Neredeyse kendimi psikoterapist sanacağım

13 Haziran 2002


<#comment>Dün yine piyasalarda faiz ve döviz kuru yükseldi. Borsa da haftalardır gösterdiği inişini sürdürdü. Sabah bir ara döviz kuru 1.540.000 TL’yi geçince, kaygılar daha da arttı. Aslında dolar - euro paritesindeki değişim hesaba katıldığında varılan okta 1.600.000 TL’yi geçiyor. Ve bu son bir ayda TL’nin yüzde 19.4’lük bir değer kaybına tekabül ediyor.
Faizdeki tırmanış ise büsbütün şaşırtıcı. 9 Nisan 2003 vadeli bono faizinin yüzde 72 bileşke ulaşması yılbaşındaki düzeyin de üstüne döndüğümüzü gösteriyor. Bu da vadeye kalan 9 ay boyunca yatırımcısına her ay net yüzde 5.7 verimi garantiliyor. Faiz ve kurların zıplaması, yürekleri de hoplatıyor. İki günden beri bir sürü kişi telefona sarılıp "aman yandık hocam, halimiz nedir" diye soruyor. Açıkçası iki yıldır insanları yatıştırmaktan, kendimi ekonomistten ziyade psikoterapist gibi hissetmeye başladım!

Dün hala krizi aşamadık mı, diye kendi kendime sordum. Oysa teknik olarak aştığımızı biliyorum. Cari işlemlerde bir sorun yok. Yavaş yavaş büyüme de ortaya çıkıyor. Enflasyon iyiye gidiyor. Kamu maliyesinde de performans tatminkar. Ayrıca iç borçlanmada da faizler, her şeye rağmen, IMF’nin öngördüğü limitler

Yazının Devamı

Ecevit’in talihi, ülkenin kaderi

12 Haziran 2002


<#comment>Başbakan Ecevit’in ciddi bir sağlık sorunu olduğu artık düpedüz belli. Zaten uzun süredir çoğu yetkisini fiilen devretmiş durumdaydı. Bugüne değin kamuoyundan gizlenen bu durum açığa çıkınca, piyasalar önce bir hayli rahatsız oldu. Ancak yavaş yavaş alışacaktır.
Önce şunu belirtelim: Faizlerin yükselmesi programın performansını sıkıntıya soksa da, kriz ortamından çok uzaklardayız. IMF’nin büyük desteği sürüyor ve bunu da beyan ediyorlar. Dolayısıyla piyasaların siniri biraz abartılı.

Son günlerde medyanın bir kesimi Ecevit’in ayrılması konusunda bir hayli ısrar ediyor. Oysa yalnızca "ayrıl" demek Ecevit’in içinde bulunduğu çıkmazı çözmüyor. Aksine daha da çetrefilleştiriyor. Çünkü, Ecevit’in ayrılacağı nasıl olsa büyük ölçüde belli.
Belirsizliğin asıl nedeni ise daha sonraki gelişmelerden kaynaklanıyor. Çünkü hiçbir öneri gözlenmiyor. Ve anlaşılıyor ki, oldukça çalkantılı bir döneme giriyoruz. Ecevit’in çıkmazı da bu buhran. Varlığı istikrarsızlık, yokluğu da belirsizliğe neden oluyor. Üstelik giderek geç kalınıyor.
Bu tür çetrefil siyasi çıkmazlar siyaset adamları için bir sınavdır. Bazıları bunu bir fırsat olarak niteler ve işi pişkinliğe

Yazının Devamı

Ekonomide de, siyasette de Vay be!

10 Haziran 2002

Önceki gün, nisan ayına ait imalat sanayii üretim endeksinin geçen yılın aynı ayına göre yüzde 16 büyüdüğü açıklandı. Mart ayında da geçen yılın aynı ayına göre imalat sanayi yüzde 20.5 büyümüştü. Bu sonuçlar sadece 2001 yılına göre değil, 2000 yılına göre bile bir genişlemeyi gösteriyor. Çünkü geçen yılın aynı aylarında bu denli bir daralma olmamıştı. Bununla beraber, mart ayında yaşanan üretim patlamasının nisanda tekrar etmediğini belirtmeliyiz. Yani geçen yılın aynı ayına göre canlanma olsa da, mart ayına göre üretim artışı sınırlı kalmakta.Büyümenin kaynağı çok önemli. Çünkü bazı sektörler gösterge niteliğindedir. Geçen ay olduğu gibi tekstil hala büyümenin en önemli lokomotiflerinden. Bu sektörde büyüme oranı yüzde 21.6. İmalat sanayi içindeki ağırlığı ise 10.88. Yani yüzde 16lık büyümenin yüzde 2den fazlası tekstilden geliyor. Gıda sektörü de büyümeye önemli katkı sağlıyor. Büyümenin yüzde 1.5 kadarı bu sektörden geliyor.Makine ve teçhizat imalatı da 16lık büyümenin yüzde 2sine yakınını sağlıyor. Yine yüzde 2ye yakın bir rakam da önemli bir girdi sektör olan kimya sanayiinden geliyor. En önemli katkı ise petrol ürünlerinden geliyor. Bu sektörde büyüme yüzde 25. Katkı oranı

