Gelir düşer talep düşer enflasyon düşer

5 Mart 2002


<#comment>Düşmez kalkmaz bir Allah... Gelir düşer, talep düşer, sonunda enflasyon da düşer. Düşme deyimi, "izafi/göreceli" bir durumu anlatır.
Toptan eşya fiyatı ocak ayında yüzde 4.2 oranında artmış iken, şubat ayında yüzde 2.6 oranında artmış ise, "enflasyon düştü" denilir. Şubat ayında toptan eşya fiyatları 2000 yılında yüzde 4.1 oranında artmışken, 2001 yılında yüzde 2.6 arttığında 2001 yılı Şubat enflasyonu "bir yıl önceye göre düştü" denilir. Ama 2002 yılı Şubat ayında da toptan eşya fiyatları artış oranı yüzde 2.6 ise (bu pencereden bakıldığında, yani "izafi/göreceli" anlatım ile) şubat ayı enflasyonu geçen yılın enflasyonu ile aynı yükseklikte şeklinde değerleme yapılır. Tekrar başa dönelim. Enflasyon hep tırmanmaz. Düşer de. Nasıl düşeceğini anlatayım.
(1) Maliyet enflasyonu aşağıya iner.
(2) Talep enflasyonu aşağıya iner.
Maliyet enflasyonu denilen şey, bir mal veya hizmetin fiyatını oluşturan "katma değer" yapısının değişmesidir. (Dikkat buyurunuz "Katma Değer Vergisi" değil, "katma değer yapısı".)
Katma değer denilen şey, bir mal ve hizmetin "çıktı fiyatı ile girdi fiyatı arasındaki farktır." Bir başka ifade ile, "üretimin her safhasında

Yazının Devamı

‘Kökten piyasacılık’ iyilik getirmiyor

4 Mart 2002


<#comment>Uluslararası piyasalarda fon yönetimindeki başarısıyla ün ve para yapan Macar Yahudisi, ABD vatandaşı George Soros, Bilgi Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi’ndeki konuşmalarında sözü döndürüp dolandırıp "market fundamentalism"e (kökten piyasacılığa) getirdi. Sayın okuyucularıma önce "kökten piyasacılık" deyimini açıklayayım. Sonra George Soros’un bu konuya neden önem verdiğini anlatayım.
Piyasa (market) ekonomik hareketin tümü için kullanılan bir deyimdir. Yatırım, istihdam, üretim, iç ve dış ticaret, sosyal çevre ve haklar ile gelir bölüşümü "piyasa"yı oluşturan farklı olgulardır.
Köktendincilik (fundamentalism) ise, aşırı muhafazakarlık (tutuculuk), "kitaba" bağlılık, değişim ve gelişimi dikkate almadan belli bir dönemde konulmuş kaidelere körü körüne bağlılık delmektir.
Piyasa ekonomisine "körü körüne" inananlar / bağlananlar, serbest pazar şartlarında, kaynakların en verimli kullanımının mümkün olabileceğini, piyasaya müdahale edilmediği sürece, yatırımın, istihdamın, üretimin ve de gelirin artacağını ileri sürerler.
Soros diyor ki, "Piyasa / pazar ekonomisi’nin önemini küçümsemeye imkan yoktur. Ancak körü körüne piyasa - pazar ekonomisine

Yazının Devamı

Şehir merkezine "para ödenerek" girilecek

3 Mart 2002


<#comment>Şu günlerde İngiltere’de bir tartışma sürüyor: "Şehir merkezine giriş yolları paralı yola dönüştürülebilir mi?" Eskiden "ağır bir komünist" olarak bilinen Londra Belediye Başkanı Ken Livingstone Londra’nın merkezindeki trafik sıkışıklığını hafifletmek için, merkeze girecek özel araçlardan her girişte para almaya karar verdi.
Ken Livingstone’nun "paralı geçiş" projesinin ana hatları şöyle: 7 milyon insanın yaşadığı Londra’da iş ve alışveriş merkezi şehrin tam "göbeğinde"... Gün boyu insanlar, "metro ve otobüs gibi toplu taşıma araçları varken", özel araçları ile veya taksi ile bu merkeze giriyor, akşam çıkıyor. Bazı işyerleri trafiğin en yoğun olduğu gündüz saatlerinde bu merkeze ticari araç sokuyor. Bu yüzden şehir merkezinde trafik düğümleniyor.
Bu "zaman ve para kaybı ile" ekonomiye yük oluyor. Şehir merkezine gündüz ticari araç sokanlar, toplu taşıma aracı yerine kendi araçları ile veya taksi ile gelmeyi tercih edenler bunun bedelini ödemeli. Şehir merkezine giren her özel araç ve taksi 5 İngiliz lirası (10 milyon TL), ticari araç 15 İngiliz lirası (30 milyon TL) giriş ücreti ödeyecek.

