Seçim, baraj ne alaka!

8 Ekim 2013

Okurlar merak etmiş, sormuş. Paketi yazıyorsun, seçim sisteminden bahsediyorsun, baraj maraj daraltılmış bölge diyorsun, ne alaka?
Memleketimizde her sade vatandaş borsa uzmanı, ekonomi profesörü, uluslararası ilişkiler uzmanı, komplo bulucu (en sevdiğim özelliğimiz), siyaset kurdu, sosyolog, beslenme uzmanı, köşe yazarı, doktor, yaşam koçu, futbol eleştirmeni, içişleri uzmanı ve gurmedir. Bunlar Allah’ın biz Türklere doğuştan bahşettiği özellikler.
Biz bunlarla doğuyor, sonradan sıkıldığımız, hayatta farklı açılımlara da ihtiyaç duyduğumuz için Ferrari’sini satan bilge gibi aydınlanıyor, taksicilik, kuruyemişçilik, kahve/cafe işletmeciliği, küçük esnaflık, ganyan bayiliği, garsonluk, berberlik gibi işler yapmaya başlıyoruz.
Küçük esnaflıkta huzur buluyor, ancak elbette bu işlerimizde de bize bahşedilmiş bu özelliklerimizden faydalanıyoruz.
Herhangi bir konuda uzmanlaşmak için o konuyla ilgili çalışmaya didinmeye, eğitim almaya falan kesinlikle ihtiyacımız olmamasının nedeni bu. “İşi bilecen işe gitmeyecen” diye şahane bir özlü sözümüz var bizim.
Misal. Ben Başbakan’ın sağlık durumuyla ilgili gelişmeleri taksilerden takip ediyorum.
Şu ana kadar bindiğim taksiler

Yazının Devamı

Ama çok çılgınsınııız!

6 Ekim 2013

Zamane gençliğinin “çılgınlık”larına bakıyorum bakıyorum, içimdeki dedenin “Çılgınlık hiç bu kadar sıkıcı olmamıştı” demesine mani olamıyorum

Misal. Miley Cyrus zamane gençliğinin en çılgın ferdi. Her gün gazetelerde, televizyonlarda, dergilerde. Kendisi saçlarını kısa kesti. O lüle lüle saçlardan eser yok şimdi. Daha ne yapsın ki çılgın olmak için?
Ardından Terry Richardson’a poz verdi. Bilindiği gibi çılgınsanız, hele çılgın bir manken / oyuncu falansanız Terry Richardson’ın stüdyosuna gidiyor, poz veriyor, bunu yaparken yarı çıplak ya da “ful” çıplak oluyor, muhakkak edepsiz bir tavır takınıyor (dondurma yalamak, şuh biçimde dilinizle dudaklarınızı yoklamak!), onun marka haline gelmiş oduncu gömleğini giyiyor, kalın çerçeveli gözlüklerinden takıyorsunuz.
Bunları yaptı. O bir çılgın.
Çılgın olmak için yapmanız gereken şeylerden biri de sahnede seks seks seks temalı bir şov yapmak. Bu şovda yerlerde sürünebilir, zincirler, deriler içinde kıvranabilir, dilinizi kullanabilir (dil kartı), vücudunuzu muhtelif sevişme pozisyonlarını andıracak şekillere sokabilir (kalça/popo kartı), fallik bir obje etrafında muhtelif çeşitlemeler yapabilir (fallik kart), en olmadı bu

Yazının Devamı

Suç ve ceza

5 Ekim 2013

Sevgilisini döverek öldürdüğü için sekiz yıl ceza alan, yarısını yatıp şartlı tahliyeyle çıkan
Noir Desir’in solisti Bertrand Cantat’nın yeni albümü kasımda piyasaya çıkıyor. Kamuoyunu
ikiye bölerek...