Yazının Devamı

Ekonomide de, siyasette de ‘Vay be!’

10 Haziran 2002


<#comment>Açıkçası, yılbaşında büyümeye ilişkin tereddütlerimiz vardı. Hatta birkaç yazı bile yazmıştık. Ancak daha sonra fikrimiz değişti. Yaptığımız çeşitli araştırmalar büyümenin rahatlıkla oluşacağını, hatta ekonomi yönetiminin tahminini geçeceği yönünde bilgiler veriyordu. Malum, ekonomi yönetimi yıl sonunda yüzde 3’lük bir büyüme bekliyor. Bakan Derviş de sık sık bu rakamı telaffuz ediyor. Bununla beraber, geçenlerde Hazine Müsteşarı yıl sonunda yüzde 3 büyüme elde edilse bile, yılın ilk çeyreğinde önemli bir küçülmenin oluşacağını açıkladı. Gelişmeler ise sevindirici.
Önceki gün, nisan ayına ait imalat sanayii üretim endeksinin geçen yılın aynı ayına göre yüzde 16 büyüdüğü açıklandı. Mart ayında da geçen yılın aynı ayına göre imalat sanayi yüzde 20.5 büyümüştü. Bu sonuçlar sadece 2001 yılına göre değil, 2000 yılına göre bile bir genişlemeyi gösteriyor. Çünkü geçen yılın aynı aylarında bu denli bir daralma olmamıştı. Bununla beraber, mart ayında yaşanan üretim patlamasının nisanda tekrar etmediğini belirtmeliyiz. Yani geçen yılın aynı ayına göre canlanma olsa da, mart ayına göre üretim artışı sınırlı kalmakta.
Büyümenin kaynağı çok önemli. Çünkü bazı sektörler

Yazının Devamı

Siyasi istikrarsızlığın hasarı nerede?

7 Haziran 2002

Faizi hızlı düşürürseniz iç borç rahatlayacak, ama enflasyon azacak. Üstelik uzun dönemde iç borç daha da büyüyecek. Faizi çok yüksek tutsanız, enflasyon hızla geri gelecek, ama hem büyüme çuvallayacak, hem de iç borç kar topu gibi büyüyecek. Kısacası, Merkez Bankasının işi hayli zor... Çetrefil bir politika izliyor. Ve bu arada da bazı açıkgöz ihracatçılar kur paraziti yapıyorlar.Faizlerin hızla düşürülebilmesi için ekonomideki aktörlerin enflasyonun düşeceğine inanması gerekiyor. Beklentilerin olumlu olması halinde, kısa vadeli faizler enflasyonu terbiye ederken, Hazineyi etkileyen orta vadeli faizler ise sürekli düşecek. Bu tür programların en önemli tarafı; kısa vadeli faizler yüksek kalırken, uzun vadeli faizlerin düşük kalması.Oysa toplum enflasyonun ineceğine inansa bile, bunun geçici olduğunu düşünüyor. Bu da faizlere yansıyor. Şu anda en likit bono olan 9 Nisan 2003 vadeli kağıtta faiz yüzde 60larda. Yani o vadeye kadar beklendiğinde yüzde 20ye yakın reel faiz alınacak. Ancak bu son derece yüksek ve tabii tehlikeli. Artık dünyanın çok az ülkesinde böylesine yüksek faiz ödeniyor. Aylık yüzde 2lik reel faiz, bir şeylerin yanlış gittiğini kolaylıkla göstermekte.Faiz denen

Yazının Devamı

Siyasi istikrarsızlığın hasarı nerede?

