Esas kahraman...

18 Nisan 2006

- Herkes M. Ali Ağca'yı kahraman sanıyor. Öyle değil. Kartal Cezaevi'nden onu (Ağca'yı) kaçıran bendim. Barındırdım, pasaport aldım, cebine harçlık koydum, yurt dışına çıkardım...Avukat Turgut Kazan'a bu sözlerde yeni bir şey olup olmadığını soruyoruz... - Onun bu söyledikleri mahkemeye gelen MİT raporunda da yer alıyordu, diyor Turgut Kazan...- Peki mahkeme ne yaptı?- Oral Çelik delil yetersizliğinden beraat etti...- MİT raporuna rağmen mi?- Zaten MİT raporunun altında bu raporun delil olarak kullanılamayacağı yazılıydı. Ancak bu rapor yetmezdi. Başka kanıtlara gerek vardı. O kanıtlar emniyetçe mahkemeye getirilmedi...- Yani devlet beraata yardımcı mı oldu?- Tastamam öyle...Görüldüğü gibi... Günümüzde artık Abdi İpekçi'yi öldürmek kahramanlık sayılıyor. Kahramanlar yarışıyor. Ama bu arada esas kahramanın kim olduğu da yukarıdaki satırlarda kendini gösteriyor: Devlet... Abdi İpekçi cinayetinin kilit isimlerinden Oral Çelik, dün Milliyet'te yayınlanan sözleri arasında diyor ki: Turgut Özal'ı anıyoruz... Derya Sazak geçenlerde yazdı... Başbakan olarak Beyaz Saray'a 1988 yılında yaptığı ilk ziyarette, Baba George Bush onu " Bu adam, ABD'nin çıkarlarını bizden iyi savunuyor' diye

Yazının Devamı

Anadolu'nun sesi

16 Nisan 2006

Afyon, Gümüşhane, Hakkâri, Kars, Şanlıurfa, Iğdır, Bartın valilerinin eğitimle ilgili çalışmalarını dinledik, onları alkışladık... Türkiye'de iyi şeyler böyle idealist yöneticilerin, ÇYDD gibi kuruluşların gönüllü ve fedakâr çabalarıyla ortaya çıkıyor. Anadolu konuşulurken her adımda önünüze zorunlu bir ilk görev çıkıyor..."Nüfus planlaması"Nüfus artışı mevcut hızda sürdükçe eğitim, sağlık gibi alanlarda ihtiyaçları karşılamaya imkân yoktur. Ve ne yazık ki bu acil görev hükümetin gündeminde bulunmamaktadır.. Anlaşılan bu konuda da AB veya IMF'nin müdahalesi bekleniyor! Yurdun uzaklarından gelen valiler, kaymakamlar, milli eğitim müdürleri... Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkan ve üyeleri... Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri dün gazetemizde buluştular... Düzenlenen çalıştayda, Milliyet'in "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasının birinci yılı değerlendirildi... Bir yıl içinde 20 kız yurdu programlanmış, bunların 7'si açılarak hizmete girmişti... Milliyet'in öncülüğündeki kampanyanın en büyük faydası, konuyu Türkiye çapında gündeme getirmesiydi... Artık kızların okuması gibi bir sorunun bulunduğu, çağdaş bir topluma ancak kızlarımızı da eğiterek varabileceğimiz zihinlere fikir

Yazının Devamı

Ah şu milliyetçi!

15 Nisan 2006

"Her gün tabut geliyor oradan... Ne tırmanacaktı yani? Sanat mı?Yunan Bankası, Türk Bankası'nı satın alıyor. Şak şak şak şak... Alkışlıyorlar. Ne tırmanacak bu durumda? Budizm mi?Ama bana sorarsanız "Tırmanan nedir?" diye. "Milliyetçilik" denemez, tam olarak.Adını doğru koymak lazım. "Yurtseverlik"tir tırmanan.Sağcısıyla solcusuyla, farklı partilere oy veren insanları içinde barındıran yurtseverlik...Peki neden "yurtsever" sıfatını değil de, "milliyetçi" sıfatını kullanıyorlar ısrarla?Kasten...Çünkü "milliyetçilik" sıfatının içinde hoş olmayan hatıralar var.Katiller, itler uğursuzlar, mafya bozuntuları hep bu "manevi" sıfatın arkasına sığındı yıllarca.Hangisi milliyetçi, hangisi "milliyetçi esnafı", birbirine karıştı.Tahta kafalı olmayan gerçek milliyetçiler, anlıyordur ne demek istediğimi...Adını doğru koymak lazım bu yüzden.Yurtseverliktir tırmanan, yurtseverlik.Yetti çünkü. Fino muyuz biz kardeşim, kendi topraklarımızda IMF'nin, AB'nin tasmasıyla dolaşacak... Kim istiyorsa taksın boynuna, kolye gibi. Bizim takmaya niyetimiz yok. Yılmaz Özdil, son günlerde "Milliyetçilik tırmanıyor, aman dikkat" diye panik havası estiren kimi kalemşorlarla ilgili gözlemlerini yazmış. Güzel

Yazının Devamı

Küreselleşiyoruz!

