21 Şubatta kur dalgalanmaya bırakılınca ilginç (belki de ürkütücü) gelişmeler gözlendi. Önce bankacılık kesiminden ciddi miktarda döviz mevduatı çekildi. Hatta sonra bu çekiliş arttı. Bazı tasarrufçular repolarındaki paralarla piyasadan döviz almayı sürdürdü. Bunların bir kısmı dövizleri bankaya yatırsa bile, bir kısmı yastık altına attı..Devalüasyonla beraber 1 milyar dolara yakın bir mevduat bankalardan çekildi. Miktarına göre kimi yurtdışına, kimi kasaya, kimi de yastık altına gitti. Daha sonra yani mart ayında bir o kadar daha döviz mevduatı çekilişi oldu. Nisan ayında çekiliş yavaşladı ama durmadı. Böylece sistemden neredeyse 2.5 milyar dolarlık bir çıkış oldu (üstelik bu tam bankaların sendikasyon ödemesine denk geldi. Ve ciddi bir kaynak kuruması yaşandı).Nisan sonundan itibaren sisteme 2 milyar dolardan fazla döviz mevduatı döndü. Bu bir bakıma iyi. Çünkü bankalar kaynak bulmuş oluyor. Ancak vatandaşın gözünün hala dövizde olduğu anlaşılıyor.Şimdi ne olacak?Önce döviz dengelerimize bakalım: Geçen yıl sonunda ödemeler dengesinin cari hesapları (yani döviz kazanç hesabı) 10 milyar dolar açık vermişti. Bu da 10 milyar dolarlık bir sermaye akışıyla finanse edilmişti. Bu yıl 5
<#comment>#comment>Son aylarda misafirliğe gittiğimizde tarafımıza sorulan en sık soru "ne içersiniz?" filan değil. "Kur nereye gider?" Dalgalı sistemde kur tahmini yapmak güç. Doğrusu döviz alan riskini de almış olur. İşler çok kötü giderse kazanır. Gitmezse de TL’de duran. TL faizleri belli. Yani asgari getiriyi bilerek yatırım yapmış oluyorlar.
21 Şubat’ta kur dalgalanmaya bırakılınca ilginç (belki de ürkütücü) gelişmeler gözlendi. Önce bankacılık kesiminden ciddi miktarda döviz mevduatı çekildi. Hatta sonra bu çekiliş arttı. Bazı tasarrufçular repolarındaki paralarla piyasadan döviz almayı sürdürdü. Bunların bir kısmı dövizleri bankaya yatırsa bile, bir kısmı yastık altına attı..
Devalüasyonla beraber 1 milyar dolara yakın bir mevduat bankalardan çekildi. Miktarına göre kimi yurtdışına, kimi kasaya, kimi de yastık altına gitti. Daha sonra yani mart ayında bir o kadar daha döviz mevduatı çekilişi oldu. Nisan ayında çekiliş yavaşladı ama durmadı. Böylece sistemden neredeyse 2.5 milyar dolarlık bir çıkış oldu (üstelik bu tam bankaların sendikasyon ödemesine denk geldi. Ve ciddi bir kaynak kuruması yaşandı).
Nisan sonundan itibaren sisteme 2 milyar dolardan fazla döviz
Krizler etkilerine göre farklı farklılık gösteriyor. Bazı krizler hiçbir başka ülkeyi etkilemeyip, kapalı devre çalışabiliyor. İkincisi, çevre ülkelerin etkilenmesi, yani bölgesel krizlerin oluşması. Üçüncüsü, tüm gelişmekte olan piyasaların etkilenmesi. Ve dördüncüsü de tüm dünyanın etkilenmesi, yani global nitelikli krizler. Özetle, krizler bağlantılı. Çünkü Batıdaki yatırımcılar bir ülkedeki riskin alenileşmesi karşısında benzer ülkelerdeki tüm yatırımlarını "tedbirli olabilmek" için aynı anda çekiveriyorlar. Bu da o ülkedeki piyasaları hiç beklenmedik bir zamanda çökertiveriyor. Buna da bulaşma (contagion) deniyor. İki gündür piyasalarda bir çalkantı yaşanıyordu. Dün biraz olsun duruldu. Ancak döviz ve faizlerdeki yüksek oynaklık tedirginliklere yol açtı. Gelen bilgiler durumun Arjantindeki sıkıntılardan kaynaklandığı yönünde. Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti de böylesi bir açıklamada bulundu. Bulaşmanın boyutu Bulaşmanın engellenmesi elbette mümkün. Riskler, yani yapısal bozukluklar, bertaraf edildiğinde etki ortadan kalkıyor. Bu da istikrar demek. Riskler tamamiyle ortadan kalkmadığında ise piyasa morali (market sentiment) sinirli oluyor. Bizdeki durum da bu. Gerek
<#comment>#comment>İki gündür piyasalarda bir çalkantı yaşanıyordu. Dün biraz olsun duruldu. Ancak döviz ve faizlerdeki yüksek oynaklık tedirginliklere yol açtı. Gelen bilgiler durumun Arjantin’deki sıkıntılardan kaynaklandığı yönünde. Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti de böylesi bir açıklamada bulundu.
