Kendi de bir mülteci olan M.I.A.’in hikayesi şunu ortaya koyuyor: Artık “siz biz” yok, Türkiye’deki 2 milyon Suriyeli mültecinin geleceği bizim de geleceğimiz
Mathangi Arulpragasam (M.I.A.) 80’lerde Sri Lanka’dan İngiltere’ye sığınan bir ailenin küçük kızı.
Babası önemli Tamil liderlerinden biriydi (Arul Pragasam ya da Arular; M.I.A. ilk albümüne onun adını vermişti). İngiltere’ye siyasi sığınmacı olarak geldiler.
M.I.A. Central Saint Martins College of Art’ta eğitim aldı. Zamanla müzikle kişisel bir ilişki kurdu. Punk’tan ve sokak sanatından etkilendi. Müzik yapmaya başladı. Evde basit kayıt cihazlarıyla kaydettiği ilk albümü “Arular” ve hikayesiyle ilgi çekti. Bugün uluslararası alanda tanınmış bir isim, çok yönlü bir sanatçı.
Dünya mülteci sorununu, çeşitli nedenlerden ülkelerini terk etmek durumunda kalan sığınmacıların dramını konuşuyor; hayatlarına mülteci olarak başlayan ve başarıya ulaşan insanlar zaman zaman gündeme geliyor. M.I.A. bunlardan sadece biri ve hikayesi ilk albümünün Avrupa ve ABD’de büyük ilgi gördüğü 2005 yılından bu yana zaten biliniyor.
Şu ana kadarki bölümü bir hatırlatma olarak okuyun.
Birtakım klişeleri kaşımak istemiş
M.I.A. dünya düzeni, kapitalizm, üçüncü dünya gibi meselelere eleştirel bakış açısını müziğine, mesajlarına ve videolarına yansıtan bir isim. Bu sefer de öyle yapmış. 2016’da yayımlanması beklenen “Matahdatah” isimli albümünden “Borders/Sınırlar” adlı şarkıya bir video çekmiş.
Yönettiği, geçen hafta yayımlanan bu video mülteci sorununa değiniyor. Filmde yer alan ve mültecileri canlandıran ekibin tamamı erkek.
Belki de Batı’nın (ve Türkiye’nin) en çok korktuğu potansiyel terörist, suçlu veya ucuz iş yapan “ekmek düşmanı” klişelerini kaşımak istemiş M.I.A.
Yakın plan yüzlere odaklanan bölümlerde mültecilerin kimliksiz, homojen bir topluluk değil; farklı karakterlere sahip insanlar olduğu hatırlatılıyor sanırım.
Neticede M.I.A. bir belgesel değil, albümünden bir şarkıya video çekmiş ve mesajlarını sınırlı bir süre içinde anlatmaya çalışmış. Videoyu analiz etmek yerine ondan hareketle mülteci meselesine dönmek istiyorum.
2005’te ilk albümü yayımlandığında Guardian’da yer alan bir yazıda M.I.A. şöyle diyor: “Savaş yüzünden çocuk yaşta ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış bir mülteciyim ve şu anda dünyada sesimi duyurabiliyorum. Savaş dünyada en fazla yatırım yapılan şey. Ben bu albümle benim gibi savaştan kaçan mülteci çocuklara arkamdan gelebilecek, umut olabilecek bir şey vermek istiyorum.”
Bakış açımızı değiştirmeliyiz
M.I.A. ailesiyle sığındığı ülkede yeteneklerini değerlendirme imkanı buldu. Meselenin özü de işte burada gizli. İngiltere’ye geldiğinde dişleri yetersiz beslenmeden dökülmüş, yara bere içinde bir mülteci çocuktan bahsediyoruz. Bugün o bir dünya starı.
Mültecilere gelecek sağlamak yabancılara (!) karşılıksız iyilik yapmak veya sadaka olarak görülüyor halk arasında. Onlara “kaşık düşmanı” olarak bakılıyor. Halbuki mültecilerin insanca yaşaması eğitim ve öğrenim olanakları bulması bizim kendi ülkemize, geleceğimize bir yatırım.
Artık siz biz kalmadı. Türkiye’de 2 milyon Suriyeli mülteci var. Bu insanların bir ülkesi yok ve onlar burada bizim ülkemizdeler. Burası onların da ülkesi. Yüz binlercesi Türkiye’de doğdu, daha fazlası hayatlarının büyük kısmını bu ülkede geçirmiş olacak beş yıl sonra.
Gelecekleri burada. Biz onlar için ne planlıyoruz? Onları topluma ve dünyaya kazandırmak için ne yapacağız? AB’den para alıp onları kamplara topladığımızda sorun hallolacak mı?
2 milyon insana potansiyel kuma, ucuz işçi ya da dünyanın herhangi bir bölgesinde cihada sürülecek insan kaynağı olarak bakmak ayrı, onları Türkiye’nin geleceğine değerli bir katkı olarak görmek ayrı. Bakış açımızı değiştirmemiz lazım.
CD
MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR