Her Hazine ucuz borçlanmak ister. Ancak bunu tek başına oluşturamaz. Piyasanın "nemli bir rolü vardır. Piyasa, doğal olarak, risklerini fiyata yansıtır. Hazine de piyasaları ikna ederse, risk primleriyle beraber bu fiyatlar düşer. Ama bizde genellikle çok dara girilmedikçe Hazine boyun eğmek istemez. O zaman da iş, Merkez Bankası'na (MB) düşer. MB ya bankalarla Hazine arasında aracılık yapar, ya da dolaylı olarak Hazine'ye uygun bir ortam sağlar. Hem piyasalarda istikrar sağlanır, hem de fonlama maliyeti aşağıya çekilir... Dünkü olağanüstü duruma d"viz kurundaki gelişmenin neden olduğuna kuşku yok. Dolar 1.450.000 TL'yi aşınca herkes şaşırdı, endişelendi. Ama bereket talep olağanüstü değil. Sıkıntı arzdan noksanlığından kaynaklanıyor. DšN olağanüstü ekonomik gelişmeler yaşandı. Hazine kısa vadede (3 aylık) çıktığı borçlanmada faizi yüzde 98'e çekti! Bu, yıllık bazda reel olarak yüzde 35 civarında faiz demek. Yani fahiş bir faiz! Bize kalırsa Hazine aynı anda farklı borçlanma enstrümanlarını kullansaydı bu faiz oluşmayacaktı. Bazı bankaların "flyer", yani ya tutarsa, diye attıkları tekliflerin karşılandığı anlaşılıyor. Oysa ihale "ncesi en yakın vadedeki bononun faizi
<#comment>#comment>DÜN olağanüstü ekonomik gelişmeler yaşandı. Hazine kısa vadede (3 aylık) çıktığı borçlanmada faizi yüzde 98'e çekti! Bu, yıllık bazda reel olarak yüzde 35 civarında faiz demek. Yani fahiş bir faiz! Bize kalırsa Hazine aynı anda farklı borçlanma enstrümanlarını kullansaydı bu faiz oluşmayacaktı. Bazı bankaların "flyer", yani ya tutarsa, diye attıkları tekliflerin karşılandığı anlaşılıyor. Oysa ihale öncesi en yakın vadedeki bononun faizi piyasada tam 10 puan daha aşağıdaydı. Yani piyasa daha düşük faizlere razıydı. Kaldı ki, Hazine'nin geçen haftadan oluşmuş yeterli nakdi de bulunuyordu.Her Hazine ucuz borçlanmak ister. Ancak bunu tek başına oluşturamaz. Piyasanın önemli bir rolü vardır. Piyasa, doğal olarak, risklerini fiyata yansıtır. Hazine de piyasaları ikna ederse, risk primleriyle beraber bu fiyatlar düşer. Ama bizde genellikle çok dara girilmedikçe Hazine boyun eğmek istemez. O zaman da iş, Merkez Bankası'na (MB) düşer. MB ya bankalarla Hazine arasında aracılık yapar, ya da dolaylı olarak Hazine'ye uygun bir ortam sağlar. Hem piyasalarda istikrar sağlanır, hem de fonlama maliyeti aşağıya çekilir... Dünkü olağanüstü duruma döviz kurundaki gelişmenin neden
Stilitz önceki hafta Türkiyeye mavi yolculuk için geldi. Bu yolculuktan Istanbula döner dönmez dün sabah Profesör Asaf Savaş Akat Bilgi üniversitesinde bir kahvaltı düzenledi. Toplantıya Istanbullu (!) şu isimler katıldı: Gülten Kazgan, Erdoğan Alkin, Taner Berksoy, Burhan şenatalar, Ziya öniş, Erhan Aslanoğlu, Soli özel, izak Atiyas, Osman Ulagay, Hasan Ersel, Kamil Yılmaz, Cevdet Akçay ve Mahfi Eğilmez. Toplantıya katılan ve açılışında bir konuşma yapan Devlet Bakanı Kemal Derviş 2000 yılındaki programı, krizi ve bu noktaya gelişi özetledi.. Sonra sözü Stiglitze bıraktı. Stiglitz ilk önce faizlerin düşmesi üzerine bankalarla Hazine arasında bir zımni sözleşme istedi. "Eğer reel faizi çok düşük, hatta sıfır düzeyine çekerlerse, onlara sermaye desteği verilebilirsiniz" dedi. Stiglitz bu tür programlarda batık kredilerin en önemli gelişme olduğunu ve geç kalındığı takdirde tüm reel sektörün çökebileceğini, olumsuzlukların yayılmadan bu kesimin sorunlarına el konulması gerektiğini belirtti. Stiglitz buna "bilanço etkileri" diyor. En kötü halinin de iflas olduğunu belirtiyor. Bu konuda başka ülkelerde yapılan uygulamalardan örnekler verdi. (Gerçi bu durumdan bahsederken Asaf Savaş
<#comment>#comment>Dün sabah dünyanın sayılı ekonomistlerinden Stiglitz’le beraberdik. Profesör Joseph Stiglitz Dünya Bankası’nın eski Başkan Yardımcısı ve Başekonomisti. Bu göreve gelmeden önce Stanford üniversitesinde ders veriyordu. önceki yıl Türkiye’ye gelmiş, gerek Ankara’da, gerekse Istanbul’da konuşmalar yapmıştı. Kısacası Stiglitz bize yeni değil. Geçen yıl IMF politikalarını sert biçimde eleştirdiği için görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. şu anda Columbia üniversitesinde ders veriyor.
