Geçenlerde Çinli otomotiv devi BYD’nin nasıl dünyanın en büyük eletronik otomobil üreticisi hâline geldiğini ve Tesla’yı nasıl solladığını anlatan bir yazıyı inceliyordum. Ekonomi savaşları (siyasal savaşın yanında) tam gaz devam ediyor. Bunu biliyoruz da, ben size başka bir savaştan bahsedeceğim. Bu da ekonomik savaş, ama işin özü soft power yani yumuşak güç denen kültürel hegemonyaya dayanıyor.
Savaş alanının bir tarafında Paris şehri var, diğer tarafında Roma. Bu iki yiğit şehir bir televizyon dizisini kendi şehirlerine almak için er meydanına çıkmış savaşıyorlar. Dizinin adı “Emily in Paris”. Paris’te çekilen ve Amerikalı genç marketingçi Emily’nin Paris’e taşınması ve burada çalışmaya başlamasıyla gelişen olayları anlatan dizi tam anlamıyla bir Paris klişesini yaşatıyor. Amerikalıların gözünde Paris neyse (aşk, ilişkiler, yeme içme, hayat tarzı, şehrin mimarisine dair ne kadar klişe varsa hepsi burada) onu yaşıyor. Gerçek Parislilerin ya izlemediği, izleyenlerin de tepkiyle seyrettiği,
2024’ün en iyi albümlerini hatırlamaya devam
■ “Brat” - Charli XCX
Charli XCX’in (Charli Aitchinson) günümüz pop ve elektronik müziğinin en iyi yanlarını alarak hazırladığı “Brat”, çıkar çıkmaz büyük ilgi gördü, yılın en başarılı albümlerinden biri olarak kayıtlara geçti. 31 yaşındaki Charli XCX, 2008’te Myspace’te ünlendi ve 2013’den bu yana albüm yapıyor, ancak büyük başarıyı bu albümle yakaladı. “Brat”, İngiltere’de 2024 yazının sembol sözcüklerinden biri oldu. Yaramaz çocuk anlamındaki sözcük Charli XCX lisanında kendine güvenen kişi anlamında kullanılıyor.
■ “Hit Me Hard and Soft” - Billie Eilish
Billie Eilish, kardeşi Finneas prodüktörlüğünde albümlerle yoluna devam etti bu yıl. “Hit Me Hard And Soft”, şarkıcı ve besteci olarak çok erken yaşta büyük bir başarı yakalayan Eilish’in büyüme ve yetişkin olma macerasını, bu sürece dair duygularını anlatan albüm oldu. Eilish
Geçenlerde ilginç bir e-posta mesajı aldım. Billie Eilish’ten geliyor. Postacı Spotify. Yani Spotify üzerinden geliyor. Şöyle diyor mesaj: “2024’te Billie Eilish’in en büyük hayranları arasına girdin. Sana teşekkür etmek için sadece senin gibi özel hayranların sahip olduğu bir ürüne ayrıcalıklı bir erişim sağlıyor. Aşağıdaki tişört ve sweatshirtleri istiyorsan hemen satın alabilirsin.”
Yani bu bir reklam ve ürün tanıtımı. Billie Eilish’i çok fazla dinlemiş kullanıcılara gönderiliyor. Kızım sağ olsun ben de bu dinleyiciler arasına girmişim ve 45 sterline Billie Eilish tişörtü alma şansını (!) yakalamışım.
Tam da okuduğum bir yazının ardından geldiğinde anlamlı oldu. Yazı müzikte yükselen yeni sistemin “onlyfans” modeli olduğundan bahsediyordu. Onlyfans nedir? İçerik üreticilere videolarının izlenme oranlarına göre ve farklı abonelik şekilleriyle paraya kazanma imkânı sağlayan bir platform. Buradaki içerikler daha çok pornografik ve içerik üreticileri de çoğunlukla seks
“Darmaduman”dan 11 yıl sonra gelen “Kufi”, aşk ve memleket gündemi arasında tatlı tatlı gezinirken, bize dinlemekten sıkılmayacağımız yeni Duman marşları hediye ediyor
Ne zaman yeni bir Duman şarkısı yayınlansa, (son yıllarda Duman ve Kaan Tangöze internete ara ara şarkılar koymayı âdet edindi), insanlar arayıp dinledin mi diye sorar, yorum ister. Aslında bu şu demektir, “Biz çok beğendik sen ne diyorsun?” Sadece Duman’la yaşanan bir heyecan bu. Duman, iki albüm arası kendini ardına sakladığı sis perdesinden kafasını çıkarıp kendini göstermeyi kerhen tercih ettiğinde yaşanan bir tür doğa olayı.
Günümüzün popülerlerine bakıyorum, internete koyacak malzeme bulmak için atmadıkları takla yok. Kimi dövmesini gösteriyor, kimi arabasını, kimi biseps, kimi ‘clivage’ sergiliyor.
Duman? Duman ortada yok. Günümüzün müzik marketing stratejileri öğretisinin tam tersine hiç ama hiç yok, kendini saklıyor. Bu bir strateji değil varoluş biçimi onlar için ve az çok tanıyan herkes bunu bilir.
