Türkiye çapında 53 baro ile bazı hukuk adamları son dönemde başta Ergenekon olmak üzere kimi soruşturmalarda gözlenen hukuksuzluklara karşı, hukuku savunan bir duyuru yayımladılar.
Duyuruyu okurken hukukun günü birlik ne kadar hoyratça çiğnendiğini bir kez daha görüyoruz...
Örneğin yasalar diyor ki:
“- Poliste veya jandarmada susma hakkını kullanan kişiler, derhal Cumhuriyet Savcısı’nın huzuruna çıkarılmak zorundadır. Susma hakkını kullanan bir kişinin gözaltı süresinin uzatılması eşyanın tabiatına aykırıdır. Aksine bir davranış, keyfi muamele ve kişi hürriyetini ihlal suçunu oluşturur.
- Kısa sürede bitirilebilecek işlemlerin üç veya dört güne yayılarak, kişinin ifadesinin son gün, son saatte, uykusuz, yorgun ve aç bir şekilde alınması kötü muameledir.”
Oysa ülkemizdeki uygulama bunun tam tersi yöndedir...
İşte size çok ilginç ama aramalarda uyulmayan iki hukuk kural daha:
Bizim Dışişleri geceyarısı Washington’a bir mesaj göndermiş:
“Türkiye ile Ermenistan... kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık kalmışlardır. Bu çerçevede bir yol haritası belirlenmiştir.”
Bu yol haritasının içeriğinden ne bakanların haberi var, ne Meclis’in , ne basının... Ancak bizim medya yine olmadık balonlar uçuruyor. Ermenistan’ı taviz vermiş gibi gösteriyor. Oysa... Bu ayın başında Ermenistan Milli Kongresi Sözcüsü David Şahnazaryan, anlaşmanın ana hatlarını açıklamış, sadece : “Diplomatik ilişkiler kurulacak, sınır çizgisi karşılıklı olarak tanınacak ve açılacak ve de soykırımın tartışılacağı bir komisyon oluşturulacak” demişti.
3 Nisan 2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, Amerikan Wall Street Journal Gazetesi’nin haberini aktardı... Wall Street yukardaki haberi doğruluyordu; “Taraflar 3 konuda uzlaşmaya varmıştır; “sınırların açılması, diplomatik ilişkilerin kurulması ve soykırım iddiaları gibi anlaşmazlıkları ele alacak komisyonlar kurulması.”
Bu tabloda Ermenistan’ın verdiği ya da vereceği
Türk Dışişleri Bakanlığı, Obama’nın bugün yapacağı soykırım konuşması öncesinde ABD’ye bir bilgi notu yollamış, Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda “iki ülkenin mutabık olduklarını” bildirmiş...
Biz Azerbaycan’a “Ermeniler Karabağ’dan çekilmeden sınırı açmayız” diyoruz.
Ermenistan bize “Karabağ’ın iki köyünden bile çekilmeyiz” diyor.
Biz ABD’ye “Ermenistan’la mutabıkız, sınırı açacağız” mektubu gönderiyoruz.
Bu denklemin bir yerinde “yalan” var ama neresinde?
Aslında Azerbaycan bize güveniyordu. Karabağ sorunu çözülmeden sınırı açmayacağımıza inanıyordu.
Sonra birden güvensizleşti. Türkiye’yi ikili oynamakla suçlamaya başladı. Neden?
‘Baba Beni Okula Gönder’ kampanyası dört yaşına bastı... 2005 yılı 23 Nisan’ında eğitime destek amacıyla başlatılan kampanya sürecinde 17 yurt yapılması öngörülmüştü; bugüne dek 28 kız öğrenci yurdu yapıldı, 7 bin 156 kız öğrenciye burs veriliyor... Artık her yıl öğrenciler arasında resim ve şiir yarışmaları da düzenleniyor... Önceki akşam Milliyet’te yapılan mütevazı törende yurdun dört bir yanından gelmiş kız öğrencilere ödülleri verildi, duygulu konuşmalar yapıldı... Milliyet’in ÇYDD desteğiyle yürüttüğü bu projede en ağır yükü üstlenen Tijen Mergen, kendisine yaşatılan talihsiz gözaltı olayına rağmen dört yılda kaydedilen başarıları gözleri parıldayarak anlattı:
- Bu benim profesyonel hayatımda yüklendiğim en önemli görev, diye gururlandı.
