Bu sefer artış çok daha az (yüzde 4 kadar) oldu. Demek ki, siyasette riskler artsa da, ekonomide işler daha iyi bir noktada. Bu kadarıyla da Bakan Derviş haklı galiba. Yani artık durumlar farklı. Ancak daha önce de yazdık; aslında bir süredir gerek Merkez Bankası (MB), gerekse Bakan Derviş kuru yukarı çekmek için çabalıyordu. Derviş kredibilitesini kullanarak demeçler veriyor, MB de sürekli döviz talebiyle piyasadan döviz çekiyordu. Her ikisi de kura müdahaleydi.Okuyucularımızdan bazıları ekonomi yönetiminin neden kur meraklısı olduğunu merak ediyor. Açıklayalım. Dünyada bütün gelişmiş ülkeler ihracatta önemli konuma sahip. İhracatı zayıf, fakat kalkınmış ülke hemen hiç yok. Şu kur belasından kurtulamadık. Yine bir siyasal riskin ortaya çıkmasıyla kur aldı başını, gitti. Ama bu sefer tek başına kaldı. Kimse peşine takılmadı... Hatırlarsınız, geçen yıl 25 Mayısta Devlet Bakanı Yüksel Yalova, ekonomiden sorumlu Bakan Kemal Dervişle tütün politikasında çatışınca, kur yine almış başını gitmişti. Ama o zaman devalüasyon yüzde 10a varmış, bayağı da peşine takılanlar olmuştu. Satabilmek zor, satın almak kolaydır. İthalatla ihracatın farkı da budur. Diyecesiniz ki, "ithalat yapan
<#comment>#comment>Şu kur belasından kurtulamadık. Yine bir siyasal riskin ortaya çıkmasıyla kur aldı başını, gitti. Ama bu sefer tek başına kaldı. Kimse peşine takılmadı... Hatırlarsınız, geçen yıl 25 Mayıs’ta Devlet Bakanı Yüksel Yalova, ekonomiden sorumlu Bakan Kemal Derviş’le tütün politikasında çatışınca, kur yine almış başını gitmişti. Ama o zaman devalüasyon yüzde 10’a varmış, bayağı da peşine takılanlar olmuştu.
Bu sefer artış çok daha az (yüzde 4 kadar) oldu. Demek ki, siyasette riskler artsa da, ekonomide işler daha iyi bir noktada. Bu kadarıyla da Bakan Derviş haklı galiba. Yani artık durumlar farklı. Ancak daha önce de yazdık; aslında bir süredir gerek Merkez Bankası (MB), gerekse Bakan Derviş kuru yukarı çekmek için çabalıyordu. Derviş kredibilitesini kullanarak demeçler veriyor, MB de sürekli döviz talebiyle piyasadan döviz çekiyordu. Her ikisi de kura müdahaleydi.
Okuyucularımızdan bazıları ekonomi yönetiminin neden kur meraklısı olduğunu merak ediyor. Açıklayalım. Dünyada bütün gelişmiş ülkeler ihracatta önemli konuma sahip. İhracatı zayıf, fakat kalkınmış ülke hemen hiç yok.
Yandaki tabloda da görüldüğü gibi, dünyanın en fazla ihracat yapan
Hatırlayalım, şubat krizini Başbakanla Cumhurbaşkanının kavgasından kaynaklandığını düşünenler olmuş, sonra işin temeli ortaya çıkmıştı. Bu da farklı değil. Kırılganlık oluşmuş ve bir tetikleme ile kur hareket etmiştir. Yani Başbakanın hastaneye kaldırılması düpedüz "triggering"dir!Döviz kuru bir süre sonra bir düzeltme görebilir. Fakat artık eski düzeyler zordur. Gerçi kurun aşırı düzeylere tırmanması da düşünülmemeli. Çünkü geçen yılın aksine döviz dengelerinde sürekli bir arz fazlalığı bulunuyor. MBnin törpülemeye çalıştığı da bu.Faize egelince. Siyasal dalgalanmalar sürmezse faizlerin risk bileşkenleri düşecektir. Üstelik bütçedeki faiz - dışı fazla şaşmadıkça, Merkez Bankası ana beliryecisi olarak zaman zaman indirimleri sürdürecektir. Dolayısıyla orada da sorun yok... Borsanın düzelmesi ise zaman alacaktır. Kısa vadede banka bilançolarının, orta vadede de büyümenin belli olması gerekiyor. Tetikleme ise yine siyasette belirsizliklerin kalkmasıyla olabilir. Başbakan hastaneye kaldırılınca hem döviz kuru, hem de bono faizleri yükseliverdi. Borsa ise bir miktar daha düştü. Fakat gelişmelerin sadece Başbakanın sağlığından kaynaklandığını düşünürsek yanılırız. Çünkü Merkez Bankası
<#comment>#comment>Başbakan hastaneye kaldırılınca hem döviz kuru, hem de bono faizleri yükseliverdi. Borsa ise bir miktar daha düştü. Fakat gelişmelerin sadece Başbakan’ın sağlığından kaynaklandığını düşünürsek yanılırız. Çünkü Merkez Bankası bir süredir döviz alıyordu. Bu da döviz dengelerinde belli bir yön değişikliği getirmişti. Bunu fark eden yabancılar ilk virajda tüydüler.
Hatırlayalım, şubat krizini Başbakan’la Cumhurbaşkanı’nın kavgasından kaynaklandığını düşünenler olmuş, sonra işin temeli ortaya çıkmıştı. Bu da farklı değil. Kırılganlık oluşmuş ve bir tetikleme ile kur hareket etmiştir. Yani Başbakanın hastaneye kaldırılması düpedüz "triggeringödir!
Döviz kuru bir süre sonra bir düzeltme görebilir. Fakat artık eski düzeyler zordur. Gerçi kurun aşırı düzeylere tırmanması da düşünülmemeli. Çünkü geçen yılın aksine döviz dengelerinde sürekli bir arz fazlalığı bulunuyor. MB’nin törpülemeye çalıştığı da bu.
Faize egelince. Siyasal dalgalanmalar sürmezse faizlerin risk bileşkenleri düşecektir. Üstelik bütçedeki faiz - dışı fazla şaşmadıkça, Merkez Bankası ana beliryecisi olarak zaman zaman indirimleri sürdürecektir. Dolayısıyla orada da sorun yok... Borsanın
™ncelikle iktidarda bulunanların irade g"stermesi gerekir. İkide bir kaytarıcı tavırlar saygınlığı ve güveni sarsar. Telekom krizi bunun belirgin bir "rneğiydi. Diyelim ki, hükümet canla başla işe sarıldı, hiç "dün vermeden programı uyguluyor. Program doğru, uygulayan sorumlu da yine uluslararası çapta deneyimli biri. Yeter mi? Elbette hayır.Çünkü, ülkede çeşitli toplumsal kesimlerin b"ylesi bir programa ittifakla uyum sağlaması, hatta destek vermesi gerekir. İşçi, işveren, çiftçi, memur alenen desteklemezse maya tutmaz. Yahut da sürekli tekler. Unutmayalım, İsrail'de muhalefetteki partiler bile ileride aynı politikayı sürdüreceklerine s"z verdiklerinden program başarı sağlamıştı. Bir ekonomik program yalnızca teknik koşulların yeterliliğiyle başarılı olamaz. Başka etmenlerin de devrede olması gerekir. Mesela uygun bir programın bilgili ve deneyimli bir teknik takım tarafından uygulaması çok "nemli olsa da, yeterli olmayabilir. Bunların "tesinde gerekler vardır. Bir ekonomik programın başarısını sağlayan en "nemli etmen belki de siyasal istikrar! Mali krizler siyasal istikrarı bozsa da, siyasal istikrar sağlanmadan da ekonomide sonuç alınamıyor. Kısacası yumurta - tavuk gibi bir
<#comment>#comment>Bir ekonomik program yalnızca teknik koşulların yeterliliğiyle başarılı olamaz. Başka etmenlerin de devrede olması gerekir. Mesela uygun bir programın bilgili ve deneyimli bir teknik takım tarafından uygulaması çok önemli olsa da, yeterli olmayabilir. Bunların ötesinde gerekler vardır.
Öncelikle iktidarda bulunanların irade göstermesi gerekir. İkide bir kaytarıcı tavırlar saygınlığı ve güveni sarsar. Telekom krizi bunun belirgin bir örneğiydi. Diyelim ki, hükümet canla başla işe sarıldı, hiç ödün vermeden programı uyguluyor. Program doğru, uygulayan sorumlu da yine uluslararası çapta deneyimli biri. Yeter mi? Elbette hayır.
Çünkü, ülkede çeşitli toplumsal kesimlerin böylesi bir programa ittifakla uyum sağlaması, hatta destek vermesi gerekir. İşçi, işveren, çiftçi, memur alenen desteklemezse maya tutmaz. Yahut da sürekli tekler. Unutmayalım, İsrail'de muhalefetteki partiler bile ileride aynı politikayı sürdüreceklerine söz verdiklerinden program başarı sağlamıştı.
Öte yandan; dış konjonktürün uygun olması ihracat için önemli olabilir. Dış destek de ekonominin toparlanmasını çabuklaştırabilir. Ancak bunlar da başarı için yetmeyebilir. Mesela 1998
Herkes yatıp kalkıp, senaryo üretiyor. "Varsayalım ki Ecevit ayrıldı" deniyor. Anlaşılan kriz bitti, konu kalmadı ki, bunlar konuşuluyor. Açıkçası Ecevitin bu hafta evinden çıkmama kararı mevcut tevatürü daha da çoğalttı. Bu işi en çok tartışanlar da medya ve işadamları... Ortada temel olarak üç senaryo dolaşıyor. Birincisi, Ecevitin şu veya bu nedenle hükümetten ayrılması ve tabii hükümetin sona ermesi. İkincisi, Ecevit hükümetten ayrılınca, bir formülle seçime kadar hükümetin sürdürülmesi ve üçüncüsü de erken seçimin tarihinin belirlenmesi. Senaryo üzerine senaryo Gelelim ilk senaryo olan, Ecevitin baştan ayrılmasına. Politika varsayımlar üzerine dönmez. Gerçi olasılıkları hesaplamanın yararı bulunsa da, şu unutulmamalıdır; Ecevitin ayrılması bu hükümetin ömrünün bitmesi anlamına geliyorsa, Ecevitin sağlık sorunu olsa bile, siyasette kritik rolü sürüyor demektir. O zaman da Post - Ecevit dönemini şimdiden tartışmak anlamsızdır. Açıkçası, Ecevit şu anda siyasetin anahtar kişisidir!Bu arada bir başka konuyu da hatırlatalım: Bizde son zamanlarda ne yazık ki, bazı işadamları siyaseti fazla düşünür oldular. Oysa sık sık çıkan krizlerde ne hale geldikleri ortada. Siyaset kadar, kendi
<#comment>#comment>Herkes yatıp kalkıp, senaryo üretiyor. "Varsayalım ki Ecevit ayrıldı" deniyor. Anlaşılan kriz bitti, konu kalmadı ki, bunlar konuşuluyor. Açıkçası Ecevit’in bu hafta evinden çıkmama kararı mevcut tevatürü daha da çoğalttı. Bu işi en çok tartışanlar da medya ve işadamları... Ortada temel olarak üç senaryo dolaşıyor. Birincisi, Ecevit’in şu veya bu nedenle hükümetten ayrılması ve tabii hükümetin sona ermesi. İkincisi, Ecevit hükümetten ayrılınca, bir formülle seçime kadar hükümetin sürdürülmesi ve üçüncüsü de erken seçimin tarihinin belirlenmesi.
Öncelikle şunu belirtelim: İkinci senaryo çok zor gözüküyor. Çünkü Ecevit’siz bu koalisyon gerçekten zor yürür. Ancak bu, hemen seçime gitmeyi gerektirmeyebilir... Çünkü koalisyonu oluşturan partiler ekonomik programın ağır sosyal faturasıyla seçime gitmek istemeyeceklerdir. Önce meyveleri toplamak isteyeceklerdir. Bu nedenle benzer bir koalisyon yeniden oluşturulabilir. Demek ki, 2003 yılının sonbaharından önce seçim zor bir olasılık olarak gözükmektedir.
Gelelim ilk senaryo olan, Ecevit’in baştan ayrılmasına. Politika varsayımlar üzerine dönmez. Gerçi olasılıkları hesaplamanın yararı bulunsa da, şu