Gerek Avrupalılar, gerekse Türklerin en güvendiği kurum Ordu. Yüzde 70i aşıyor. Siyasal partilere güven ise Türkiyede yüzde 15, Avrupada yüzde 18. Yani Avrupalılar bile ordularına siyasal partilerden 4 kat daha fazla güven duyuyorlar. Haydi bize Avrupalılar sivil demokrasi dersi veriyorlar, Avrupalılara kim böylesi ders verecek, merak ediyorum. Ancak Avrupalıların parlamentoya olan güvenleri bize göre iki kat daha fazla olması her şeye rağmen demokrasiye güvenlerini gösteriyor.Araştırmada ilginç sonuçlardan biri sivil toplum örgütlerine olan güvenin Avrupada bize göre daha az olması. Burada hata payından kuşkulandığımı itiraf etmeliyim... Araştırmanın diğer ilginç sonuçlarından biri medyanın Avrupada da büyük güven yitirmesi gerçeğidir. Gerçi gerek yazılı, gerekse görsel medyanın itibarı bize göre yüzde 50 daha fazla.Gerek siyasi partilere olan güven eksikliği, gerekse medyaya olan güvensizlik elbette sivil demokrasinin gelişmesini engelliyor.Emniyetin toplum gözündeki konumu tatmin edici değil. Mal ve canımızı emanet ettiğimiz Emniyet Teşkilatı aslında en güvenilir kurumlar içinde olması gerekirken, Avrupadakinin aksine, sıralamada ortalarda yer alıyor. Türklerin Birleşmiş
<#comment>#comment>21 Şubat 2002 Perşembe günü Hürriyet gazetesinde yayımlanan bir anket dikkatimi çekti. Türkiye - Avrupa Vakfı tarafından ele alınan bu araştırma TNS - Piar şirketine yaptırılmış ve Avrupalıların siyasal davranışlarını Türk vatandaşlarıyla karşılaştırıyor. Hayli ilginç bulduğum bu anketin sonuçlarını okurlarımla paylaşmak istedim. Tabii belli yorumlar ekleyerek.
Gerek Avrupalılar, gerekse Türklerin en güvendiği kurum Ordu. Yüzde 70’i aşıyor. Siyasal partilere güven ise Türkiye’de yüzde 15, Avrupa’da yüzde 18. Yani Avrupalılar bile ordularına siyasal partilerden 4 kat daha fazla güven duyuyorlar. Haydi bize Avrupalılar sivil demokrasi dersi veriyorlar, Avrupalılara kim böylesi ders verecek, merak ediyorum. Ancak Avrupalıların parlamentoya olan güvenleri bize göre iki kat daha fazla olması her şeye rağmen demokrasiye güvenlerini gösteriyor.
Araştırmada ilginç sonuçlardan biri sivil toplum örgütlerine olan güvenin Avrupa’da bize göre daha az olması. Burada hata payından kuşkulandığımı itiraf etmeliyim... Araştırmanın diğer ilginç sonuçlarından biri medyanın Avrupa’da da büyük güven yitirmesi gerçeğidir. Gerçi gerek yazılı, gerekse görsel medyanın itibarı bize göre
"Dün öngördüklerinin bugün neden gerçekleşmediğini yarın açıklayabilen insana ekonomist diyoruz."Laurence J. PeterAh, ah! ülkemizde ekonomistlerin yarısı bile böyle olsa ne ala. Birçoğu "yine haklı çıktığını, olağanüstü gelişmeler ayıklandığında tahminlerinin tam tuttuğunu iddia edip" duruyor. Biliyor musunuz, bizim ekonomistlerimizin hepsi krizi tahmin etmişti!!* * *Ekonomiste "Hayatın anlamı sizce nedir" diye sormuşlar..."Hangi parametrelere göre?" demiş.Fakat burada yanlış yok. Duruma veya zamana göre elbette yaşamın anlamı değişir. Boğaza gittiğinizde anlam balık, rakı olur da, Antepe gittiğinizde kebap olur. Kimi zaman canınız yemek, kimi zaman aşk çeker. Aferin bu ekonomiste!* * *Bir fizikçi bir kimyacı ve bir ekonomist...Issız bir adaya düşmüş. Yiyecek bir şey yok. Lakin bir bakmışlar, sahile vuran bir konserve kutusu... Dolma!Fizikçi demiş ki... "Bir taşla vurup açalım, yeriz."Kimyacı demiş ki... "Ateşe atalım hem pişer, hem de kutu açılır."Ekonomist... Varsayalım ki elimizde bir konserve açacağı var..."Paul SamuelsonÜstat Samuelsona dil uzatacak değiliz. Ama unutmayalım: Diğer mesleklere göre durum böyle olsa bile, adada ya sosyolog, psikolog, ya da pedagoglar olsaydı, ne
<#comment>#comment>Önceki gün bir bankacı arkadaşım aşağıdaki nükteleri yolladı. Alınmamam için de "söz meclisten dışarı" yazmış. Ancak bazılarına itirazımız var.
