“Başka bir aşk istemez aşkınla çarpar kalbimiz,
Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz”
Tıklım tıklım dolu salonda marş koro eşliğinde hep birlikte söyleniyor. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin 150. yılı kutlanıyor.
SBF Dekanı Prof. Celal Göle, açış konuşmasında okulun tarihten bu yana gelen başarılarını anlatırken Mülkiye adını tekrar almak istediklerini kaydediyor. TBMM’de bu konuda bir yasa varmış bekleyen.
Okulun cephesine de şimdiden yazılmış
“Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye”
Mülkiyeliler Birliği Başkanı Ali Çolak, devlete donanımlı idareci yetiştirmeyi amaçlayan okulun kuruluşundan itibaren sisteme karşı bir ruh taşıdığını anlatıyor. Mülkiye’ye farklı ve örnek kimliğini kazandıran da zaten bu özgürlükçü ve devrimci ruhtur.
Nobel Barış Ödülü sahibi Obama Afganistan’ı daha fazla kana boyamaya azimli...
30 bin yeni asker göndermesi bir yana NATO ülkelerinden de muharip birlik istiyor...
İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Obama’nın talebini kabul edebilir...
Nihayet küresel soygundan onlar da pay alıyor...
Biz almıyoruz... Veriyoruz...
Bütün özelleştirmelerden aldığımız 50 milyar dolar, bu yıl faize ödediğimiz miktarı karşılamıyor
Haraç öder gibi silah alımı yapıyoruz. Bunların çoğu Türkiye’nin işine yaramayacak silahlar.
2004’ün Kara, Hava, Deniz kuvvet komutanları; Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek, darbe teşebbüsüyle ilgili ifade vermeye çağırıldı.
Malum gazeteler ve yazarlar sevinçler içinde...
TSK’ya yönelik dış merkezli psikoloik savaşın tetikçisi Taraf gazetesi: “Sevgili Günlük, adliyeye gidiyorum” diye başlık atarak komutanlarla dalgasını geçiyordu önceki gün...
Görünüşte darbelere ve darbe hazırlıklarına karşı savaş veren demokrasi yiğitlerinin asıl niyetlerinin TSK’yı aşağılamak, gözden düşürmek olduğunu yazılarındaki ifadelerde çok açık görebilirsiniz.
Yandaş medyanın derdi ise sürekli darbe oluyor paranoyası yaratarak AKP’nin başarısızlıklarını gözden kaçırmak...
Komutanların ifadeye çağırılması gündemde yoktu. Çünkü darbe günlükleri usulüne uygun elde edilmiş kanıt sayılmıyor. Ne var ki darbe paranoyasının altına ateş sürmek gerekiyordu. Bu yol zorlandı.
Şimdi manzaraya bakın... Bu dava iki yıldır sürüyor. 200’ü aşkın kişi darbe günlüklerine dayanılarak yargılanıyor. Hapis yatıyor. Darbe günlüklerinin sahibi ilk kez ifadeye çağırılıyor... Sorulacak kendisine: Bu günlükler sahte mi sahici mi?
Başkan Obama göreve geldikten sonra Afganistan’daki Amerikan birliklerinin sayısını artırdı, 68 bine çıkardı. Ancak bu sayı da yetmiyor. Afganistan’daki Amerikan komutanlığı 30 bin asker daha istiyor...
ABD’nin nefesi yetmiyor, Obama asker için NATO müttefiklerinin kapısını çalıyor.
Medyada “ABD Türkiye’den de asker istiyor” yollu haberler dolaşıyor.
Ancak Türkiye asker göndermeyi kabul etmiş bile... Financial Times gazetesi 8 ülkenin Afganistan’a asker gönderme sözü verdiğini yazıyor. Bu ülkeler:
“Türkiye, İngiltere, İtalya, İspanya, Polonya, Gürcistan, Güney Kore ve Slovakya...”
Afganistan’daki 800 dolayındaki Türk askeri şu anda savaş cephesinde değil... Ancak bölgede savaş yoğunlaşıyor... Yakında Türk askeri de kendini ateş hattında bulabilir.
Bu noktada sormak gerekiyor...
DTP konvoyunun İzmir’de taşlı saldırıya uğramasının üzerinden neredeyse 10 gün geçti. Konu hâlâ kimilerinin gündeminde... İzmir’in yeni lakabı “Faşist İzmir” hatta “Ergenekoncu İzmir” oldu çıktı... Yazılıp çizilenleri gören bir yabancı ne düşünür? Öfke ve tepkiye bakınca “Demek ki Türkiye’de bir siyasi parti konvoyunun ya da binasının taşlanması çok olağanüstü olay” diye düşünmez mi?
