Seçim keşmekeşi

5 Aralık 2008

Demokrasilerde kuraldır. Seçim yargı denetiminde yapılır... İktidara seçimi engelleme imkânı bırakılmaz... Ne var ki, son yasayla seçmen kütüklerini “adrese dayalı kayıt sistemi”ndeki bilgiler esas alınarak İçişleri Bakanlığı’na bağlı Nüfus Genel Müdürlüğü ile TÜİK düzenliyor... Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu uyarıyor:
- Yürütmeye bağlı olarak oluşturulan bir seçmen kütüğüyle yapılacak seçimin meşruiyeti tartışmalı olacaktır...
Muhtarlar çığlık çığlığa... Seçmen yazımının tam bir keşmekeşe dönüştüğünü anlatıyorlar gazete sütunlarında. Nüfus müdürlüğüne gidip ben falanca yere taşındım, diyorsunuz. Taşınmış oluyorsunuz. Müdürlüğün bunun doğruluğunu araştırması zor mu zor...
Seçmen kütüklerinde adını bulamayanlar nüfus müdürlüklerine başvuruyor. Ancak oluşan kuyruklar yüzünden gerisin geri dönüyor, oy vermekten vazgeçiyorlar.
CHP parti olarak bu konuda hiçbir tepki vermiyor. Sanki seçim kazanmak umurlarında değil. Ya da zafer çantada keklik...
CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk seçim bölgesi Silifke’den keşmekeşe örnek veriyor:
“2007 yılında Silifke’nin merkez nüfusu 64 bin, seçmen sayısı da 31 bin 117 idi. Bir yıl sonraki, yani bugünkü durum mu? Merkez

Yazının Devamı

Abesle iştigal

4 Aralık 2008

Deniz Baykal çarşafı savunurken geriye bir sıçrama daha yapıyor ve diyor ki:
“Cumhuriyet döneminde, Atatürk Bulvarı’nda kılık kıyafeti uygun olmayan insanlar geçemiyordu. Tek parti düşüncesi buydu.”
Deniz Bey yıllardır şeriatçıların cumhuriyeti vurmak için kullandıkları sloganları tekrarlayarak siyasi irtifa kazanacağını düşünüyor olmalı...
Cumhuriyet Türkiye’si bir köylü toplumundan şehirli topluma geçişin sıkıntı ve zorluklarını yaşıyordu. Elbet bu yolda birçok doğrunun yanında birçok yanlış yapılmış da olabilir. Ama bunlar o zamanın ve o dünyanın şartları içinde tartışılır. Böyle bir sloganı tek başına bugüne taşırsanız hem gerçekçi olmaz hem adını taşıdığınız partinin geçmişine saygısızlık olur. Bu da size hayır getirmez... Cumhuriyet düşmanlarının ekmeğine yağ sürer, kendi altınızı oyarsınız.
Neyse.. Şimdi sırada ne var?
Vahdettin’in yurtsever, Mustafa Kemal’in isyancı olduğu... Cumhuriyet’in başarısız kaldığı, milletin dinini unuttuğu, dil devriminin travma yarattığı vs...
Tayyip Erdoğan ve takımının kullandığı cumhuriyet aleyhtarı sloganların bir listesini Deniz Bey herhalde cebine koymuş olmalı.. Teker teker çıkarıp dillendirecek.. Böylece açılımlar yapacak... Neler

Yazının Devamı

Sor bakalım!