oir Desir’i hatırlarsınız belki. Bir zamanlar “Le Vent Nous Portera” isimli şarkılarıyla Türkiye’de de çok sevilirlerdi. Solistleri Bertrand Cantat’nın İstanbul konserinde poşuyla çıktığında aldığı coşkulu tepkiyi unutamam. Filistin’e destek vermesi, kapitalist şirketlere karşı verdiği mesajlar, dünya düzenine isyanı sevilen, popüler biri yapıyordu onu. Belki Manu Chao’nun izinden gidip Fransa’dan dünyaya açılıp klasikleşecekti...
Olmadı. Çünkü solistleri Vilnius’ta bir otel odasında sevgilisi oyuncu Marie Trintignant’ı döverek komaya soktu. Trintignant komadan çıkamadı. Cantat kadına şiddetin sembolü ilan edildi. Sekiz yıla mahkum oldu. Dördüncü yılında, 2007’de şartlı salıverildi.
Ondan sonra hayatına eskisi gibi devam edeceğini düşündü mü bilemiyorum ama bu mümkün değildi. Fransa’da kendisine karşı büyük bir tepki oluştu. Noir Desir ile tekrar provalara başladılar ama bir süre sonra grubun diğer kurucusu ve beyni Serge Teyssot-Gay bunun “uygunsuz bir durum” olduğunu

Yazının Devamı

Çok afedersiniz paket!

1 Ekim 2013

Çok affedersiniz paket yazdım bugün. Açıklandı, yorumlandı, görüşler alındı. Detayları, analizleri okursunuz. Ben sokaktaki insan gözüyle aktarmaya çalışayım.
Efendim, Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir dönem “Kürt” diyemiyorduysa Başbakan da bir türlü “Alevi” diyemedi. Bundan dolayı hafif mahcup olmuş olacaklar ki Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş’ı Veli Üniversitesi olduğu “demokratik” bir kararla açıklandı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne karşılık Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi demeye mi getirildi tam anlamadım. Demokrasiyle ilgili bir düzenleme herhalde.
Kamu alanını kendi tanımladığı makbul vatandaşa benzemeyene cehennem eden devlet anlayışına artık veda edildiğini söyledi Başbakan ve güzel konuştu. Güzel konuştu da, benim aklıma kaç çocuk yapılacağı, nasıl doğurulacağı, hangi seçmeli derslerin alınacağı, hangi heykelin güzel olup olmadığı, hangi ekmeğin yenmesi gerektiği (samimi buğday) hususlarında tavsiyelerde bulunması geldi. E kafa karışıyor tabii.
“Gösteri yapan gruplara açık havada güneş batana kadar, kapalı alanlarda da gece yarısına kadar müdahale keyfi getiriliyor polisimize” yorumları yapıldı. Toplantı ve gösteri saatleri birer saat uzatıldı da

Yazının Devamı

Nostaljik korsan şebekesi

29 Eylül 2013

Korsan operasyonunda şebekenin korsana nostaljik yaklaşımı ilgimi çekti. İnternette şifreyle üye olunuyor, korsan CD ve DVD’ler sipariş üzerine evlere teslim ediliyor. DVD neyse de korsan CD mi kaldı?


caba korsan kaset de satıyor mu bu şebeke diye düşünmedim değil. Haberde göremedim ama her an karışık kaset kaydedip satan bir şebeke ortaya çıkabilir. Zira benim anladığım, korsancılar nostaljiye rağbet ediyor.
Efendim İstanbul’da korsan CD şebekesine yönelik operasyon yapılmış. Burcu Esmersoy tanık olarak ifadeye çağrılmış. Emniyet’e giderek ifade veren Esmersoy, “Kullanmadığım cep telefonu numaram gözaltına alınanlardan birinin cep telefonundan çıkmış. Ben
korsan CD almadım” demiş.
Operasyonda 200 bin korsan CD ve DVD ele geçirilmiş.

Yazının Devamı

Çalışanları Serdar Erener’i neden anlamıyor?

28 Eylül 2013

Sana mı dert oldu diyeceksiniz. Evet oldu. Çünkü son dönemde sinir olunan ama bir türlü kayıtsız kalınamayan bir reklam filmi gibi izlediğimiz Serdar Erener’in durumu “bağzı” gerçekleri apaçık ortaya koyuyor bence

Reklam dünyasında kendi ekolünü yaratan Serdar Erener (sağda) ve Sertab Erener (solda) beyaz Türk abidesi iki kardeş.

