Fischer'ın ziyaretinin anlamı

30 Temmuz 2001

Birincisi, IMF Türkiye'ye çok büyük bir yardım yaptı. Milli gelire oranla bu IMF tarihinin en büyük yardımı. šstelik, Türkiye'nin bu yıl "demeler dengesinde sorun "ng"rülmüyordu. Ve IMF'nin yalnızca "demeler dengesi sorunları için para verdiğini biliyoruz. Bu nedenle hükümetle IMF beraberce işi kılıfına uydurdu ve programda cari işlemlerde yok sayılacak bir açık "ng"rerek para sağlandı. Şimdi para gelmeye başladıktan bir süre sonra cari işlemlerdeki bu durum düzeltiliyor ve fazlalık "ng"rüsü açıklanıyor. Kısacası, IMF Türkiye'ye yardımı dış borçlar için değil, iç borçların d"nmesi için verdi. Ama resmen b"yle bir olanak olmadığı için işi kılıfına uydurdular. Bu olumlu beklentiyi sakladılar. Dahası bu paranın faizi düşük, vadesi de uzun. Genellikle bir - iki yıllık borçlar, bu kez beş yıllık olarak verildi. Kısacası, IMF bu işi iyi denetlemek zorunda. İkincisi Fischer'ın şu ifadesi boş yere değildi: "Türkiye, Avrupa'nın doğal bir parçası. Dolayısıyla her türlü yardıma layıktır." Paranın sağlanmasında IMF Direkt"rler Kurulu'nda en çok Avrupalı temsilciler etkin olmuştu. Tabii İtalyanlar ve İngilizler de destek verdiler, ama "zellikle Almanlar ve Fransızlar verdi. Neden? Çünkü

Yazının Devamı

Fischer'ın ziyaretinin anlamı

30 Temmuz 2001


<#comment>IMF'nin ikinci adamı Stanley Fischer'ın iki günlük ziyareti geldi, geçti. Ancak Fischer'ın tam emeklilik arifesinde Atlantik'i aşıp buraya kadar gelmesindeki yüklü anlamı gözden kaçırmamalıyız.Birincisi, IMF Türkiye'ye çok büyük bir yardım yaptı. Milli gelire oranla bu IMF tarihinin en büyük yardımı. Üstelik, Türkiye'nin bu yıl ödemeler dengesinde sorun öngörülmüyordu. Ve IMF'nin yalnızca ödemeler dengesi sorunları için para verdiğini biliyoruz. Bu nedenle hükümetle IMF beraberce işi kılıfına uydurdu ve programda cari işlemlerde yok sayılacak bir açık öngörerek para sağlandı. Şimdi para gelmeye başladıktan bir süre sonra cari işlemlerdeki bu durum düzeltiliyor ve fazlalık öngörüsü açıklanıyor. Kısacası, IMF Türkiye'ye yardımı dış borçlar için değil, iç borçların dönmesi için verdi. Ama resmen böyle bir olanak olmadığı için işi kılıfına uydurdular. Bu olumlu beklentiyi sakladılar. Dahası bu paranın faizi düşük, vadesi de uzun. Genellikle bir - iki yıllık borçlar, bu kez beş yıllık olarak verildi. Kısacası, IMF bu işi iyi denetlemek zorunda.İkincisi Fischer'ın şu ifadesi boş yere değildi: "Türkiye, Avrupa'nın doğal bir parçası. Dolayısıyla her türlü yardıma

Yazının Devamı

Stan kaygı dağıttı

29 Temmuz 2001

Ancak Stan'la kahvaltı gayet keyifli geçti. Hem aydınlandık, hem de moral aldık. Programın yumuşak karnı borçlanmanın sürdürülebilmesi konusunda ek hazırlıkları "ğrendik. (Baştan yazalım: Sıcak para lobisi 'program başarılı olur' kaygısıyla yakında bu hazırlıkları da eleştirecektir) Cuma günü Bodrum'da tatili keserek Stanley Fischer'la kahvaltıya gelirken Prof. A. Savaş Akat'ın arabasında yol boyunca tartıştık. Kaygılarımız yok sayılmazdı. İç borçlanmada sıkıntılara girdik, derinleşen resesyonu irdeledik ve dalgalı kurda dalgalandık. Geçen programı nasıl can hıraç savunduğumuzu anımsadık. Oysa çeşitli iş kesimleri kur - enflasyon makasının açılmasını bahanesiyle nasıl bir devalüasyon lobisi yapmışlardı. Şimdi de benzer bir lobi var: Sıcak para lobisi... Kur kontrol edilsin, sıcak para gelsin diyorlar. Bu moral bozucu hava da hem kura, hem de faize yansıyor. Malum, Akdenizliyiz. Sabredemiyor, hep kaybediyoruz. Arjantin farklı, karıştırmayın Fischer Türkiye'nin yerinin Avrupa olduğunu ve her türlü yardıma layık olduğunu vurguladı. Bu başlı başına büyük bir destekti. (Fischer'ın Türkiye'nin dostu olduğunu yazmıştık). Türkiye'nin Arjantin'le karşılaştırılamayacak denli başarılı