"Dün öngördüklerinin bugün neden gerçekleşmediğini yarın açıklayabilen insana ekonomist diyoruz."
Laurence J. Peter
Ah, ah! ülkemizde ekonomistlerin yarısı bile böyle olsa ne ala. Birçoğu "yine haklı çıktığını, olağanüstü gelişmeler ayıklandığında tahminlerinin tam tuttuğunu iddia edip" duruyor. Biliyor musunuz, bizim ekonomistlerimizin hepsi krizi tahmin etmişti!!
* * *
Ekonomiste "Hayatın anlamı sizce nedir" diye sormuşlar...
Reformlar iki alana yönelmiş durumda. Birisi bankacılık, diğeri de kamuda dengelerin sağlanması. Bize kalırsa kamuda dengelerin sağlanması konusunda son derece başarılı bir yıl geçti. Krize ve küçülmeye rağmen harcamalar disiplin altına alındı. Vergi gelirleri dolaylı vergilerle sağlandı. Üstelik bu dengenin korunması için bir dizi de yapısal önlem alındı. Geçtiğimiz yıla baktığımızda onca olumsuz koşullara rağmen, borç sorunu yaşanmadı. Türkiye tüm dış borçlarını tıkır tıkır ödedi.Bankacılık alanına gelince. Kamu kesiminde mali yapının düzeltilmesi tamamlanmak üzere. Ancak maliyetlerin düşürülmesi ve hizmet kalitesinin artması konusunda ise daha çok yol var. Özel bankacılık alanında da durum hala parlak değil. Burada ciddi bir yoğunlaşma gerekiyor. Ama ne yazık ki, bu başlatılamadı. Durgunluk sürerse çoğu verimsiz küçük ölçekli banka sıkıntıya girebilir.Kuşkusuz programın en önemli amacı ihracat - öncü büyüme. Gerçekten de gelişmiş ülkelerin hemen hepsi ihracatçı. Ancak kalıcı büyüme aynı zamanda fiyat istikrarı gerektiriyor. Bu nedenle ihracatla fiyat istikrarı arasında kur politikası çatışması gözleniyor. Sürekli iç talep frenlenmesiyle ihracatın teşviki büyümeyi öldürmekte,
<#comment>#comment>Bugün 21 Şubat. Krizin yıldönümü. Bir yıldır dalgalı kurla yatıp kalkıyoruz. Oysa 21 Şubat’ta uygulamaya konulan sadece dalgalı kur rejimi değil, başlı başına yeni bir programdı. Bir sürü yeni reform yürürlüğe konuldu. Gerçi bunlar yeterince tartışılmadı, ekonomi yönetimi de reformları yeterince aydınlatmadı, ama yaşamsal derecede önemli değişimler getirdi.
