En zor 6 ay...

16 Kasım 2008

Atatürk’e yakın isimlerden, yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir gün O’na kendisini en yalnız ve çaresiz hissettiği dönemi sorar... Ne çocukluk günleri, ne savaşlar... Atatürk, en zor dönem olarak, “işgal altındaki İstanbul’da kapı kapı dolaşarak insanları milli mücadeleye ikna etmeye çalıştığı” günleri anlatır. İşgal İstanbul’unda esaretten kurtulmak için başkaldırmaya niyetli o kadar az kişi vardır ki...
Eski milletvekili ve bakan Alev Coşkun, işte bu dönemi hayli kapsamlı bir kitap yapmış...
“Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” adlı kitap Cumhuriyet Yayınları’ndan çıktı...
Kitaptaki çarpıcı öykülerden birinin kahramanı da yazar Refi Cevad Ulunay... Padişah yanlısı gazeteci Refi Cevat Ulunay, Mustafa Kemal Paşa’yı Şişli’deki evinde ziyaret eden ilk basın mensubudur. Ulunay, 4 Şubat 1919 tarihinde yaptığı röportajdan gazeteye döndüğünde, arkadaşları ne konuştuklarını soruyor...
Ulunay, “Şu sıralarda Anadolu’ya geçilir, orada teşkilat kurulur, milli mukavemet harekete geçirilirse Fransız’ı da, İngiliz’i de, İtalyan’ı da memleketten kovulur, vatan istiklaline kavuşur, millet de esaretten kurtulurmuş. Anladınız mı arkadaşlar. Bu adam deli değil, zırdeliymiş” diyor Atatürk

Yazının Devamı

Şimdi de Dersim...

15 Kasım 2008

Ermeni soykırımı... Pontus soykırımı... Süryani soykırımı... Derken yeni bir soykırımımız daha oldu: Dersim soykırımı! Uluslar da insanlar gibidir... Suçlandıkça güç ve moral kaybederler. Dış merkezler bu hesapla adım adım yeni soykırımlar yaratıyor...
Eski adıyla Dersim, yeni adıyla Tunceli’de 1938’de acı olaylar yaşanmıştır. Bunlar tarihçilerin ve bilim adamlarının katıldığı bir konferansta ele alınıp tartışılabilir. Ancak Avrupa Parlamentosu’ndaki sözde konferansta konuşmacılar ne tarihçi ne bilim adamı... Çoğu DTP’li siyasetçi... Biri Ermeni diyasporasının sözcülerinden Hilda Çoboyan. Diğeri de PKK sempatizanı Profesör Ronald Mönch... Karşı görüşten kimse yok. Tartışma yok. Baştan sonra Türkiye suçlanıyor, “soykırım” gibi ağır bir suçla mahkûm edilmeye çalışılıyor. Üstelik bunlar, DTPli milletvekili veya belediye başkanı olarak Türk halkının vergilerinden toplanan paralarla beslenen kişiler...
Brüksel’deki CHP Temsilcisi Kader Sevinç‘e soruyoruz: “Bir Türk parlamenter Avrupa Parlamentosu’nda, örneğin ‘Fransa’nın Cezayir soykırımı’ konulu bir toplantı düzenleyebilir mi?”
- Düzenleyebilir ama Fransa büyük tepki verir, diyor...
Türkiye’den ise CHP’li Algan Hacaloğlu dışında

Yazının Devamı

Unutturulan Ata

14 Kasım 2008

A tatürk'le ilgili gizlenen en önemli gerçek hangisidir?
İçkisi veya mektupları mı? Hayır... Siyasi kişiliğidir...
Atatürk'ün en önemli ilkeleri, O'nun ölümünden ve özellikle 1950 sonrasından itibaren unutturulmaya çalışılıyor. Gözlerden kaçırılıyor.
Uğur Mumcu, sağlığında ısrarla bu konuyu vurgulardı.
Sözü ona bırakalım...
“...Atatürkçülük ne demektir? Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özetle antiemperyalist bir kurtuluş savaşını başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir.
Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütün programlarının dayanağı, şu iki temeldir: Tam bağımsızlık, kayıtsız koşulsuz ulusal egemenlik!..

