Kriz öncesi çoğu bankanın sermayesi yetersizdi. Bu, kriz sonrası sorun olmaktan çıktı. Çünkü bankaların fiilen sermayeleri kalmadı! BDDK sermaye takviyesi istiyor, sıkıştırıyor. Ancak sermayedar da sıkıntıda. Çünkü diğer işleri de kötü. Yabancılarla evlenmek de hiç avantajlı olmuyor. Çünkü kur gittikçe dolar bazında sermayeleri hızla küçülen bankaları yabancılar yok pahasına kapatmak istiyor. Yurtdışından borç bulmaya gelince: ağzı burnu dağılmış bilançolar buna da el vermiyor. Bu durumda sadece sermayedara para koy demek yeterli olmuyor. Hazinenin de cebi yeni dikildiğinden başka yöntemlerin bulunması gerekiyor. Örneğin, borç takasında verilen kağıtların ikinci piyasası oluşturulabilir. Bu kağıtlar piyasa fiyatıyla değerlendirilip bilançolar düzelebilir.. Krediözkaynak oranlarında bir değişiklik yapmaya gerek yok. Nihayet plasmanlar kamu kağıtlarında risksiz biçimde değerlendirebilir.. Ancak karşılıklar konusunda belki de IMFnın yumuşak bir geçişe ikna edilmesi gerekir.. Bankacılıkta maliyetler çok yüksek. Krizden bu yana bankalar operasyonel (yani ücret, kira v.b) maliyetlerini hızla aşağıya çekmekteler. Ancak kaynak maliyetleri hala pahalı. Örneğin mevduat üzerindeki
<#comment>#comment>Siyasette gerginlikler durulmuşa durumda. Böylesi bir ortamda zorunlu olan teknik önlemlerin derhal alınması gerekiyor. Özellikle, bankacılık kesiminde birçok önlem gecikmiş durumda. Bu kesimin sorunları çözülmeden de reel kesim rahatlayamıyor. Bu, Hazine’nin de daha ucuz borçlanabilmesi için çok önemli.
Kriz öncesi çoğu bankanın sermayesi yetersizdi. Bu, kriz sonrası sorun olmaktan çıktı. Çünkü bankaların fiilen sermayeleri kalmadı! BDDK sermaye takviyesi istiyor, sıkıştırıyor. Ancak sermayedar da sıkıntıda. Çünkü diğer işleri de kötü. Yabancılarla evlenmek de hiç avantajlı olmuyor. Çünkü kur gittikçe dolar bazında sermayeleri hızla küçülen bankaları yabancılar yok pahasına kapatmak istiyor. Yurtdışından borç bulmaya gelince: ağzı burnu dağılmış bilançolar buna da el vermiyor. Bu durumda sadece sermayedara ‘para koy’ demek yeterli olmuyor. Hazine’nin de cebi yeni dikildiğinden başka yöntemlerin bulunması gerekiyor. Örneğin, borç takasında verilen kağıtların ikinci piyasası oluşturulabilir. Bu kağıtlar piyasa fiyatıyla değerlendirilip bilançolar düzelebilir.. Krediözkaynak oranlarında bir değişiklik yapmaya gerek yok. Nihayet plasmanlar kamu kağıtlarında risksiz
Bilimle kutsallık bağdaşmaz. Ama ekonomide de bir üçlem bulunuyor ve buna trilemma deniyor. Trilemma enflasyon, faiz ve döviz kuru arasındaki yakın ilişkiyi özetliyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde döviz kuru enflasyonla kronik bir beraberlik sergilemişse, kur enflasyonu belirleyen temel etken oluyor. Öte yandan, yüksek reel faizler de döviz kurunu yavaşlatabiliyor. Tasarrufçuları döviz yerine TLye çekiyor. Talep daraldığı için enflasyon hızla düşüyor. Enflasyonu düşürürken ya faiz, ya da kur politikası öneriliyor. Her ikisi birden mümkün değil. Hangisinin serbest olacağı ise çok önemli.Çünkü faizleri yüksek tutmanın da olumsuz yönleri olabiliyor. Örneğin çok büyük bir iç borçla yıllardır gelir transferi yapılmışsa bu büyük hata yerine, kur politikası yeğleniyor. Ancak bu sefer de cari açık (döviz gelir/gider hesabı) sorunu yaşanabiliyor. 2000 yılında başımıza geldiği gibi. Kontrollü kur sistemlerinde faizler kontrol edilemediğinden geçen yıl bir ara faizler yüzde 35lerde çakıldı. Yıl ortasında yükselmeye başlayınca yağmur duasına çıkar gibi sıcak para duasına çıkıldı. Sıcak paranın yoğunlaştığı ortamlarda ise faizler çok oynaklaşıyor. Ve nihayet bizde de faizler
<#comment>#comment>Hıristiyan dünyasında İsa’nın peygamberden öte bir önemi vardır. O, hem peygamberdir, hem Allah’ın oğlu, böylece de Yaratan’ın ta kendisidir. Bu üçlem Hıristiyanlığın özüdür. Aynı zamanda trinity kavramı altında üçlü kutsallık vardır. Bu da Tanrı, İsa ve Kutsal kitaptan (incil) oluşur. (Dinimiz İslamı anlatmaya gerek yok)
Bilimle kutsallık bağdaşmaz. Ama ekonomide de bir üçlem bulunuyor ve buna trilemma deniyor. Trilemma enflasyon, faiz ve döviz kuru arasındaki yakın ilişkiyi özetliyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde döviz kuru enflasyonla kronik bir beraberlik sergilemişse, kur enflasyonu belirleyen temel etken oluyor. Öte yandan, yüksek reel faizler de döviz kurunu yavaşlatabiliyor. Tasarrufçuları döviz yerine TL’ye çekiyor. Talep daraldığı için enflasyon hızla düşüyor.
Enflasyonu düşürürken ya faiz, ya da kur politikası öneriliyor. Her ikisi birden mümkün değil. Hangisinin serbest olacağı ise çok önemli.Çünkü faizleri yüksek tutmanın da olumsuz yönleri olabiliyor. Örneğin çok büyük bir iç borçla yıllardır gelir transferi yapılmışsa bu büyük hata yerine, kur politikası yeğleniyor. Ancak bu sefer de cari açık (döviz gelir/gider hesabı) sorunu
İlk "nce kamu maliyesi ve bankacılık sistemi düzenlenecek, yani "nce faizlerin aşırı düzeylerde oluşmasını belirleyen etmenler ayıklanacak, sonra da güven sayesinde faizler düşecek. Gerçi son zamanlarda hükümetin bazı üyeleri, güveni sağlamak ş"yle dursun, bozmak için elden gelen her şeyi yaptı. Ama, liderler son kararlarıyla ciddi bir duyarlılık da g"sterdiler. Hükümeti oluşturan liderler aslında işlerin k"tüye gitmesini istemiyorlar. Ama işlerin daha iyiye gitmesi için de "nceden davranamıyor, gecikiyorlar.Mali piyasalar programın aleyhine her davranış karşısında büyük tepki veriyor. Hükümet gecikerek onarımı ele alıyor. Ama bu sefer program konusunda kaygılar oluşuyor. Bir türlü yurtiçinde ve yurtdışında kredibilite sağlanamıyor. Hükümetin ne yazık ki beceremediği en "nemli şey kamuoyu talebinden "nce tavır almak ve belirleyici rolü üstlenememek. Hükümet medyadan etkilenmeden, kamuoyunu etkilemek istiyorsa, bir an "nce bunu ele almalı. ™zetle; hükümet hem uyum sergilemeli, hem de değişimi hemen başlatmalıdır. Her ikisi de kerhen yapılmamalı.Ulaştırma Bakanı Enis ™ksüz, piyasaların ç"kme noktasında, istifa etmeyi kabullenen ikinci bakan. ™ncelikle şunu belirtelim; bir
<#comment>#comment>Piyasalar son iki gündür mutlu. Döviz ve faiz hızla düşüyor. Şu artık aşikar: Siyasette istikrar ve güven, ekonomide de başarıyı getiriyor. Programın güçlü olması da yetmiyor. Başarı için kararlılık gerekiyor. Bundan böyle döviz ve faizdeki düşüş de sürecektir.
İlk önce kamu maliyesi ve bankacılık sistemi düzenlenecek, yani önce faizlerin aşırı düzeylerde oluşmasını belirleyen etmenler ayıklanacak, sonra da güven sayesinde faizler düşecek. Gerçi son zamanlarda hükümetin bazı üyeleri, güveni sağlamak şöyle dursun, bozmak için elden gelen her şeyi yaptı. Ama, liderler son kararlarıyla ciddi bir duyarlılık da gösterdiler. Hükümeti oluşturan liderler aslında işlerin kötüye gitmesini istemiyorlar. Ama işlerin daha iyiye gitmesi için de önceden davranamıyor, gecikiyorlar.
Mali piyasalar programın aleyhine her davranış karşısında büyük tepki veriyor. Hükümet gecikerek onarımı ele alıyor. Ama bu sefer program konusunda kaygılar oluşuyor. Bir türlü yurtiçinde ve yurtdışında kredibilite sağlanamıyor. Hükümetin ne yazık ki beceremediği en önemli şey kamuoyu talebinden önce tavır almak ve belirleyici rolü üstlenememek. Hükümet medyadan etkilenmeden, kamuoyunu etkilemek
Dün dolar 1.500.000 TL'ye dayandı. Merkez Bankası'nın faizi yükseltmesi (bazı eski bürokrat yazarların arzuladığı üzere) hiç de işe yaramadı. Ekonomik alandaki s"ylentiler de had safhada. İş adeta çığırından çıktı. Kapı k"şelerinde ("zellikle yabancı bankalara para yollanabilmesi için) iç borçla ilgili s"ylentiler üretiliyor... O tutmasa başkası deneniyor. Mesela Hazine'nin bu boyuttaki bir iç borcu çeviremeyeceği s"yleniyor. (Nitekim dünkü ihalede Hazine'nin faizleri tutturma ısrarı borçlanma sorunu izlenimi verdi.) Ancak iç borcun çevrileceği rakamla toplam stokun karıştırılmaması gerekiyor. šstelik ciddi bir IMF desteği ve bütçe tasarrufu ile hareket ediliyor. (Devalüasyonla da bu para artıyor) (yani o kadar paraya gerek yok), denildiğinde buna da komik kaçan yanıt hazır: "Daha k"tü ya, hepsini çekmeyecek, piyasada kalacak, o da d"vize gidecek" diyorlar. Yani herhalde başarısızlığa kılıf arıyorlar. Bu sütunun yazarının asli g"revi bilim adamlığıdır. Bu g"zlükle içinde bulunduğumuz curcunada okuyucularımızı aydınlatmaya çalışıyoruz. Israrla siyasal yorumlardan da kaçınıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Ankara'da siyasal kaygılar zaten ekonomik sorunların "nüne geçmiş durumda.
<#comment>#comment>Bu sütunun yazarının asli görevi bilim adamlığıdır. Bu gözlükle içinde bulunduğumuz curcunada okuyucularımızı aydınlatmaya çalışıyoruz. Israrla siyasal yorumlardan da kaçınıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Ankara'da siyasal kaygılar zaten ekonomik sorunların önüne geçmiş durumda. Türlü yorum da aldı başını gitti. Çünkü önüne gelen bir demeç veriyor. Sağ olsun bazı gazeteler de işi büyütmekten geri kalmıyor. Oysa programın gerektirdiği tüm reformlar tamamlandı. Buna rağmen güven sağlanamıyor. Bu da Ankara'nın, yani koalisyon liderlerinin, adım atmasını gerektiriyor.Dün dolar 1.500.000 TL'ye dayandı. Merkez Bankası'nın faizi yükseltmesi (bazı eski bürokrat yazarların arzuladığı üzere) hiç de işe yaramadı. Ekonomik alandaki söylentiler de had safhada. İş adeta çığırından çıktı. Kapı köşelerinde (özellikle yabancı bankalara para yollanabilmesi için) iç borçla ilgili söylentiler üretiliyor... O tutmasa başkası deneniyor. Mesela Hazine'nin bu boyuttaki bir iç borcu çeviremeyeceği söyleniyor. (Nitekim dünkü ihalede Hazine'nin faizleri tutturma ısrarı borçlanma sorunu izlenimi verdi.) Ancak iç borcun çevrileceği rakamla toplam stokun karıştırılmaması gerekiyor. Üstelik ciddi bir