Öte yanda Bağdat Caddesi ve yan sokakları iki yıldır sürekli kazılıyor, yapılıyor, bozuluyor... Gece çalışması yapılmıyor. Gündüz de çalışan işçi sayısı yetersiz.Çevre halkının kanaati: Kadıköy cezalandırılıyor...Bir dostumuzun tahmini: Anakent Belediyesi, yandaş firmalara gerekli gereksiz inşaat işi çıkartıyor. Bu deneysiz firmalar trafiği aksatmadan yol inşaatı yapmayı beceremiyorlar...Bir başka dostumuzun iddiası:- İstanbul'un tümünün kazılması halkı üçüncü köprünün gerekliliğine ikna içindir. Aynen geçen iktidar döneminde halkı nükleer santrala ikna etmek için Cumhur Ersümer'in suni elektrik kesintileri yaratması gibi... Moda burnundaki yürüyüş pistleri hâlâ darmaduman. İskele meydanları perişan... AKP 11 yıldır Anakent'te iktidarda. 11 yıldır taş taş üstüne koyamadığı gibi yıktığını da bir daha yapmadı. İstanbul pek çok kazı, inşaat ve onarım çalışması gördü... Ama böylesi görülmemişti... Örneğin, birkaç gün önce Kadıköy'ü Bağdat Caddesi'ne bağlayan Şifa yokuşundaki parke taşlar ve Kurbağalıdere Parkı önündeki asfalt söküldü. Pazartesi günü o yoldan geçtik. Hiçbir çalışma yoktu. Araçları yan yollara sevk edecek oklar da konulmamıştı. Araçlar köy yoluna benzeyen engebeli yolda
- Şehircilik açısından yanlışlarını... Bölgedeki trafiği felç edecek olmasını, su, kanalizasyon gibi altyapıda doğuracağı sonuçları, vs. bir tarafa bırakıyorum. Bir kere projenin 1 / 5 binlik plana uygun olup olmadığına bakmadan ve arsanın daha değer tespiti bile yapılmamışken anlaşma imzalanması kabul edilir şey değil. Kurulacağı söylenen Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı'na (GMYO) Belediye'nin sadece yüzde 20 ile ortak olması da öyle... Belediyenin payı normalde yüzde 60 olmalıydı. Yüzde 20 sembolik bir paydır ve kanımca bu da Dubaililer tarafından Belediye'ye doğacak sorunları çözmesi karşılığında verilmiştir. Payın ne kadar yetersiz olduğunun kanıtı da var. Cevahir İş Merkezi'nin inşa edildiği arsanın yarısı Belediye'nindi, ama oradan aldığı pay yüzde 55 oldu.- Başkan Kadir Topbaş değişik kişilerle görüştüklerini, en iyi teklifi Dubaililerin verdiğini söylüyor.- Kimlerle görüşmüş? Ne zaman görüşmüş? Kim ne teklif vermiş? Bunları açıklasın o zaman. Bana göre buraya böylesine bir proje gerçekten herkese duyurulsaydı bırakın yabancıları, yerli işadamlarımızdan bile çok daha iyi teklif verenler çıkardı. İstanbul'u en iyi tanıyanlardan biri... Eski İstanbul Belediye Başkanı Nurettin
Diyor ki:- Tam 2 yıldır Tüketicinin Korunması Yasası'na topu topu 15 kelimelik bir madde eklenmesi için uğraşıyorum. Başaramıyorum.- Nedir o teklif?- Tüketicinin Korunması Yasası'nın 10. maddesine, "Kredi kartları, müşterilerin talebi üzerine son ödeme tarihinden itibaren tüketici kredisi kapsamında işlem görür" cümlesinin eklenmesi...- Cümle eklenince ne değişecek?- Misal... Diyelim evinize mobilya alacaksınız, 5 milyar lira lazım ama bu para sizde yok. Bir bankaya gidip tüketici kredisi alırsanız aylık ödeyeceğiniz faiz yüzde 1.80 ile 2 arasında... Ama aynı mobilyayı aynı bankanın kredi kartını kullanarak alırsanız ödeyeceğiniz aylık faiz yüzde 4 ile 7 arasında... Özünde her ikisi de bankadan aldığınız tüketici kredisi... Birinde yıllık bileşik faiz yüzde 25 dolayında, diğerinde yüzde 100'ü geçiyor... Benim teklifim kabul edilirse bu fark ortadan kalkacak, kart sahibi 15 milyon insanımız rahatlayacak.- AKP'liler ne diyor?- 2 yıldır, bu konuda bizim hazırladığımız bir yasa tasarısı var, onu bekle diye oyalıyorlar. Anladığım kadarıyla bu işten büyük kazanç sağlayan bankalardan çekiniyorlar. CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, bir yasaya 15 milyon vatandaşı soygundan
