Krize yolsuzluklar mı neden oldu?

18 Şubat 2002


<#comment>TESEV'in yolsuzluğa verdiği önemi kutluyoruz. Rüşvet araştırması ile de bir tabu yıkılıyor. Ancak bir süredir, özellikle bazı siyasi çevreler, içinde bulunduğumuz krizi yolsuzluklara bağlıyor. Oysa bu pek doğru değil. Bu yanılgıya hem bir ekonomist olarak karşı çıkmamız gerekiyor, hem de bir yolsuzluklara karşı olan bir yurttaş olarak. Çünkü yolsuzluklarla mücadele geçici değil, sürekli bir hedef olmalı. Yolsuzluğun nedenleri de, sonuçları da doğru saptanmalı.
Ekonomik krizin nedeni yolsuzluklar olsaydı, istikrar politikalarına ve gelir dağılımında adaleti sağlayan reformlara gerek kalmayacaktı. Ahlaki değerlerin kazanımı için mücadele yeterli olacaktı. Oysa bu, tipik bir tutucu yaklaşım. Yolsuzluk bir suçtur. Ve suçun temeli sosyo - ekonomiktir.Teker teker gidelim. Krizin olduğu her ülkede yolsuzluk var mıdır? Bir çoğunda evet. Ancak bunun nedeni ekonomik dengesizliklerin çeşitli toplumsal kesimlerinde yarattığı ahlak erozyonudur. Dolayısıyla yolsuzluk neden değil, bir sonuçtur.İkincisi, yolsuzluğun yaygın olduğu her ülkede kriz olmakta mıdır? Burada ise yanıt 'hayır'dır. Mesela yolsuzlukların İtalya'da İngiltere'ye oranla çok daha fazla olması onu

Yazının Devamı

Krizden önce hangi çanlar çalmıştı?

15 Şubat 2002

11 - 13 haziran 2001 tarihlerinde NBER (Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu) Parasal Krizlerin Önlenmesi başlıklı bir konferans düzenlemişti. Geçenlerde notları elime geçti. Kalifornia üniversitesinden Profesör Sebastian Edwards bazı erken uyarı sinyallerini saymış. Bunlara "kriz öncesi çalan çanlar" diyebiliriz.1) Dış borcun düzeyi ve döviz dağılımı (yüksekse veya tek para birimindense),2) Borcun vadesi (kısaysa),3) İçeride finans sektörünün zaafiyeti (bankalar güçsüzse),4) Kamu maliyesinin durumu (bütçe açık veriyorsa),5) Döviz rezervlerinin düzeyi (düşükse),6) Siyasal istikrarsızlık, ve7) Döviz kurundaki reel değerlenme..Edwards özellikle cari işlemlerdeki duruma bakıyor. Yani ülkenin döviz kazanç dengesine. 120 ülkeyi 25 yıllık bir dönemde inceleyerek vardığı sonuç, bu tür açıkların iç tasarrufları harap ettiği yönde. Demek ki, dış ticaret açığı zamanla iç tasarrufları sıkıştırıyor. Bu da anlaşılır bir durum. İthal malların ucuzlaması tüketimi teşvik ederek ülkede gerekli gelişmeyi engelliyor.Kasıma dönersek.. Dış borç giderek artıyordu. Kaldı ki, dış borç ağırlıklı olarak dolar cinsinden olduğundan dolar diğer paralara göre değer kazandıkça dış borcumuz daha hızlı

Yazının Devamı

Krizden önce hangi çanlar çalmıştı?

15 Şubat 2002


<#comment>Gelecek hafta mali krizin yıldönümü. Sık sık belirtiyoruz: Türkiye kasım krizini doğru yönetseydi belki de şubat krizi olmazdı. Ve sanıyoruz ki bu görüş Ankara’da hayli tepki topluyor. Aslında bundan da ötesi söylenebilir: Sonbahara doğru olumsuzluk çanları çaldığında yetkililer ve "sorumlular" letarjik (işleri geçiştirici; lakayt) davranmasaydı, belki kasım krizi hiç yaşanmazdı.
11 - 13 haziran 2001 tarihlerinde NBER (Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu) Parasal Krizlerin Önlenmesi başlıklı bir konferans düzenlemişti. Geçenlerde notları elime geçti. Kalifornia üniversitesinden Profesör Sebastian Edwards bazı erken uyarı sinyallerini saymış. Bunlara "kriz öncesi çalan çanlar" diyebiliriz.
1) Dış borcun düzeyi ve döviz dağılımı (yüksekse veya tek para birimindense),
2) Borcun vadesi (kısaysa),
3) İçeride finans sektörünün zaafiyeti (bankalar güçsüzse),
4) Kamu maliyesinin durumu (bütçe açık veriyorsa),

Yazının Devamı

Sevgiliden çok sevgiye gerek var

14 Şubat 2002

Ancak bugünü "Sevgililer Günü" yerine "sevgi günü" olarak ansak ne dersiniz? Çünkü günümüzde birilerine aşık olanları bulsak da, insanı veya yaşamı sevenler sanki giderek azalıyor. Açıkçası şu koca kentlerde duygularımız k"reliyor. Birilerini, sanki sigara gibi içip, tüketip sonra da bir izmarit gibi kül tablasına basıp s"ndürüveriyoruz. Hatta bazen doğru dürüst iki nefes bile çekmeden fırlatıp atıveriyoruz. Rahmetli babam "insan silgi gibidir, sildikçe aşınır ve sonunda da kendi biter" derdi. Birilerini kastediyordu herhalde. Oysa yaşamda kalem olabilmek de var. Yazdıkça eser yaratan kalem!Yaşam giderek maddeci hale geliyor. Lezzetini ve anlamını da yitiriyor. O duygular diyarı, sevgi şehri İstanbul bile kimilerine artık keyif vermiyor. O canım Boğaz'ı vapurla geçeceğimize, kırışmış g"mleğe d"nmüş trafikte saatlerle arabada kıvranarak k"prüyle hemen kat ediveriyoruz.™mrümüz bir koşuşturmayla geçiveriyor. Sinirleniyoruz. Hırslanıyoruz. K"reliyoruz. Yaşamın maddiyatına "ylesine kaptırıyoruz ki, hırs yaşamının temel güdüsü haline geliyor. Daha fazla, daha fazla, daha fazla. Sanki en fazlası var da! Ya da acele etmezsek sanki dünya malı tükenecek. Sürekli istifliyoruz. Oysa sarılınan

Yazının Devamı

Sevgiliden çok sevgiye gerek var

14 Şubat 2002


<#comment>Bugün 14 Şubat. Sevgililer Günü. Kimi sevdiğine bir hatıra alacak, kimi de bir demet gülle evine gidecek. Kimi mum ışığında yemek yerken, kimi de sevgilisine sarılıp geceyi geçirecek. Hepsi ayrı güzel, hepsi ayrı hoş. Tabii içten geldiyse. Doğru ya, yasak savanlar da var.
Ancak bugünü "Sevgililer Günü" yerine "sevgi günü" olarak ansak ne dersiniz? Çünkü günümüzde birilerine aşık olanları bulsak da, insanı veya yaşamı sevenler sanki giderek azalıyor. Açıkçası şu koca kentlerde duygularımız köreliyor. Birilerini, sanki sigara gibi içip, tüketip sonra da bir izmarit gibi kül tablasına basıp söndürüveriyoruz. Hatta bazen doğru dürüst iki nefes bile çekmeden fırlatıp atıveriyoruz. Rahmetli babam "insan silgi gibidir, sildikçe aşınır ve sonunda da kendi biter" derdi. Birilerini kastediyordu herhalde. Oysa yaşamda kalem olabilmek de var. Yazdıkça eser yaratan kalem!
Yaşam giderek maddeci hale geliyor. Lezzetini ve anlamını da yitiriyor. O duygular diyarı, sevgi şehri İstanbul bile kimilerine artık keyif vermiyor. O canım Boğaz'ı vapurla geçeceğimize, kırışmış gömleğe dönmüş trafikte saatlerle arabada kıvranarak köprüyle hemen kat ediveriyoruz.
Ömrümüz bir