Stilitz önceki hafta Türkiye’ye mavi yolculuk için geldi. Bu yolculuktan Istanbul’a döner dönmez dün sabah Profesör Asaf Savaş Akat Bilgi üniversitesinde bir kahvaltı düzenledi. Toplantıya Istanbul’lu (!) şu isimler katıldı: Gülten Kazgan, Erdoğan Alkin, Taner Berksoy, Burhan şenatalar, Ziya öniş, Erhan Aslanoğlu, Soli özel, izak Atiyas, Osman Ulagay, Hasan Ersel, Kamil Yılmaz, Cevdet Akçay ve Mahfi Eğilmez.
Toplantıya katılan ve açılışında bir konuşma yapan Devlet Bakanı Kemal Derviş 2000 yılındaki programı, krizi ve bu noktaya gelişi özetledi.. Sonra sözü Stiglitz’e bıraktı. Stiglitz ilk önce faizlerin düşmesi üzerine bankalarla Hazine arasında bir zımni sözleşme istedi. "Eğer
Bize kalırsa yerli bankalar açık pozisyon kapamak için de döviz talep ediyor, ama bunu saklıyor. Bazı ihracatçıların döviz bozmadığı da belirtiliyor.. Hepsi olabilir.Bu kadar açıklamaya rağmen döviz talebinin süreceği anlaşılıyor. Şimdiye dek alanlar karda olduğuna göre alım (azalsa bile) sürüyor. Döviz almak isteyenler dövizin ucuzlaması için Merkez Bankasının müdahale etmesini istiyor. Uyanığız ya! Geçenlerde ünlü bir işadamının kızı beni aradı ve kurdaki gelişmeden rahatsızlığını ifade etti. Kendisine sordum: "tasarruflarınız hangi parada." Yanıtladı: "dövizde tabii." "Biriktirdiklerinizle ne yapıyorsunuz?", diye sorduğumda da yanıt aynıydı. Döviz. Kendi kendini vuruyordu. Dün çok şubeli bir bankanın en üst düzey yöneticisi aradı. Döviz kurundan rahatsızlığını ifade etti. "Kur çok yüksek" dedi. Bir ara ben müşterilerine ne tür yatırım önerdiklerini sordum. O da "bunca sıkıntıdan sonra tabii bir miktar döviz öneriyoruz" dedi... Aslında çoğu işadamı kurdan rahatsız. Geçenlerde birkaç sınıf arkadaşımla buluştuk. Onlara sordum; "MB müdahalelerle şu anda kuru 1,200,000 TLye düşürse ne yaparsınız?" Herkesten aynı cevap geldi. "Hemen döviz alırdım." Demek ki hala almayı gözler
<#comment>#comment>Herkesin gözü kurda. Kur ise hep seyir halinde. Fren tutmuyor. Kimi bunu Yılmaz’ın ulusal güvenlik kavramını tartışmaya açıp askerle sürtüşmesine, kimi bazı yabancı bankaların kur spekülasyonunu sürdürmesine, kimi de bireylerin veya şirketlerin döviz talep etmesine bağlıyor.
Bize kalırsa yerli bankalar açık pozisyon kapamak için de döviz talep ediyor, ama bunu saklıyor. Bazı ihracatçıların döviz bozmadığı da belirtiliyor.. Hepsi olabilir.
Bu kadar açıklamaya rağmen döviz talebinin süreceği anlaşılıyor.
Şimdiye dek alanlar karda olduğuna göre alım (azalsa bile) sürüyor.
Döviz almak isteyenler dövizin ucuzlaması için Merkez Bankası’nın müdahale etmesini istiyor. Uyanığız ya! Geçenlerde ünlü bir işadamının kızı beni aradı ve kurdaki gelişmeden rahatsızlığını ifade etti. Kendisine sordum: "tasarruflarınız hangi parada." Yanıtladı: "dövizde tabii." "Biriktirdiklerinizle ne yapıyorsunuz?", diye sorduğumda da yanıt aynıydı. Döviz. Kendi kendini vuruyordu.
Dün çok şubeli bir bankanın en üst düzey yöneticisi aradı. Döviz kurundan rahatsızlığını ifade etti. "Kur çok yüksek" dedi. Bir ara ben müşterilerine ne tür yatırım önerdiklerini sordum. O da
Enflasyonu önlemede birçok para politikası yöntemi var. Bunlardan en klasiği parasal hedefleme. Bazı somut para hedefleri seçiliyor ve bu hedefler ya üçer aylık, ya da yıllık dönemler itibariyle tutturulmaya çalışıyor. MB parası, parasal taban, rezerv para, M2Y, MB bilanço büyüklüğü gibi birçok değişken seçilebiliyor. Amaç enflasyonla en yakın ilişkiye sahip parametreyi yakalayabilmek. Ve tabii en başta bu hedefi tutturabilmek gerekiyor. Çünkü bazen kontrol çok zor olabiliyor. Bizde bu yöntem ilk defa 1989 yılında Saracoğlu tarafından MBde piyasalara duyulmadan test edildi. Ve ertesi yıl alenen uygulandı. Ancak Körfez krizi çıkınca çöktü. Bir başka yöntem; nominal milli gelir hedeflemesi. Bu yöntemle milli gelir artışı kontrol edilmeye çalışılır. Böylece gelirler frenlenir. Bir süre büyüme sınırlansa bile daha sonra ekonomi toparlanır, enflasyon da düşmüş olur. Bu yöntemi Türkiye pek denemedi. Zaten yaygın bir uygulama da değil.Üçüncü yöntem, kur hedeflemeleri. Ülkemizde bu yöntem enflasyonu düşürmek için farklı biçimlerle denendi. Enflasyon kadar devalüasyon denemesi, kur kadar enflasyon getirdi. Bunun üzerine 2000 yılında kurlar hızla düşürülerek enflasyon düşürülmeye çalışıldı.
<#comment>#comment>Ekonomi yönetimi, daha doğrusu Merkez Bankası (MB), enflasyon hedeflemesine geçiyor. MB’nin aylardır hazırlandığı anlaşılan bu yeni strateji nihayet kamuoyuyla paylaşıldı. Bu hazırlıklarının ayrıntıları belli olmadığından, yahut da bilim adamlarıyla paylaşılmadığından, görüş ifade etmekte zorlanıyoruz.
Enflasyonu önlemede birçok para politikası yöntemi var. Bunlardan en klasiği parasal hedefleme. Bazı somut para hedefleri seçiliyor ve bu hedefler ya üçer aylık, ya da yıllık dönemler itibariyle tutturulmaya çalışıyor. MB parası, parasal taban, rezerv para, M2Y, MB bilanço büyüklüğü gibi birçok değişken seçilebiliyor. Amaç enflasyonla en yakın ilişkiye sahip parametreyi yakalayabilmek. Ve tabii en başta bu hedefi tutturabilmek gerekiyor. Çünkü bazen kontrol çok zor olabiliyor. Bizde bu yöntem ilk defa 1989 yılında Saracoğlu tarafından MB’de piyasalara duyulmadan test edildi. Ve ertesi yıl alenen uygulandı. Ancak Körfez krizi çıkınca çöktü.
Bir başka yöntem; nominal milli gelir hedeflemesi. Bu yöntemle milli gelir artışı kontrol edilmeye çalışılır. Böylece gelirler frenlenir. Bir süre büyüme sınırlansa bile daha sonra ekonomi toparlanır, enflasyon da düşmüş