Tijen Mergen’in gözaltına alınıp salıverilmesinden sonra düzenlenen kampanyada, bir haftada tam 1 milyon 600 bin lira toplandı. Böylece burs alan kız öğrenci sayısının 10 bine yükselmesi
Ülkeyi kaosa sürükleyip darbe yapmak isteyenlerden oluşan bir “terör örgütü” mü söz konusu? Yoksa olmamış bir darbeyi bahane ederek bir sivil darbe mi yapılıyor? Bu bahaneyle AKP, AB, ABD ve cemaat muhalifleri mi tasfiye ediliyor? Ergenekon’u uzaktan izleyenler bu ikilemin içindeydi. Sanırız artık sular aydınlanıyor. Soruşturmanın uzun süredir aldığı yönü görmek istemeyenler de görüyor...
Vatan’da ilginç bir haber... Savcılar, Türkan Saylan, Tijen Mergen gibi isimlerle ilgili kararı kendilerinin vermediğini söylüyor. Habere göre, Savcılık kaynakları şunları kaydediyor:
“Ergenekon soruşturmasıyla görevli olan polis, fiziki takip yapıyor, telefonları dinliyor, belge, bilgi topluyor. Sonra gelip arama ve gözaltı talebinde bulunuyorlar. Bu noktadan sonra savcılığın polise hayır deme durumu kalmıyor. ”
Hürriyet’te Enis Berberoğlu, Deniz Baykal’a soruyor:
- Son gözaltı listesine isimleri polis koydu deniliyor...?
Baykal’ın yanıtı:
- Polis koyuyorsa bu davaya başından beri yapılan itirazın
Başbakan Erdoğan Almanya ziyaretinde üzerine basa basa Türk gençlerine “Alman vatandaşlığına geçin” önerisinde bulundu. Neden? Anlaşılamadı.
Bilindiği üzere, Almanya Türklere çifte vatandaşlık yolunu kapatmış bulunuyor.
Almanya’da doğan çocuklar 23 yaşına kadar çifte vatandaş oluyor ama 23’ünde bir karar vererek iki vatandaşlıktan birini seçiyor.
Başbakan gençlere 23 yaşından sonra Alman vatandaşlığını seçmelerini öneriyor.
Bir Başbakan vatandaşlarına bir başka ülkenin vatandaşlığına geçmeyi tavsiye eder mi?
Başbakan’ın yapacağı ne olmalıdır? Almanya ADD Başkanı Dursun Atılgan’a göre:
- İnsanımıza 23 yaşından sonra da çifte vatandaşlık hakkının tanınmasıdır... Başbakan bunun için mücadele etmeliydi...
Noktayı koydu!
Hürriyet gazetesinin manşetinde dün Prof. Türkan Saylan’a atılan iftiralar sıralanmıştı: “Misyoner, Amerikan Ajanı, Darbeci, Örtü düşmanı, PKK yanlısı, Lezbiyen...”
Türkan Hoca, Ayşe Arman’la yaptığı konuşmada bu acımasız iftiraları tek tek yanıtladı.
Hayatını gençlerin çağdaş eğitimine adamış bir insanın bunlara cevap vermek zorunda kalması bile başlıbaşına insanlık dramı değil mi?
Bu dava maalesef böyle yürüyor. Basın tezviratıyla hukuk esir alınmış durumda.
Ergenekon tutuklularından Av. Levent Göktaş’ın avukatı Abdullah Kaya diyor ki:
“Soruşturma gizli olmasına rağmen müvekkilimin tam da tutukluluğuna itiraz ettiğimiz dönemlerde, soruşturma dosyasında yer alan ve bize dahi bir sureti verilmeyen bilgiler basında sayfa sayfa yer almaktadır.
İçerik hakkındaki gizlilik nedeniyle biz kendimizi savunamıyoruz; müvekkil zaten tutuklu ve kendisinin hakkını arayabileceği ortam zaten yok. Tek taraflı bu haberleri, müvekkil hakkında tutuk kararını inceleyecek hakimler de okuyor. Gizlilikle ilgili basın açıklamalarımızı ise gazeteler basmaya dahi
Köy Enstitüleri Kanunu bundan 69 yıl önce 17 Nisan 1940’ta TBMM’de kabul edildi. Ancak enstitüler, aydınlanmadan korkan güç sahiplerinin açtığı savaş sonucu 6 - 7 yıl içinde özünden saptırıldı. 1954 yılında tamamen kapatıldı. Zamanın İlk Öğretim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitüleri’nin babası diye anılır. Tonguç’un eğitime katkısı saymakla bitmez. Ancak sanırız ülkemizdeki geçerli demokrasinin ilk ve net fotoğrafını da o çekmiştir. Bakınız ne demiştir:
“Demokrasinin iki çeşiti vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı...
Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir. İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kâğıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu,