Geçene 2 milyon, geçmeyene 4 milyon

27 Haziran 2001


<#comment>Boğaz köprülerinde otomobil geçiş ücretini 2 milyon liraya yükseltmek devlet babaya yeterli gelir sağlayamaz!.. Çünkü boğaz köprülerinden Türkiye’deki otomobillerin kaçı geçer? Yüz tanesinden ancak biri geçer... Önemli olan köprüden geçen otomobillerden değil, geçmeyenlerden para alabilmektir. Bunun da yolu Türkiye’nin neresinde olur ise olsun, boğaz köprüsünden geçmeyen her bir otomobilden, her bir gün için "Boğaziçi Köprüsünü Geçmeme Vergisi" almaktır.
Buraya kadar yazdıklarım şaka ama, işin şakaya gelir yanı kalmadı... Sayın halkım görecek... Vergiler gökten yağmur gibi gelecek... Başka çare yok. Bu faiz başka türlü ödenemez.
(1) İç borç çığ gibi büyüdü. 1998 sonunda 11.6 katrilyon lira idi. 1999 sonunda 22.9, 2000 sonunda 32.5 katrilyon olmuştu. Mayıs sonunda 84.5 katrilyona çıktı. Yıl sonunda 115.0 katrilyon olacak.
(2) Faiz yükü arttı. Hem borcun miktarı, hem faiz oranı arttı. Geçen yıl bütçeden 16.6 katrilyon lira faiz ödenmişti. Bu yıl 41.3 trilyon lira faiz ödemesi var. Faiz oranı arttıkça bu ödeme rakamı da büyüyor.
(3) 41.3 katrilyon liralık faiz faturası mevcut vergilerle karşılanamıyor. Mevcut vergilerden 2001 yılında gelebilecek para

Yazının Devamı

Et, süt, ekmek, şeker ve banka dışarıdan gelecek

26 Haziran 2001

Daha sonra Filipinliler Türkiyeye kadar geldi. Türk evlerinde çalıştı. Derken ekonomisi iflas eden Türki devletlerinden, Bulgaristandan, Moldovadan Türkiyeye "ne iş olsa yaparız abicim" diye çok sayıda insan akın etti...Ülkelerinde hekimlik yapan, öğretmenlik yapan, mühendislik yapan çok sayıda insan ayda 150 veya 200 dolar ücret karşılığı temizlik işleri, hasta bakımı gibi Türklerin ilgi göstermediği işlerde çalışmaya başladı.Zamanla o ülkelerin ekonomileri düzeldi. Zamanla Filipinliler, Moldovalılar, Bulgarlar, Türki devlet vatandaşları ülkelerine dönmeye başladı. Yıllar önce Cidde Havaalanındaki tuvaletlerin temizliğine şaşırıp kalmıştım. "Filipinliler geliyor. Burada Filipinliler çalışıyor. Helaları onlar temizliyor" dediler. "Filipinliler taaa uzaklardan buralara gelerek Arapların helasını neden temizlesin ki" şeklindeki soruma aldığım cevap üzücü idi. "Filipinde ekonomi çökmüş. İnsanların yapacak işi yok. Para kazanmak için buralara gelip hela temizliyorlar..." Bavulları hazırlayın, yol göründü Sayın vatandaşlarım çok kötü şeyler yazmak zorundayım. Akit gazetesindeki dostlarımın "Güngör gene felaket tellallığı yapıyor" diyerek beni manşete taşımalarını göze alarak olacakları

Yazının Devamı

Et, süt, ekmek, şeker ve banka dışarıdan gelecek

26 Haziran 2001


<#comment>Yıllar önce Cidde Havaalanı’ndaki tuvaletlerin temizliğine şaşırıp kalmıştım. "Filipinliler geliyor. Burada Filipinliler çalışıyor. Helaları onlar temizliyor" dediler. "Filipinliler taaa uzaklardan buralara gelerek Arapların helasını neden temizlesin ki" şeklindeki soruma aldığım cevap üzücü idi. "Filipin’de ekonomi çökmüş. İnsanların yapacak işi yok. Para kazanmak için buralara gelip hela temizliyorlar..."
Daha sonra Filipinliler Türkiye’ye kadar geldi. Türk evlerinde çalıştı. Derken ekonomisi iflas eden Türki devletlerinden, Bulgaristan’dan, Moldova’dan Türkiye’ye "ne iş olsa yaparız abicim" diye çok sayıda insan akın etti...
Ülkelerinde hekimlik yapan, öğretmenlik yapan, mühendislik yapan çok sayıda insan ayda 150 veya 200 dolar ücret karşılığı temizlik işleri, hasta bakımı gibi Türklerin ilgi göstermediği işlerde çalışmaya başladı.
Zamanla o ülkelerin ekonomileri düzeldi. Zamanla Filipinliler, Moldovalılar, Bulgarlar, Türki devlet vatandaşları ülkelerine dönmeye başladı.

Sayın vatandaşlarım çok kötü şeyler yazmak zorundayım. Akit gazetesindeki dostlarımın "Güngör gene felaket tellallığı yapıyor" diyerek beni manşete taşımalarını göze

Yazının Devamı

Bankaları kapatan Akışık değil hükümet

25 Haziran 2001

Ankarada Cebecide Uğurlu Sokakta bir apartmanın zemin katında kira ile oturuyorduk. Babamın birikimi yoktu. Paralı kolejden beni almak zorunda kaldı. Kurtuluştaki Birinci Ortaokulda eğitime devam etmeye başladım. Babam her sabah erkenden kalkar, giyinir, ben okula gitmeden iş aramak için yollara düşerdi. Dua ederek onu uğurlardık. Akşam pencerenin önünde gene dualar ederek iyi bir haberle dönmesini beklerdik. Ama o her gece omuzları düşük, yorgun ve bedbin dönerdi. İş bulamıyordu. Bir süre büyükannemin ve annemin yüzüklerini, bileziklerini satarak idare ettik. Sonra Konyadaki bir uzak akrabadan "borç istemek" zorunda kaldık. Günler geçiyor, hayat dayanılmaz bir hal alıyordu. Babam bir akşam güler yüz ile geldi. Belediye Otobüs İşletmesinde bir iş bulmuştu. Bulduğu iş bir ilkokul mezununun bile yapabileceği, ücreti çok düşük, geçici bir işti. Ama iş idi. Ve babam işsizlikten kurtulmuştu. Bir süre sonra gökten bir şans düştü. Halk Bankası yeniden yapılanıyordu. Babamın dostu Nusret Uzgören genel müdür olmuştu. Kadrosunu kurarken babamı da davet etti. Babam böylece tekrar bankacılık mesleğine dönebildi. Biz de eski günlere döndük. Babam, üç yıl aradan sonra beni tekrar "paralı"

Yazının Devamı

Bankaları kapatan Akışık değil hükümet

25 Haziran 2001


<#comment>İşsiz kalmanın ne demek olduğunu, bankacının işsiz kalmasının ne acı bir şey olduğunu bilirim. Babam Türk Ticaret Bankası’nın Ankara Şubesi’nde müdürdü. İyi bir eğitim görmem için beni "paralı" koleje vermişti. Anadolu’da okulu olmayan bir başka şehirdeki şubeye tayini çıktı. Özel durumunu anlatmaya çalıştı. Olmadı. İstifa etti.
Ankara’da Cebeci’de Uğurlu Sokak’ta bir apartmanın zemin katında kira ile oturuyorduk. Babamın birikimi yoktu. Paralı kolejden beni almak zorunda kaldı. Kurtuluş’taki Birinci Ortaokul’da eğitime devam etmeye başladım. Babam her sabah erkenden kalkar, giyinir, ben okula gitmeden iş aramak için yollara düşerdi. Dua ederek onu uğurlardık. Akşam pencerenin önünde gene dualar ederek iyi bir haberle dönmesini beklerdik. Ama o her gece omuzları düşük, yorgun ve bedbin dönerdi. İş bulamıyordu. Bir süre büyükannemin ve annemin yüzüklerini, bileziklerini satarak idare ettik. Sonra Konya’daki bir uzak akrabadan "borç istemek" zorunda kaldık. Günler geçiyor, hayat dayanılmaz bir hal alıyordu. Babam bir akşam güler yüz ile geldi. Belediye Otobüs İşletmesi’nde bir iş bulmuştu. Bulduğu iş bir ilkokul mezununun bile yapabileceği, ücreti çok düşük, geçici

Yazının Devamı

Feridun Hoca "borçla borç ödenemez" diyor

24 Haziran 2001

Hoca diyor ki:"Biz, Osmanlının borçlarını bile son kuruşuna kadar ödedik, kendi borçlarımızı neden ödemeyelim diyerek borçtan korkmayız. Ancak, Osmanlı borçlarının ödendiği dönemdeki şartlar başkaydı. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, enflasyonu kontrol altına almada ve Türk parasının değerini korumada çok titizdi. Bir ABD dolarının Türk lirası karşılığı 1938 Mayıs ayına kadar 126 kuruşta kaldı.Ama bu arada Türkiyeden alacaklı olan diğer ülkeler enflasyon ile boğuştu. Devalüasyon yaptı. Alacaklılar paralarının değerini düşürdükçe, Türkiyenin borç yükü hafifledi. 1938 yılına doğru Osmanlıdan kalan toplam borç 508 milyon liraya kadar geriledi.Cumhuriyet döneminde enflasyon 1939da başladı. O yıldan bu yana da devam ediyor. Bir ABD Doları 1 lira 26 kuruştan, 1 milyon 260 bin liraya tırmandı. Türkiye, devalüasyon üzerine devalüasyon yaparken, bizim paramızın değeri devamlı düşerken, alacaklı ülkeler paralarının değerini korudu. Enflasyonu önleyip paralarına değer kazandırdı. Türkiye, Osmanlı borçlarını öderkenki avantajlı durumu kaybetti. Osmanlı borçlarını öderken yıllar geçtikçe borcun Türk lirası karşılığı küçülüyordu. Şimdi ise bırakınız yılları, günler geçtikçe borcun Türk lirası

Yazının Devamı

Feridun Hoca "borçla borç ödenemez" diyor

24 Haziran 2001


<#comment>Prof. Dr. Feridun Ergin, İÜ İktisat Fakültesi’nde genel iktisat ve para politikası dersleri veriyor. Atatürk, İnönü ve Menderes dönemi dahil, ülke ekonomisinin her döneminde olayların içinde yaşadı. Bu deneyimli hocamızdan "bugün olan bitenleri" değerlendirmesini rica ettim. Üç sayfalık bir not hazırladı. Sayın okuyucularıma Feridun Ergin Hoca’nın değerlendirmeleri özetleyeceğim.
Hoca diyor ki:"Biz, Osmanlı’nın borçlarını bile son kuruşuna kadar ödedik, kendi borçlarımızı neden ödemeyelim diyerek borçtan korkmayız. Ancak, Osmanlı borçlarının ödendiği dönemdeki şartlar başkaydı. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, enflasyonu kontrol altına almada ve Türk parasının değerini korumada çok titizdi. Bir ABD dolarının Türk lirası karşılığı 1938 Mayıs ayına kadar 126 kuruşta kaldı.
Ama bu arada Türkiye’den alacaklı olan diğer ülkeler enflasyon ile boğuştu. Devalüasyon yaptı. Alacaklılar paralarının değerini düşürdükçe, Türkiye’nin borç yükü hafifledi. 1938 yılına doğru Osmanlı’dan kalan toplam borç 508 milyon liraya kadar geriledi.
Cumhuriyet döneminde enflasyon 1939’da başladı. O yıldan bu yana da devam ediyor. Bir ABD Doları 1 lira 26 kuruştan, 1 milyon 260 bin

Yazının Devamı

G"cek kaderini "tekne"lere bağlamış

23 Haziran 2001

Dalaman'da SEKA'nın kağıt fabrikası vardı. Kağıt fabrikası "zelleştirildi.Krom madeni Dalaman için "nemli faaliyet alanı idi. Krom, G"cek'ten gemilere yüklenerek ihraç ediliyordu. Kamyonlar geliyor, madeni boşaltıyor, maden mavnalarla gemilere taşınıyordu. Çok kimse bu işten ekmek yiyordu.Şimdi o işkolu "ldü.G"cek çarşısında Ahmet Coşkun turistlere seramik hatıra eşyası satıyor. "Babam üretme çiftliğinde çalışırdı. Ağabeyim kağıt fabrikasında. Ben çocukluğumda vapurlara krom yükleyen işçilere su satarak işe başladım. Sonra ben kürekle krom yüklemesi yaptım. Ellerim nasır tuttu. Ama şimdi o tür işler yok. Turizmi "ğrenmeye, turizmden para kazanmaya çalışıyorum" diyor.Rahmetli Ali Koçman'ın babası Sıtkı Koçman'ın çıkardığı krom madenini ihraç eden Amerikan şirketi yıllar "nce G"cek'te deniz kenarında geniş arazi satın almış. Ocaktan getirilen krom, burada stoklanır, daha sonra k"rfeze gelen gemilere yüklenerek ihraç olunurmuş. Krom ihracatı durunca Amerikan şirketinin arazisini Yapı Kredi Bankası satın almış. Bu araziyi, ağaçları ile, krom yükleme tesisleri ile, idare ve misafirhane binaları ile koruyarak, bir yat limanı ve turistik tesise d"nüştürmüş. Yat limanı ve turistik tesisi

Yazının Devamı