Yazının Devamı

D"viz kurunda oynaklık ve denge için müdahale

13 Şubat 2002

"1994'teki Meksika krizinden sonra krize giren hemen her ülkede ya sabit, ya da bir tür bağlı (pegged) d"viz kuru rejimi vardı. Ancak bu, 'dalgalı kur rejimleri krizleri "nlemeye yeter' demek değildir ve ben yetkililerin kur konusunda kayıtsız kalmaları gerektiğini veya kalabileceğini, yahut da tümüyle müdahalelerden kaçınması gerektiğini belirtmiyorum."Fischer gerek geçen, gerekse mevcut programın mimarıdır. Ankara'daki ekonomi y"netimi bunun aksini savunsa da, bu gerçek yadsınamaz. İlk programın tasarımında ("zellikle de uygulamanın denetiminde) ciddi hatalar vardı. Kasım krizinde de yanlı müdahaleler yaptırıldı. Şimdi ise total ve çok daha radikal bir tasarım uygulanıyor. Ancak uygulanan bu programın en "nemli "zelliği büyümenin, tıpkı Meksika'da olduğu gibi, ihracatla gerçekleşmesi. İçeride kamu dengeleri sağlanırken iç piyasalarda canlılık çabuk olmayacak. Bu da ihracatı teşvik edecek. Ancak burada iki kritik nokta bulunuyor: Birincisi faiz dışı fazla ile iç talebin hızlı canlanmaması; ikincisi de, reel kurun belli bir düzeyde kalması sağlanarak ihracatı desteklemesi gerekiyor. Kur konusu çok "nemli. Çünkü; bütçedeki faiz dışı fazlayla iç piyasaların daraldığı

Yazının Devamı

Döviz kurunda oynaklık ve denge için müdahale

13 Şubat 2002


<#comment>Tarih 1 Haziran 2001. IMF'nin o tarihlerdeki iki numaralı ismi Stanley Fischer Asya Çalışmaları Enstitüsü'nde konuşuyor:
"1994'teki Meksika krizinden sonra krize giren hemen her ülkede ya sabit, ya da bir tür bağlı (pegged) döviz kuru rejimi vardı. Ancak bu, 'dalgalı kur rejimleri krizleri önlemeye yeter' demek değildir ve ben yetkililerin kur konusunda kayıtsız kalmaları gerektiğini veya kalabileceğini, yahut da tümüyle müdahalelerden kaçınması gerektiğini belirtmiyorum."
Fischer gerek geçen, gerekse mevcut programın mimarıdır. Ankara'daki ekonomi yönetimi bunun aksini savunsa da, bu gerçek yadsınamaz. İlk programın tasarımında (özellikle de uygulamanın denetiminde) ciddi hatalar vardı. Kasım krizinde de yanlı müdahaleler yaptırıldı. Şimdi ise total ve çok daha radikal bir tasarım uygulanıyor. Ancak uygulanan bu programın en önemli özelliği büyümenin, tıpkı Meksika'da olduğu gibi, ihracatla gerçekleşmesi. İçeride kamu dengeleri sağlanırken iç piyasalarda canlılık çabuk olmayacak. Bu da ihracatı teşvik edecek. Ancak burada iki kritik nokta bulunuyor: Birincisi faiz dışı fazla ile iç talebin hızlı canlanmaması; ikincisi de, reel kurun belli bir düzeyde kalması

Yazının Devamı

Bombalar sadece Bağdat bahçelerine mi yağacak?

11 Şubat 2002

Öncelikle şunu belirtelim: Iraka müdahalenin yapılıp yapılmayacağını kesinlikle bilmiyoruz. Ama güçlü bir olasılık olarak değerlendiriyoruz. Üstelik, hiçbir gelişmenin olmaması halinde bile ekonomi tahribat görecektir. Çünkü, Iraktaki rejimle Batının gerginliği bölgenin riskli konumunu artıracaktır. Nitekim, geçen hafta bunu algılayan yurtdışı yatırımcılar da satışa geçti. Piyasalar da dalgalandı. Ve yatıştırılmadığında bunun süreceği anlaşıldı.Iraka müdahalenin etkilerini değerlendirebilmek için ise birtakım gelişmeleri görmek gerekiyor:1) Müdahale tam olarak ne zaman başlatılacak,2) Ne kadar uzun sürecek, ve3) Türkiye aktif olarak yer alacak mıdır? Hatta müdahale hangi cepheden başlatılacaktır?Iraka müdahalenin hemen olmayacağını düşünüyoruz. Bu en erken yaza doğru olabilir. Çünkü ne mevsim askeri harekata uygundur, ne de uluslararası diplomatik hazırlıklar tamamlanmıştır. Müdahalenin ne kadar süreceğine gelince.. Eğer sonbahardan sonra başlar ve kısa sürede sonuçlanırsa, olumsuz etkiler azalacaktır.Ancak bu kez Türkiyenin aktif olarak katılması istenebilir. Türkiye de ileride dışlanmamak veya bir "emrivaki (fait accompli) jeopolitik durumla" karşılaşmamak için (istemeyerek de

Yazının Devamı