3 Aralık 2008

Dün öğle saatlerinde NTV’yi izliyoruz. İstanbul Emniyet Müdürü Celalalettin Cerrah, polis kıyafetiyle müzikhol basan zorbalarla ilgili olarak vatandaşlara tavsiyede bulunuyor:
“Bu tür polis yeleği giymiş, tepe lambalarıyla gelen insanlara kimliklerini sorun.”
Celalettin Cerrah’ın ardından ekrana İstanbul Barosu’ndan Avukat Uğur Poyraz geliyor. Polise kimlik sormanın faturasını anlatıyor.
“Meslektaşımız Muammer Öz, Moda Parkı’nda otururken polisler geliyor, kimliğini göstermelerini istiyor. Arkadaşımız da, önce siz gösterin, diyor. Sonuç; yediği dayak nedeniyle meslektaşımızın kolu, kaburgaları kırıldı. Ayrıca polise mukavemetten hakkında dava açıldı. Hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Arkadaşımız karşı dava açıyor... Aradan aylar geçmesine rağmen kendisini döven polisleri hâlâ adliyeye getirtebilmiş değil.”
* * *
Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi Ahmet Ersin, Celalettin Cerrah’a minik! bir öneride bulunuyor.
“Birgün tebdil -i kıyafet yapsın, sade vatandaş gibi sokağa çıksın... Kendisine kimlik soran polise yüreği yetiyorsa o da kimlik sorsun... Sadece bunu yapsın, benden söz, kendisine ‘Üstün Cesaret Madalyası’ verilmesi için kanun teklifi vereceğim.“

Başbakanlık yerli ür

Yazının Devamı

Öyle bir sohbet

2 Aralık 2008

Sohbet sırasında daldan dala atlarken 20 yıllık öğretmen dostumuz demez mi:
- Az daha Ergenekon davasından içeri girecektik...
- Hayrola ne oldu?
- Cumhuriyet üzerine bir etkinlik hazırlamıştık... Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri de katılacaktı. Neyse ki sonradan iptal ettik...
Öğretmen dostumuzu dinlerken psikolojik savaşın ne kadar başarılı sonuç verdiğini de anlıyorduk...
Cumhuriyet, asker, subay, ulusalcılık, milliyetçilik... Bu kavramlar artık Ergenekon’la eşanlamlı... Hapse atılanların bu nitelikleri ağır basıyor. Üstelik davanın her adımında hukuk çiğnendiği için kendinin suçsuz olduğunu bilenler de bir biçimde Ergenekoncu diye içeri alınmaktan korkuyor... Ergenekon sürecinin amaçlarından biri hiç kuşkusuz ulusal duyguları bastırmak. Sonuç başarılı.
Psikolojik savaş ayrıca hayli örgütlü...

Yazının Devamı

Şark cephesi

30 Kasım 2008

New York Times gazetesi, liberallerin Tayyip Erdoğan konusunda bir hayal kırıklığı yaşadıklarını yazdı geçen hafta... Dün de The Economist dergisi ve Reuters ajansının aynı çizgide değerlendirmelerini okuduk gazetelerde... Onlara göre de Erdoğan, AB’ye dönük reformcu yaklaşımından, askerlere daha yakın, daha milliyetçi bir çizgiye kaymış... Demokratlıktan otokratlığa geçmiş...
Yabancı basın deyince Türkiye’ye dışarıdan tarafsız gözle bakan ve çağdaş değerlendirmeler yapan bir kurum akla gelirdi eskiden... Artık öyle değil...
Yabancı basının yerli “yandaş basın”dan farkı kalmadı. Buradaki temsilcileri bizim enteller ve cemaatçilerle içli dışlı oldu. Örneğin New York Times’ın Türkiye Temsilcisi Sabrina Tavernise, her fırsatta türban övgüsü yapar, laikliğe hücum eder. The Economist dergisinin Türkiye Temsilcisi Amberin Zaman klasik bir Taraf gazetesi yazarıdır...
Tayyip Erdoğan son zamanlarda neden kötü oldu? Çünkü Taraf gazetesi ve aynı saftakiler TSK’ya saldırırken Tayyip Erdoğan tutup TSK’nın yanında yer aldı da ondan... Üstelik “tek devlet, tek bayrak, tek millet” sloganıyla Kürtçü politika yanlılarını da üzdü. Bunlar Erdoğan değiştiği için mi oldu? Hayır, şartlar değiştiği

Yazının Devamı

‘Biz işi biliyorduk’