Yazının Devamı

Basın sohbeti

13 Kasım 2008

Yıl 1978 olmalı... Başbakan Ecevit Kuzey ülkelerinde bir dış geziye çıkacak... Başbakanlık Günaydın gazetesinden de bir muhabir istiyor... Ancak talebi Ankara büro şefi Can Pulak’a iletirken küçük bir istekte bulunuyor:
- Bülent Bey rica ediyor... Geziye mümkünse Ertuğrul Akbay’dan başka biri gelsin...
Can Pulak talebi İstanbul’da Genel Yayın Müdürü Rahmi Turan’a bildiriyor. Rahmi Turan da durumu patrona yani Haldun Simavi’ye iletiyor. Haldun Bey’in cevabı:
- Bizim Ertuğrul Akbay’dan başka muhabirimiz yok... İstemezlerse muhabir göndermeyebiliriz...
Ecevit ve çevresi Ertuğrul Akbay’ın geziyi izlemesini kabul ediyor...
Bir başka olay... Süleyman Demirel ramazanda yurt gezisindedir. Demirel’i izleyen Ergin Konuksever’in gönderdiği fotoğraflardan birinin altına merkezde şu başlık atılıyor:
“Oruç tutmuyor ama iftarları kaçırmıyor”

Yazının Devamı

Avrupa istemiyor...

12 Kasım 2008

AB ile ilişkiler limoni... AB Türkiye’nin reformları savsakladığını söylüyor...
İyi de uygulamadıktan sonra reformları yapmanın ne kıymeti var?
Örneğin yapılan reformlar sonucu Türkiye’de artık izinsiz gösteri yürüyüşü serbesttir. Ama uygulamaya bakın... 1 Mayıs’ta yürüyüş başlamadan DİSK binasının önünde yürüyüşçüleri yakalayıp dövmediler mi? Dergi sattı diye Engin Ceber dayaktan öldürülmedi mi? AB’ye uyum adı altında ihale yasası yapıldı... Ancak yandaşların ihale alabilmesi için bu yasa her yıl değiştirilmiyor mu?
Reformların uygulanmasını pek dert etmeyen AB neden hâlâ reformlarda ısrarlı? Bekledikleri en büyük reform Kıbrıs’ın teslimi olmasın...
Bu arada Avrpa’nın bizden giderek uzaklaştığını da görmezden gelmeyelim...
Fransa’da yayımlanan Valeurs Actuelles dergisindeki ankete göre, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olanların oranı, Fransa’da yüzde 80, Almanya’da yüzde 76, Belçika’da yüzde 68, Hollanda’da yüzde 67, İngiltere’de yüzde 57, İtalya’da yüzde 56 ve İspanya’da yüzde 51’e ulaştı.
İspanya , İtalya, İngiltere gibi ülkelerde Türkiye’nin AB üyeliğine olumlu bakanların oranı yüzde 50’nin üzerindeydi. Ancak ibre tersine döndü... Bizi istemeyenler çoğunluğa geçti...