Yazının Devamı

Stan kaygı dağıttı

29 Temmuz 2001


<#comment>Cuma günü Bodrum'da tatili keserek Stanley Fischer'la kahvaltıya gelirken Prof. A. Savaş Akat'ın arabasında yol boyunca tartıştık. Kaygılarımız yok sayılmazdı. İç borçlanmada sıkıntılara girdik, derinleşen resesyonu irdeledik ve dalgalı kurda dalgalandık. Geçen programı nasıl can hıraç savunduğumuzu anımsadık. Oysa çeşitli iş kesimleri kur - enflasyon makasının açılmasını bahanesiyle nasıl bir devalüasyon lobisi yapmışlardı. Şimdi de benzer bir lobi var: Sıcak para lobisi... Kur kontrol edilsin, sıcak para gelsin diyorlar. Bu moral bozucu hava da hem kura, hem de faize yansıyor. Malum, Akdenizliyiz. Sabredemiyor, hep kaybediyoruz.Ancak Stan'la kahvaltı gayet keyifli geçti. Hem aydınlandık, hem de moral aldık. Programın yumuşak karnı borçlanmanın sürdürülebilmesi konusunda ek hazırlıkları öğrendik. (Baştan yazalım: Sıcak para lobisi 'program başarılı olur' kaygısıyla yakında bu hazırlıkları da eleştirecektir)

Fischer Türkiye'nin yerinin Avrupa olduğunu ve her türlü yardıma layık olduğunu vurguladı. Bu başlı başına büyük bir destekti. (Fischer'ın Türkiye'nin dostu olduğunu yazmıştık). Türkiye'nin Arjantin'le karşılaştırılamayacak denli başarılı oldğunu,

Yazının Devamı

Stanley Fischer kimdir?

27 Temmuz 2001

Fischer, Güney Afrika kökenli, ancak Amerikan vatandaşı olmuş bir ekonomist. IMFden önce Dünya Bankasında başekonomistlik yapmıştı. Önceleri dünyanın belki en iyi ekonomi bölümü olan MITde (Massachusetts Institute of Technology) ders veriyordu. Fischer genç yaşlarda önemli yapıtları başarmış bir bilim adamı. Dervişle aynı okuldan mezun: İngilteredeki meşhur London School of Economics. Şimdi 57 yaşında. Yapıtlarında Keynesyen (ekonomide merkezsol) diye nitelebilinen çizgiler taşır. 1977 yılında yazdığı (Journal of Political Economy) rasyonel beklentilerde uzun vadeli kontratların oluştuduğu fiyat katılıkları (yani fiyatların düşmeme durumu) varsayımında optimal (en uygun) para politikasına ilişkin makalesi çok sükse yapmıştı. Şimdi bu yapıt temel referans haline geldi.Ekonomi öğrencileri Fischeri MITden arkadaşı Prof. Rudiger Dornbusch ile hazırladıkları temel makroekonomi kitabından tanır. Türkiyede 1985 yılında bu kitabı Marmara Üniversitesinde okutmaya başladığımızda dünyanın çoğu üniversitesinde çoktan öğretiliyordu. Doktora öğrencileri için Fransız kökenli Olivier Blanchard ile hazırladıkları kitap ise (Lectures on Macroeconomics) onun ne denli yüksek düzeyde bir ekonomi

Yazının Devamı

Stanley Fischer kimdir?

