Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

2010’da kurulan Gülbaba Music, “Sounds of İstanbul” sloganıyla yerli sanatçıların dünyaya açılan kapısı olmak istiyor; başarıyor da...

Ahmetcan Özdemir ve ortağı Serhan Lokman iki genç organizatör. 2010’da kurdukları Gülbaba Music adlı şirketin çatısı altında konserler ve festivaller düzenliyor, menajerlik yapıyorlar.

Özdemir, Pozitif’te yetişmiş, “eğitimini” orada almış birisi. Ayrıldığında elinde sadece Baba Zula vardı. Şu anda ortağı İKSV kökenli Serhan Lokman ile Baba Zula’ya ilave olarak Selda Bağcan & Boom Pam, Manu Chao, Burhan Öçal & Trakya All Stars, Shantel & Bucovina Club Orkestar, Brooklyn Funk Essentials, Kolektif İstanbul, Kerem Görsev Trio & Ernie Watts, Dhafer Youssef & Hüsnü Şenlendirici, Ayşe Tütüncü, Oğuz Büyükberber, Büyük Ev Ablukada, Umut Adan gibi isimlerin yer aldığı geniş bir yelpazede yerli ve yabancı pek çok sanatçının konserlerini organize ediyorlar.

“Dünyalı” bir oluşum


“Dünyalı” bir oluşum
“Dünyada Türk müziğine karşı ilgi artacak”

Haberin Devamı

Bunların yanında yeni ve orijinal isimler keşfetmekle ilgileniyorlar. Şu ana kadar 41 ülkede konser düzenlediler. Finlandiya’da Flow Fest, Fransa’da Festival Les Escales, Hollanda’da Le Guess Who Festival sahnelerinde yer aldılar.

Baba Zula ile Japonya, Meksika, Kazakistan dahil gitmedikleri yer, çalmadıkları festival yok gibi. Dünyada hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi olan Baba Zula’nın açtığı bu kapıdan diğer sanatçıların da girmesi çok önemli.

Dünya müziği kendine has bir alan olarak büyüyor ve gelişiyor, bu alan içinde Türkiye kökenli müzikler, Türk saykodelik müziği ve bu coğrafyadan çıkan orijinal ekiplerin işleri bir “janr” olarak giderek daha sağlam bir yere sahip oluyor.

Bakın mesela muhtemelen adını hiç duymadığınız Cüneyt Sepetçi & Orchestra Dolapdere, Danimarka’daki Roskilde Festivali’nde çaldı bu sene Gülbaba organizasyonuyla. Bunun gibi bu coğrafyadan çıkan, dünyaya anlatacak hikayesi olan orijinal sanatçıların ve ekiplerin desteklenmesinin önemine inanıyorum ben.

Haberin Devamı

Şu anda belki de bunun için en doğru zaman. En azından Özdemir’e göre öyle. Çünkü ona göre “Dünyada Türk müziğine karşı ilgi azalmayacak, giderek artacak”.

“Dünyalı” bir oluşum


“Türk müziği konusunda bugün yeni bir algı var”

Geçenlerde Ahmetcan Özdemir’le yaptığımız sohbetin bence önemli bölümlerini özetleyerek aktarmaya çalışayım.

-Türk müziğine olan ilgi sadece Avrupa ve Amerika’daki belli bir entelektüel kesimle sınırlı değil. Bugün Japonya’dan Singapur’a, Afrika’ya, Avustralya’ya pek çok ülkeden ilgi ve merak var. Bu ülkelerde saykodelik müzik festivalleri yapılıyor. Pek çok kuruluş ve festival Türk sanatçılarını davet etmek istiyor. Daha geçenlerde Madagaskar’dan bir organizatör Madagaskar İstanbul günleri yapma teklifiyle geldi. Madagaskar, Mozambik, Güney Afrika, Svaziland gibi ülkelerde konserler düzenleyebiliriz.

-2000’lerde Balkan müziği nasıl patladıysa ve tüm dünyada büyük bir ilgiye maruz kaldıysa bugün de Türk müziği aynı ilginin odağında. Eskiden Türk müziği deyince geleneksel şeyler akla geliyordu. Bugün yeni bir algı var. 70’lerin Türk saykodelik pop müziği, Anadolu rock gibi tarzlar ilgi görüyor, şimdi yeni ekipler ve sanatçılarla bu algıyı devam ettirmek için doğru zaman.

Haberin Devamı

-Dünya 60’lardan bu yana Hint müziğini, Yunan müziğini, Balkan ezgilerini yıllar içinde sindirdi, tüketti. Şimdi Türkiye ve Afrika kökenli işlere ilgiyle bakılıyor.

“İstanbul büyülü ve ‘cool’ bir yer”

-Yurt dışında Türkiye’nin imajı daha çok İstanbul’la özdeşleşiyor. İstanbul büyülü ve “cool” bir yer olarak algılanıyor. O yüzden İstanbul’dan çıkacak sanatçılara karşı hazır bir ilgi var. Biz Gülbaba olarak bu coğrafyadan çıkan, hikayesi olan sanatçıları dünyaya taşımak istiyoruz.

Ahmetcan Özdemir böyle diyor. Türkiye’nin, içinde bulunduğu siyaset gündeminden bağımsız, çok öte, çok köklü, çok daha büyük, kimsenin bozamadığı ve değiştiremediği zengin ve engin bir kültür hazinesi var. Bu toprakların dansı, müziği, şiiri, sazı sözü, dünyaya derdini anlatacak formlara bürünmeli, dile gelmeli, dünyayla konuşmalı. Benim de dileğim bu yönde.

“Dünyalı” bir oluşum
Single dünyası

-Coldplay’in yeni single’ı “Adventure of a Lifetime” bir Coldplay şarkısı gibi durmuyor. Hatta Chris Martin de Chris Martin gibi durmuyor. Bu sıradan dans şarkısını dinleyince şunu düşünüyor insan: “Parachutes” albümünü yapan grup bu muydu?

-Weezer’ın “Do You Wanna Get High” adlı single’ı vokalleriyle grubun “Buddy Holley” dönemini hatırlattı. Fav, like...

-Mike Snow’un soul ve hiphop esintili yeni single’ı “Heart is Full” hakkında karmaşık duygular içindeyim. Bir “Animal” değil.

Pazar albümü

Heart Blanche -Cee Lo Green

Soul seven birisi eski Gnarls Barkley’nin yarısı Cee Lo Green’in sesine ve şarkılarına aşina olmalı. Green yeni albümünde popun ana akım numaralarına göz kırpsa da köklere dönüş trendini terk etmiyor. Kulağa klasik gelen eski usul soul’dan beslenen bir dans albümü arayanlara.