul’da Güzelbahçe’de inşa edilen Koç Üniversitesi Yüksek Sağlık Okulu’nun binası dün hizmete açıldı.
Koç Üniversitesi Yüksek Sağlık Okulu, Amiral Bristol Sağlık Merkez Lisesi’nin yerini alan kuruluştur.
1920 yılında Kızılhaç’ın yardımlarıyla Amerikan Yüksek Komiserliği tarafından Çarşıkapı’da ahşap bir köşkte açılan Amerikan Hastanesi 1939 yılında bugün Güzelbahçe’de faaliyetini sürdürdüğü yere taşındı. 1945 yılında hastaneye, Birinci Dünya Savaşı sonunda İstanbul’da ABD Yüksek Komiserliği yapan ve hastaneye yardımları dokunan Amiral Bristol’un adı verildi. Hastaneyi ayakta tutan ABD kaynaklı fonlar kuruyunca ve hastane kapanma aşamasına gelince Vehbi Koç Vakfı hastanenin yönetimini devraldı. Şimdi bu hastane Koç Amerikan Hastanesi olarak faaliyetini sürdürüyor.
Amerikan Hastanesi’nin kuruluş yıllarında İstanbul’a gelen yabancı askerlerin tedavisine yardımcı olacak personel yetiştirmek amacıyla Amiral Bristol’un gayreti ile bir hemşire okulu açılmıştı. 1920 yılında eğitime başlayan okul Cumhuriyet döneminde "Hususi Ecnebi Mektebi" statüsü ile faaliyetini sürdürdü. 1957 yılında "Hemşire Sağlık Koleji", 1981
Sakın şaka sanmayınız... Olmaz olmaz demeyiniz... Bu ülkede olmaz olmaz! Burası Türkiye abicim...İnternetten Hazine sitesine giriniz. 3 Nisan 2002 tarihinde IMFye verilen 10 sayfalık mektubu, 109 maddelik görev tablosunu okuyunuz. Ve de şaşırınız.Görev tablosunun son maddesinde Merkez Bankası Başkanı kendi bankasının üstlendiği görevleri sıralamış. IMF tarafından haziran sonuna kadar Merkez Bankasına 8 yeni görev verilmiş.Bunlar arasında (henüz) tuvalet temizliğiyle ilgili denetim raporu yok ama, ona benzer bir başka istek var: "Merkez Bankası IMFye verdiği bilgilerin doğru olup olmadığını bir bağımsız denetim firmasına denetlettirecek. Denetim raporunu da IMFye verecek!Sayın okuyucularım, Türk hükümeti atına IMFye niyet mektubunu imzalayan Merkez Bankası Başkanına IMF güvenmiyor. "Sen bağımsız denetim kuruluşuna kendini denetlettir. Ben sana değil, o firmanın raporuna inanırım" diyor.Ve de bunu Türk hükümeti adına niyet mektubunu imzalayan Devlet Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı da kabul ediyor. Bunun altına da imzayı basıyor.Merkez Bankası eski Başkan yardımcılarından (bir süre Merkez Bankası Başkanlığına vekalet de eden) Zekeriya Yıldırım Finans Dünyası dergisi için yazdığı
<#comment>#comment>Bu niyet mektubunda yok ama, bir sonraki mektubu Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına imzalayan Devlet Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı’nın şöyle bir taahhütte bulunduklarını görürseniz sakın şaşırmayınız: "Merkez Bankası’nın tüm tuvaletleri haftada bir temizlettirilecek, temizliği denetleyecek firmadan alınacak temizlik raporu IMF’ye sunulacaktır!.."
Sakın şaka sanmayınız... Olmaz olmaz demeyiniz... Bu ülkede olmaz olmaz! Burası Türkiye abicim...
İnternetten Hazine sitesine giriniz. 3 Nisan 2002 tarihinde IMF’ye verilen 10 sayfalık mektubu, 109 maddelik görev tablosunu okuyunuz. Ve de şaşırınız.
Görev tablosunun son maddesinde Merkez Bankası Başkanı kendi bankasının üstlendiği görevleri sıralamış. IMF tarafından haziran sonuna kadar Merkez Bankası’na 8 yeni görev verilmiş.
Bunlar arasında (henüz) tuvalet temizliğiyle ilgili denetim raporu yok ama, ona benzer bir başka istek var: "Merkez Bankası IMF’ye verdiği bilgilerin doğru olup olmadığını bir bağımsız denetim firmasına denetlettirecek. Denetim raporunu da IMF’ye verecek!
Sayın okuyucularım, Türk hükümeti atına IMF’ye niyet mektubunu imzalayan Merkez Bankası Başkanı’na IMF güvenmiyor. "Sen
Bu rakamlara bakınca (daha derin değerlemelere gitmeden) insanın aklına şu sorular takılıyor: Hani kriz vardı? Hani şirketler güç durumda idi? Hani şirketler ücret "deyemez hale geldikleri için işçi çıkarıyorlardı? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?Hemi de baksanıza! Geçen yıl (ABD doları ile) en büyük zararı açıklayan şirket bu yıl en büyük kardan s"z ediyor...Sayın okuyucularım, şirketlerin "kar rakamları" sanayi kesiminde olan biteni iyi yansıtamıyor. Sanayide olumlu gelişmelerin işareti de var ama, olumsuz gelişmeler ağırlıkta.Sanayi kesiminde olan bitenin iki kaba g"stergesi "şirketlerin net d"nem satış rakamları ile net d"nem karları"dır.Milliyet Ekonomi Servisi'nden Songül Hatısaru 5 yıl boyunca borsaya düzenli olarak bilgi veren 172 sanayi şirketinin ilk üç aylık bilanço rakamlarını ABD dolarına çevirdi. İşte sonuçları:1998 yılında üç aylık satışlar 7.0 milyar dolar. Sonra 6.3 milyar dolar, 8.6 milyar dolar, 8.5 milyar dolar oluyor. 2002 yılının ilk üç ayında 5.7 milyar dolara düşüyor. Demek ki satış rakamları son beş yılın en düşük çizgisinde.šç aylık karlılıklara bakıyoruz. 1998 yılında 383 milyon dolar, 1999 yılında 45 milyon dolar zarar var. Sonra 127 milyon dolar
<#comment>#comment>Borsada hisse senetleri işlem gören 224 sanayi şirketi var. Bunların 172'sı yılın ilk üç aylık faaliyetleri sonucu 523 milyon dolar (dönem karı) açıkladı. Bir yıl öncenin aynı döneminde bu şirketlerin zararı 1 milyar dolar idi.
Bu rakamlara bakınca (daha derin değerlemelere gitmeden) insanın aklına şu sorular takılıyor: Hani kriz vardı? Hani şirketler güç durumda idi? Hani şirketler ücret ödeyemez hale geldikleri için işçi çıkarıyorlardı? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Hemi de baksanıza! Geçen yıl (ABD doları ile) en büyük zararı açıklayan şirket bu yıl en büyük kardan söz ediyor...
Sayın okuyucularım, şirketlerin "kar rakamları" sanayi kesiminde olan biteni iyi yansıtamıyor. Sanayide olumlu gelişmelerin işareti de var ama, olumsuz gelişmeler ağırlıkta.
Sanayi kesiminde olan bitenin iki kaba göstergesi "şirketlerin net dönem satış rakamları ile net dönem karları"dır.
Milliyet Ekonomi Servisi'nden Songül Hatısaru 5 yıl boyunca borsaya düzenli olarak bilgi veren 172 sanayi şirketinin ilk üç aylık bilanço rakamlarını ABD dolarına çevirdi. İşte sonuçları:
Sayın okuyucularım kazın ayağı öyle değil... Merkez Bankası kâr falan etmedi. Kârı, sizin, benim, maydonoz, simit, ekmek alırken ödediğimiz KDV ile diğer vergilerden Hazinenin Merkez Bankasına faiz şeklinde yaptığı transferden cömertçe harcadıktan sonra kalan paradır.Arz edeyim efendim...Kriz banka sistemindeki batışın ortaya çıkmasına yol açtı. Banka sisteminin batması demek, bankaların halktan topladıkları mevduatı ödeyemez hale düşmeleri demektir. Bankalar mevduatı ödeyemez ise, Türkiye Arjantin olur. İşte onun için hükümet duruma el koydu. Bunun için bankalara kaynak (para) akıtmak için yola çıktı. Bu durumda hükümetin önünde iki yol vardı: Bugünlerde bir sevinç, bir sevinç... İnanılmaz... Merkez Bankası 6.8 katrilyon (5 milyar dolar) kar etmiş! Bu parayı Hazineye verecekmiş. Hazine de açığını kapatacakmış! Madem ki, Con Ahmetin Devr - i Daim Makinesini keşfettik, bizim için karada, havada, denizde ölüm yok. Ele güne el açmaya ne gerek var? Merkez Bankası daha çok kâr etsin, Hazinenin açıklarını kapatsın. Olsun bitsin... Hazineye bono bastırdı (2) Hükümet (işin sonunda gene banknot basma gereği ortaya çıkmasına rağmen) diğer yolu tercih etti. Merkez Bankasına banknot
<#comment>#comment>Bugünlerde bir sevinç, bir sevinç... İnanılmaz... Merkez Bankası 6.8 katrilyon (5 milyar dolar) kar etmiş! Bu parayı Hazine’ye verecekmiş. Hazine de açığını kapatacakmış! Madem ki, ‘Con Ahmet’in Devr - i Daim Makinesi’ni keşfettik, bizim için karada, havada, denizde ölüm yok. Ele güne el açmaya ne gerek var? Merkez Bankası daha çok kâr etsin, Hazine’nin açıklarını kapatsın. Olsun bitsin...
Sayın okuyucularım ‘kazın ayağı öyle değil’... Merkez Bankası kâr falan etmedi. Kârı, sizin, benim, maydonoz, simit, ekmek alırken ödediğimiz KDV ile diğer vergilerden Hazine’nin Merkez Bankası’na faiz şeklinde yaptığı transferden cömertçe harcadıktan sonra kalan paradır.
Arz edeyim efendim...
Kriz banka sistemindeki batışın ortaya çıkmasına yol açtı. Banka sisteminin batması demek, bankaların halktan topladıkları mevduatı ödeyemez hale düşmeleri demektir. Bankalar mevduatı ödeyemez ise, Türkiye Arjantin olur. İşte onun için hükümet duruma el koydu. Bunun için bankalara kaynak (para) akıtmak için yola çıktı. Bu durumda hükümetin önünde iki yol vardı:
(1) Merkez Bankası banknot basar, banknotlar bankalara verilir, bankalar da bu banknotlarla halkın
Ben bu konularda deneyimliyim. İşten çıkmanın, işten çıkarılmanın ne olduğunu bilirim.Babam Ticaret Bankasında şube müdürlüğü yapıyordu. Anadoluda dolaştık. Ankaraya tayin oldu. Beni paralı bir okula verdi. Bir yıl okudum. Babamın gene Anadoluya tayini çıktı. "O şehirde okul yok, oğlumu okutamayacağım" diye direnen babam bankadan ayrılmak zorunda kaldı. Cebecide fırının yanında bir apartmanın alt katında oturuyorduk. Babam sabah erkenden kalkar, giyinir, ben okula gitmeden önce iş aramak için evden çıkardı. Annem arkasından dualar okur, annemle birlikte babamın gidişini pencereden izlerdik. Akşam ben okuldan döndükten sonra annemle pencerenin önünde dualar okuyarak babamın müjdeli bir haberle eve dönüşünü beklerdik. Hava kararırken babamın omuzları düşmüş halde eve dönüşünü gördüğümüzde gene iş bulamadığını anlardık. Babam mektup ile Konyadaki uzak akrabalarımızdan borç istedi. Heyecanla cevap bekledik. Akrabalarımızın gönderdiği para ile bir süre idare ettik. Üç beş ay sonra babam Belediye Otobüs İşletmesinde eğitimi, deneyimi, geçmişi ile hiçbir ilgisi olmayan çok düşük ücretli küçük bir iş bulunca hazine bulmuşçasına bayram ettik. Daha sonra şans yardımcı oldu. Babam Halk