7 Haziran 2002


<#comment>Ekonomik program bıçak sırtında giden bir yapıda. Faizlerin sürekli düşmesi gerekiyor. Ama aynı zamanda yüksek faiz de bir zorunluluk. Çünkü enflasyon hedeflemesinde ilke enflasyonun faiz tarafın terbiye edilmesi.
Faizi hızlı düşürürseniz iç borç rahatlayacak, ama enflasyon azacak. Üstelik uzun dönemde iç borç daha da büyüyecek. Faizi çok yüksek tutsanız, enflasyon hızla geri gelecek, ama hem büyüme çuvallayacak, hem de iç borç kar topu gibi büyüyecek. Kısacası, Merkez Bankası’nın işi hayli zor... Çetrefil bir politika izliyor. Ve bu arada da bazı açıkgöz ihracatçılar kur paraziti yapıyorlar.
Faizlerin hızla düşürülebilmesi için ekonomideki aktörlerin enflasyonun düşeceğine inanması gerekiyor. Beklentilerin olumlu olması halinde, kısa vadeli faizler enflasyonu terbiye ederken, Hazine’yi etkileyen orta vadeli faizler ise sürekli düşecek. Bu tür programların en önemli tarafı; kısa vadeli faizler yüksek kalırken, uzun vadeli faizlerin düşük kalması.
Oysa toplum enflasyonun ineceğine inansa bile, bunun geçici olduğunu düşünüyor. Bu da faizlere yansıyor. Şu anda en likit bono olan 9 Nisan 2003 vadeli kağıtta faiz yüzde 60’larda. Yani o vadeye kadar

Yazının Devamı

İki toplantı, iki ders

6 Haziran 2002

Önceki hafta orta ölçekli bir banka ile İzmire gittik. Banka, İzmirde bireysel müşterilerini toplayarak ekonomik gelişmeler hakkında onları bilgilendirmek istiyordu. Ve tabii bu arada isteyenler tasarruflarını başka kanallara yönlendirme fırsatı bulacaklardı. İzmirde 2002 ve sonrasına ilişkin beklentilerimizi aktaran bir konuşma yaptık. Hayli de hoş oldu. Resepsiyon sonrası bir kaçamakla Kordonda Deniz Restoranda balıkları götürmemiz de ayrı bir keyif verdi. Vatandaşın aldığı ders İzmirde vatandaştan üç izlenim aldık. Birincisi, kimse tasarruf biçimini değiştirmek istemiyor. Dövizde kalan yine aynı yoldan giderek daha fazla verim almaya çalışıyor. TLde duranın da fikir değiştirmeye pek niyeti bulunmuyor. İlgimi çeken bir başka nokta da; vatandaşların ekonomik gelişmeler hakkında inanılmaz bilgisi. Ekonominin popüler otoritelerini neredeyse özel hayatlarına kadar izliyorlar. Ve nihayet, sürekli siyasete ilişkin soru sormaları da dikkatimi çekti. Anlaşılan vatandaş artık bu yapıyı kalıcı bulmuyor, istemiyor ve bir siyasi değişim arzu ediyor. Ama bu iktidarı istemezken, erken seçimi de pek istemiyor. O da bir başka paradoks.İzmir dönüşü apar topar IBM ile iki günlük bir toplantıya

Yazının Devamı

İki toplantı, iki ders

6 Haziran 2002


<#comment>Önceki hafta orta ölçekli bir banka ile İzmir’e gittik. Banka, İzmir’de bireysel müşterilerini toplayarak ekonomik gelişmeler hakkında onları bilgilendirmek istiyordu. Ve tabii bu arada isteyenler tasarruflarını başka kanallara yönlendirme fırsatı bulacaklardı. İzmir’de 2002 ve sonrasına ilişkin beklentilerimizi aktaran bir konuşma yaptık. Hayli de hoş oldu. Resepsiyon sonrası bir kaçamakla Kordon’da Deniz Restoran’da balıkları götürmemiz de ayrı bir keyif verdi.

Vatandaşın aldığı ders
İzmir’i oldum olası severim. Rahmetli babam "Emekli olunca İzmir’e yerleşmek istiyorum" derdi. Kandıra nere, İzmir nere! Zaten kader de farklı tecelli etti. İzmir’in sevdiğim tarafı tam bir Akdeniz kenti olmasıdır. Son yirmi yılda Doğu’dan bir hayli göç alarak toplumsal bir uçurum oluşmasına rağmen, yerli İzmirli birbirini çok iyi tanır. Bu da kente ayrı bir hava katar.
İzmir’de vatandaştan üç izlenim aldık. Birincisi, kimse tasarruf biçimini değiştirmek istemiyor. Dövizde kalan yine aynı yoldan giderek daha fazla verim almaya çalışıyor. TL’de duranın da fikir değiştirmeye pek niyeti bulunmuyor. İlgimi çeken bir başka nokta da; vatandaşların ekonomik gelişmeler

Yazının Devamı