Ulaşım sorununun çözümüne harcanacak
Başkan Ken

Yazının Devamı

Resneli Niyazi, Cemgil, Gezmiş ve Küçük

2 Mart 2002


<#comment>Resneli Niyazi, bir "mülazım - ı evvel" (üsteğmen) idi. Meşrutiyet’in ilan edilmesi için İttihat ve Terakki’ye bir yazı yazarak Resne’de dağa çıkacağını bildirdi. Merkez - i Umumi’nin onayını aldı. 3 Temmuz 1908’de iki yüz fedaisi ile dağa çıktı. Dağa çıkışı İngiltere, Fransa, Rusya ve diğer Avrupa ülkelerinde yankı uyandırdı. Abdülhamid Resneli Niyazi’nin başlattığı harekete karşı duramadı 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı. 1913 yılında iskelede vapur beklerken arkasından meçhul kişilerce vurularak öldürüldüğünde çok kimse "B.k yoluna gitti Niyazi" dedi ise de, o bir "kahraman - ı hürriyet" idi.
Sinan Cemgil, bir üniversite öğrencisi idi. Yirmi yaşında, köylü sınıfının ezilmişliğine son verecek bir mücadeleyi başlatmak için dağa çıktı. Ama uğrunda dağa çıktığı köylü, henüz bilinçlenememiş olduğu için onu ihbar etti. Sinan Cemgil dağda vuruldu.
Deniz Gezmiş kendini sınıf mücadelesinin bir neferi olarak görüyordu. Uğrunda mücadeleye girdiği sınıf onu yakalattı. Yakaladı ve astı.
Yalçın Küçük bir plancı, bir akademisyendi. Genel kabul görmüş ve doğru olduğu sanılan görüşlere karşı görüşler ortaya attı. Yıllarla hapse girdi. Çıktı.

Yazının Devamı

Piyasa "kolay" açılmaz

1 Mart 2002


<#comment>IMF destekli istikrar programının uygulanmasına son verilmedikçe veya programı uygulayanlar "cıvımadıkça" bu piyasa açılmaz. Bunu böyle bilelim de hesabımızı buna göre yapalım.
Piyasanın açılması demek, insanların ve kurumların "talebi"nin (harcamasının) artması demektir. Harcamaların artması "para"ya bağlıdır. Paranın iki kaynağı vardır: (1) Paranın gerçek kaynağı üretimdir. Üretim gelir yaratır. (2) Paranın "gerçek dışı" kaynağı ise "emisyonödur. Kamu gelirinden fazla harcama yapar. Bu harcamayı karşılamak için de Merkez Bankası para basar.
IMF destekli istikrar programı paranın "gerçek kaynağını" daraltmayı, "gerçek dışı" kaynağını kurutmayı hedef aldı.
Ekonominin büyümesini önlemek için frene basıldı. İnsanların ve kurumların gelirleri azaldı. Özelde çok insan işsiz kaldı. Çok kurum kepenk kapattı. Reel olarak üretim (milli gelir) yüzde 10 dolayında küçüldü.
Merkez Bankası’nın "gerçek dışı" para yaratması da önlendi. Kamu kesiminin finansman açığı tam olarak kapanmadı ama, "faiz dışı bütçe fazlası" adı ile başlatılan uygulama ile, bütçenin faiz dışında kalan imkanlarının kullanımı imkanı yok oldu.
Bu tabloda (1) halk ve kurumlar gelirleri