Mesela:Antıreler (The antıres) Meze tabağı (Horos döver), Beyaz Peynirli Börek (Börek with beyaz cheese), Sigaraböreği (Börek sigaret), Yayla çorba (Plateau soup), Ezme salata (Crush salad), Ana yemekler (Lancand dinilen), Makarna (Sıpa gitti), Makarna polonez (Sıpa gitti polonez), Pizza dört mevsim (Piza katır sezon), Tatlılar (Deseritif), Dutlu furitti (Dutlu furitti), Borç çorbası (Dept soup), Peynirli gözleme (Cheese observing), Karides söğüş (Sogus Carades), Kurban kavurma (Victim roasting)... Kışı köyünde geçirip yazın kıyılara inen ve turistlere hizmet veren yurdum insanı, turistik mönüyü nasıl hazırlayacak? Elbet açıyor lügati, tek tek çeviriyor yemek adlarını. O arada ufak tefek aksilikler oluyor. Örneğin "piliç çevirme" lügate sadık kalınca "piliç translation" oluveriyor. Ali Süha Uyar, turizm mesleğinde geçen yıllarını anlatırken kıyı lokantalarında rastladığı ilginç yemek adlarını kaydetmiş... İstanbul'a biri İkitelli, diğeri Bahçeşehir merkezli yeni bir şehir kuruluyormuş. Anakent şişmişti, doğurmaya başladı... Piramitlere gelince, onlarda hayret uyandıracak tek bir taraf var... O da Nil'de boğulup da cesedi köpeklere yem olduğu takdirde çok daha mantıklı ve insancıl
ABD "servis"leri Atatürk'e niçin düşman?Yazılarından birinde bu soruyu soruyor ve sebepleri madde madde sıralıyor:Birincisi... Laik - demokratik Kemalist model, "ihraç" etmeye elverişli değildir. Türkiye'nin toplumsal kültürel altyapısına sahip bulunmayan İslam ülkeleri bu modeli uygulayamazlar."Ilımlı İslam" ile bütünleşmiş, yarı çağdaş bir Türkiye, ABD çıkarlarına daha uygundur! Petrol zengini Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından, Kemalist model tehlikeli bir örnektir. İkincisi... Kemalizmin temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Bu ise, ABD'nin ve genel olarak Batı'nın çıkarlarına terstir. Türkiye ne yıkılmalı, ama ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmelidir. Türkiye Ortadoğu'da büyük bir güç olmamalıdır!Üçüncüsü... Türkiye'de Atatürk'ün ve ilkelerinin yıkılması bağımsız bir Kürt devletine giden yolun açılması için gereklidir.Dördüncüsü... Yeni dünya düzeninde, uluslararası sermayenin karşısında kalan tek engel "ulusal devlet"tir. Türkiye'de Atatürk yıkılmadan ulusal devletin yıkılmayacağı ise bir gerçektir.Kışlalı, bugün yeni yeni anlaşılan uyarıları 10 yıl önce yapmıştı. Ulusal değerlerin yılmaz savunucusu Ahmet
