<#comment>#comment>Seçimlere az kaldı. Artık partileri değerlendirebiliriz. Önce bu seçimlerin sürprizi Genç Parti’den başlıyoruz. Genç Parti’nin bu seçimlerde gösterdiği performans ve aldığı destek birçoklarını şaşırtsa da aslında bunu anlamak hiç de zor değil. Çünkü Türk toplumu öyle bir noktaya geldi ki, bu tür siyasi tepkiler artık normal karşılanmalı.
Yine de itiraf etmeliyiz ki; Genç Parti ilk kurulduğunda, yahut Cem Uzan ilk festivalini düzenlediğinde, alaycı bir tavırla, "işte bir maceracı daha" demiştik. Yanılmışız. Kampanyaları gerçekten çok etkiliydi. Toplumun belli bir kesiminde de ciddi destek bulmuş görünüyorlar.
Elbette bunda Cem Uzan’ın genç ve yeni olmasının büyük rolü oldu. Oradan oraya koşuşturan, zıplayan halleriyle Uzan dinamik bir izlenim verdi. Ve bu partinin ismiyle de örtüştü. Uzan’ın "bir daha fırsat verilmeyecek" diye her bağırdığında öfkeli yığınlar peşine takılıyor. Malum, toplum artık 60’lı yaşlarına dayanmış, ya da aşmış, partilerini başarısızlıktan başarısızlığa sürüklemiş, tabir uygunsa "pörsümüş" liderlerin inatla önüne sürülmesine tepki gösteriyor.
Uzan’ın tüm siyasi düzeni yerden yere vuran kampanyası yankı buluyor. Çünkü ülkemizde hemen
2003 yılında büyüme yüzde 5 olarak öngörülmüş. Bu yıl bile, tüm olumsuz gelişmelere karşın, yüzde 4ün üzerinde bir büyüme gerçekleşeceğine göre, Ankaranın temkinli yaklaştığı anlaşılıyor. Merak ediyoruz; acaba bir Irak savaşı mı hesaba katılmış? Gerçi savaş uzarsa bu rakam bile hayal olacaktır.İkincisi, sıkı para ve maliye politikasının süreceği görünüyor. Özellikle de enflasyon hedeflemesinin. Çünkü olağan koşullarda iç dinamiklerin 2003 yılında daha yüksek bir büyüme performansı göstermesi beklenmeli.Gelelim 2003 yılı enflasyon hedefine. Tüketici fiyatlarının yüzde 20de tutulmaya çalışılacağı belirtiliyor. Toptan eşya fiyatlarının ise daha az artması hesaplanıyor. Bu hedefler bir miktar iç tüketim canlanması anlamına gelse de, dış ticaret rakamları özellikle ihracata işaret ediyor. Bir de döviz kurunun daha yavaş artacağı anlaşılıyor.İhracatın 38.4 milyar dolar olması öngörülüyor. Yani yıllık yüzde 14lük bir artış. Bunun nasıl gerçekleşeceğini bilemiyoruz. Çünkü dünyada durgunluğun sürdüğü bir ortamda, bu artış ancak çok ciddi devalüasyonlarla sağlanabilir. Fakat ihracat ortalama yüzde 15 artmıyorsa programda ciddi sıkıntılar baş gösterebilir. İthalatın ise yüzde 11 kadar
<#comment>#comment>Cuma günü Maliye 2003 bütçesini açıklarken, dikkatle izliyorduk. Görünenlerin özeti şuydu: Hem enflasyonun düşmesi bekleniyor, hem de büyümenin artması. Teknik olarak bu mümkün olsa da, yanı başımızda Irak savaşı beklerken ne denli gerçekçi bilemiyoruz.
2003 yılında büyüme yüzde 5 olarak öngörülmüş. Bu yıl bile, tüm olumsuz gelişmelere karşın, yüzde 4’ün üzerinde bir büyüme gerçekleşeceğine göre, Ankara’nın temkinli yaklaştığı anlaşılıyor. Merak ediyoruz; acaba bir Irak savaşı mı hesaba katılmış? Gerçi savaş uzarsa bu rakam bile hayal olacaktır.
İkincisi, sıkı para ve maliye politikasının süreceği görünüyor. Özellikle de enflasyon hedeflemesinin. Çünkü olağan koşullarda iç dinamiklerin 2003 yılında daha yüksek bir büyüme performansı göstermesi beklenmeli.
