Ödemeler dengesi iki parçadan oluşuyor. Birinci parçasına cari işlemler hesabı deniyor ve bu hesapta döviz kazançları ile kayıpları yer alıyor. Diğer hesap ise sermaye hesabı denilen döviz borç - alacak ilişkisini gösteren kısım.Cari işlemlerde döviz gelirleri; mal ya da hizmet satışlarından oluşuyor. Yani ihracat, turizm, işçi döviz gelirleri hep burada yer alıyor. Öte yandan döviz giderleri, mal ya da hizmet dışalımlardan oluşuyor. Burada da ithalat, yurtdışı turizm, ya da ülkemizde yaşayanlar kar ve ücret transferi yer alıyor.Elbette cari işlemler çok daha önemli bir hesap. Çünkü bu hesap fazlalık veriyorsa, ülkenin sahip olduğu dövizlerde artış oluyor. Yahut aksine, cari işlemler hesabı açık veriyorsa, sürekli döviz kaybı oluşuyor. Oysa sermaye hesabı geçici olarak elde edilen (ya da verilen) dövizleri gösteriyor. Nasıl olsa günün birinde geri dönecek.Önceleri cari işlemler, mal ve hizmet gelir - gideri ile görünmeyenler olarak ikiye ayrılırdı. Şimdi daha analitik biçimde hazırlanıyor ve dört ana kalem bulunuyor. Cari hesapta mal ve hizmetler hesabının yanı sıra, bir de gelir kalemi açılmış. Bu hesapta yurtdışından gelen tüm mali ve reel yatırımların getirileri yer alıyor.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Ödemeler dengesi bir ekonomide tüm döviz giriş - çıkışlarını gösteren tablodur. Ve genellikle ülkelerin merkez bankaları tarafından hazırlanır. Ülkemizde de bu veriler aylık olarak, fakat genellikle iki aylık bir gecikme ile Merkez Bankası tarafından yayımlanır. Gerçi 2001 krizinde bu tablonun geç açıklanması, oluşan döviz açığının geç fark edilmemesine neden olmuştu. Ama şimdi daha bir özenli izleniyor ve son olarak IMF’nin formatında yayımlanıyor.
Ödemeler dengesi iki parçadan oluşuyor. Birinci parçasına cari işlemler hesabı deniyor ve bu hesapta döviz kazançları ile kayıpları yer alıyor. Diğer hesap ise sermaye hesabı denilen döviz borç - alacak ilişkisini gösteren kısım.
Cari işlemlerde döviz gelirleri; mal ya da hizmet satışlarından oluşuyor. Yani ihracat, turizm, işçi döviz gelirleri hep burada yer alıyor. Öte yandan döviz giderleri, mal ya da hizmet dışalımlardan oluşuyor. Burada da ithalat, yurtdışı turizm, ya da ülkemizde yaşayanlar kar ve ücret transferi yer alıyor.
Elbette cari işlemler çok daha önemli bir hesap. Çünkü bu hesap fazlalık
Daha sonra Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun kendini tutamamış, kükremiş adeta Merkez Bankası'na. Bağımsızlığın istediğini yapma anlamına gelmediğini belirterek, topa tutmuş bu kurumu. Anlaşılan hükümet döviz kurundan hayli şikayetçi.Konunun üç yanı var. Birincisi, kurun gerçekten çok değerli olup olmadığı. İkincisi, Merkez Bankası'nın bu konuda gerekeni yapıp yapmadığı. Ve nihayet üçüncüsü, bu konu nedeniyle hükümetin şikayete hakkının olup olmadığı ve Merkez Bankası'nın bağımsızlığının ne anlama geldiği.Şimdi baştan belirtelim ki, TL elbette aşırı değerli bir düzeyde. Yani döviz belki yüzde 15 - 20 kadar olması gerekenden ucuz. Ama her kur değişiminde müdahale olsa serbest kur sistemi kalmaz. Kaldı ki, Merkez Bankası iki tür müdahaleyi birden yaptı. Önce döviz alım ihaleleriyle dövizdeki arz fazlasını çekmeye başladı. Sonra, birdenbire taban gördüğü noktada doğrudan yüklü alımlarla kura müdahalede bulundu. Henüz etkili olunamamış gözüküyor. Ama bir süre sonra bu etki görülecektir.Kurdaki bu düzey muhtemelen aşırı yüksek reel faizlerden kaynaklanıyor. Biz de bu nedenle Merkez Bankası'nı bazen eleştirdik. Ancak bir noktayı unutmamak gerekiyor; Merkez Bankası gecelik faizleri
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Dün hükümetin iki önemli yetkilisi birden Merkez Bankası'na çullanmış. Önce Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen dış ticaretten sorumlu olarak ihracatın henüz bu kurla zarar etmeyeceğini, ancak bir süre sonra sıkıntıya gireceğini iddia etmiş.
