Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Umberto Eco çoğu insana göre “Gülün Adı” adlı çok satan kitabın yazarıdır.

Tıpkı büyük hit’ler yapan şarkıcılar gibi Eco da en büyük hit’ini 14 milyon satan bu romanıyla yapmıştı. Ancak Eco romancılığından evvel bilim adamı kimliğiyle tanınmış önemli bir akademisyen, sosyolog, göstergebilimci, tarihçi, araştırmacı ve filozoftu.

En büyük merakı Ortaçağ’ı anlamak ve anlatmaktı. Bu konu herkes için ilgi çekici ve merak uyandırıcı olmayacağından Eco “Gülün Adı”nda hikâyesini bu dönemde bir manastırda geçen bir polisiye olay çerçevesine yerleştirmiştir. Bu şahane, sürükleyici, öğretici ve her satırı özenle çalışılmış önemli bir kitaptır.

Haberin Devamı

Ancak Eco’nun edebiyat dışı yazılarını denemelerini okumayı, romanlarını okumaktan her zaman daha zihin açıcı bulmuşumdur. Çünkü Eco malumu çok zekice ilan eder. Gözünüzün önündekini onun sayesinde fark edersiniz.

Türkçede yer alan ve “Günlük Yaşamdan Sanata” adıyla Can Yayınları tarafından 2012’de yeniden basılan denemelerinin girişinde “Yeni Bir Ortaçağ’a Doğru” adlı bir yazı yer alır. Ben bunu 1990’larda okuduğumda siyaset bilimi öğrencisiydim ve şu satırların altını heyecanla çizmiştim:

“İyi bir Ortaçağ yapmak için ne gerekir? Her şeyden önce, çözülmeye yüz tutmuş büyük bir barış ortamı, dünyayı dil, gelenekler, ideolojiler, dinler, sanat ve teknoloji alanlarında belli bir çatı altına toplayan ve belli bir noktadan sonra idare edilemeyecek kadar karmaşık yapısı nedeniyle çöken uluslararası bir güç.

Bu güç çöker, çünkü “barbarlar” sınırlara dayanmışlardır. Söz konusu toplulukların ille de kültürsüz oldukları söylenemez, ancak yeni gelenekler ve yeni bakış açıları getirmektedirler. Bu barbarlar kendilerinden esirgenen zenginliği ele geçirmek istediklerinden ya zor kullanarak içeri girecekler ya da yeni inançlar ve yeni dünya görüşleri yayarak hüküm süren Pax’ın sosyal ve kültürel dokusuna sızacaklardır.”

Eco “barbar” derken elbette sözcüğün ilk anlamını değil, Roma düzeninin kenara ittiği, zenginlikten pay vermediği, Pax’ın dışındaki topluluk ve kitleleri tarif ediyor.

Haberin Devamı

Bugünün Roma’sı ABD’dir. Peki barbarları kim?

90’ların başında kaleme aldığı yazısının devamında Eco, ABD’nin kurallarını koyduğu Pax Americana’nın bir kriz geçirdiğini ve ufukta yeni bir Ortaçağ olduğunu iddia etmektedir.

Yeni çağın “barbarları” Amerikan düzenine itirazı olan, homojen olmayan çok farklı kültürel ve dinsel özelliklere sahip kitlelerdir.

Şöyle anlatmış: “Yeni barbarların Çinliler mi, Üçüncü Dünya ülkelerinin halkları mı, protestocu gençlik mi, yoksa sözgelimi Güney İtalya’dan Torino’ya göç eden ve Piemonte bölgesine öncekinden farklı bir çehre kazandıran göçmenler mi olduğunu söylemek zor.”

Bu sorunun yanıtı bir az da ölçekle ilgili. Türkiye ölçeğinde mesela köyden kente göç sırasında göçenler “barbar”dır. Ya da siyasal İslam 90’larda Kemalist merkeze göre “barbar” olarak tarif edilebilir. Ama bir süre sonra o merkeze oturunca bu defa Kürtler, Gezi protestocuları ya da en güncel örnek olarak mesela Artvin’dekiler barbar olarak tarif edilecektir.

Global ölçekten bakınca bugün ABD’ye göre “yeni barbarlar” (düzene itiraz anlamında kullanıyorum elbette) cihatçı Müslüman hareketlerdir. Eco bu konuyu dillendirmemiştir çünkü o sıradan henüz 11 Eylül ufukta yoktu.

Haberin Devamı

Çoğunluk “postmodern dünya düzeni” diye bir şeyden bahsederken merhum Eco “Yeni Ortaçağ” diyordu. Haklı çıktı mı? Takdir sizin.

84 yaşında aramızdan ayrılan Eco’yu anarken, 90’larda yazdıklarını bugün olan biteni anlamakta belki faydalı olur düşüncesiyle hatırlatmak istedim.