IMF'nin ürkerek aşırı bir tepkide bulunduğunu dün yazdık. Bu ürküntüye siyasal iradeyle ilgili kaygıların neden olduğu belliydi. Nitekim, Washington'da Derviş de bizzat benzer bir izlenim aldığını açıkladı. Ancak ne olduysa oldu. Artık geleceğe bakmalıyız. Ne yapılabilir? Bunu düşünmemiz gerekiyor. Dün akşam Cumhurbaşkanı Sezer beklenmedik biçimde Tütün Yasasını iptal etti. Bu IMF ile aramızdaki anlaşmazlığı daha zor bir noktaya g"türebilir. Ancak işler yine de ç"zümsüz değil. insanlar arasındaki anlaşmazlıklar ç"zülebilir. Dolayısıyla IMF ile anlaşmazlık da ç"zülebilir. Ancak şunu anlamalıyız: Daha fazla anlayış ve uyum gerekiyor. Keşke Cumhurbaşkanı rahatsızlığını bu yasanın hazırlanışı sürecinde ilgililere iletseydi. Olumlu yaklaşımlar g"zleniyor Aslında ekonomik verilerde olumlu gelişmeler g"zleniyor. Enflasyonda oldukça olumlu haziran verilerinden sonra umutsuzluğun dağılma olasılığı var. Hükümet yıl sonu hedeflerini tutturamasa bile piyasalardaki enflasyon beklentisinin gerçekleşeceği g"zleniyor. ™demeler dengesinde cari işlemler tahminleri doğruluyor. İthalat hızla düşüyor. Turizm rekor kırıyor. İhracat, belki yeterli olmasa bile, artıyor. Zamanla daha da artacaktır.
<#comment>#comment>Dün akşam Cumhurbaşkanı Sezer beklenmedik biçimde Tütün Yasasını iptal etti. Bu IMF ile aramızdaki anlaşmazlığı daha zor bir noktaya götürebilir. Ancak işler yine de çözümsüz değil. insanlar arasındaki anlaşmazlıklar çözülebilir. Dolayısıyla IMF ile anlaşmazlık da çözülebilir. Ancak şunu anlamalıyız: Daha fazla anlayış ve uyum gerekiyor. Keşke Cumhurbaşkanı rahatsızlığını bu yasanın hazırlanışı sürecinde ilgililere iletseydi.
IMF'nin ürkerek aşırı bir tepkide bulunduğunu dün yazdık. Bu ürküntüye siyasal iradeyle ilgili kaygıların neden olduğu belliydi. Nitekim, Washington'da Derviş de bizzat benzer bir izlenim aldığını açıkladı. Ancak ne olduysa oldu. Artık geleceğe bakmalıyız. Ne yapılabilir? Bunu düşünmemiz gerekiyor.
Öncelikle olumlu gelişmeleri belirtelim. IMF kredi dilimini erteleme açıklamasını yaptığı anda Avrupa'da bulunan Derviş imzasının ve üyesi bulunduğu hükümetin arkasında durduğunu belirtti. Hükümet içi uyum bakımından bu çok önemliydi. Koalisyon liderleri de demeçlerinde Derviş'i bu konuda baltalamamaya özen gösterdiler. Başbakan bu konuda kabine üyelerini veya ortaklarını uyarmış olabilir. Bu da olumlu bir tavır. Çözüm böylesi
Bu nedenle banka verdiği paranın peşine düşer. Müşterinin gerçek ihtiyaç nedenini ve miktarını belirler. Verdikten sonra da bu paranın doğru kullanılıp kullanılmadığını denetler. Yanlış bir işlem olursa, krediyi sınırlar. Müşteri de "karışma bana" diyemez. Kredi s"zleşmesinin maddelerini ise hiç tartışamaz. çünkü imzalamıştır bir kere. Hele hele; kredi s"zleşmesini kendisi hazırlamışsa. S"zleşmeyi hazırla, imzalat, sonra da paraları alırken taahhütleri tartışmaya başla! Hiç olmayacak bir iş tabii_IMF'den yüklü bir kredi kullandık. Ancak geçen haftalarda hükümet üyeleri kendi hazırladıklerı bu niyet mektubunun bazı maddelerini birkaç kez tartışınca IMF de ürktü. Bir tepkide bulundu. Belki aşırı bir tepki. Ama kaçınılmaz... Gelelim karşı versiyona. Hükümetin niyet mektubunda IMF'ye taahhüt ettiği bütün reformları iki ay içinde Meclis'ten geçirdiği biliniyor. Bu gerçekten müthiş bir başarı. Geriye ne kaldı ki? Atamalar mı "nemli, yoksa reformlar mı? Elbette reformlar. O zaman neden IMF bu küçük ayrıntıyı bu denli abartıyor? Ardında başka bir hesap mı var acaba?_ Asıl sıkıntının TELEKOM Kurulunun oluşumundan kaynaklandığı anlaşılıyor. Niyet mektubunda geçenler aynen ş"yle:
<#comment>#comment>Ticarette risk yoktur. Malı satar, parayı alırsınız. Ancak vadeli satarsanız risk oluşur. Bankalar da risk kurumlarıdır. çünkü bankacılıkta çoğu işlem vadelidir. Başta da krediler.