Yazının Devamı

Güllü yorum

11 Kasım 2008

Tayyip Erdoğan gazeteciler hakkında en çok dava açan Başbakan yanında, gazetecilerle en çok polemiğe girişen Başbakan unvanını da taşıyor. Örneğin pazar günü “Başbakan koltuğu çok sevdi” diyen Ahmet Altan’a “Sevsinler seni” diye yanıt veriyor... Onun “zihinsel noktada sıkıntısı olduğunu” söylüyor. Yazarın yazısı alt tarafı sadece gazetedeki köşesinde yayımlanıyor... Ama Başbakan en az 10 televizyon kanalını kullanıyor yanıt verirken. Kısacası pek de eşit koşullarda dövüşmüyor. Başbakan önceki gün de Fehmi Koru’nun “Obama gibi geldi Bush gibi oldu” cümlesine yanıt verdi. Sevsinler seni, yazıklar olsun vs. dedi... Kendisinin, benzetilecekse, Kanun Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet gibi şahsiyetlere benzetilmesini istedi...
Süleyman Demirel’in siyasetçilere önemli bir tavsiyesi vardır:
- Eğer gazetelerin yazdıklarına takılırsanız günün yarısını kaybedersiniz, der, çünkü sabah okuduklarınıza sinirlenirseniz ancak öğlene doğru kendinize gelebilirsiniz...
Ne var ki, Tayyip Erdoğan pek bu öğütlere kulak asacak gibi görünmüyor.. Üstelik öfke dozu giderek artıyor. Başkent kulislerine yakın bir dostumuz şu hatırlatmada bulunuyor:
- Tayyip Erdoğan yapılan eleştirilerde Abdullah Gül

Yazının Devamı

Mustafa Kemal

9 Kasım 2008

Yarın 10 Kasım.. Atatürk’ün ölümünün 70. yıldönümü...
Onu her zamankinden daha çok özlemle, sevgiyle, saygıyla anıyoruz...
Böyle olmamalıydı.. O’nu çoktan yılların gerisinde bırakmış olmalı, sadece tarihi bir şahsiyet olarak anmalıydık... Mümkün olmadı.. Çünkü, Türkiye bir türlü 1919 şartlarından kurtulamadı... Cumhuriyete, laik düzene, bağımsızlığa, ulus devlete yönelik saldırılar ve bu saldırılar karşısındaki çaresizliğimiz bizi Atatürk’e onunla aynı dönemde yaşıyormuşçasına bağlıyor. O’nun yaşadığı zorlukları, başardığı devrimin büyüklüğünü gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Ona bağlılığımız, sevgimiz, saygımız biraz da bu yüzden çoğalıyor.
Bilir misiniz... 1970 öncesinde bizler Atatürk’ü eleştirirdik... Onu burjuva devrimcisi olarak nitelerdik. O gün geriye bakıldığında Atatürk bugünkü kadar parlak görünmüyordu. Ne var ki, geçen yıllar içinde geriledik, O çok ilerimizde kaldı.
Falih Rıfkı Atay onun için:
“Kazandığı zaferlerden de büyük adamdı” diyor...
Önünde saygı ile eğiliyoruz...

Yazının Devamı

“Okula gönder”

8 Kasım 2008

Ayda sadece 34, yılda topu topu 400 YTL... Nedir bu para? “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasıyla ortaklaşa çalışan ÇYDD ’nin öğrencilere verdiği burs. Bir şehirli için küçücük Anadolu’da bir öğrenci için çok anlamlı bir miktar...
ÇYDD Başkanı Türkân Saylan, bu parayı alamayan öğrenciler kadar yurttaşların ilgisizliğine de üzülüyor... Diyor ki:
“Bu yıl ne yazık ki 2500 kızımız hâlâ açıkta, hâlâ burs bekliyor. ”
Kimi yurttaş başkası için 1 kuruş bile harcamamayı ilke edinmiştir. Kendilerinden başka kimseye hayırları yoktur.
Kimi yurttaş ise bu miktarı verecek durumdadır ama kapısı çalınmadığı, onun da vakti olmadığı için yardım yapamamaktadır. Bir organizasyon sağlanırsa eminiz pek çok yurttaş bu yardımı yapacaktır...
Acaba deriz... Şirketler kendi personeline duyuru yaparak aydan aya maaşlarından kestiği burs bedelini ÇYDD’ye iletemez mi? Neden olmasın...
Tekrarlayalım... Sizin için küçük öğrenciler için büyük olan bu para topu topu 34 YTL aylıktır..

Yazının Devamı