Reformlar iki alana yönelmiş durumda. Birisi bankacılık, diğeri de kamuda dengelerin sağlanması. Bize kalırsa kamuda dengelerin sağlanması konusunda son derece başarılı bir yıl geçti. Krize ve küçülmeye rağmen harcamalar disiplin altına alındı. Vergi gelirleri dolaylı vergilerle sağlandı. Üstelik bu dengenin korunması için bir dizi de yapısal önlem alındı. Geçtiğimiz yıla baktığımızda onca olumsuz koşullara rağmen, borç sorunu yaşanmadı. Türkiye tüm dış borçlarını tıkır tıkır ödedi.
Bankacılık alanına gelince. Kamu kesiminde mali yapının düzeltilmesi tamamlanmak üzere. Ancak maliyetlerin düşürülmesi ve hizmet kalitesinin artması konusunda ise daha çok yol var. Özel bankacılık alanında da durum hala parlak değil. Burada ciddi bir yoğunlaşma gerekiyor. Ama ne yazık ki, bu başlatılamadı. Durgunluk sürerse çoğu
Sayın Güneş,Yazılarınızı takip ediyorum. Ancak bir değer yargısına varmadan "nce detaylı araştırma yapılıp, bilgilenmenin yararına inananlardanım... Ben de haftalık, aylık yazılar yazıyorum. Belki g"zünüzden kaçmıştır diye size ekte Finans Dünyası'nda yayımlanan üç yazımı yoluyorum.Bu yazıları ve ekindeki tabloları da incelerseniz, 2000 yılında kurun fazla değerli olmadığını, "demeler dengesindeki bozulmanın petrol ve ürünleri fiyat artışlarından kaynaklandığını, açık pozisyonların bugünkü düzeyinden daha aşağılarda bulunduğunu g"rürsünüz.Kasım krizi kriz miydi diye sorarsanız, cevabı evet krizdi ancak atlatılan bir krizdi. Tahribatı, Asya ve "zellikle Rusya krizlerinin Türk ekonomisine yaptığından çok daha alt düzeydeydi ve fakat iki ay gibi bir sürede bir iki tanesi hariç dengeler yerine oturtuldu. Asya ve Rusya krizleri sonrası dengelerin oluşması çok daha fazla zaman aldı. Kasım krizi iyi bir şekilde y"netildi ve atlatıldı. Nedenleri ise sizin yazdığınız kadar basit değildi.™zellikle, kurun program "ncesi ayarlanması gerektiğine hiç katılmıyorum. Bunu detaylı bir şekilde ekteki dokümanlarda açıkladım. Programa başlamadan hemen "nce, Kasım ve Aralık 1999'da kurda sepet bazında
Ekonomik krizin nedeni yolsuzluklar olsaydı, istikrar politikalarına ve gelir dağılımında adaleti sağlayan reformlara gerek kalmayacaktı. Ahlaki değerlerin kazanımı için mücadele yeterli olacaktı. Oysa bu, tipik bir tutucu yaklaşım. Yolsuzluk bir suçtur. Ve suçun temeli sosyo - ekonomiktir. Teker teker gidelim. Krizin olduğu her ülkede yolsuzluk var mıdır? Bir çoğunda evet. Ancak bunun nedeni ekonomik dengesizliklerin çeşitli toplumsal kesimlerinde yarattığı ahlak erozyonudur. Dolayısıyla yolsuzluk neden değil, bir sonuçtur. İkincisi, yolsuzluğun yaygın olduğu her ülkede kriz olmakta mıdır? Burada ise yanıt 'hayır'dır. Mesela yolsuzlukların İtalya'da İngiltere'ye oranla çok daha fazla olması onu sık sık krize sürüklememektedir.Nihayet, ülkemizde yolsuzluklar yeni de değildir. Neredeyse yolsuzluk ülkenin bir "zelliği haline gelmiştir. O zaman belli tarihlerde oluşan krizleri nasıl açıklarız? "Yolsuzluklar krize neden oldu g"rüşünün" aksi de savunuluyor: "Yolsuzluk ve vergi kaçakçılığı ile katı mücadele sermayeyi ürküttü, bu da krizin temelini oluşturdu" g"rüşü bulunuyor. Bu g"rüş de çok yanlış. Aksine yabancı sermaye şeffaflığın ve dürüstlüğün egemen olduğu yere akar.