Antepliyim ezelden, geçemem güzelden

28 Haziran 2002


<#comment>Önceki hafta Antep’teydik. Keyfimiz yerindeydi. Piyasalarda ısınma başlamıştı, ama bu noktaya gelinmemişti. Gerçek hava da iyice ısınmaya başlamıştı. O sıcak havada iki konuşma yaptık. Öğlen ve akşam olmak üzere iki de kebap kürü. (Kebap kürünü on gündür salata ve meyve diyeti ile atlatmaya çalışıyoruz. Ancak kolay olmuyor tabii. Ne de olsa Antep kebabı.)
İki konuşmaya gelince... İlk konuşma Antep Sanayi Odası’ndaydı. Antep’e giderken krizden nasıl etkilendiğini merak ediyorduk. Gerçi daha önce ziyaret eden bazı patronlar döndüklerinde Antep’e kriz girmediği izlenimlerini aktarsalar da, bunu abartılı buluyorduk. Antep’te Sanayi Odası’nın genç bir başkanı var; Nejat Koçer. Açıkçası ülkenin bu dinamik beldesinde genç bir başkanı görmek insanı mutlu ediyor. Antep Sanayi Odası’nda 2002 yılına ilişkin beklentilerimizi aktardık. Sonra bu programın başarılı olması için neler gerektiğini anlattık. Nihayet krizden alınan derslere geçtik.
Özetle şöyle dedik; 2002 yılına ilişkin beklentilerimiz olumlu. Ama kaygılarımız da az değil. Siyasal irade noksanlığının yanı sıra, şimdi bir de siyasette istikrarsız dönem başladı. Hükümetin kredibilitesi giderek düşerken, piyasalar

Yazının Devamı

Hem şanslıydık, hem de başarılı

27 Haziran 2002


<#comment>Dün tam bir Türkiye manzarası yaşadık. Belirsizlikler, dalgalanmalar, sürprizler. Ve ne heyecan! Günlerdir Brezilya maçına konsantre olmuştuk. Heyecanla sabah kalktık. Televizyonları açtık. Fakat açar açmaz döviz kurunda oynamaları gözledik. Birkaç saat içinde kur yüzde 3’e yakın yükseldi. İlk önce önemsemedik. Ne de olsa ufak tefek dalgalanmalar olabilirdi.
Piyasalar Başbakan Ecevit’in akşam gireceği sağlık kontrolünden olumsuz bir raporla çıkacağını satın alıyorlardı. Bu gerginlik gün boyunca sürdü. Ve kur dalgalı biçimde yükseldi. Öğleye doğru ise Standard and Poors adlı derecelendirme kuruluşunun ülke notumuzu açıklaması piyasalardaki gerginliği daha da artırdı. Bonolara satış geldi, faizler yükseldi.
Borsa ise iyiden iyiye düşüyordu. Oysa borsa zaten cansızdı. Bu denli bir düzeyden düşüş tabii ki ciddi bir kaygıyı gösteriyor. Demek ki, hükümetin bütün aldığı bu tedbirlere rağmen hala inançsızlık var. Bir güven sorunudur gidiyor. Acaba IMF’nin istedikleri eksik mi bırakıldı? Yoksa programın bazı siyasi gerekleri de mi var? Bütün bunlar tartışılabilir. Ama bize göre etkiler belli:
• Şu anda Brezilya finans sistemindeki gerginlik Türkiye’yi

Yazının Devamı

Brezilya mı önce çökecek, Türkiye mi?

26 Haziran 2002


<#comment>Yarın Cumhuriyet tarihinin en heyecanlı günlerinden birini yaşayacağız. Krizle didişen iki ülke futbolda karşı karşıya gelecek. Oysa ikisinin de yakası bir türlü bir araya gelmiyor. İkisinde de siyasi riskler, belirsizlikler had safhada. Birinde Başbakan sokağa çıkamıyor. Diğerinde de seçim var ve belirsizliklerle dolu.
Brezilya ve Türkiye. İki tutsak ülke. İki orta derece gelişmiş ülke. İkisi de sanki arenada. Umutları birbirlerini yenebilmek. Böylece moral bulacaklar. Gerçi futbolda aralarında epeyce fark var. Çünkü Brezilya yılların kralı. Türkiye’ye ise neredeyse herkes "nereden çıktı bu ülke" diye bakıyor. İki ülkede futbol krizin tesellisi olacak.
Brezilya’da seçimler, özellikle yabancıları, hayli ürkütüyor. Çünkü piyasalar seçimlerde solcu İşçi Partisi lideri Luiz Inacio Lula da Silva’nın iktidara gelmesinden kaygı duyuyor. Faizlerde risk primleri yüzde 13’lere gelmiş durumda. Ayrıca Brezilya parası real yılbaşından bu yana yüzde 100’e yakın değer yitirdi. Ve bu kayıp sürüyor.
1995 başında Cardoso başkan seçildiğinde kamu borçları milli gelirin yüzde 30’u kadardı. Şimdi yüzde 55’i aşıyor. Yani tam 245 milyar dolara ulaşmış durumda. Fakat bereket,

Yazının Devamı

İlaç gibi geldi!!

24 Haziran 2002


<#comment>Neyse cumartesi günü kendimize geldik. Benliğimize kavuştuk adeta. Afrika’nın fakir ülkesi Senegal’in futbol takımını Milli Takımımız yenince içimiz içimize sığmadı. Havalara uçtuk. "Kimi Avrupa Birliği’ne şimdi rahat gireriz" diye bağırdı, kimi de "İşte sana büyük Türkiye!" diye bağırdı. Artık AB’ye girmeye de gerek kalmadı. Nasıl olsa artık büyük ülkeyiz!
Oysa Arjantin kupaya veda ederken futbolcular da, halk da ağlıyordu: Kriz, ardından futbolda da hüsran. Ne kadar hüzünlü bir tabloydu o. Ekonomik krizler, siyasal umutsuzluklar ve dışarıdan kumandalı hale gelmiş ülkeler. Bu ülkelerin de bir teselliye ihtiyacı var. Zenginlerin olduğu gibi bizlerin de bir sevinci, bir övüncü olmalı. Kupada Arjantin bunu bulamadı, ama biz bulduk. "Oh be" dedik adeta.
Bu kupada en hoşuma giden taraf zenginlerin saltanatının sona ermesi oldu. Teker teker bavullarını alıp döndüler. Bir Almanya kaldı. Yıllar önce Latin Amerikalılar kupalarda ilk varlık gösterdiğinde şaşılmıştı. Şimdi de Afrika’dan ve Asya’dan güçlü takımlar geliyor. Demek ki, futbolda başarı için çok zengin olmak, çok büyük paralar ayırmak yetmeyebiliyor. Belki de bir teselli arayışı gerekiyor. Nitekim, Latin

Yazının Devamı

Bankalar gerçekten turp gibi mi?

21 Haziran 2002


<#comment>Şu Türkiye’de yaşamayı sevmeyenleri hiç anlamıyorum. Her tarafında farklı bir kültür, her köşesinde değişik bir doğa özelliği ve her geçen gün değişik bir heyecan. Asıl şaştığım ise sık sık kolesterolünü kontrol etsinler. Ülkemizde bu kadar stres varken, kolesterolü ölçtürmeye ne gerek var. Gideceksek zaten stresten gideceğiz, başka bir şeyden değil!
Hafta içinde Japonya’yı kendi sahasında yendiğimiz için sevindik. Hatta coştuk. Çünkü çeyrek finale kaldık. Düşünün bir, Milli Takımımız dünyanın en iyi sekiz takımı arasına girdi. Sonra Başbakan Ecevit ekranların karşısına çıkıp piyasalara güven vermeye çalıştı. Ve Hazine de böylesi bir ortamda büyük bir borçlanma ihalesini gerçekleştirdi. Yüksek faize rağmen bol bol borçlandı. Açıkçası biraz da şaşırttı. Çünkü faiz yüksekken Hazine neden bu denli borçlanıyor, diye düşündük. Ve sonunda dün sabah anladık. Meğer Pamukbank’a el konacakmış. Piyasalar bozulur ve daha sonra iş sıkıntıya girer, diye endişelenmişler.
Piyasalar gelişmeleri nispeten sakin karşılamış görünüyor. Faiz birkaç puan indi. Döviz de gevşeme trendine girdi. Ancak tam bu sırada Başbakan’ın DSP Grup toplantısına katılamayacağı, Çiller’le

Yazının Devamı

Bonoyu iyimserler alır!

19 Haziran 2002


<#comment>Dün Hazine’nin yüklü itfa günlerinden biriydi. İhale öncesi hem Hazine, hem de piyasalar tedirgindi. İtfa edilmesi gereken borç tam 4 katrilyona yaklaşıyordu. Üstelik ayın son haftası bir o kadar daha borç çevrilecekti. Kaldı ki, içinde bulunduğumuz hafta borcun piyasaya ödenecek kısmı yüzde 98’e yaklaşıyordu.
Hazine üç tip bono birden çıkardı. Önce pazartesi günü üç aylık bono ihalesiyle 1.45 katrilyon borçlandı. Malum, bu referans ihalelerinde o aya denk gelen tüm itfaların yüzde 15’i kadar borçlanmak gerekiyor. İhtiyacınız olsun olmasın. Henüz başka bir sistem de bulunmuş değil. Bu nedenle bankalar "flyer" denilen "ya tutarsa" diye faiz atıyorlar. Üstelik bazen miktar teklifi de atmayarak faizi yükseltebiliyorlar. Önceki gün faizler beklenenin biraz üstünde, yüzde 69.64’te oluştu. Ve bu Hazine’ye bir miktar rahatlık sağladı.
Dünkü ihalede ise, iki bono birden vardı. Döviz sevene bir yıllık dolar, TL sevene de 203 günlük bono sunuluyordu. İhalelerde dövizin faizi yüzde 8.52’ye ulaştı. Ama Hazine de 948 milyon dolar (yani 1.5 katrilyon) borçlanmış oldu. Bunun neredeyse dörtte biri kamuya, gerisi de piyasaya verildi. TL bacağında ise 1.167 trilyon piyasaya

Yazının Devamı

Ne oldu?

17 Haziran 2002


<#comment>Ne oldu da bir haftadır piyasalar allak bullak hale geldi? Acaba yine birkaç delikanlı fon yöneticisi mi ülkeyi bu hale getirdi? Yoksa gerçekten ekonomide kötü bir gidişat var da, haberimiz mi yok? Yahut her şey politik gelişmelerden mi tetikleniyor?
Peşinen şunu belirtelim; bir mali kriz olasılığı kesinlikle bulunmuyor! Giderek mali krizin etkilerini atlatıyoruz: Cari işlemlerde güçlü bir denge gözleniyor, enflasyon düşüyor ve büyüme de ekonomi yönetiminin tahminlerinin çok ötesinde gelişiyor.

Ancak bir bıçak sırtında hareket edildiği doğru. 125 katrilyona ulaşan iç borcun sorun olmaktan çıkması için reel faizlerin düşmesi gerekiyor. Bu da kolay olmuyor. Merkez Bankası gecelik faizleri hızla düşürerek buna yardımcı olsa, enflasyon hortalayacak. Yok, yavaş düşürse iç borç dinamikleri olumsuz etkilenecek. üstelik büyüme yavaşlayacak. Bir süredir bazı bilim adamları kısa vadeli faizlerin yüksek tutulmasını eleştiriyor. Faizlerin çok hızlı düşmesi mümkün olmasa da, MB’nin piyasalara sürekli indirim eğilimi içinde olduğunu göstermesi gerekiyor. Bu hem borçların dönmesini kolaylaştıracak, hem de büyümeye yardımcı olacaktır. Enflasyon beklentilerinin hedefin

Yazının Devamı

AB’ye doğru yaklaşım

14 Haziran 2002


<#comment>Son günlerde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik perspektifi siyasal gündemin tepesine oturdu. İyi de oldu. Çünkü konunun tarihsel önemi var. Ve bu süreçte önemli eşiklerden birine gelmiş bulunuyoruz. 4 Aralık’ta toplanacak olan AB zirvesinde Türkiye’nin ev ödevini yapıp yapmadığı tartışılacak. Ya üye yedek listesine alınacak, ya da artık bu süreç, resmen olmasa da, fiilen kapanacak.
Son zamanlarda bazı siyasiler yakın gelecekteki siyasetin ana eksenini AB’ye üyelik konusuna dayandırmak istiyor. Onca ekonomik krizden ve işsizlikten sonra bu yaklaşım sosyal adaleti göz ardı etmek gibi gelse de, kısa vadede yararlı. Çünkü sürekli yazdığımız gibi; kronik olarak çözülmeyen sorunlar, en kötü çözümden daha iyidir.
İsten başlangıç noktasını Meşrutiyet’e, isterseniz Cumhuriyet’e götürün, Türkiye’nin köklü bir çağdaşlaşma projesi bulunmakta. AB’nin bugün ulaştığı yapı da bu proje ile bire bir örtüşmekte. Çünkü 1957 Roma Anlaşması’yla oluşan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) bir Gümrük Birliği’nden ibaretti. Türkiye’nin 1963’te imzaladığı Ankara Anlaşması da böylesi bir ekonomik birliğe üye olmayı hedefliyordu. Ancak, AB bir ekonomik birlik değil, artık bir siyasal

Yazının Devamı