27 Temmuz 2001


<#comment>Fischer’i ilk kez 1994 yılında Washington’da özel bir yemekte tanımıştım. O yemekte, toprağı bol olsun, yakın arkadaşı Michael Bruno da vardı. Babacan kişiliği ile Bruno dikkat çekerken, Fischer ise daha mesafeli bir kişilik izlenimi vermişti. Bruno Dünya Bankası Başkan Yardımcısı ve Başekonomistiyken, Fischer de IMF’de eşdeğer görevdeydi.
Fischer, Güney Afrika kökenli, ancak Amerikan vatandaşı olmuş bir ekonomist. IMF’den önce Dünya Bankası’nda başekonomistlik yapmıştı. Önceleri dünyanın belki en iyi ekonomi bölümü olan MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) ders veriyordu.
Fischer genç yaşlarda önemli yapıtları başarmış bir bilim adamı. Derviş’le aynı okuldan mezun: İngiltere’deki meşhur London School of Economics. Şimdi 57 yaşında. Yapıtlarında Keynesyen (ekonomide merkezsol) diye nitelebilinen çizgiler taşır. 1977 yılında yazdığı (Journal of Political Economy) rasyonel beklentilerde uzun vadeli kontratların oluştuduğu fiyat katılıkları (yani fiyatların düşmeme durumu) varsayımında optimal (en uygun) para politikasına ilişkin makalesi çok sükse yapmıştı. Şimdi bu yapıt temel referans haline geldi.
Ekonomi öğrencileri Fischer’i MIT’den

Yazının Devamı

Sıcak para can çekişiyor

25 Temmuz 2001

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı iki temel eleştiriyle başladı. İlki, 1990lı yılların popülizminin müthiş bir derbederlikle kamu maliyesini perişan etmesiydi. İkincisi, yüksek reel faizlerin iç borcu sürekli şişirmişti. Faiz bir sonuç değil, artan borcun temel etmeniydi. En kötüsü bu borç kısa vadeli sermaye hareketiyle çevrilmeye çalışılıyordu. Bunun için kur baskı altına alınıyor, "öngörülebilir bir kurla" yabancı yatırımcıya "öngörülebilir bir kâr" taahhüt ediliyordu. Yani riskler kaldırılarak tatlı bir kar garanti altına alınıyordu. Dalgalı kur rejimi artık bu tatlı kâra son veriyordu. Girerken kur belli, ama çıkarken belirsiz olacaktı. Son günlerde basındaki yazılar iki olasılığı ortaya çıkarıyor. Ya program tam anlaşılmadı. Ya da sıcak para ideolojisi büyük sıkıntıda. Adeta can çekişiyor. Sıcak paranın kerameti Bu deneyimden sonra IMF kontrollü kur sisteminden büyük ölçüde uzaklaştı. 2000 yılında IMF Türkiyede bir süre sert bir kur rejimi ile enflasyonu düşürme, fakat hemen sonra kademeli biçimde dalgalı kur rejimine geçmeyi planlıyordu. Ancak sonuç malum: bu son deneme de başarılı olmadı. Şimdi krizlere bağışıklığı olan dalgalı kur sistemi uygulanıyor. Aynı zamanda da

Yazının Devamı

Sıcak para can çekişiyor

25 Temmuz 2001


<#comment>Son günlerde basındaki yazılar iki olasılığı ortaya çıkarıyor. Ya program tam anlaşılmadı. Ya da sıcak para ideolojisi büyük sıkıntıda. Adeta can çekişiyor.
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı iki temel eleştiriyle başladı. İlki, 1990’lı yılların popülizminin müthiş bir derbederlikle kamu maliyesini perişan etmesiydi. İkincisi, yüksek reel faizlerin iç borcu sürekli şişirmişti. Faiz bir sonuç değil, artan borcun temel etmeniydi. En kötüsü bu borç kısa vadeli sermaye hareketiyle çevrilmeye çalışılıyordu. Bunun için kur baskı altına alınıyor, "öngörülebilir bir kurla" yabancı yatırımcıya "öngörülebilir bir kâr" taahhüt ediliyordu. Yani riskler kaldırılarak tatlı bir kar garanti altına alınıyordu. Dalgalı kur rejimi artık bu tatlı kâra son veriyordu. Girerken kur belli, ama çıkarken belirsiz olacaktı.

Güneydoğu Asya ülkeleri deneyimi büyük boyutlu cari açıkların (döviz gelirgideri) kısa vadeli sermaye hareketleriyle kapatılmasıydı. Döviz rezervleri önce doyurucu düzeylere çıkıyor, yurtiçinde faizler de düşüyordu. Tabii bunun bir ön koşulu vardı: kurun kontrol altında olması, (yahut da "öngörülebilmesi") hatta mümkünse sabitleşmesi gerekiyordu. Önceleri büyük

Yazının Devamı