Türkler meze ile karın doyuruyor

15 Haziran 2001


<#comment>Rakının Türkiye’deki yaşamda bir yeri, bir ağırlığı var. Rakı kültürü Türk yaşamı ile iç içe girmiş. Başka ülkelerin başka içkileri gibi rakıyı barda, bar tezgahına dayanarak ayak üstü içemezsiniz. Rakı evde veya meyhanede sofraya oturularak meze ile içilir. Bu mezeler dünyanın bir başka köşesinden farklı parçadır. Çerkez’in tavuğu, Arnavut’un ciğeri, Libya’nın humusu, Yunan’ın cacığı, Arap’ın ekmeği, pidesi... Bu dünya mozayiği, farklılığı masanın üzerinde meze olarak bir araya gelir. Bu meze çeşitliliği Anadolu’nun insan mozayiğinin, insan çeşitliliğinin bir yansımasıdır. Ne yazık ki Türkiye’nin avantajı olan bu insan mozayiği, bazılarını korkutuyor. Ürkütüyor.
Rakı kültürünün bir özelliği daha var... Rakı içmeye başlayanlar masa üzerindeki zengin meze çeşidiyle oyalanırken, fark etmezler ki, ana yemek bir türlü masaya gelmez. Masa başındakiler de bunu umursamaz.
Batı kültüründe masaya oturanlar için esas olan girişten sonra masaya gelecek olan ana yemektir. Herkes ana yemeği sabırsızlıkla bekler. Ana yemek hedeftir. Ama Türkiye’de insanlar meze ile yetinir. Oyalanır. Ana yemeği unutur. İşte bu da, Türkiye’de yaşamın bir göstergesidir... Ana yemek sofraya

Yazının Devamı

Ankara ve IMF’nin derdi başka, halkın başka

14 Haziran 2001


<#comment>Ankara ve IMF’nin "derdi" başka... Halkınki başka... Dümen Ankara’nın ve IMF’nin elinde... Onlar "derdin ne olduğunu" halka iyi biçimde anlatamadıklarından (veya anlatmaya tenezzül etmediklerinden) halk Ankara ve IMF’nin "halkın derdi" ile uğraşmamasından yakınıyor.
Halkın derdi çok: Üretim yok. İş yok. Piyasa "geberik" durumda. Çiftçi perişan, hayvancı perişan... İşçinin, memurun maaşına, ücretine zam yapılmıyor. Esnaf "siftah" yapamıyor. Gayrimenkul satılmıyor. Borsa kıpırdamıyor. Repo ve mevduat iyi para getirmiyor. Çalışanlar işten çıkarılıyor. Hastane kötü, mahkeme kötü, asayiş kötü... Rüşvet diz boyu.
Genelde insanlar mutsuz. Yarın ne olacağını bilemiyor. Bu durumda halk derdine çözüm arıyor. Halk bekliyor ki, enflasyondaki tırmanış dursun. Döviz fiyatı ucuzlasın. Piyasalar açılsın. Üretim ve istihdam patlasın. Memura, işçiye, emekliye zam yapılsın. Açık anlatımıyla bitsin bu dertler...
Halk inanıyor ki, Ankara ve IMF, "halkın dertleri"ni göremiyor. Bunun için halk unutuluyor. Halk unutulmasa, halkın dertlerine mutlaka bir çözüm bulunabilir.

Ankara ve IMF’nin "derdi" farklı. Önceliği farklı. Ankara, Türkiye gemisini su üstünde tutmaya,

Yazının Devamı

Köprü zammı yetmez ya vergi / ya enflasyon

13 Haziran 2001


<#comment>Ankara, yılbaşından önce 2001 yılı için bir bütçe hazırlamıştı. Kriz çıktı. Her şey altüst oldu. O bütçe işe yaramaz oldu. Şimdi yeni bir bütçe hazırlandı. Bütçe denilen şey, devletin gelir - gider hesabıdır.
Türk lirası "katrilyon / trilyon" akıl karıştırdığından ben Ankara'nın yeni bütçe tablosunu ABD dolarına çevirdim. Yazının altında özetini veriyorum.
Bu bütçe bu ülkede yaşayan zengin fakir herkesi ilgilendiriyor.
(1) Bu bütçe ile Ankara, halktan bugüne kadar görülmemiş, duyulmamış büyüklükte para toplayıp, harcayacak. Bütçe harcamalarının büyüklüğü, milli gelire oranı ile ölçülür. Milli gelir bu ülkede bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetler toplamının parasal değeridir. 2001 yılında Türkiye'de halk sabahtan akşama çalışıp 170 milyar dolar gelir yaratacak. Ankara bu yıl 73 milyar dolar para harcamayı bütçeliyor. Demek ki halkın bu yıl yaratacağı gelirin yüzde 43'ünü (100 liranın 43 lirasını) Ankaramız halkın elinden alıp, bütçeye koyacak. İstediği gibi harcayacak. Bu, Türkiye'de harp dönemlerinde bile görülmemiş büyüklükte bir harcama rakamıdır.
(2) Ankara, halkın bu yıl yaratacağı 100 liralık gelirin 43 lirasını harcamak için halkın elinden

