Klip dünyası

21 Eylül 2013

Televizyonu açtım; bir kahvede çay içermiş, kuruyemişçiden su alırmış, mahalle pastanesinde poğaça yermiş ya da kuaförde sıra beklermişçesine Türkçe müzik çalan kanalları izledim

“Zor Değil” - Mabel Matiz
Duvarın önündeki Mabel Matiz’e yansıyan görüntüler hep yollardan. Trenden görünen manzaralar. Bulutlar, ovalar, geçitler... Mabel Matiz’in yanında herhangi bir Rus model yok, üstü açık araba yok, beach’lerde kimse dans etmiyor. İlahi Mabel Matiz böyle klip mi olur? En azından bir rezidans tutup şömine başında üzülebilirdin...

“Düşler Ülkesinin Gelgit Akıllısı” İrem Derici
Üzgün kadın üstü açık araba kullanıyor. Gene... Sevgili yönetmenler, üstü kapalı araba kullanılan klip de istiyoruz. Ayrıca kolunun arkası dövmesiz ünlü istiyoruz. İrem Derici muhtemelen daha önce de başka üzgün popçuların kullandığı bu arabada üzülürken bir noktada yönetmen akordeon çalınarak eğlenilen yüksek tavanlı meyhane kartını kullanıyor. Alçak tavanlı meyhanelere gidenlere karşı bir sempati oluştu bende.

Yazının Devamı

Festival kim için düzenlenir?

15 Eylül 2013

Festival kime yapılır? Kim için yapılır? Benim geçen hafta sonu yapılan Rock’n Coke vesilesiyle edindiğim izlenim şu: Festival sponsorlar, organizatörler ve ajanslar için yapılıyor

Festival kartını alanda kullanamayanlar, buraya yükledikleri tutarı festival dışında harcayabiliyor. Aklınızda olsun, şifre kart numarasının son dört hanesi.

Alana saatler süren yolculuktan sonra ulaşıyoruz. Dırdır etmiyoruz, çünkü trafik İstanbul’un sorunu. Uzun sürebilir ama festivale gidiyoruz ya, eğleneceğiz, konser izleyeceğiz, yiyip içeceğiz. Ulaşınca sponsor banka için çok parlak bir fikir olarak sunulan kartlardan almak için bir saatten fazla sıra bekliyoruz.
Bir daha kart doluma gerek kalmasın diye kartımıza yüklü bir meblağ yüklüyoruz ama ne fark eder. Bu pratik ve harika kartı kullanamıyoruz. Bir saat de içecek almak için bekliyoruz çünkü. Alanda POS makinesi için yeterli şebeke bağlantısı yok. Bu yüzden bir bira, kola ya da su almak 10-15 dakika sürüyor. Sırada 100 kişi var. Buraya ilan ettiğiniz gibi 60 bin kişi geldiyse, biletler tükendiyse ve kalabalık olacağı öngörüldüyse o içecekler neden hazır değil? Neden önceden doldurulmamış bardaklar? Dört musluğu olan barda tek musluk

Yazının Devamı

Kadıköy’e gaz geldi

14 Eylül 2013

Doğalgaz değil biber gazı. Müdahale edilmese kendini ifade edip bir saate dağılacak bir kitleyi ona katlamak ve sabaha kadar birbirine kenetlemek çok kolay. Tahammülsüz olun, TOMA’larla saldırın, gazı sıkın, gerisi gelir...

Kadıköy’den bir yer yazısı...

Salı geceyarısından hemen önce Kadıköy’deki boğa heykelinin çevresindeyim. “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları atılıyor. Yüzlerle ifade edilebilecek bir kalabalık. Çoluk çocuk mahalleli de var, öğrenciler de.
Polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurduğu Ahmet Atakan’ın ölümü protesto ediliyor (polis ve İçişleri Bakanlığı bu iddiayı kabul etmedi).
Az önce köprüden geçerken kafamı çevirip baktığım Taksim ve Cihangir’i sis gibi kaplayan biber gazından eser yok henüz Kadıköy’de.
31 Mayıs ve onu izleyen hafta Taksim, Beşiktaş, Karaköy, Şişhane, Nişantaşı, Şişli, Harbiye, adını sayamayacağım bir sürü semt gazla tanıştı. Ama Kadıköy ilk kez geçen hafta gaz ve TOMA’yla müşerref oldu. Orantısız güç kullanıldı (biliyorum artık bu haber değil), daracık sokaklara dalan TOMA’lar ortalığı yıktı, semti dağıttı. Sabaha kadar gazlı, TOMA’lı müdahale devam etti. Sabah erken işe gidenler gazdan korunmak için hâlâ burunlarını