Serdar Erener son dönemde verdiği röportajlarla gündeme geldi. Başbakanın uzak durduğu, her fırsatta ötekileştirdiği “endişeli modern”lerin dâhi çocuğu olarak enteresan laflar etti, adeta insanları gıcık eden ama gıcıklığıyla kendine baktıran bir reklam filmini izler gibi izliyoruz kendisini.
Öğrendik ki başbakana derin hayranlık beslermiş. “E günaydın” diyenler olabilir. Ben bu röportajlardan önce kendi ağzından duymamıştım. Kendisine karşı bir önyargım falan da yok.
Yeni Türkiye gazetesine verdiği röportajda anlatıyor; Gezi protestoları esnasında yanlış anlaşılmış Erener. Gezici gibi görülmekten çok rahatsız olmuş. Bunun çok zararını görmüş.
Müşterisi olan Türk Hava Yolları’nı bu yüzden kaybettiğini söylüyor. Nasıl kazandığını söylememiş. Onu da başka bir röportajda dinleriz belki.

Yazının Devamı

LEGO MİSALİ!

24 Eylül 2013

“Çevre aşığıyız, ağaçların hastasıyız, bitkilerin askeriyiz, yeşilin hizmetkarıyız...”
Bu tip laflardan geçilmiyor.
Gün geçmiyor ki bir “devlet büyüğümüz” ağaçlardan ve onların faziletlerinden bahsetmesin. Kimi konuştursanız konu ağaç. Kimin fotoğrafını çekmeye kalksanız hadise bir ağacın önünde sonlanıyor.
Röportaj veren bakan, başkan, siyasetçi ya da müdür olsun, muhalefet ya da iktidar olsun fark etmiyor bir ağacın dalından meyve koparırken, bir çiçeği koklarken, bir dalı severken buluveriyor kendini.
31 Mayıs’tan önce pek olmayan, nedense bu tarihten sonra bir anda peydah olan bir sevgi türü olarak “ağaççılık” revaçta...
Allah’tan birileri bazı ağaçların kesilmesine itiraz etti de hükümet “ağaççılık ilkesi”ni halka anlatabildi. 31 Mayıs’tan önce kim bilirdi 2 milyar 800 milyon adet ağaç dikildiğini? Yakında birisi “Bu devlet için ağacı kesen de diken de şereflidir” diye yazarsa şaşırmayacağız.


Yazının Devamı

Kadıköy’ü Kadıköy yapan şeyler

22 Eylül 2013

Her semtin değeri, ağırlığı, havası-suyu, alametifarikası ayrı. Geçen hafta biber gazı İstanbul’daki yolculuğuna Kadıköy’de devam edince gündeme gelen mahalleyi ve muhabbetini şöyle bir derleyip toplamak farz oldu

Metrobüs adama şiir yazdırmaz, hayatını gözden geçirtmez, kafanı açmaz, ciğerlerine temiz hava pompalamaz. Kadıköy metrobüsten çok vapur demek.

Gaz Kadıköy’e de uğrayınca Kadıköylüler sağa sola şöyle yazdı ya, “Direniş ayağımıza geldi, gece gece karşıya geçmek zorunda değiliz”. “Kadıköy kafası” diye bir şey varsa eğer bu cümle güzel anlatıyor.
Bunun alt metni şu aslında; Kadıköy’de biraz her şeyden uzaktasın. Kendi halinde, kendi doğal sınırları olan, mahalleleri birbirine sahilden bağlı bir kasabada yaşıyorsun. Gün boyu
ne yaparsan yap akşam eve, mahalleye dönüp kendi hayatına, komşularına, esnafına kavuşuyorsun. Vapurdan inip karaya adım attığın anda her şeyi geride bırakıyor, başka bir kıtaya ayak basıyorsun. Kadıköy’e körler ülkesi denirmiş rivayete göre, “buraya yerleşenler kördü herhalde, Avrupa tarafı varken burada ne bulmuşlar” anlamında. Tarihi bir yanılgıyı düzeltip ilk Kadıköylülere iade-i itibar öneriyorum. Buradan bakınca karşısı daha güzel

Yazının Devamı