Daha sonra Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun kendini tutamamış, kükremiş adeta Merkez Bankası'na. Bağımsızlığın istediğini yapma anlamına gelmediğini belirterek, topa tutmuş bu kurumu. Anlaşılan hükümet döviz kurundan hayli şikayetçi.
Konunun üç yanı var. Birincisi, kurun gerçekten çok değerli olup olmadığı. İkincisi, Merkez Bankası'nın bu konuda gerekeni yapıp yapmadığı. Ve nihayet üçüncüsü, bu konu nedeniyle hükümetin şikayete hakkının olup olmadığı ve Merkez Bankası'nın bağımsızlığının ne anlama geldiği.
Şimdi baştan belirtelim ki, TL elbette aşırı değerli bir düzeyde. Yani döviz belki yüzde 15 - 20 kadar olması gerekenden ucuz. Ama her kur değişiminde müdahale olsa serbest kur sistemi kalmaz. Kaldı ki, Merkez Bankası iki tür müdahaleyi birden yaptı. Önce döviz alım ihaleleriyle dövizdeki arz fazlasını çekmeye başladı.
Yıllardır bu bölgeyi ziyaret ederiz. Ama ilk kez, suyun petrolden daha stratejik olduğunu anladık. Gerçi ekonomik değer olarak petrolden elde edilen para, tarımsal geliri katlıyor. Ama petrolü ithal etmek mümkün. Ama tarım için suyu ithal etmek imkansız. Petrolden elde edilen gelir devleti zengin ediyor, su ise halkı yoksulluktan kurtarıyor. Evliyalar diyarı Urfa'dan, dinler diyarı Mardin'e hareket ettik. Yol boyunca Harran Ovası'nı kat ederken Kürt ve Arap kadınlarının rengarenk kıyafetleri bizi büyüledi. Fikret Otyam'ın fotoğraflarında bu manzaraları görüyorduk, ama renk cümbüşünü kaçırıyorduk. Viranşehir'e yaklaştıkça toprağın rengi kararıyordu. Kara renkli toprak verimlidir. Ama su da azalıyordu. Daha doğrusu su artık kanallardan değil, kuyulardan geliyordu. Hele bu ovalar bir sulansa. Toprak adeta ürün fışkıracak! Çok kültürlülük Mardin'de durmadan Midyat'a geçtik, Midyat'ın içinde restore edilen Kaymakamlık Konukevi'ne gittik. Çatıya çıktık ve Midyat'ı tepeden kuşbakışı seyrettik. Minarelerle çan kulelerinin birlikte görünümü muhteşemdi. Aşağıda dar sokaklarda oynayan yoksul çocukların dini belli değildi. Mahallelerde Yezidiler, Süryaniler, Müslümanlar yan yana yaşıyorlardı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Evliyalar diyarı Urfa'dan, dinler diyarı Mardin'e hareket ettik. Yol boyunca Harran Ovası'nı kat ederken Kürt ve Arap kadınlarının rengarenk kıyafetleri bizi büyüledi. Fikret Otyam'ın fotoğraflarında bu manzaraları görüyorduk, ama renk cümbüşünü kaçırıyorduk. Viranşehir'e yaklaştıkça toprağın rengi kararıyordu. Kara renkli toprak verimlidir. Ama su da azalıyordu. Daha doğrusu su artık kanallardan değil, kuyulardan geliyordu. Hele bu ovalar bir sulansa. Toprak adeta ürün fışkıracak!
Yıllardır bu bölgeyi ziyaret ederiz. Ama ilk kez, suyun petrolden daha stratejik olduğunu anladık. Gerçi ekonomik değer olarak petrolden elde edilen para, tarımsal geliri katlıyor. Ama petrolü ithal etmek mümkün. Ama tarım için suyu ithal etmek imkansız. Petrolden elde edilen gelir devleti zengin ediyor, su ise halkı yoksulluktan kurtarıyor.
Çok kültürlülük
Mardin'e ilk gidişimiz değildi. Zaman içindeki değişimi gözlemek değildi amacımız. Bu kez gözümüz kültür çeşnisindeydi. Kiliselerdeydi. Oymalı taş binalarda, Mardin pencerelerindeydi. Çok
Daha sonra tam beş kez Urfaya gittik çeşitli nedenlerle. Ancak her seferinde Urfanın hızla değiştiğini gözledik. Kent hızla genişliyor, Harran suya kavuşuyordu. İki yıl önce Urfaya gittiğimizde ise inanamamıştık. Harran artık yemyeşildi. Göz alabildiğine!Artık Harranda dolaşırken kendinizi Çukurovada sanıyorsunuz. Rutubet de artmış. Kuraklık ve çoraklık mazi olmuş. Bir zamanlar dönümüne 100 - 150 kilo buğdayı zor alan çiftçi, artık yarım ton buğdaya dudak büküyor. Heyhat! Geçen hafta üç günlüğüne Urfa ve Mardindeydik. Urfaya ilk defa tam yirmi altı yıl önce gitmiştik. Harranda dört gün kalmış ve bir sınıf arkadaşımın babası olan Hacı Bakır Melikle (şu andaki Urfa milletvekili Vedat Melikin de amcasıdır) köyleri dolaşmıştık. Urfada toprağın rengi bozdu, kuruydu, çatlaklar içindeydi. Yürürken neredeyse ayağınız topraktaki çatlaklara girerdi. Köylerde ağa denilen kişilerin bile üstü başı pırtıldı. Yaşam ilkel, halk da yoksuldu. Urfa pek etkilenmemiş Urfada büyükbaş hayvancılık pek yaygın değil. Köylü geleneksel olarak koyun ve keçi yetiştirmeye ilgi gösteriyor. Buna rağmen bölgede Koç - Ata ortaklığı önemli bir yatırım gerçekleştirmiş. On bin ineğin yer aldığı modern tesisi ziyaret
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Geçen hafta üç günlüğüne Urfa ve Mardin’deydik. Urfa’ya ilk defa tam yirmi altı yıl önce gitmiştik. Harran’da dört gün kalmış ve bir sınıf arkadaşımın babası olan Hacı Bakır Melik’le (şu andaki Urfa milletvekili Vedat Melik’in de amcasıdır) köyleri dolaşmıştık. Urfa’da toprağın rengi bozdu, kuruydu, çatlaklar içindeydi. Yürürken neredeyse ayağınız topraktaki çatlaklara girerdi. Köylerde ağa denilen kişilerin bile üstü başı pırtıldı. Yaşam ilkel, halk da yoksuldu.
Daha sonra tam beş kez Urfa’ya gittik çeşitli nedenlerle. Ancak her seferinde Urfa’nın hızla değiştiğini gözledik. Kent hızla genişliyor, Harran suya kavuşuyordu. İki yıl önce Urfa’ya gittiğimizde ise inanamamıştık. Harran artık yemyeşildi. Göz alabildiğine!
Artık Harran’da dolaşırken kendinizi Çukurova’da sanıyorsunuz. Rutubet de artmış. Kuraklık ve çoraklık mazi olmuş. Bir zamanlar dönümüne 100 - 150 kilo buğdayı zor alan çiftçi, artık yarım ton buğdaya dudak büküyor. Heyhat!
Urfa pek etkilenmemiş
Krizde Urfa, Anadolu’nun diğer