29 Kasım 2008

Ankara’da yapılan Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu 60. toplantısında ilginç diyaloglar yaşandı...
Onur Öymen Avrupa Parlamentosu raporlarında Ergenekon konusunun ele alınış biçimine dikkati çekti. Dedi ki:
- Daha iddianame yayımlanmadan Ergenekon’u destekleyen ifadelere yer verdiniz... İçinde ne olduğunu bilmeden kesin ifadelerle desteklediniz...
Joost Lagendijk buna ilginç bir yanıt verdi...
- Biz dava açılmadan bu işi biliyorduk...
Söz Deniz Baykal’ın “Ben bu davanın avukatıyım” sözlerine geldi. Lagendijk eleştirdi. Onur Öymen dedi ki:
- Bir muhalefet partisi hakkı çiğnenen hukuk mağdurlarını savunabilir ama ne siz ne Başbakan bu davanın savcısı olamazsınız...

Yazının Devamı

Karmakarışık

28 Kasım 2008

Adı, “Ergenekon örgütünün ortaya çıkmasını sağlayan adam” olarak geçiyor. İddianamenin büyük bölümü onun iddiaları üzerine kurulu... Kendini haham olarak yutturmaya çalışan bu karışık zatın haham olmadığı anlaşılmıştı. Şimdi de Sabah gazetesinin bir haberiyle bir zamanlar MİT elemanı olarak çalıştığı belgelendi. MİT yaptığı açıklamada:
“Tuncay Güney o dönem itibarıyla şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkatimizi çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir şahıstır.
Bu bağlamda, Tuncay Güney kayıtlı bir haber kaynağımız değildir.
Kuruluş ve işleyişi tartışmalı olan Kontr Terör Merkezi, sorumluları ile birlikte 1997 yılında kuruluş şemasından çıkarılmıştır” diyerek geçmişte bir ara çalıştırıldığını ama ilişkisinin kesildiğini anlattı... Güney’i Kontr Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür‘ün çalıştırdığı mesajını verdi. Dolaylı yoldan Eymür‘ü suçladı.
Haham Tuncay‘ın MİT kimliği neden basına sızdırıldı? İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek dün yaptığı açıklamada, bu olayı “Mehmet Eymür tarafının MİT’e misillemesi” olarak yorumladı ve “Tuncay Güney, Mehmet Eymür güdümünde bir CIA tertibinde kullanılmıştır, anlaşılan MİT bu durumu saptamıştır” dedi... Bu durumda CIA ile MİT’in karşı

Yazının Devamı

Yine çarşaf...

27 Kasım 2008

Anayasa Mahkemesi üniversitelere türbanla girişi sağlayacak anayasa değişikliğini reddetti. Bir başka kararla AKP’yi “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” suçundan para cezasına mahkûm etti. AKP’nin türban ve tesettür üzerinden din ve siyaset sömürüsü yapma girişimlerinin önü böylece kesilmiş oldu... Derken, Deniz Baykal çarşaflı hanımlara rozet takarak AKP’ye öyle bir hayat öpücüğü verdi ki... Akıl alır gibi değil. Savunmaya bakınız:
“Efendim üye olmak için partimize gelmiş hanıma çarşafını çıkar mı diyecektik?”
Elbette hayır... Zaten türbanlının da çarşaflının da CHP’ye üye olmasına engel yoktu. Burada olay, çarşaflıların partiye girişinin Deniz Baykal’ın şov haline getirmesi, kılık kıyafet merkezli din istismarını yeniden siyasi gündeme sokmasıdır. Nitekim Tayyip Erdoğan yürekten alkışlıyor bu girişimi. Diyor ki:
- Mutluyum, bu gelişmeler güzel şeyler. Temennim odur ki, bunun arkası da gelsin, kesilmesin... Bu duruş böyle devam ederse ülkenin birçok sorunu çok daha çabuk çözülür.
Bunun arkası nasıl mı gelecek? Tabii türbanın üniversite ve kamuda serbest bırakılması için ortak girişimlere başlanarak...
CHP’li muhalif Haluk Koç da dünkü basın toplantısında bunu ifade etti:

Yazının Devamı