Yazının Devamı

Üç dış güç aldı bizi götürüyor

28 Şubat 2002

(1) Dış politikada ABD yönetimine teslim olduk. Bize ne görev verilir ise yapıyoruz. "Harbe gir" derlerse gireceğiz. "Bu ülkeyi sev" derlerse seveceğiz. "Şuna kız" derlerse kızacağız.(2) Ekonomi politikalarında IMF yönetimine teslim olduk. Ne derler ise yapıyoruz. Kuru çapaya bağla... Pek iyi... Kuru dalgalandır... Pek iyi... Bir haftada beş kanun çıkar... Pek iyi... Bağımsız kurum kur... Bağımsız kurum sayısını artır... Bankaları batır... Bakanlıkların yetkisini azalt... Sadece borç öde... Başka hiçbir şey yapma... Pek iyi... Pek iyi... Pek iyi...(3) İç politikada AB (Avrupa Birliği) yönetimine teslim olduk. Ne derler ise yapıyoruz. Türkiyede düşünce, yazma ve eleştiri hürriyeti yok... Baskı rejimini kaldırın... Pek iyi... Ama AB temsilcisi Karen Foggun hakkında kötü yazılar yazılmasın... Böyle yazıları yasaklayın... Bu konuda yayın yapan gazeteleri toplayın... Pek iyi... Kurban kesmeyin... Pek iyi... Sağa bakmayın, sola bakın... Pek iyi... Uyum yasalarını üç güne kadar çıkarın.. Pek iyi..Her dediklerini gık çıkarmadan yapsak bak nasıl adam oluruz?" diyerek ayıbımızı örtmeye çalışıyoruz.(1) Aman ABD yönetimini kızdırmayalım... Yoksa dünyanın bu "çok stratejik" bölgesinde yalnız

Yazının Devamı

Üç dış güç aldı bizi götürüyor

28 Şubat 2002


<#comment>Türkiye üç dış güce teslim olmuş durumda. Onlar bizi nereye götürürlerse gidiyoruz. Biz nereye gittiğimizi bilemiyoruz. İnşallah onlar bizi nereye götürdüklerini biliyorlardır...
(1) Dış politikada ABD yönetimine teslim olduk. Bize ne görev verilir ise yapıyoruz. "Harbe gir" derlerse gireceğiz. "Bu ülkeyi sev" derlerse seveceğiz. "Şuna kız" derlerse kızacağız.
(2) Ekonomi politikalarında IMF yönetimine teslim olduk. Ne derler ise yapıyoruz. Kuru çapaya bağla... Pek iyi... Kuru dalgalandır... Pek iyi... Bir haftada beş kanun çıkar... Pek iyi... Bağımsız kurum kur... Bağımsız kurum sayısını artır... Bankaları batır... Bakanlıkların yetkisini azalt... Sadece borç öde... Başka hiçbir şey yapma... Pek iyi... Pek iyi... Pek iyi...
(3) İç politikada AB (Avrupa Birliği) yönetimine teslim olduk. Ne derler ise yapıyoruz. Türkiye’de düşünce, yazma ve eleştiri hürriyeti yok... Baskı rejimini kaldırın... Pek iyi... Ama AB temsilcisi Karen Fogg’un hakkında kötü yazılar yazılmasın... Böyle yazıları yasaklayın... Bu konuda yayın yapan gazeteleri toplayın... Pek iyi... Kurban kesmeyin... Pek iyi... Sağa bakmayın, sola bakın... Pek iyi... Uyum yasalarını üç güne kadar

Yazının Devamı

Piyasa yağsız kaldı

27 Şubat 2002

(1) Yirmi banka piyasadan çekildi. Fona geçen ve kredi musluklarını kapatan yirmi bankadan çok sayıda müteşebbis kredi kullanıyordu. Fon yönetimi sadece kredi musluklarını kapatmakla kalmadı, kredi bakiyelerini de küçültme arayışına girdi.Bu yirmi bankadan kredi kullanan işadamının kısa sürede bir başka banka ile benzer ilişki içine girmesi imkansızdır. Bu müteşebbislerin çarkları durdu. Bu müteşebbislerin çarklarının tekrar çalışması için çarkların yağlanması zorunluğu var. Ama buna imkan yok. Bu zaman alacak. Hele hele ekonominin bugünkü durumunda bu müteşebbislerin yeni bir bankadan kredi kullanmaları çok zor. Piyasa çalışsın diye bekliyoruz ama "yağ" olmadan piyasanın çalışmayacağını, piyasadaki yavaşlamanın ana nedenlerinden birinin de piyasanın "yağ"sız kalması olduğunu çok kimse anlayamıyor. Piyasa denilen şey, üretmektir, almaktır, depolamaktır, satmaktır. Bu işlemler gerçekleşirken piyasada "çark"lar döner. Çarklar "kuru kuru" dönmez. Bu çarkları döndürenler çarklara devamlı "yağ" dökerler. Böylece çarklar "tıkır tıkır" işler. Çarkların tıkır tıkır işlemesine imkan veren, çarkları yağlayan sistem çöktü. Vadeli çekin sonu geldi Kanunda değişiklik yapıldı. Karşılıksız çekte

Yazının Devamı