Yazının Devamı

Canavarlarla savaşmak

8 Eylül 2013

Modern toplumdaki canavarlar, antik metinlerde bahsedilen canavarlardan daha vicdansız. Geçen hafta dördüyle savaştım. Sizin de başınıza gelebilir

Leviathan, Eski Ahit’te bahsedilen deniz canavarı. Modern dünyadaki anlamı daha çok Thomas Hobbes’un 1651’de yayımlanan aynı isimli kitabı
ve kapsamıyla ilgili. Her şeye karışan, her alanda söz sahibi olan bir otoriter devlet (kollarıyla toplumun her alanını “kucaklayan” Leviathan) olmazsa halimiz nice olur diye düşünmüş Hobbes. Bunu İngiliz iç savaşı sırasında düşünmüş. İstikrar özlemi o dönem için anlaşılabilir.
Bugün de kaos çıkmasın diye “canavarlara” boyun
eğmiş yaşıyoruz. Onları olağanlaştırıyoruz. Ancak canavarlar yeri gelince canavar olduklarını hatırlatmasını biliyor. “Canavar” sadece otoriter devlet değil bugün. Ya da şiddet sadece topla tüfekle, gazla yapılan değil. Geçen
hafta dört canavarla savaştım, hepsinde yerle bir edildim. Sade vatandaş olarak canavarların iki dudağının arasındayız.
Canavar 1: İDO. İzmir’den Manisa yoluna girince sağda bir benzinci var. İDO bayii. Bilet aldık. Saat 14.30. 19.30’a yetişirsiniz dediler. Bileti kestirdik, paramızı ödedik, feribota yetiştik. Feribotun kapısında durdurulduk:

Yazının Devamı

Tarkan konserinden izlenimler

7 Eylül 2013

Göbek atan teyzelerin, genç kızların, başörtülü güzel kadınların, az sayıda şaşkın adamın, kıpır kıpır çocukların, sosyetenin mühim karakterlerinin, Tarkan sahneye çıkmadan tam üç saniye önce kendilerini magazin kameralarının önüne atan ünlülerin arasından bildiriyorum

Evet gittim, geçen hafta ben de “fena halde” Tarkan konserindeydim. Yıllardır gitmemiştim. Hem Tarkan hem de seyircisiyle ilgili güncellemeler yapayım, bilgileri tazeleyeyim diye yola çıktım, kendimi Açıkhava’nın merdivenlerinde buldum.
Efendim Tarkan konseri bir âlem oluyor. Bir defa paparazzi dolu ortalık. Bütün magazin muhabirleri sahne kenarlarında özellikle ön sıralara odaklı bir bekleyiş içinde. Onlar ünlü peşinde, ünlüler de kendilerini gösterme derdinde.
Dışarıdan baktığınızda bu manzaraya şöyle diyorsunuz: Ben çıkaramadım ama burada ünlüler olmalı. Ve bakmaya başlıyorsunuz.
Eğer hafif gündemden dışarı kaymış bir ünlüyseniz veya ünlü adayıysanız Tarkan konserlerine gitmelisiniz.
Ön sıralarda dolanıp çok işiniz varmış ya da çok eğleniyormuş gibi ayakta durun, büyük mimiklerle hareket edin (büyük oynamak denir ya). Etrafta tanıdık (!) arayın, uzun uzun yukarı sıralara (!) bakın. Olmadı Tarkan

Yazının Devamı

Orhan Gencebay samimiyse bu konuya eğilsin lütfen

31 Ağustos 2013

“Müzik bitti” diyen, bu düşüncesini başbakana bizzat ileten Orhan Gencebay eğer müzisyenler konusunda gerçekten endişeliyse lütfen şu bilgileri de iletsin

Gencebay, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a müzik sektörüyle ilgili dert yanmıştı.