Peki acaba öyle mi? Şöyle bir bakalım:
- Diyarbakır’da AKP Kayapınar ilçe binası taşlı saldırıya uğradı. (3 Ekim 2008)
- Şırnak’ın Silopi ilçesinde AKP binasına taşlı - sopalı saldırı düzenlendi. (3 Ocak 2008)
- Diyarbakır AKP seçim bürosu taşlandı. (9 Mart 2009)
- Batman’da seçim ziyaretinde bulunan AKP’li kadınlar taşlı saldırıya uğradı. (11 Mart 2009)
- AKP Diyarbakır il binasına taşla saldırdılar.(6 Nisan 2009)
Acaba Bülent Arınç ne demek istedi? Ne demek şimdi şu:
“Bayramdan sonra ne Danıştay kalacak ne de Arınç. Sert, yumuşak bir şeyler söyleyeceğim!”
Hazret anlamlı anlamsız... Sürekli konuşuyor... Ne hukuk kaygısı gözleniyor kendilerinde, ne demokrasi saygısı...
Örneğin kafes operasyonu ile ilgili deniz subaylarının ifadesi alınıyordu.
Savcı kimi subayların tutuklanmasını istemiş ama mahkeme reddetmişti.
Sorumluluk sahibi medya süren bir soruşturmayı etkilelemek için konuya girmiyordu...
Arınç bir demeç patlattı... Sorumlu medyanın süren davaya müdahale etmeme titizliğini eleştiri konusu yaptı. O arada Başbakan Erdoğan da kafesli mesajlar verdi. Bir yandan da yandaş medya bastırınca iki albayla bir yarbay tutuklandı.
Gazetedeki oda komşumuz, basının gerçek duayenlerinden Nail Güreli yeni bir kitap yazdı; Dünden Bugüne Babıâli... Babıâli denince artık akla bir basın muhiti değil, tarih olmuş bir gazetecilik türü geliyor. Nail Güreli bir zamanlar bu gazeteciliğin yaşandığı alandan anılar aktarıyor.
Güreli’nin gazeteciliğe başladığı tarih 1952.. Demokrat Parti iktidarının ilk yılları... İktidar gazeteciliği ile muhalif gazeteciliğin kavgası çoktan başlamış... Okuyoruz:
“Ekonomi sıkıntıya girdiği için zamlar birbirini izliyordu. Hükümet bunların zam değil, fiyat ayarlaması olduğunu söylüyordu. Kimi gazeteler muhalif tutumları nedeniyle fiyat ayarlamalarını kocaman başlıklarla ‘zam’ diye veriyordu...”
Menderes hükümeti basını iki yolla terbiyeye çalışıyor...
Biri resmi ilanlar... Diğeri gazete kâğıdı...
Muhalif gazetelere yeterli kâğıt verilmeyerek tirajları aşağıya çekiliyor.
Muvafık basın denilen yandaş basına bol bol kâğıt veriliyor.
Aydın Boysan’ın yeni kitabı “Ayıp Olmadan” kitapçı raflarına çıktı...Ne var içinde.. İçki sohbeti var... Geçmiş zamanlar, var. Mimarlık var.. Sanat var... Var oğlu var...
Aydın Ağabey 90’ına ilerliyor. Şu sözleri yaşı konusunda daha iyi fikir veriyor:
- Ben doğduğumda Vahdettin tahttaydı... Henüz Cumhuriyet ilan edilmemişti...
Neyzen Tevfik’in yaşamı boyunca yaklaşık 70 ton içki içtiği söylenir. Aydın Ağabey’in ne kadar içtiğinin hesabı yapılmamıştır. Çünkü o hesabı yapmak için daha erken...
İçki neden içilir? Bu sorunun yanıtını dürüst şekilde veriyor Aydın Ağabey:
- Çoğu kişi zorlandığı için, başarısız olduğu için ya da başına gelen sıkıntılı işler, olaylar yüzünden içer. Kurtulacağını sanır büsbütün zora girer. Kendine hakim olmayan kişi avunmasını içkide ararsa aradığını hiç bulamaz. Yeteneksiz kişi kendini ararsa, bulması bulamamasından beter olur.”
En güzel içki hangisidir?