Yazının Devamı

Ayşe Hanım Teyzemin parası "faizöde eriyor

12 Haziran 2001


<#comment>Ayşe Hanım Teyzem, "Evladım" diyor, "Herkes gibi benim de ölüm kalım param var... Bu para hastalık için lazım, sağlık için lazım... Bu paranın kendisinin enflasyon karşısında erimemesi lazım... Bu paranın enflasyonun üzerinde bir para getirmesi lazım. Enflasyonun üzerinde bir para getirmesinden vazgeçtim anası eriyor... N’apayım?"
Ayşe Hanım Teyzemi üzmek istemem. Üzmemek için yalan yanlış şeyler de söyleyemem. Açtım benim akıl defterimi. Başlıca tasarruf araçlarının cari ve reel getirisini gösteren tabloyu Ayşe Hanım Teyzemin önüne koydum. Olan biteni anlattım. Ayşe Hanım Teyzeciğim dedim. Tasarrufunuzu bir yere bağlarken aylık ve yıllık getirisini soracaksınız ki, ana para eriyor mu, enflasyonun üzerinde bir net getiri var mı. Önceden göresiniz. Diyelim ki, tasarrufunuzu 3 aylık vade ile bankaya mevduat hesabına yatırdınız. Ocak - mayıs ayı arasında paranız 5 ay bankada durdu. Bu 5 ayda bankanın size ödediği faiz 17.8 puandır. 100 liranız 5 ay sonra 117.8 lira olmuştur. Ama bu 5 ayda da enflasyon (tüketici fiyatları) yüzde 28.3 oranında arttı. Sizin 100 liranız en az 128.3 lira olsa idi, ana paranızı enflasyona karşı korumuş olurdunuz. 128.3 liranın üzerinde bir

Yazının Devamı

Yenal, "enflasyon" bekliyor

11 Haziran 2001


<#comment>1994 krizini bilen, bu son krizin geldiğini 5 Ocak 2001’de Milliyet Ekonomi’de yayımlanan söyleşisinde haber veren Prof. Dr. Oktay Yenal, hükümet "kamu harcamalarında daha fazla kısıntıya gidemez ise ve de yeni vergi kanunları çıkaramaz ise, sonbaharda enflasyon tırmanışa geçer, bu program da başarısız olur" diyor.
Prof. Dr. Oktay Yenal ile söyleşinin önemli bölümleri dün Milliyet Ekonomi’de yayımlandı. Bugün Prof. Dr. Oktay Yenal’ın bekleyişlerini sayın okuyucularıma aktaracağım. Oktay Yenal diyor ki:
IMF ne ister ise yapıyoruz... Önceki mektup ile IMF Merkez Bankası kredilerini dondurmuş, para arzını dövize bağlamıştı. Ne kadar döviz o kadar para arzı demişti. Bu defa tam tersini yapın diyor. Biz de yapıyoruz. Geçen yıl Merkez Bankası kredileri artmadı. Azaldı. Bu yılın ilk üç ayında dörde katlandı. eylül ayına kadar altıya katlanacak. Merkez Bankası kredileri programa göre yıl sonuna kadar 16 - 17 milyar dolar artış gösterecek. Prof. Yenal, Merkez Bankası kredilerinin hızla artmasının tehlikelerine işaret ediyor. Diyor ki:

Bu kredilerle piyasaya çıkan paranın döviz satarak veya takas yolu ile geri çekilebileceği düşünülüyor. Fakat bunu yapmak

Yazının Devamı

Sumela Manastırı

9 Haziran 2001


<#comment>Trabzon'un Maçka ilçesinde, Karadağlar adını taşıyan dik yamaçlı bir dağın eteklerinden üç yüz metre kadar yukarıda, kayalar içine oyulmuş bir manastır var.
Bir başrahip veya başrahibenin yönetiminde bir arada yaşayan rahip veya rahibeler topluluğunu barındıran binalara manastır deniliyor. Trabzon'daki Sumela Manastırı'nı İmparator Theodosius I (MS 375 - 395) zamanında Atina'dan gelen iki rahibin kurduğu, Alexius (MS 1349 - 1390) döneminde genişletildiği söyleniyor. Manastırın ismi "Panaghia tou Melas" (Karadağ'ın Meryem'i) iken, daha sonra "Panaghia Soumelas" olmuş. Türkler ise, sadece "Sumela" demiş.
Fatih Sultan Mehmet 1461'de Trabzon'u aldıktan sonra Sumela'yı ziyaret etmiş. Bir ferman yayımlayarak manastıra imtiyaz vermiş.
Yavuz Selim, Trabzon'da iken hastalanmış. Sumela Manastırı'nda iyileştirilince "Sultan olur ise, Meryem Ana'ya hediye" vaadinde bulunmuş. 1512 yılında sultan olduğunda Sumela'ya hediyeler göndermiş.
1800'lü yılların sonlarında Sumela Manastırı çevresi, Maçka yöresi zengin ve aydın Rumların yerleşim bölgesi olmuş. Maçka'da Hıristiyanlara ait 45 okul, çevrede 500 küçük kilisecik ve manastır varmış.
Birinci Dünya Savaşı

Yazının Devamı

Erzurum’un kaderi "kar"a bağlı

8 Haziran 2001


<#comment>Devlet baba Erzurum’a "sanayi" tesisi dikmek için çabaladı durdu ama, bir türlü başarılı olamadı.
(1) 1975 yılında Alver beldesinde sigara farikası yapımına başlandı. Fabrikada 209 işçi çalışacak, yılda 2 bin 500 ton sigara üretilecekti. Devlet 70 milyon dolar harcadı. Fabrika açılmadan kapısına kilit vuruldu.
1987’de Özelleştirme Yüksek Kurulu fabrikayı "kürk hayvanı üretecek" bir şirkete sattı. Kürk üretecek şirket 1989 - 1992 yılları arasında bu işe para yatırdı. 1991 yılında 1785 vizon, 50 mavi tilki üretmeye muvaffak oldu. Ama "kara bahtım, kem talihim" fabrikayı sel bastı. Kürk işi yattı.
(2) Tortum ilçesinde devlet baba şayak fabrikası yapımına başlandı. Ama fabrika üretime geçmeden özelleştirilmesine karar verildi.
Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi fabrikayı "halı ipliği üretecek" bir şirkete sattı. Şirket 300 işçi çalıştıracak, yılda 200 ton halı ipliği, bir milyon metre yünlü dokuma yapacaktı. 1988 yılında üretim başladı. Talep yokluğundan yüzde 15 kapasite ile çalışabilen tesis, işletme sermayesi bulunamadığından kapandı.
İşçilere ödeme yapamayan şirket yetkilileri, bir gece makineleri kamyonlara yükleyip kaçırdı. Tesisin kalan

Yazının Devamı

Bayburt

7 Haziran 2001


<#comment>Bayrut'u ikiye bölen Çoruh Nehri üzerindeki Meydan Köprüsü'nün korkuluklarına sırtlarını dayamış on beşe yakın Bayburtlu önlerinde birer sandık limon müşteri bekliyor. Dağlarla köyünden Osman Doğan, Bahattin Karadeniz ve İbrahim Altun ile görüştüm. "Abi ne yaparsın... İşsizlik" diyorlar. Krizden önce her biri günde bir buçuk sandık limon satarmış. Şimdi dört günde bir sandık limonu zor satıyorlarmış. "Halk limon yemez oldu?.." diye üzülüyorlar. Sordum soruşturdum, Bayburt'ta neden bu kadar limon satıcısı olduğunu. Öğrenemedim.

Köprübaşındaki Karadeniz Manavı Erhan Karadeniz, "Abi, krizden önce haftada 30 kasa domates satardım. On kasaya düştü" diyerek söze girdi. "Halk mı fakirleşti?" sorumu "Halk birden fakirleşmedi ama bir kriz daha olursa diye millet parasını saklıyor" diyerek cevapladı.
Recep Koçer'in hem benzin istasyonu hem kuyumcu dükkanı var. Eskiden dükkana on kişi altın satmaya, on beş kişi almaya gelirdi. Şimdi tersine döndü. Eskiden İstanbul'a altın için para yollardık. Şimdi Kapalıçarşı'ya satmak için altın yolluyoruz diyor. Altını bozduran borcunu kapıyormuş. Kurban Bayramı'nda borçlanarak hayvan işine girenler çok zarar etmiş.

Yazının Devamı