14 Nisan 2006

Satışı Yunanlılar yüzde 73 oranında, Türkler ise yüzde 64 oranında olumlu karşılıyor.Neden? Bizimkiler bu soruya genellikle "Sermayenin yerlisi yabancısı olmaz, yabancı sermaye o millet bu millet diye ayrılmaz" gibi bilgiç yanıtlar veriyor...Yunanlılar ise kendilerine ait bankaların, GSM operatörlerinin, ulusal TV'lerin hatta süper marketlerin Türklerin eline geçmesine karşı çıkıyorlar...Neden onlar öyle de biz böyleyiz... Çünkü bizimkiler, beyinleri yıkana yıkana toplum ve ülke çıkarının nerede olduğunu unuttu da ondan...Ülkede ne var ne yok satışa çıkarılmasını halka liberal ekonomi diye bellettiler.Memleket satılıyor diyenleri "statükocu", "devletçi", "milliyetçi" "dinozor" diye karaladılar.Halkın malı olan devlet kuruluşlarının ona buna peşkeş çekilmesi "özelleştirme" oluyordu. Her türlü sömürüye de fiyakalı ad bulundu: Küreselleştirme...Beyni yıkanmış halk şimdi nesi var nesi yok satılırken zenginleştiğini, küreselleşmeye ayak uydurduğunu sanıyor. Yunanlı hâlâ milliyetçi. Ulusal çıkarını biliyor. Bizimki pusulayı şaşırmış, kendi çıkarının değil başkasının çıkarının tezgâhtarlığını yapıyor... Yunan araştırma şirketi Kapa Research'ın yaptığı araştırmada, Türklere ve

Yazının Devamı

Fındık taciri...

13 Nisan 2006

"Öylesine kullanıyor ki, Türkiye'de hiçbir banka Fiskobirlik'e kredi vermiyor. Fındık fiyatları düşürülerek hem üretici hem de ülke bundan çok büyük zarar görüyor. Fiskobirlik'in elinde 300 trilyon lira değerinde fındık, 400 trilyon liralık gayrimenkul olmasına rağmen bankalardan kredi alması engelleniyor. Kredi alamadığı için üreticiye para ödeyemiyor. Fiskobirlik'in 5 Ocak'ta yapılan seçimlerinden önce AKP yöneticileri, "Bizim listeyi seçin, yarın paranızı alın" demişlerdi. Üreticiler AKP listesini seçmeyince krediyi de alamadılar. Başbakan'la yaptıkları görüşmeden olumlu sonuç çıkmadı. Çıkması da mümkün değil, çünkü Başbakan fındık konusunda Cüneyd Zapsu ne derse onu yapıyor. Fındık üreticileri ise Başbakan'ı kullanmayı beceremediklerinden zarara uğruyor..."Acaba üretici bu mağduriyetten çok şikâyetçi mi? Öyle olması lazım. Ancak fazla sesleri de çıkmıyor. Duruma razı gibiler... Başbakan Erdoğan'ın Veri Koordinatörü Cüneyd Zapsu'nun Amerikan yetkililerine "Başbakanı kullanın" önerisinde bulunması tartışılırken... Basında tarım gelişmelerini en iyi izleyen birkaç gazeteciden biri olan Dünya gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım bir başka noktaya dikkati çekiyor. "Cüneyd Zapsu

Yazının Devamı

Kutlu hafta...