Gelelim 2003 yılı enflasyon hedefine. Tüketici fiyatlarının yüzde 20’de tutulmaya çalışılacağı belirtiliyor. Toptan eşya fiyatlarının ise daha az artması hesaplanıyor. Bu hedefler bir miktar iç tüketim canlanması anlamına gelse de, dış ticaret rakamları özellikle ihracata işaret ediyor. Bir de döviz kurunun daha yavaş artacağı anlaşılıyor.
İhracatın 38.4 milyar dolar olması öngörülüyor. Yani
Borcun temeli elbette artan kamu açığı. DYP lideri Tansu Çiller de kamu açığının son birkaç yılda arttığını savunuyor. Gerçekten Asya krizinden sonra yurtiçinde döviz kurunu kontrol etmek için faizlerin yukarı doğru esnemesi borcun inanılmaz boyutlara tırmanmasına neden oldu. Son krizlerle de borç katlandı. Ancak unutmayalım, son krizde hem büyüyen kamu bankalarının görev zararları iç borca eklendi, hem de daha önce yaratılmış olan görev zararları. Yani Çillerin ve ortaklarının yarattığı gizli kamu açıkları şeffaflaştı.Şimdi Çiller almış eline bilgisayarını bol bol grafik gösteriyor. Oysa artık Çillerin popülist politikalarını bilmeyen yok. Bol kepçe popülist söylemi kullanan Kıratın dişi süvarisi yine eski günleri anımsatıyor; "kim ne verirse ondan beş fazlasını ben veririm". Oysa bizi batıran anlayış da bu.Yanlış anlaşılmasın; siyasetçilerin her vaadini biz popülizm olarak algılamıyoruz. Elbette siyasi partiler iktidara geldiklerinde farklı bütçe politikaları uygulayacaklar. Kimisi sağlık ve eğitime çok para ayıracak, kimisi altyapı yatırımlarına, kimisi de vergileri artırıp sosyal adaleti arayacak. Ancak doğru olmayan; aşırı borçlu bir yapıda ve enflasyon çok yüksekken borcu
<#comment>#comment>Yıllardır bol bol borç yaratıyoruz. Ve bir türlü kaynaksız harcama güdüsünden kurtulamıyoruz. Oysa ekonomide kimseyi sıkıntıya sokmadan refahın artması mümkün değil. Harcanan her kuruş bugün olmazsa yarın ödenecek. Biz ödemezsek, çocuklarımız ödeyecek. Hem de faiziyle.
Borcun temeli elbette artan kamu açığı. DYP lideri Tansu Çiller de kamu açığının son birkaç yılda arttığını savunuyor. Gerçekten Asya krizinden sonra yurtiçinde döviz kurunu kontrol etmek için faizlerin yukarı doğru esnemesi borcun inanılmaz boyutlara tırmanmasına neden oldu. Son krizlerle de borç katlandı. Ancak unutmayalım, son krizde hem büyüyen kamu bankalarının görev zararları iç borca eklendi, hem de daha önce yaratılmış olan görev zararları. Yani Çiller’in ve ortaklarının yarattığı gizli kamu açıkları şeffaflaştı.
Şimdi Çiller almış eline bilgisayarını bol bol grafik gösteriyor. Oysa artık Çiller’in popülist politikalarını bilmeyen yok. Bol kepçe popülist söylemi kullanan Kırat’ın dişi süvarisi yine eski günleri anımsatıyor; "kim ne verirse ondan beş fazlasını ben veririm". Oysa bizi batıran anlayış da bu.
Yanlış anlaşılmasın; siyasetçilerin her vaadini biz popülizm olarak
<#comment>#comment>Önceki gün AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül bütçede yaratılan faiz - dışı fazlanın revize edileceğini tekrarladı. Açıklama aynen şöyleydi, "öncelikli hedeflerimizden biri şüphesiz, kamu borç stokunun düşürülmesidir. Bu hedeften taviz vermemek şartıyla, bizim hükümetimiz döneminde reel faizlerde ve büyüme oranında beklenenden daha hızlı bir iyileşme olacağına inancımız tamdır. Böylece faiz - dışı fazlanın önümüzdeki yıllar için yüzde 6.5’tan daha az bir seviyeye indirilmesi konusunda IMF ile yapılacak müzakerelerin netice vereceğine inanıyoruz".