Krizler etkilerine göre farklı farklılık gösteriyor. Bazı krizler hiçbir başka ülkeyi etkilemeyip, kapalı devre çalışabiliyor. İkincisi, çevre ülkelerin etkilenmesi, yani bölgesel krizlerin oluşması. Üçüncüsü, tüm gelişmekte olan piyasaların etkilenmesi. Ve dördüncüsü de tüm dünyanın etkilenmesi, yani global nitelikli krizler. Özetle, krizler bağlantılı. Çünkü Batı’daki yatırımcılar bir ülkedeki riskin alenileşmesi karşısında benzer ülkelerdeki tüm yatırımlarını "tedbirli olabilmek" için aynı anda çekiveriyorlar. Bu da o ülkedeki piyasaları hiç beklenmedik bir zamanda çökertiveriyor. Buna da bulaşma (contagion) deniyor.
Bulaşmanın engellenmesi elbette mümkün. Riskler, yani yapısal bozukluklar, bertaraf edildiğinde etki ortadan kalkıyor. Bu da istikrar demek. Riskler tamamiyle ortadan kalkmadığında ise piyasa morali (market sentiment) sinirli oluyor. Bizdeki durum da bu.
Telekom krizi bir ara formülle çözülse bile piyasalar hala hükümetin programa ne denli uyacağı konusunda güvensiz. Özetle, artık açıklamalar yetmiyor, karar almak da yetmiyor. Piyasalar uygulamaları görmek istiyorlar.Öncelikle henüz ekonomik krizden çıkılmadığını belirtelim. En ufak bir debelenme ciddi izler bırakıyor. Her seferinde telafi zorlaşıyor.. Krizden tümüyle çıkış için reel sektörün canlanması, yani üretimin artması, zorunlu. Bunun da ön koşutu faizlerin düşmesi. Yani güven gerekiyor. Bazı yazarların reel kesim unutuldu, üretim gözardı ediliyor savları finansal krizlerin bilinmediğini gösteriyor. Soralım; reel kesimi canlandırmak için bütçenin ağzını açarsak kamu açığı nereye varır, iç borç nereye tırmanır? Pazartesi akşamı gazetemizin köşe yazarlarından bir dostum telefonla aradı. Telekom krizinin çözülüyor görünmesine rağmen döviz kurunun düşmediğini, buna da anlam veremediğini söyledi. Dün de piyasalarda türlü söylenti çıktı. Konsolidasyon, para kurulu vs. söylenmedik safsata kalmadı. Borsa oldu beşik gibi. Döviz havalandı. Ortalık sinirli olduğundan dedikodular da etkili oluyor. Askerdeyken de atarlardı." Çok sağlam yerden haber aldım. Erken terhis var" derler,
<#comment>#comment>Pazartesi akşamı gazetemizin köşe yazarlarından bir dostum telefonla aradı. Telekom krizinin çözülüyor görünmesine rağmen döviz kurunun düşmediğini, buna da anlam veremediğini söyledi. Dün de piyasalarda türlü söylenti çıktı. Konsolidasyon, para kurulu vs. söylenmedik safsata kalmadı. Borsa oldu beşik gibi. Döviz havalandı. Ortalık sinirli olduğundan dedikodular da etkili oluyor. Askerdeyken de atarlardı." Çok sağlam yerden haber aldım. Erken terhis var" derler, sonunda uyduruk haber döner dolaşır atana gelirdi. Ancak burada durum biraz farklı. Ciddi para kazananlar var. Aşağıdan doldur, yukarıdan boşalt!
Telekom krizi bir ara formülle çözülse bile piyasalar hala hükümetin programa ne denli uyacağı konusunda güvensiz. Özetle, artık açıklamalar yetmiyor, karar almak da yetmiyor. Piyasalar uygulamaları görmek istiyorlar.
Öncelikle henüz ekonomik krizden çıkılmadığını belirtelim. En ufak bir debelenme ciddi izler bırakıyor. Her seferinde telafi zorlaşıyor.. Krizden tümüyle çıkış için reel sektörün canlanması, yani üretimin artması, zorunlu. Bunun da ön koşutu faizlerin düşmesi. Yani güven gerekiyor. Bazı yazarların reel kesim unutuldu, üretim gözardı ediliyor
Rahmetli babaannem Adapazarlı bir Anadolu kadınıydı. "Deniz kadın görmesin azar" derdi. İstanbullu olan annem onu dinlemez yine de denize girerdi. Rahmetli sağ olsa da Kandırada konu komşu çoğu kadının denize girdiğini görseydi. Üstelik deniz sahilde gayet sakin. Dalgalı kurla dalgalı deniz arasında ne ilişki var? Bize göre çok. "Şu programa sarılın güven sağlayın" dedikçe hükümet üyeleri delegeye rol kesmeye başladılar. Kur da başladı dalgalanmaya. Hürriyet gazetesi yazarı Ercan Kumcu dalgalı kur sistemini sürekli eleştiriyor. Başbakan da cumartesi günü basın toplantısında dalgalı kur sistemine geçmeyi IMFnin dayattığını, faizlerde bir türlü düşüş sağlanamamasının da bundan kaynaklandığını ifade etti. (Ecevitle Ercanı yan yana görmek de beni çok mutlu etti) Anımsayalım; 22 şubat günü hükümet aylık kur hedefinden vazgeçmiş, döviz kuru tamamıyla serbest bırakılmıştı. O sırada TLnin en fazla yüzde 20 oranında aşırı değerli olduğu sanılıyordu. Yani denge kuru 810,000 TL civarında olmalıydı. Hatta o tarihte gazetemiz kur hedefini manşetten 800-850,000 TL gibi vermişti. Oysa bu gerçekleşmedi. Döviz kuru başımızı döndürmeye başladı ve geçen hafta 1,350,000 TLye dayandı. Yıl sonu
<#comment>#comment>Kefken burnundan öteye açıldığınızda yüreğinizi de ağzınıza alabilirsiniz. Deniz dalgalanır durur. Hele bir fırtına çıkamaya dursun. Karadenizli balıkçılar kendilerini güvertedeki bir direğe bağlarlar. Açık hava mide bulantısına ilaç olur, İdris de dalgalardan alı konur. (Karadenizli takacıların iyi yüzme bildikleri palavrasına da sakın inanmayın) Diyeceksiniz ki, "Ha uşak pu tenizun sakinu yok midur, palik tutalum?" Vardır. Vardır da, bizim ricamızı dinlemez!!
Rahmetli babaannem Adapazarlı bir Anadolu kadınıydı. "Deniz kadın görmesin azar" derdi. İstanbullu olan annem onu dinlemez yine de denize girerdi. Rahmetli sağ olsa da Kandıra’da konu komşu çoğu kadının denize girdiğini görseydi. Üstelik deniz sahilde gayet sakin.
Dalgalı kurla dalgalı deniz arasında ne ilişki var? Bize göre çok. "Şu programa sarılın güven sağlayın" dedikçe hükümet üyeleri delegeye rol kesmeye başladılar. Kur da başladı dalgalanmaya.
Hürriyet gazetesi yazarı Ercan Kumcu dalgalı kur sistemini sürekli eleştiriyor. Başbakan da cumartesi günü basın toplantısında dalgalı kur sistemine geçmeyi IMF’nin dayattığını, faizlerde bir türlü düşüş sağlanamamasının da bundan kaynaklandığını