Berlin’de ‘işçi Ahmet’ şimdi ‘taksici’

23 Şubat 2002


<#comment>Berlin’in ortasındaki "17 Haziran Caddesi" Brandenburg Kapısı’nın altından geçerek eski "Doğu Berlin"e yönelince "Unter den Linden" adını alıyor. Batı ve Doğu Berlin’i 13 Ağustos 1961’den 9 Ekim 1989 tarihine kadar bölen "duvar" yıkıldığından bu yana "Unter den Linden" büyük bir gelişme içine girdi.
Bu cadde üzerindeki eski "Adlon Hotel" ve "Grand Hotel" yenilendi. "Gendarmen Markt" meydanının çevresine "Hilton" ve "Four Seasons" otelleri yapıldı. Berlin’in en yeni ve lüks otellerinden biri olan "Four Seasons"un mimarı J. Kelinhues.
Frank Nicholson’un iç dekorasyonunu çizdiği oteli Stefan Simkovis yönetiyor. Otelin önünde taksi beklerken kapıdaki otel görevlisi yardımcı olmak istedi. Gideceğimiz adresi kendisine yabancı dilde söylerken, "Türkçe konuşun, ben Türk’üm" dedi. Türkçe hal hatır sorma faslından sonra bizi taksiye dindirdi. Takside şoföre yabancı dilde adres tarif etmeye çalışırken bu defa da şoför "Ben Türk’üm" diyerek başladı sohbete... Hem bizi götüreceği adrese doğru yol alıyor, hem de anlatıyor:

Her şey farklı
"Adım Ahmet. Yirmi yedi yıl önce geldim. Mercedes fabrikalarında işçi olarak çalışıyordum. Yirmi beş yılın sonunda

Yazının Devamı

Hüsmenin 6.70lik kayığı 2 milyar TL

22 Şubat 2002

Hüsmen Doğruerin dedesi de marangozmuş. Babası 17 yaşında "mübadele"de Giritten Mudanyaya gelmiş. Giritli Ali Usta olarak ün yapmış. Mudanyadaki ahşap evlerin çoğu onun eseri. Boş vakitlerinde kayık yaparmış. Oğlu Hüsmen, iki yaşında "keser"i eline almış bir daha bırakmamış. "Ölünceye kadar babamın yanında çalıştım. Sonra kendi dükkanımı açtım" diyor. Mudanyada deniz kenarından içeriye uzanan yollardan birinin üzerindeki bina yıkıntıları arasında bir "tekne" dikkatimi çekti. Ahşap teknenin yapımı nerede ise bitmiş, bir genç elinde "keser" sağını solunu düzeltiyordu. Merak ile yıkıntının taşlarından sekerek tekneye yaklaştım. Hemen arkada bir marangoz atölyesi olduğunu gördüm. Atölyede de orta yaşlı bir usta yeni bir teknenin kaburgalarını çatıyordu. "Kolay gelsin" deyip yaklaştım. Ve böylece Hüsmen Ustayı tanıdım. Hüsmen Usta Teknelerini genelde balıkçılar alırmış. Ama şu günlerde alım güçleri kalmadığından alamıyorlarmış. Yeğeni Taşkının rötuşlarını yaptığı 6.70 m. boyundaki tekneyi bir balıkçı 3 milyar liraya ısmarlamış. Parasını denkleştiremeyince Hüsmen Usta fiyatı 2 milyar liraya kadar kırmış. Ama balıkçı bu parayı da denkleştirememiş. Hüsmen Usta şimdi 2 milyar lira ödeyene

Yazının Devamı

Hüsmen’in 6.70’lik kayığı 2 milyar TL

22 Şubat 2002


<#comment>Mudanya’da deniz kenarından içeriye uzanan yollardan birinin üzerindeki bina yıkıntıları arasında bir "tekne" dikkatimi çekti. Ahşap teknenin yapımı nerede ise bitmiş, bir genç elinde "keser" sağını solunu düzeltiyordu. Merak ile yıkıntının taşlarından sekerek tekneye yaklaştım. Hemen arkada bir marangoz atölyesi olduğunu gördüm. Atölyede de orta yaşlı bir usta yeni bir teknenin kaburgalarını çatıyordu. "Kolay gelsin" deyip yaklaştım. Ve böylece Hüsmen Usta’yı tanıdım.
Hüsmen Doğruer’in dedesi de marangozmuş. Babası 17 yaşında "mübadele"de Girit’ten Mudanya’ya gelmiş. Giritli Ali Usta olarak ün yapmış. Mudanya’daki ahşap evlerin çoğu onun eseri. Boş vakitlerinde kayık yaparmış. Oğlu Hüsmen, iki yaşında "keser"i eline almış bir daha bırakmamış. "Ölünceye kadar babamın yanında çalıştım. Sonra kendi dükkanımı açtım" diyor.

Hüsmen Usta
Mudanya SİT bölgesi. Binalar gerçekten eskimiş. Yenileyecek olan olsa marangoza iş çok ama, ekonomik zorluklar nedeniyle kimse yeniletmek istemiyor. Şehirde çok sayıda eski binanın üzerinde satılık ilanı var. Bu binaların da çoğu çökmek üzere. Hüsmen Usta "iş çıkınca marangozluk işleri yapıyorum. İş çıkmayınca boş

Yazının Devamı

Kurban

21 Şubat 2002


<#comment>Kuran’dan kaynaklanan ve hadislere dayalı olarak oluşan ve gelişen İslam şartlarına göre kurban "mukim" olan ve "sadaka - i fıtır" nisabına malik olan her erkek ve kadın Müslümana vaciptir.
"Sadaka - i fıtır nisabı" 80.18 gram altındır. Günümüzde karşılığı yaklaşık 1 milyar Türk lirasıdır. Fıtır nisabı, kişinin barınmasına, mesleki faaliyetini sürdürmesine, bakmakla mükellef olduğu kimseleri yaşatmasına yetecek imkanlardan sonra sahip olunan varlığa bakılarak hesaplanır. Evi barkı olmayan, işi gücü olmayan, çoluğuna, çocuğuna bakamayan, yaşamını güç sürdüren kişilerin kurban kesme mükellefiyetleri yoktur. Müslümanın her şeyi olacak, işi gücü olacak, bütün bunlardan sonra 80.18 gram altının üzerinde varlığı olacak ki kurban kesmek "vacip" olsun.
Vacip kurban da üçe ayrılır:
(1) Vacip kurbanın birinci şekli "adak kurbanı"dır. Kişinin "şu deveyi, şu koyunu, şu ineği kurban etmek Allah’a karşı üzerime borç olsun" demesiyle doğan bir vecibedir. Böyle bir kimsenin zengin veya fakir olması durumu değiştirmez.
(2) Kişi fakir olmasına ve de kurban kesme vecibesi altında olmamasına rağmen kurban etmek niyetiyle bir koyun satın alması ise "örfen kurban"

Yazının Devamı

Tirilyeli Emil İsmail

20 Şubat 2002

"Abicim bu memlekette zeytinin en kralı Tirilyede olur. Zeytin alacaksan Tirilyeye gideceksin" dediler. Düştük yola, vardık Tirilyeye.Belediye Başkanı Hüseyin Kara anlattı. "Tirilye zeytini ufak çekirdeği, ince kabuğu ve lezzetli eti ile Osmanlı döneminde de aranan zeytinmiş. Kurtuluş Savaşı sonrası "mübadele"de Rumlar göç ederken Tirilye aşılarını birlikte götürmüşler. Ama bu aşılar ile Yunanistanda ve adalarda yetiştirilen zeytin Tirilye zeytini tadı vermemiş. Şimdilerde de Türkiyenin farklı yörelerindeki ağaçlara Tirilye aşısı yapılırmış. Ama kalite tutmazmış. Çünkü Tirilye zeytinini farklı yapan bölgenin toprağı, suyu ve kliması imiş.Bu zeytini nereden satın alabileceğimizi sorduk. Üretici mevsim başı zeytini Marmara Birlik Kooperatifine satarmış. "Şehir içinde Ercan Abi ile İsmail Abiyi arayın" dediler.Ercan Karanın deniz kıyısında "Savarona Balık Lokantası" var. Lokantanın önünde zeytin ve sızma zeytinyağı satarmış. Bu yılın ürünü zeytinleri tükenmiş. Özel şişelerde "üzerinde üç papaz resmi bulunan Tirilye" markalı sızma yağ satıyor. (0244 - 563 26 08). Renkli, sevimli, konuşkan bir Tirilyeli. (Hem de iyi bir Milliyet okuyucusu...)"İsmet Abinin dükkanı, dördüncü çınarın

Yazının Devamı

Tirilyeli ‘Emil İsmail’

