2011 yılının sonuna doğru Türkiye’nin sorunları ağırlaşıyor...
Suriye ile çok ciddi savaş riski var.
Suriye füzelerinin Türkiye’ye yönlendirildiği söyleniyor.
İran’a İsrail’in askeri müdahale ihtimali artıyor.
Iran füze birlikleri komutanı çatışma halinde ilk hedefin Türkiye’deki füze radarı olacağını söylüyor.
PKK terörü sürüyor.
Van depreminin yaraları sarılamadı, beklenen İstanbul depremi için önlem alınmıyor.
Tarihle yüzleşme.. Geçmişle hesaplaşma... Bunlar haklı çağrılar.. Ancak sorgulamayı yapanların kimliğini ve amaçlarını da gözden kaçırmamalı... Ali Sirmen dostumuz diyor ki:
“Bugünün bunca rezaleti ve baskısıyla hesaplaşmadan geçmişle hesaplaşamam,
Hiçbir aklı başında toplumda, yaşanan rezaletler görmezden gelinerek geçmişe saplanılmaz.
İçinde yaşadığı düzeni demokrasiye çevirememiş olanların, geçmişin yanlışları, aşırılıkları, yanılgıları veya suçlarına takılıp kalmaları, insanları onların peşine takmaları bir ahlak eksikliğidir...”
Sözü şöyle noktalıyor:
“Dersim ayaklanmasında, neler olduğunun konuşulmasına karşı çıkmayız.
Ama Dersim’de isyancıdan yana Cumhuriyet’e karşı saf tutmaya çalışanların yanında yer almayız...”
Tamam, oldu, peki. 1938’deki olaylar nedeniyle özür dileyelim. 1915’teki tehcir nedeniyle özür dileyelim. İstiklal Mahkemeleri nedeniyle özür dileyelim. Şeyh Sait’i, İskilipli Atıf Hoca’yı unutmayalım, onlardan da özür dileyelim. İyi de bu özürler yeter mi? Arkadaşımız Fahrettin Fidan, “Yetmez ama evet” diyor, özür dilememiz gereken diğer “milli suçlarımızı!” sıralıyor.
Orta Asya’dan gelip topraklarını işgal ettiğimiz için başta Hititler ve Frigler olmak üzere Anadolu’da yaşayan bilcümle halklardan...
İstanbul’u aldığımız için Fatih Sultan Mehmet adına Bizans’tan...
“Hem şanlı hem kanlı atalarımız olan Osmanlılar” topraklarını işgal ettiği için Ortadoğu ve Balkanlar’daki bütün halklardan...
Çanakkale’den geçmelerine izin vermediğimiz İngilizlerden, Anzaklardan...
Kars’ı ve Ardahan’ı kendilerine bırakmadığımız için Ruslardan...
Hatay’ı Türkiye topraklarına kattığımız için Suriyelilerden...
Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanındaki tarihi tütün deposu hem Dolmabahçe Sarayı’nı hem de biraz İstanbul’u çatlattı...
Radikal’de, Ömer Erbil’in haberine göre... Başbakanlık Ofisi’nin dibinde yapılan 14 katlı otel, Dolmabahçe Sarayı’nın duvarında çatlaklar oluşturmuş.
Tarihi Tütün Deposu, geçmişte, yanıbaşındaki Dolmabahçe Sarayı ile uyumlu bir yapıydı...
Otel yapmak üzere kazmayı vuranlar önce dış duvarlara dokunmadılar... Deponun içi yıkıldı, dış duvarlar uzun süre aynen kaldı. Sonra gereken izinler alınmış olmalı ki, birden dış duvarlar da yıkıldı, yeni bir yapı ortaya çıktı. Habere göre... Otelin önce Dolmabahçe Sarayı’nın uç binalarının yüksekliğini yani 18 metreyi geçmemesi öngörülmüş. Ancak, Koruma Kurulu teras ve çatı katına göz yumunca yükseklik 24 metreye ulaşmış.
AKP iktidarında İstanbul bir beton ormanına dönüştü... Yukardaki fotoğrafta Boğaz’dan çekilmiş İstanbul fotoğrafı görünüyor... Siluet mi kalmış? İstanbul mu?
İngilizler şu günlerde hırsızlık yaptığı evin sahibine özür mektubu gönderen 16 yaşındaki genci konuşuyor...Daily Telegraph gazetesi de konuyla ilgili bir karikatür yayımlamış...Operasyon esnasında polise yakalanan hırsız cebinden
Kendisini “Eski CHP’li” olarak tanıtan okurumuz, “Şu günlerde özür dilemek moda ya, ben de Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’ndan özür diliyorum” dedi telefonda. Özürün konusu mu? Anlattı:
- Efendim, pek çok kişi gibi ben de Genel Başkanımızı gündem yaratamamakla... Tayyip Erdoğan’ın yarattığı gündemin peşine takılıp sürüklenmekle eleştiriyordum. Artık eleştirmeyeceğim. Çünkü nihayet biz de gündem yarattık ve Tayyip Erdoğan günlerdir bizim yarattığımız gündemin peşine takılmış gidiyor.
- Nedir o?
- Tabii ki Dersim olayı. Genel Başkanımızın özel ısrarla milletvekili yaptığı Hüseyin Aygün öyle bir gündem yarattı ki o kadar olur. Kemal Bey, Aygün’ü hiç kuşku yok Dersim’i gündeme getirmesi için Meclis’e taşımıştı. O da görevini bilhakkın yaptı...
* * *
Atatürk diktatör mü değil mi diye ufaktan başlayan tartışmaların yerini aniden Dersim aldı. Şimdi Dersim üzerinden Atatürk ve Cumhuriyet tarihi yargılanıyor.
Başbakan Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu karşılıklı birbirini suçluyor sanılırken iki lider mükemmel bir uyum sergilemeye başladılar...
Dersim konusunda herkes tarihçi kesildi... Ama bizim basit sorumuz bir türlü yanıt bulmuyor... O basit soru şu...
“Tunceli’de yaşananlardan CHP sorumludur da neden o günden beri seçimleri CHP kazanır?”
Bakınız oylara...
1950’de DP oyların yüzde 60’ını alıyor, CHP yüzde 40’ını...
1954 seçimlerinde CHP oyların yüzde 53 ’ünü alıyor, DP yüzde 46’sını...
1957 yılında CHP yüzde 53, DP yüzde 34...
1965 seçiminde CHP yüzde 34, AP yüzde 27.
İstanbul Çağlayan’da ‘dünyanın en büyük’ Adalet Sarayı’nın önündeyiz... Her kapıda kâh 50, kâh 100 metre kuyruk var... Soğukta 10 - 15 dakika bekledikten sonra binanın içine girmek kısmet oluyor. Aynen havaalanlarındaki gibi, kemer, çanta, palto, cep telefonu vs bir plastik leğenin içine konularak x - ray cihazından geçiriliyor. Kontrol noktalarını binada biraz daha içeri çekseler halk dışardaki ayazda beklemeyecek oysa...
OdaTV davasını izlemek için Ağır Ceza Mahkemesi’nin kapısına gidiyoruz. İçeri girmek ne mümkün... Yaklaşık 50 izleyici girdikten sonra güvenlik kapıyı tutmuş. Kimseyi bırakmıyor. Anayasa’ya göre duruşmalar alenidir. Tabii salona girebilirseniz.
OdaTV davasının sanığı olan gazeteci arkadaşlarımız 9 ay bu duruşma gününü beklediler. Celse topu topu 2.5 saat sürüyor. Reddihâkim talebinin görüşülmesi için 26 Aralık’a erteleniyor. Yalçın Küçük dışında gazetecilere söz verilmiyor. Soner Yalçın’ın hazırladığı konuşmayı ancak “Odatv.com”da okuyabiliyoruz... Başbakan bu meslektaşlarımızın gazetecilikten başka suçları da olduğunu söylemişti. İddianame açıklandı. Başbakan yanıltılmış. İddianamede suç olarak yalnızca gazetecilik ve kitap yazma faaliyeti var. Deliller
Atatürk, CHP ve Cumhuriyet tarihini karalamak isteyenler şimdilerde Dersim üzerinden çalışıyor...
Devlet adamları geçmişte Kürtler ve Dersimliler hakkında ne demiş? Döküm yapıyorlar. Ancak ne isyandan bahis var, ne basılan karakoldan, ne öldürülen askerlerden.
Devlet meğer Dersim’e durup dururken saldırmış. Neden Malatya ya da Sivas’a değil de Dersim’e? O belli değil. Evet Tunceli’de isyan bastırılırken çok acı olaylar yaşanmıştır. Devlet orantısız bir güç kullanmış, sivil halk çok zarar görmüştür. Tarihin sayfalarını açar tarihle yüzleşirsiniz. Ama tarihi tek taraflı yontarak CHP, Cumhuriyet ve Atatürk’ü batırmak için kullanırsanız buna yüzleşmek değil yüzsüzleşmek denir.
Bakınız... Yarınlarda da ne Dağlıca, ne Şırnak, ne Silopi baskınları anımsanacak, yalnızca AKP iktidarının Kürt gençlerini sebepsiz yere bombaladığı anlatılacaktır. PKK yanlısı internet sitelerini açın bakın. PKK’nın kanlı marifetlerinden hiç söz edilmiyor, Erdoğan tek taraflı katliam yapan bir cani olarak gösteriliyor.
Bu arada ilginçtir... Tunceli halkı o olayların sıcaklığı sürerken yapılan seçimlerde CHP’yi hiç de suçlamamıştır.
Tunceli’de 1950’den itibaren yapılan genel seçimlere bakalım.
1950