12 Nisan 2006

TBMM Başkanı Bülent Arınç, Başbakan'dan tüm siyasi partilere gül göndermesini istiyor. Ona diyor ki:- Bir ricam daha var. Bu gül demetinden, kendilerine görüşmemek üzere ambargo koyduğunuz partiyi (DTP) de ihmal etmeyin. Haklı olsanız bile onlara da gönderin. Siyaseten ambargolar konulabilir, şartlar konabilir. Ama eminim, onlar da peygamber sevgisi dendiği zaman Diyarbakır halklarından farklı değiller. İhtiraslarımızı, hırsımızı, kavgalarımızı, Resulullah aşkı için bir kenara koyalım."Meclis Başkanı bu sözlerle siyasete din karıştırıyor. Laikliği ve yetkilerini unutarak Başbakan'a akıl öğretiyor.Bülent Arınç Bosna'ya giden Cumhurbaşkanı Sezer'e de gül verip "O gülü Merhum Aliya İzzetbegoviç'in kabrine Türk milleti adına koyun'" diyecekmiş. Ama dememiş. "Cahil kafam" diye hayıflanıyor. Hayır... Doğrusunu yapmış aslında... Sayın Sezer kalkıp:- Ben nereye ne koyacağımı sizden mi öğreneceğim, dese ne yanıt verecekti...Meclis Başkanı büyük hırsızlıklara perde görevi yapan dokunulmazlıkları kaldırmaya çalışsa daha yararlı olmaz mı? Kutlu Doğum Haftası nedeniyle dinsel etkinlikler sürerken kimileri de haftayı kendi geleceğine dönük siyaset malzemesi yapıyor. Kutsallığın arkasına

Yazının Devamı

Delikten aşağı

11 Nisan 2006

- Devirmeye çalışmak yerine, delikten aşağı süpürmek yerine onu kullanın...Üç gündür bu sözlerin yalanlanmasını bekliyoruz. Başbakan'ın bu danışmanı görevden aldığını duymak istiyoruz. Ne gezer! Anlaşılan, danışmanın önerdiği rolde Başbakan'ın da onayı var.Yaşadığımız dönemde çevremizdeki irili ufaklı ülkeler ve halklar ABD saldırılarına karşı onur savaşı veriyor. "Karakterim bağımsızlıktır", diyen Ulu Önder'in ülkesinin başbakanı ise ABD'ye "Beni kullanın" mesajı yolluyor. Kader!Son yıllarda ABD ile ilişkilerde eleştirdiğimiz sahneler yaşandı. Ama görüşmeler hiç bu kadar düzey kaybetmemişti. Bu ülke adına konuşanların asgari bir devlet terbiyesi olagelmişti...Hiçbir danışman Başbakan'ı delikten aşağı süpürülecek madde yerine koymamıştı... Öyle sıradan adamlar değil... Biri AKP'nin sandalyesiz Dışişleri Bakanı: Cüneyd Zapsu... Diğeri Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli... Söz arasında Cüneyd Zapsu onları oraya Başbakan'ın gönderdiğini söylüyor... Tekliflerini sıralıyor.. Bu adamdan yararlanmalısınız diyor... Sonra da Cumhuriyet tarihine geçecek lafı masaya koyuyor: Başbakan Erdoğan, "Her vatandaşımız hayatında en az bir kez uçağa binmeli" demiş. Önce bir kere taksiye binsinler...

Yazının Devamı

Fareli Kavalcı...

9 Nisan 2006

- Bir hafta içinde "Dert Bende" adlı bir roman yazabilir misiniz?- Mümkün değil, diyor Kerime Hanım. Ama 5 bin lira karşılığında böyle bir romana adını verebileceğini anlatıyor. Para kendisine ödeniyor. Filmin romanı, meteliksiz bir edebiyatçıya yazdırılıyor. Bir ay sonra roman piyasaya çıkıyor: Dert Bende.. Yazan: Kerime Nadir...Film gösterime giriyor.. Arda günün birinde Sahaflar Çarşısı'nda dolaşırken kitabı görüyor... Kapağın içinde minik harflerle şu cümle yazılı: "Bu eser bir filmin romanıdır."Sinema bir ulusal eğitim aracıdır. Türk sineması ise işe böyle bir şeydi... Gazeteci dostumuz Arda Uskan, yeni kitabı "Fareli Köyün Kavalcısı"nda anılarını aktarıyor... Arda'nın Yeşilçam'a adımını attığı 1970'li yıllar... Yönetmen Muzaffer Arslan, Serdar Gökhan ve Hale Soygazi ile yeni bir filme başlayacak. Proje lazım. Sarkis bulunuyor. Sarkis, Saray sinemasının makinisti... Çok film izlediği için hangi filmden çalıntı yapılacağını en iyi bilen adam. Proje kendisine anlatılıyor. O da çalıntı yapılacak filmi gönderiyor. Ingrid Bergman'ın bir filmi bu... Arda Uskan filmin başına oturuyor... Konuşmaları teybe alıyor. Sonra oturup bu filmden esinlenerek senaryoyu yazıyor. O günlerde

Yazının Devamı