Ne
Geçmişe ait gelecek tahayyülleriyle ilgili olanlar, yani “retro-fütüristik” işleri sevenler için Tate Modern’ın yeni sergisi “Electric Dreams: Art and Technology Before Internet” (Elektrik Düşler: İnternet Öncesinde Sanat ve Teknoloji) ilginç manzaralar sunuyor. 1950’lerden 1990’lara uzanan aralıkta hayata geçirilmiş sanat eserlerinin sergilendiği bir çerçeve yaratılmış ve sanatçıların teknolojiyi o dönemde nasıl kullandığı anlatılırken bir bakıma geleceğe dair neler düşünüp hayal ettikleri de ortaya konmuş.
Mekanik kurgular, optik illüzyonlar, boyut ve mekânla ilgili keşifler, algıları tetikleyen ışık ve ses numaraları (girişte bu konuda herhangi bir rahatsızlığımız olup olmadığı konusunda uyarılıyoruz) ve ekranlar. Özellikle ekranlar. Büyük büyük pikselli grafiklerin yer aldığı oyun ekranları 1980’lerden itibaren sanatçıların kadrajına girmiş gibi duruyor.
Suzanne Treister bazı video oyun ekranları kurgulamış ve bunları tabloya çevirmiş. François Morellet’nin gözleri
- “Romance” - Fontaines D.C.
İrlandalı rockçılar radyo dostu, hit dolu bu albümle kariyerlerinde yeni bir sıçrama yaşadı. Bugüne kadarki en melodik, en akılda kalıcı en vurucu şarkıları içermesi bir yana “Romance”, modern dünyaya eleştirel bakışıyla da dikkat çekici, nahif ve duygusal. Bu yıl içinde karşımıza çıkan en etkili rock albümü. “Starbuster”, “Here’s The Thing”, “In The Modern World”, “Bug”, “Favourite” her yönüyle tatmin edici, kulakların pasını silen işler.
- “In Waves” - Jamie xx
“In Waves”, yetenekli prodüktör ve DJ’in kendine has eklektik dans müziğini bir önceki albüm “In Colour”ın bıraktığı yerden alıp coşturuyor. “In Colour” daha içe dönük bir elektronik albüm görünümündeydi, “In Waves” pistleri hareketlendirmek için hazırlanmış. The xx’ten grup arkadaşları Robyn ve Oliver Sim dışında bir dizi vokal ve ekip (mesela Panda Bear) destek verdi albüme.
Doctor Who ve Sherlock dizilerinin yazarı Steven Moffat gelecekte yapay zekâ destekli sistemler tarafından yazılan senaryoların sayısının artacağını ve bu durumun eninde sonunda dönüp dolaşıp yazarları vuracağını söyledi.
Her ne kadar “gelecekte” diye konuşsa da Moffat, günümüzde izlediğimiz bazı dizileri yazan ekiplerin senaryo aşamasındaki tercihlerinde yapay zekâya başvurduğunu biliyoruz. Hangi aşamada ChatGPT, hangi aşamada özel olarak geliştirilen modeller senaryoları şekillendiriyor bu net değil. Ancak dizi ve film senaryolarını yazan ekiplerin senaryoyu şekillendirirken, karakterleri işlerken algoritmalardan yararlandığı artık bilinen bir gerçek. Özellikle ticari başarı hedeflenen Hollywood yapımları artık iyiden iyiye dükkânın anahtarını yapay zekâ türevlerine teslim etmiş durumda. Ancak eşeği sağlam kazığa bağlayalım endişesi yavanlığı da beraberinde getiriyor.
Şu an gösterimde olan “Moana 2” filmiyle ilgili eleştirisinde The Guardian’ın ağır abilerinden sinema yazarı Peter Bradshaw senaryoyu parıltısız bulduğunu anlatırken her şeyin fazla
Ezhel, yeni albümü “Derdo”da, Berlin – Ankara arasına sıkışan hayatını anlatıyor. Sonuç; şairane bir mizah ve samimi itiraflar
Ezhel’in ilk albümü, 2017 tarihli “Müptezhel”, yolun çok başında bir müzisyenin Ankara’daki sıkışmışlığını anlatıyordu. Bu şehre dair, Orhan Pamuk’un İstanbul’a olan bağlılığını andıran duygularını ifade etmekteydi Ezhel. Şehri övmeden, ona methiyeler düzmeden, olduğu gibi pisliğiyle, kokusuyla, çamuruyla, sefilliğiyle anlatmaya çalışan bir albümdü. İçine doğduğu yeri anlamaya ve anlatmaya çalışan bir bakış açısıydı bu.
Ezhel aradan geçen yıllarda iki albüm yaptı. 2019’da Berlin’de, Türk asıllı Alman rapçi ve prodüktör Ufo361 ile yaptıkları “Lights Out” Berlin’e uyum aşamasıydı. Ufo’nun (Ufuk Bayraktar) müzik zevki ve prodüktörlüğünün ağır bastığı bir trap albümüydü bu. Ardından Murda ile ortak “Made In Turkey” geldi. Bu büyük bir sıçrama oldu. Berlin, Amsterdam