Haber şöyleydi: Heyetlerin raporları sunmasının ardından söz alan Orhan Gencebay, “Müzik sektörü bitti, tükendi. İnsanların sanata ihtiyacı var. Lütfen bu konuya dikkat çekin, ilgilenin sayın başbakanım” dedi. Gencebay’ın bu sözlerine başbakan, “Bu konuda ne yapılabilir diye düşüneceğiz” diyerek not aldı. (“Müzik sektörü bitti başbakanım”, 28 Haziran, Milliyet)
Başbakanımız ve ekibi müzik konusunda ne yapacaklarına karar verdiler mi emin değilim, ne notu aldılar onu da bilemem. Ama bir şeyler oluyor şu ara...

Gelir umudu, meyve-sebze festivalleri

Belediyeler tarafından organize edilen etkinliklerden Gezi destekçisi sanatçılar tek tek ayıklanıyor. Konserler organize ediliyor, konsere birkaç gün kala bir

Yazının Devamı

Roger Waters’ı yedirmeyiz!

25 Ağustos 2013

İstanbul konserinde, Gezi olayları sırasında halka uygulanan şiddeti eleştirdiği için “yoldan çıkmakla” suçlanmıştı. Hafta içinde de Filistin’deki insan hakları ihlalleri sona erene kadar sanatçıları İsrail’i boykota çağırdı. Waters tutarlı, peki eleştirenler?



birilerine hoş görünmek için ona buna ayar verme huyu son zamanlarda gülünç olmaya başladı. Akşam gazetesinde Roger Waters İstanbul konseri sonrasında çıkan “Roger Waters’ı da yoldan çıkardılar” başlıklı yazı buna güzel bir örnekti. Waters orantısız şiddeti eleştirdi ve
Gezi olaylarında hayatını kaybedenleri andı diye niye yoldan çıkmış olsun ki? Söylediğinizi kulaklarınız duyuyor mu? Ölen bizim vatandaşımız. Bir “Allah rahmet eylesin” bile demediniz.
“Aslında o çok iyi ama çevresi kötü” formatı sanırım şu ara memleketi ele geçirmiş muhtelif tartışma/kavga dövüş ortamında her iki tarafın da kullanmayı pek sevdiği bir kalıp. Yazar, “Roger Waters iyi, çevresi kötü” demiş bir nevi ve büyüklerimizin Sean Penn’e çaktığı hafta o da bir ünlüye çakarak güzel bir “coverage” almış.
“...’mızı yedirmeyiz” kalıbının da hayli rağbet gördüğü ve memleketi yönetmede temel prensip kabul edildiği bu ortamda cümbüşe ben de

Yazının Devamı

Sosyal medyanın yolsuzluk rehberi

23 Ağustos 2013

Youtube’da yeni single’ları çıktığı gün halkımızın ilgisine mazhar olup “milyonlarca tıklanan” sanatçılarımızın tıklanma oranlarının dopingli olabileceği ortaya çıktı ya... Vatandaşa rehber şart oldu

Aslında niyet çok insancıl: “Benim şarkımı da milyonlar görsün. Benim de Cem Yılmaz kadar takipçim olsun, beni de ciddiye alsınlar, benim de ekonomi, dış politika ve muhalefet hakkında fikirlerim var. Açılım sürecini yorumlamak istiyorum, zaten doğuştan futbol uzmanıyım...”
Küçük bir sorun var; bu amaca yani insanlara, onların zihnine ya da kalbine ulaşmak için önce çalışmak, öğrenmek, bilmek, ter dökmek lazım. Yetmez şans da lazım. Nice
“hak eden” unutulmuş, nice “hak etmeyen” baştacı edilmiş. Kısmet.
“Hiçbir şey yapmayayım ama benim de olsun”
İnsan başarı garantisi olmayan bir yola hayatını adamaya çekinir mi, çekinir (bu bakış açısındaysa zaten çekinir). “Hiçbir şey yapmayayım ama benim de olsun” en güzel kafa. Kolayı var, karşınıza bir kısa yol çıkıyor. Şu programı bilgisayara yükle, bütün gün klibini tıklasın, “like” edip dursun. Sonra git havanı at, geliri de cabası.

Yazının Devamı