20 Şubat 2002


<#comment>Türkiye zeytin memleketi... İyi de bu memlekette iyi bir zeytinyağı ve de iyi bir zeytin var mı? Zeytinyağında şimdilerde "iyilik" arayışı başladı. Ama geliniz görünüz ki sofralık zeytinler yenilecek gibi değil.
"Abicim bu memlekette zeytinin en kralı Tirilye’de olur. Zeytin alacaksan Tirilye’ye gideceksin" dediler. Düştük yola, vardık Tirilye’ye.
Belediye Başkanı Hüseyin Kara anlattı. "Tirilye zeytini ufak çekirdeği, ince kabuğu ve lezzetli eti ile Osmanlı döneminde de aranan zeytinmiş. Kurtuluş Savaşı sonrası "mübadele"de Rumlar göç ederken Tirilye aşılarını birlikte götürmüşler. Ama bu aşılar ile Yunanistan’da ve adalarda yetiştirilen zeytin Tirilye zeytini tadı vermemiş. Şimdilerde de Türkiye’nin farklı yörelerindeki ağaçlara Tirilye aşısı yapılırmış. Ama kalite tutmazmış. Çünkü Tirilye zeytinini farklı yapan bölgenin toprağı, suyu ve kliması imiş.
Bu zeytini nereden satın alabileceğimizi sorduk. Üretici mevsim başı zeytini Marmara Birlik Kooperatifi’ne satarmış. "Şehir içinde ‘Ercan Abi’ ile ‘İsmail Abi’yi arayın" dediler.
Ercan Kara’nın deniz kıyısında "Savarona Balık Lokantası" var. Lokantanın önünde zeytin ve sızma zeytinyağı satarmış. Bu

Yazının Devamı

Tirilye

19 Şubat 2002

Tirilyede Roma kalıntıları var. Bizanslıların ve Rumların yaşadığı biliniyor. Şehir, 396 yılındaki İznik Konsülü sonrası aforoz edilen üç papazın yerleşmeleri ile önem kazanmış. Müritler şehir nüfusunun artmasını sağlamış. Adının Yunanca "üç aziz" anlamına geldiği söyleniyor. Bir başka anlatıma göre, eskiden bu bölgede Sivzi, Kapanca ve Trilyada bulunan üç kıyı yerleşimi, Ceneviz korsanlarının saldırısından kurtulmak için bir araya gelmiş. Bu üç köy "Tirilya" diye anılmaya başlamış. Bu kadar temiz, düzenli bir "kasaba" olabilir mi? Tirilyenin arka sokaklarında, çoğu çökmek üzere olan eski binaları hayranlıkla seyrederken, sokakların temizliği dikkatimi çekti. Bir tek çöp yok. Mudanyaya 10 km. uzaklıkta bir sahil "kasaba"sı. Mudanya - Tirilye yolu delik deşik bir yol. Belki de bu yüzden, Tirilye "işgale uğramamış". Fazla bozulmamış! Kiliseler özel mülk Tirilyeyi 1330da fethedilmiş. Osmanlı, halkın din, kültür ve yaşamına karışmamış. Bölgeye Tokat, Kütahya ve Kastamonudan gelen Müslümanlar yerleştirilmiş. Kurtuluş Savaşı öncesi Tirilyede 3.500 Rum, 350 Türk yaşarmış. Belediye başkanı Türkmüş. Tirilye o zaman Anadoluya üzüm, Amerikaya şarap satarmış.Kurtuluş Savaşı sonrası

Yazının Devamı

Tirilye

19 Şubat 2002


<#comment>Bu kadar temiz, düzenli bir "kasaba" olabilir mi? Tirilye’nin arka sokaklarında, çoğu çökmek üzere olan eski binaları hayranlıkla seyrederken, sokakların temizliği dikkatimi çekti. Bir tek çöp yok. Mudanya’ya 10 km. uzaklıkta bir sahil "kasaba"sı. Mudanya - Tirilye yolu delik deşik bir yol. Belki de bu yüzden, Tirilye "işgale uğramamış". Fazla bozulmamış!
Tirilye’de Roma kalıntıları var. Bizanslıların ve Rumların yaşadığı biliniyor. Şehir, 396 yılındaki İznik Konsülü sonrası aforoz edilen üç papazın yerleşmeleri ile önem kazanmış. Müritler şehir nüfusunun artmasını sağlamış. Adının Yunanca "üç aziz" anlamına geldiği söyleniyor. Bir başka anlatıma göre, eskiden bu bölgede Sivzi, Kapanca ve Trilya’da bulunan üç kıyı yerleşimi, Ceneviz korsanlarının saldırısından kurtulmak için bir araya gelmiş. Bu üç köy "Tirilya" diye anılmaya başlamış.

Rumlardan kalma 7 kilise, 3 manastır, 3 ayazma var. Kiliselerin sadece üçü ayakta. Osmanlıların satın alarak camiye dönüştürdüğü en büyüğü, Fatih Camii olarak kullanılıyor. Tarihte duvarlarına ilk kez resim yapılan kilise olduğu söylenen Kemerli Kilise, bir şahsın mülkü. Bir başka kilise "Dündar Evi" olarak üç aile

Yazının Devamı