Ayağında daha çok top tutan hatta daha çok koşan takım belki Galatasaray’dı. Ama etkili takım Beşiktaş’tı. En az 7 kesin gol pozisyonuna girdi siyah beyazlılar... Kimi pozisyonları şans önledi. Attıkları diğer şutlar da Muslera’nın kucağında eridi. Rahmetli Metin Oktay dostumuzun bir nasihatını, futbolcular arasından okuyan olur diye buraya iliştirelim:
-Ben şut atarken kale direklerine bakar, direğin bir karış içine vururdum.
Şimdiki futbolcular ise direklere değil kaleciye bakıyor.
Örneğin Beşiktaş forvetleri, Almeida başta olmak üzere kaleciye bakıyor topa vururken...
Beşiktaş seyircisinin 65. dakika şovu güzeldi. Diğer maçlarda diğer seyircilerden de bekliyoruz bu hatırlatmayı... Van’ın hatırlanmaya ihtiyacı var.
Ancak Beşiktaş seyircisinin Van’a gösterdiği şevkati Galatasaraylı Eboue’ye göstermemesini yadırgadık. Sahada görevini hakkıyla yapan futbolculardan biri olan Eboue’nin kafasına madde yağdırmak yakışmadı tribünlere...
Gala’ya gelince (yabancı basın son zamanlarda Gala diye söz ediyor sarı-kırmızılılardan) henüz ham bir görüntüsü var. Takımın oyun planı yok. Gol planı yok. Usta ayakları ahenge sokacak bir orkestra şefi yok. En önemlisi o ünlü Galatasaray
Osmanlı’nın resmi tarihçisi Cevdet Paşa’nın yazdığına göre... Abdülmecit’ten sonra tahta geçen kardeşi Abdülaziz, göreve başlarken Rıza Paşa’ya aynen şöyle demiştir:
- Ben birader gibi karı ve oğlan ile eğlenemem.. Beni işe alıştırın...” (Tezakir - i Cevdet Cilt 2 S. 151)
Abdülmecit’in çok sayıda kadın yanında oğlanlarla da ilgilendiği bu sözlerden anlaşılıyor.
Hünkarın kadın ve ikballerinin sayısı 19, cariyelerinin sayısı 300’e yakındı... Tabii bu kadınları sarayda zapt etmek mümkün olmuyordu.
Şu satırlar da Cevdet Paşa’dan:
“Serfiraz adında yaramaz bir karı istediği yerlerde gezip tozuyor, öteki kadınlar da onu kıskanıyor ona nispet eğlence yerlerinde ve Beyoğlu’nda ırz ve namusa dokunacak bir biçimde dolaşıyorlar...”
“Kadınefendiler bir tacirden 100 bin kuruşluk mal aldıkları zaman 50 bin kuruş da nakit alıp 150 bin kuruşluk senet veriyorlar...”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, alarm zillerini bizzat çalıyor:
- Dünya ekonomisi hiçbir dönemle mukayese edilmeyecek bir dönemden geçiyor, herkes çok ihtiyatlı olmalı, hiçbir şey sürpriz olmamalı, diyor...
Peki hükümet krize karşı ne gibi önlemler alıyor?
Suriye’ye karşı savaş hazırlığı dışında bir hazırlık görünmüyor...
Dış dünya da ücretsiz fakat yoğun gaz veriyor...
Time dergisi Başbakan Erdoğan’ı kapak yaptı...
‘Erdoğan’ın yolu’ başlıklı haberinde Başbakan’ın Türkiye’yi küresel güç merkezi haline getirdiğini yazıyor...
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni Anayasa için üniversitelere, sivil toplum örgütlerine katkı çağrısında bulundu önceki gün. Özetle dedi ki:
“Kimse ilerde bize bahane bulmasın. Biz çağrıda bulunduk. ‘Ey filanca örgütler, kurumlar ne diyecekseniz şimdi söyleyin’ dedik. Buna rağmen insanlar veya kurumlar sürece katılmak istemiyorlarsa kendi bilecekleri iştir. Bir daha kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur.”
Biz de bilvesile Sayın Çiçek’e bir çağrıda, “birazcık düşünme” çağrısında bulunalım.
Sayın Çiçek, insanlar, kurumlar acaba neden sürece katılmak istemiyorlar? Bir sebep: “Benden demokratik görünmek için görüş istiyorlar, imam bildiğini okur” diye düşünüyor olmasınlar? Bir başka sebep, korku... Konuşursam, hele hele muhalif görüş dile getirirsem başım belaya girer, kuşkusu, korkusu olabilir mi?