Bu nedenle banka verdiği paranın peşine düşer. Müşterinin gerçek ihtiyaç nedenini ve miktarını belirler. Verdikten sonra da bu paranın doğru kullanılıp kullanılmadığını denetler. Yanlış bir işlem olursa, krediyi sınırlar. Müşteri de "karışma bana" diyemez. Kredi sözleşmesinin maddelerini ise hiç tartışamaz. çünkü imzalamıştır bir kere. Hele hele; kredi sözleşmesini kendisi hazırlamışsa. Sözleşmeyi hazırla, imzalat, sonra da paraları alırken taahhütleri tartışmaya başla! Hiç olmayacak bir iş tabii_
IMF'den yüklü bir kredi kullandık. Ancak geçen haftalarda hükümet üyeleri kendi hazırladıklerı bu niyet mektubunun bazı maddelerini birkaç kez tartışınca IMF de ürktü. Bir tepkide bulundu. Belki aşırı bir tepki. Ama kaçınılmaz...
Gelelim karşı versiyona. Hükümetin niyet mektubunda IMF'ye taahhüt ettiği bütün reformları iki ay içinde Meclis'ten geçirdiği biliniyor. Bu gerçekten müthiş bir başarı. Geriye ne kaldı ki? Atamalar mı önemli, yoksa reformlar mı? Elbette reformlar. O zaman
Buraya nasıl geldik sorusu ekonomi, daha doğrusu finans, çevrelerinde hayli ilginç yorumlara neden oluyor. Bazıları suçlunun IMF olduğunu yazıyor. Sonra vazgeçiyor, "onu da Ankara bürokrasisi y"nlendirir" diyor. Sonra da "hep siyasetçiye kabahat bulmayın" diye adeta onu savunuyor ve "aslına herkes suçlu" diyor. Ancak bu yaklaşım yeni değil. Kriz sürecinde TV kanallarına çıkıp "biz programı destekledik, TL'ye d"ndük, ama halk hala d"vizde kalarak devalüasyon lobisine katıldı" diyenler de vardı. Acaba suçlu halk mıydı? İçerideki vuruyor, dışarıdaki de vuruyor. Aslında IMF haklı. Fazlasıyla hakkettik. Stand-by'a imzayı attıktan sonra başladık kaytarmaya. üstelik hem suçlu, hem güçlü misali işi erkekliğe bağlayıp delegeye hava attık. IMF de kesenin ağzını kapatıverdi. Ama cennetten çıkan bu gerçeği siz bir de yiyene sorun. Bu sertleşmelerden asıl halk zarar g"rüyor. Kur ve faiz yükseliyor, borsa düşüyor. Ancak "dayak arsızı" haline geldiğimiz için fayda etmiyor. Her tarafımız nasır mı bağladı, nedir? Hükümet tek sorumlu Bazıları son IMF kararından "nce, Washington'u Derviş'in y"nlendirdiğini yazıyordu. Bazıları ise, aldıkları telkinler doğrultusunda gerek, tam aksine Derviş'i "global
<#comment>#comment>İçerideki vuruyor, dışarıdaki de vuruyor. Aslında IMF haklı. Fazlasıyla hakkettik. Stand-by'a imzayı attıktan sonra başladık kaytarmaya. üstelik hem suçlu, hem güçlü misali işi erkekliğe bağlayıp delegeye hava attık. IMF de kesenin ağzını kapatıverdi. Ama cennetten çıkan bu gerçeği siz bir de yiyene sorun. Bu sertleşmelerden asıl halk zarar görüyor. Kur ve faiz yükseliyor, borsa düşüyor. Ancak "dayak arsızı" haline geldiğimiz için fayda etmiyor. Her tarafımız nasır mı bağladı, nedir?
Buraya nasıl geldik sorusu ekonomi, daha doğrusu finans, çevrelerinde hayli ilginç yorumlara neden oluyor. Bazıları suçlunun IMF olduğunu yazıyor. Sonra vazgeçiyor, "onu da Ankara bürokrasisi yönlendirir" diyor. Sonra da "hep siyasetçiye kabahat bulmayın" diye adeta onu savunuyor ve "aslına herkes suçlu" diyor. Ancak bu yaklaşım yeni değil. Kriz sürecinde TV kanallarına çıkıp "biz programı destekledik, TL'ye döndük, ama halk hala dövizde kalarak devalüasyon lobisine katıldı" diyenler de vardı. Acaba suçlu halk mıydı?
Tabii ki halk suçlu olamaz. Demokrasilerde ülkenin durumundan hükümetler sorumludur. Eğer sorumluluktan kaçıyorlarsa işte o zaman işler çok kötü demektir.
Kimileri dalgalı kur sisteminin yanlışlığını savundu. Oysa, aslında hala krizde olduğumuz gözardı ediliyordu. Siyasal riskler nedeniyle kurlarda büyük oynamalar oldukça onlar da yazıyorlardı. Aslında bu eleştirilerin sahipleri yüksek faiz rejimini savunuyorlardı da, mahcubiyetten olsa gerek, açıkca ifade edemiyorlardı. Yaşadığımız sorunların çoğu 1988 yılında başlatılan mali liberalleşmenin yanlış bir zamanda (bütçe açıkları varken) başlatılmasından kaynaklanıyordu. Bu dönemin aktörleri acaba bu refleksle mi saldırıyorlardı? Umarız böyle değildir.Bir başka saldırı IMFye yönlendiriliyordu: "IMF reçetesi yanlıştı. Ne bankaların pozisyonlarını biliyordu, ne de gerçek kamu açıklarını" diyorlar, ekliyorlardı: "IMFyi Ankaradaki ekonomi yönetimi yönlendiriyor". Bunlar kasıt olduğu izlenimi veriyordu. Tekrarlayalım: daha önceki yıllarda yapılan stand - by anlaşmaları yapısal konularla bu denli ilgilenmezdi. Birkaç sayfadan ibaret olan bu anlaşmalar para ve maliye politikaları ile yetinirdi. Bu kez durum başka. Yüz sayfayı geçen raporlarla karşı karşıyayız. Artık, Ankaradaki Dünya Bankası bürosunda kırk küsur kişi çalışıyor. Elbette dört defa Telekom Genel Kurulu ertelenince IMF de
<#comment>#comment>Evet nihayet muratlarına erdiler. IMF dün bir açıklama ile bu ay vereceği kredi dilimini şimdilik de olsa durdurdu... Buraya kolay gelmedik. Son zamanlarda çeşitli yerlerde çeşitli kampanyalar yürütülüyordu. Kimisi programın yanlışlığını, kimisi IMF ile bu işin yürümeyeceğini, kimisi de koalisyon nedeniyle programın uygulanmasında siyasal esnekliğin olması gerektiğini savunuyordu. Bunların tümü aynı kapıya çıkıyordu: Programdan kurtulmak!
Kimileri dalgalı kur sisteminin yanlışlığını savundu. Oysa, aslında hala krizde olduğumuz gözardı ediliyordu. Siyasal riskler nedeniyle kurlarda büyük oynamalar oldukça onlar da yazıyorlardı. Aslında bu eleştirilerin sahipleri yüksek faiz rejimini savunuyorlardı da, mahcubiyetten olsa gerek, açıkca ifade edemiyorlardı. Yaşadığımız sorunların çoğu 1988 yılında başlatılan mali liberalleşmenin yanlış bir zamanda (bütçe açıkları varken) başlatılmasından kaynaklanıyordu. Bu dönemin aktörleri acaba bu refleksle mi saldırıyorlardı? Umarız böyle değildir.
Bir başka saldırı IMF’ye yönlendiriliyordu: "IMF reçetesi yanlıştı. Ne bankaların pozisyonlarını biliyordu, ne de gerçek kamu açıklarını" diyorlar, ekliyorlardı: "IMF’yi Ankara’daki