Önce açıklayalım: Bütçede faiz - dışı fazla bütçede, faiz harcamaları hariç, gelirlerin harcamaları geçmesi demek. Geçen yıl IMF bunun milli gelirin yüzde 5.5’u kadar fazla olmasını istemişti. Ve biz de yüzde 5.7 olarak gerçekleştirmiştik. Sonra IMF çıta yükseltti. Bu yıl hedef yüzde 6.5 oldu. Ve galiba ucu ucuna tutturacağız. 2003 hedefi yine yüzde 6.5
Şimdi AKP’nin açıklamasını dikkatlice yorumlayalım. Birincisi, hedef kamu borç stokunu düşürmek. Bundan taviz verilmiyor. Çok olumlu. İkincisi reel faizlerde düşüş isteniyor. Bu da programın ruhuyla örtüşüyor. Üçüncüsü, büyüme oranında bir artış arzulanıyor.
AKP iktidara geldiğinde ülkeye şeriat geleceğini sanmıyoruz. Ama kuşkusuz AKPnin farklı bir laiklik anlayışı var. AKP ekonomik programın da ruhunu değiştirmeyecektir. Kur rejimi, para politikası ve kamu maliyesinin ana doğrultuları aynı kalacaktır. Ama elbette rakamsal hedefler gözden geçirilebilir. AKP de uygulama farklılığından bahsediyor ki, bu çok doğal. Kaldı ki, AKPnin DYP lideri Tansu Çillerden mevcut IMF programına çok daha bağlı olacağı gözüküyor.AKP yakın zamanda iki değişiklikten bahsetti. Her ikisi de piyasalarda önce tepki yarattı. Sonra ek açıklamalarla ortalık yatıştırıldı. AKP önce iç borcun yeniden yapılandırılması gerektiğini savundu. Gerçi bunun dış borcu içermeyeceğini belirtti, ama yine de "yeniden yapılandırma" sözcüğü konsolidasyonu çağrıştırdı. Bono faizleri bir miktar yükseldi. AKP de bunun bir konsolidasyon anlamına gelmeyeceğini savunarak düzeltme yaptı.Demek ki, AKP olsa olsa bir iç borç takası planlıyor. Bunun yararı ise tartışılabilir. Çünkü her iç borç takası başarılı olmayabilir. Tek tarafın menfaatine dayalı (yani sadece Hazineye yarayan) takaslar sanılanın aksine faizlerin yükselmesine neden olabilir. Üstelik (Arjantinde olduğu gibi) sık sık ele
<#comment>#comment>Olası AKP iktidarında politikalarda bir değişim olup olmayacağı tartışılıyor. İki görüş var; kimi başka bir opsiyon olmadığı kanısında, kimisi de laik düzenden tutun da, ekonominin darmadağın olmasına kadar bir sürü endişe sıralıyor. Bize kalırsa gerçek farklı.
AKP iktidara geldiğinde ülkeye şeriat geleceğini sanmıyoruz. Ama kuşkusuz AKP’nin farklı bir laiklik anlayışı var. AKP ekonomik programın da ruhunu değiştirmeyecektir. Kur rejimi, para politikası ve kamu maliyesinin ana doğrultuları aynı kalacaktır. Ama elbette rakamsal hedefler gözden geçirilebilir. AKP de uygulama farklılığından bahsediyor ki, bu çok doğal. Kaldı ki, AKP’nin DYP lideri Tansu Çiller’den mevcut IMF programına çok daha bağlı olacağı gözüküyor.
AKP yakın zamanda iki değişiklikten bahsetti. Her ikisi de piyasalarda önce tepki yarattı. Sonra ek açıklamalarla ortalık yatıştırıldı. AKP önce iç borcun yeniden yapılandırılması gerektiğini savundu. Gerçi bunun dış borcu içermeyeceğini belirtti, ama yine de "yeniden yapılandırma" sözcüğü konsolidasyonu çağrıştırdı. Bono faizleri bir miktar yükseldi. AKP de bunun bir konsolidasyon anlamına gelmeyeceğini savunarak düzeltme yaptı.
Demek ki,