Muhalifler bir yana... İktidar yandaşı olanların bile insanların en küçük bir eleştiride nasıl susturulmak istendikleri ortada değil mi?
Haydi, onları da geçelim. Aralarında sizin de bulunduğu birinci dereceden iktidar mensuplarına, AKP milletvekillerine gelelim. Sizler, partinizin politikaları belirlenirken sürece katılabiliyor musunuz? Ya da örneğin geçen yıl yapılan Anayasa
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, CHP’li olmadığını ve partiye Kemal Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine geldiğini her fırsatta söylüyor. Kritik bir günde, 10 Kasım’da Zaman gazetesine röportaj veriyor;
“Dersim katliamının sorumlusunun o dönemin CHP iktidarı olduğu”nu, Atatürk’ün katliamdan haberdar olmamasının mümkün olmadığını söylüyor.
CHP’nin ilkelerine bağlı milletvekilleri bu sözler üzerine Genel Merkez’den tepki bekliyor.
Bir hafta geçiyor... Ne Genel Merkez ne Genel Başkan’dan ses var...
Bunun üzerine 9 milletvekili dün isyan edercesine bir basın toplantısı yapıyor... Diyorlar ki:
“... CHP, yüzyıl öncesinden kalan hesapların yeniden masaya yatırıldığı bu dönemde de kendisini başkalaştırmaya zorlayan iç ve dış talep sahiplerine direnecek kadar güçlü ve birikimlidir.
CHP, sinsi politik maceraperestlerin devşirme, dönüştürme planlarını boşa çıkaracak yeniden bir direniş, bir karşı koyuş, bir siyasi başkaldırı partisi olmak durumundadır...”
Suriye’de Türk temsilcilikleri saldırıya uğrar uğramaz hükümet ne yaptı? Suriye yönetimine hemen nota verdi. Bu ülkedeki bazı görevlilerimizi ve ailelerini geri çekti. Ayrıca tüm Türk yurttaşlarına çağrı yaparak zorunlu olmadıkça bu ülkeye gidilmemesini istedi.
Söz konusu saldırı üzerine Suriye Dışişleri Bakanı Muallim özür dileyince Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan aldığı yanıt ne oldu?
“Biz onlardan özür istemedik. Kabahat işlemesinler yeter.”
Ya her çorbaya maydanoz olan Bülent Arınç’ın tepkisi mi?
“Medya yoluyla özür olmaz. Özür resmi olmalı.”
* * *
Görüldüğü üzere Suriye’nin kendisini affettirmesi için özür dilemesi yeterli değil. Ayrıca ağzıyla kuş tutması da isteniyor anlaşılan.
Anayasa hangi usulle yapılacak? AKP bu süreçte bir partiyle anlaşıp diğer iki partiyi safdışı bırakabilir mi?
CHP’nin uzlaşma komisyonundaki üyesi Prof. Süheyl Batum:
- Bu endişelere gerek yok, 15 maddelik sağlam bir mutabakat yaptık, diyor...
Dört partinin üzerinde anlaştığı mutabakata göre...
Anayasa maddeleri üzerindeki değişiklikler komisyonda oy birliği ile yapılacak...
Yapılacak değişikliği 4 partiden 12 üyenin 12’sinin de onaylaması şart...
Diyelim ki komisyon görüşmelerinde bir veya birkaç madde üzerinde anlaşmazlık çıktı...
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün “Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP’dir” sözleri gündeme oturdu.
Hüseyin Aygün CHP’li olmadığını ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine partiye geldiğini söylüyor. Zaman gazetesinin kendisiyle yaptığı röportajda “Ordu harekat yapınca insanların Dersim’de kendini korumak için silahlandığını” öne süren Aygün, şöyle devam ediyor:
“...Operasyonun meşrulaştırılması için orada bir isyan oluşturulması gerekiyordu. Dersim isyanı, sonradan icat edilmiş bir şeydir, öyle bir şey gerçekte yoktur.”
Hüseyin Aygün, Atatürk’ün olup bitenden habersiz olamayacağını savunuyor.
Aygün, 2006 yılında Elazığ idare mahkemesinde Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezarının bulunması, cenazelerin ailelere teslim edilmesi için dava açmıştı. Zaman zaman da devletin Seyit Rıza’dan özür dilemesi gerektiğini dile getiriyor.
Kendisinin bu misyonu ve özelliği bilinerek milletvekili yapılmış olmalı...
Bu arada... Hüseyin Aygün Çankaya’ya başvurarak devlet arşivlerinin açılmasını talep etmiş, görüşme istemiş. Cumhurbaşkanı Gül’ün talebi olumlu karşıladığı ve kendisini bu hafta Köşk’te kabul edeceği bildiriliyor.