Adaylığı kesinleşmiş ve açıklanmış bir Türk var mi? Evet; Atatürk... 1934 yılında Yunan Başbakanı Venizelos, Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermiş... Savaşta yenilmiş bir ülkenin Başbakanı'nın galip ülke liderini aday göstermesi... Herhalde dünya tarihinde ender rastlanan bir olay olsa gerek... Bu arada Venizelos'un Atatürk'ü aday gösterdiği o yıllarda kesinlikle açıklanmamış, sonraki yıllarda öğrenilmiştir.Nobel Õdül Komitesi'nin resmi sitesi "nobelprize.org"da 1934 yılında Venizelos'un Mustafa Kemal'i aday gösterdiği kayıtlı. Ancak isim Mustafa Kemal veya Atatürk olarak değil, "Kemal" olarak kaydedilmiş. İnternet sitesindeki ismin Mustafa Kemal Atatürk olarak düzeltilmesi gerekmektedir. Acaba Stockholm Kültür Ataşeliğimiz bu konuyla ilgilenir, bize de bir yanıt vermek lütfunda bulunur mu? Nobel Ödülü için belirli yetkin kuruluşlar Nobel Ödül Komitesi'ne aday bildiriyor. Bu aday adayları elenerek 5 kişilik son bir aday listesi oluşturuluyor. Ödül bu 5 kişiden birine veriliyor. Kimlerin aday olduğu ancak 50 yıl sonra açıklanıyor. (Yaşar Kemal veya Orhan Pamuk'un aday olup olmadığı ancak içerden gizlice alınan bilgilerle öğrenilmiştir.) ANAVATAN'ın yeni logosunda yeşil
- Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi bazı gerici çevrelerin açık baskısı altına girmişti. Fakat yeni rektör Sayın Aşkın'ın yürekli tutumuyla bu üniversite yeniden çağdaş yapısına kavuştu. Van'da görevli bir öğretim üyesi konuşuyor:- Van, adeta Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ile Tıp Fakültesi Sekreteri olan kardeşi Ramazan Çelik'in özerk cumhuriyeti haline gelmişti. Bütün personel alımları, terfileri bu ikiliden geçerdi. Yücel Hoca rektör olunca bu duruma son verdi. Bugün başına gelenlerin sebebi budur. Bu arada çok ilginçtir... Mahkeme, olayla ilgili bilirkişi istedi. Doğal olanı bilirkişiyi üniversitenin takdirine bırakmak iken mahkeme isim vererek Sedef Er'i istiyorum, dedi. Sedef Er, Yücel Aşkın'ın, kendisinden önce yapılan dava konusu ihalede kusurlu bulup başka bir göreve verdiği eski Bilgi İşlem Daire Başkanı'ydı. Üniversite rektörleri bugün YÖK'ün çağrısıyla olağanüstü toplanıyor. Toplantıda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Yücel Aşkın'ın vicdanlara sığmayan tutuklanma olayı görüşülecek. Bir rektörün bir polis mangasıyla, azılı katil gibi, kollarına girilmiş olarak hapishaneye götürülmesini kimse içine sindiremiyor. CHP, olayı "siyasi intikam" olarak niteliyor...
"ÖSYM, üniversite sınavı yanında Sayıştay'ından Hazine Müsteşarlığı'na dek, devlete alınacak bütün memurların sınavını yapan... YÖK'e bağlı olduğu için siyasi etkilere kapalı... Adı şimdiye dek hiçbir skandala karışmamış... Yaptığı sınavların objektifliğinden hiç kuşku duyulmamış bir kuruluş... Bütçe yönünden YÖK'ten koparılıp Maliye Bakanlığı'na bağlanması ilk adım... Ardından yeni bir yasa çıkarılıp, örneğin Başbakanlık'a bağlanması, böylece tamamen iktidarın güdümüne sokulması gündeme gelecek. Ama şu aşamada bile yaşanacak sakıncalar az çok belli; iktidar, para musluğunu elinde tutacağı için ÖSYM'ye baskı yapabilecek, üniversite giriş sistemi ile oynayabilecek. memurluk sınavlarında kendi adamlarının kazanması için manipülasyonlar yapabilecek..."Bir yandan da imam hatiplere üniversite yolu açılıyor. Hükümet, Cumhuriyet'in kimyasını değiştirme yolunda iri adımlar atıyor. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) bütçesi YÖK bünyesinden çıkarıldı, Maliye Bakanlığı'na bağlandı. Bu değişiklik ne anlama geliyor? YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç ve ÖSYM Başkanı Prof. Ünal Yarımağan'ın itirazları niye? YÖK'ten bir dostumuz anlatıyor: Bugün, iktidara yaranmak amacıyla CHP'ye ve