Aydınlığa inanmak

10 Kasım 2005

Saray yanlısı gazeteci Refi Cevat Ulunay, Mustafa Kemal Paşa'yı Şişli'deki evinde ziyaret eden ilk basın mensubudur. Ulunay, 4 Şubat 1919'da yaptığı söyleşiyi Alemdar gazetesine yazmış. Yazamadıklarını Sadi Borak'a anlatmış. Gazeteye döndüğünde, arkadaşları ne konuştuklarını soruyor... Ulunay:"Şu sıralarda Anadolu'ya geçilir, orada teşkilat kurulur, milli mukavemet harekete geçirilirse Fransız'ı da, İngiliz'i de, İtalyan'ı da memleketten kovar, vatan istiklaline kavuşur, millet de esaretten kurtulurmuş. Anladınız mı arkadaşlar. Bu deli değil, zırdeliymiş" diyor... Yıllar sonra Sadi Borak, Ulunay'a yanıldığı için pişman olup olmadığını soruyor... Ulunay'ın yanıtı:- Hayır, ben haklıydım, herkes benim gibi düşünüyordu, O günlerde böyle düşünen tek adam oydu...* * *Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir gün Atatürk'e kendini en yalnız ve çaresiz hissettiği dönemi soruyor... Atatürk'ün en çaresiz anları ne silahlı çatışmalar, ne savaşlardır. O en zor dönem olarak, işgal altındaki İstanbul'da kapı kapı dolaşarak insanları milli mücadeleye ikna etmeye çalıştığı günleri anlatır. İşgal İstanbul'unda esaretten kurtulmak için başkaldırmaya niyetli ve kurtuluşa inançlı o kadar az kişi vardır ki...

Yazının Devamı

Bu nasıl yorum?

9 Kasım 2005

- Türkiye AB'de yer alırsa medeniyetler ittifakı sağlanır. Yer almazsa medeniyetler arasındaki çatışmalar süreceği gibi AB bir Hıristiyan kulübü olur. Başbakan'ın bu sözleri çarpıcı ve sarsıcı...Bir kere Türkiye'yi Avrupa medeniyetinin dışına taşıyor. Böylece Türkiye'nin Avrupa'ya ait olmadığını söyleyenleri haklı çıkarıyor. Türkiye'nin ana kimliğini laiklikten Müslümanlığa kaydırıyor. Müslüman kimlikten ürken Avrupalıları biraz daha ürkütüyor. Şu söze dikkat buyurun: "Bizi alırsanız Medeniyetler Uzlaşması olur, almazsanız Medeniyetler Çatışması olur."Bu sözler Türkiye'yi Avrupa'daki isyan hareketinde rolü varmış gibi bir konuma sokuyor. Çatışma yaratanlar safında gösteriyor.Bizi almazsanız işte böyle yakılır yıkılırsınız, diyor. Sanki Fransa'yı birbirine katanlar Türkiye'nin üyeliği için ayaklanmış... Ya da Türkiye onlara dur derse duracaklarmış gibi... Türkiye'nin Müslüman dünya üzerinde bir ağırlığı olmadığını sanki Avrupa bilmiyor.Son bir soru: Müslümanlığı Avrupa'ya karşı koz olarak kullanacağını açıkça bildiren, kendi ülkesinde laik cumhuriyete bayrak açmış, yarın Avrupa'da da laikliğe bayrak açacağı belli bir siyasi lideri Avrupa kabul eder mi? Başbakan Erdoğan,

Yazının Devamı

Komik oluyoruz

8 Kasım 2005

- Fransa'da türbanın yasaklanmasıyla ilgili olarak okullarda başlatılan süreç, olayları fitilledi... Dün gece Fransa Başbakanı De Villepin, TF 1 televizyonunda konuşurken Erdoğan'ın yorumu kendisine aktarılıyor. Villepin'in yanıtı:- C'est sant rapport... Yani: "İlgisi yok"...Villepin, bu sorunun geçen yıl çözümlendiğini ekliyor. Nitekim geçen yıl liselerde türban takmak isteyen 426 öğrencinin yüzde 98'i ikna edilerek türbanı çıkarılmış ve sorun çözümlenmiştir...Bir başbakan başka bir ülkenin içişleri hakkında bilgi sahibi olmadan konuşur mu? Bizimki konuşur.Bir başbakan başka ülkedeki olayları işine geldiği gibi yorumlayarak kendi ülkesinde türbanın fitilini ateşlemeye çalışır mı? Bizimki çalışıyor...Bir başka inci de Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'dan:- Ziyaret ettiğim kuruluşların hepsinde en az dörder muhbirim var. Onlardan kurumla ilgili bilgiler alıyorum...Devlet kurumlarını hukuk yoluyla yönetmeyi becerememek... Çocukları küçük yaştan ihbarcılığa alıştırmak. Gerçekten komik oluyorlar... Başbakan Erdoğan, Almanya yolunda çevresine topladığı gazetecilere Fransa'daki gelişmeleri yorumluyor: Başbakan Erdoğan, Paris'teki şiddet olaylarının sebeplerinden birinin,

Yazının Devamı

Farklı resimler

2 Kasım 2005

Yaşananlar; bedeli çocuklara dahi ödetilmekten kaçınılmayan vahşi bir iktidar kadrolaşması... İşkence ortaya çıkınca Başbakan'ın çözüm olarak kızlarla erkekleri ayırmayı gündeme getirmesi... Başta üniversiteler olmak üzere cumhuriyet kurumlarına adeta savaş açılması... Cumhurbaşkanı'nın her fırsatta yıpratılmaya çalışılması... Devletin televizyonunda alenen şeriat propagandası yapılması... Milli eğitimin hızla dini eğitime dönüştürülmesi, vs.Konuşulanlara gelince... Sanki ortada bir darbe olasılığı varmış gibi Baba'nın TSK İç Hizmet Kanunu'nu gündeme getirip 35. maddesinin kaldırılmasını istemesi... AB'nin, askerin etkisinin azaltılması talebini sürekli tekrarlaması... vs... CHP Milletvekili Onur Öymen'in şu saptamasını ekleyelim:"AB için önemli olan tek şey işbaşındaki iktidarın kendilerine hizmet etmesidir. O yüzden AKP'nin çağdaşlığa zıt uygulamalarını hiç sorun etmezler. İrticayı görmezler. Laikliği dert etmezler. İnsan hakları konusundaki duyarlılıklarını da Van olayında gördük. Rektörün 10 saat ayakta sorgulandıktan sonra tutuklanmasına hiç sesleri çıkmadı. Çünkü o rektör Kürt değildi. Ayrıca ulusalcı olmak gibi bir suçu! daha vardı." Son günlerde yaşananlar ve

Yazının Devamı

Kış kimin eseri?

1 Kasım 2005

"Birisi hoşuna gitmeyen birşey söyledi mi Sayın Erdoğan hemen ağzını bozuyor. Hatırlarsınız, Sayın Sezer, TBMM'yi açış konuşmasında özelleştirmelere değinirken, stratejik kuruluşların devletin elinde kalması gereğini dile getirdi. Tayyip Erdoğan ertesi gün çıktı, Sayın Sezer'e, bir kurumun stratejik olup olmadığını sen nereden biliyorsun, diye yakışıksız bir üslupla yanıt verdi. Sayın Sezer, rektörleri resepsiyona davet edince buna da, bayram değil, seyran değil diyerek tepki gösterdi. Genel Başkanımız, grup toplantısında iktidarı eleştirince, yine kendisine pek yakışan üslupla, bunlar iki kazı versen güdemezler, lafını etti. Eski bir Fransız başbakanı, parlamentoya seçim meydanlarından gelinir, ancak parlamentoda seçim meydanlarında konuşulur gibi konuşulmaz, demişti. Erdoğan hâlâ bu gerçeğin farkında değil..." 'Zirve buz gibi", "Başkentte kara kış"... Cumhuriyet Bayramı'nda devletin tepesinde gözlenen soğukluğu gazetelerimiz yukarıdaki başlıklarla verdiler. Zirve gerçekten soğuktu. İyi de iktidara endeksli bazı gazetelerin ima etmeye çalıştığı gibi bu manzaranın sorumlusu Cumhurbaşkanı Sezer mi? Sezer dışındaki devlet bürokrasisinin neredeyse tamamı Tayyip Erdoğan'la mesafeli

Yazının Devamı

Kırşehir'de muamma

30 Ekim 2005

- Yeni bir şey öğrenirseniz lütfen beni haberdar edin...Birkaç ay sonra delikanlıdan yeni bir mektup geliyor:- Araştırmanıza gerek yok, ben cevabı buldum. Oralara kadar boşu boşuna gelmişim. Tek yapmam gereken şey burada yaşayan birkaç Kırşehirli aileyi bulmak ve onlara sormakmış...Sonra da bir cümlede araştırdığı olayın sırrını izah ediyor:Çünkü o dönemde İş ve İşçi Bulma Kurumu Başkanı Kırşehirliymiş. Olay 1970'li yıllarda geçiyor... Bir gün Kırşehir'e tez konusunu araştırmak için uzun saçlı, sakallı bir Fransız üniversite öğrencisi geliyor. Araştırdığı konu, belli bir dönemde Avrupa'ya işçi olarak giden Türklerin çok büyük bir çoğunluğunun Kırşehirli olması... Kendisine Kırşehir'de çat pat İngilizce bilen hocalar yardımcı oluyor. Derken o günlerde 1980 darbesi patlak veriyor. Fransız öğrenciyi kuşkulanıp sınır dışı ediyorlar. Delikanlı dirençli biri. Ülkesine dönünce araştırmaya devam ediyor. Kırşehir'de tanıştığı hocalara da mektup yazıyor: Başbakan Erdoğan, Malatya rezaletinde medyayı suçlamış. Niye? Malatya Çocuk Yuvası'ndan Basın Konseyi mi sorumlu?.. Bilinmeyenin simgesi o en gizemli harf "x" nereden çıkıp gelmiş? Arabesk ve Tılsımlar adlı kitaptan öğreniyoruz ki, "x"

Yazının Devamı

Bayramı kutlarken

29 Ekim 2005

...Türkiye Türkiye olalı böyle derin bir gaflet uykusuna yatmadı, bu derece sendelemedi. Her gün arka arkaya öyle haberler okuyoruz ki, daha birine öfkelenemeden arkadan yenisi geliyor. Galataport ihalesinin mürekkebi kurumadan karşımıza Dubai Towers çıkıyor. Üçüncü köprü yapılmasın derken, Kadir Topbaş "Istanbul'a birkaç köprü daha olabilir" müjdesi veriyor! Malatya'daki çocuk yuvası rezaleti ve onun gerisindeki kadrolaşma çıkıyor. Sakal-ı Şerif olayı, Rektör Yücel Aşkın'ın tutuklanması, Orhan Pamuk'un Nobel adaylığı palavrası, daha hangi birini sayayım? Kuzey Irak'ta kırmızı çizgilerimiz siliniyor, hükümetimiz zafer kazanmış havasında AB'nin ancak savaş kaybetmiş bir ülkeye dayatılacak koşullarını imzalıyor.Bütün bunlar olup biterken Türkiye AB'ye giriyor görüntüsü altında şeriata doğru yolalıyor. Uyuyan halkımız uyandığında bir de bakacak ki memleket resmen satılmış, cumhuriyet elden gitmiş, doğa ölmüş, kendi yurtsuz kalmış, evladı ziyan zebil olmuş.Atatürk ve İstiklal kahramanları, Cumhuriyet'i parçalanmış bir imparatorluğun enkazı üzerinde aydınlık duygular ve yepyeni umutlarla kurmuşlardı. Bilim yolundan çağdaş uygarlıklar düzeyine yükselmeyi amaçlayan bir projeydi

Yazının Devamı

Çocuk ihalesi!

28 Ekim 2005

"Her şeyi ihale konusu yapan, özelleştiren AKP, sonunda devletin koruması altındaki çocukların bakım ve hizmet işlerini de ihaleyle özelleştirmiş! Çocuk yuvasında ihtiyaç duyulan bakım ve hizmet personeli için ihale açmış. Alınacak personelle ilgili ne eğitim, ne liyakat, hiçbir koşul konmadığı için ihaleyi en düşük fiyatı veren firma kazanmış. Firma da sadece kârı düşündüğü için en eğitimsiz, en ucuza çalıştıracağı ve neredeyse tamamı ilkokul mezunu olan kişileri burada görevlendirmiş. Halen görevinin başında olan bakıcı kadınlardan biriyle konuştum. Bana, siz de bu işi çok abarttınız, benim dört çocuğum var, onları da döverek eğitiyorum, diye sitem etti. Sosyal Hizmetler İl Müdürü, çok sayıda soruşturma geçirmiş, o görevde bir gün bile tutulmaması gereken bir kişi... Yuva, İl Müdürlüğü tarafından en son 3 Eylül günü denetlenmiş ve sorun yok diye rapor tutulmuş." Çocuk yuvasındaki vahşeti yerinde incelemek üzere Malatya'ya giden CHP heyetinden İzmir Milletvekili Erdal Karademir'e gördüklerini, duyduklarını soruyoruz. Buyurun: Obez liginde dünya 29'uncusu olmuşuz. Yarışmaya, müteahhit - siyasetçi - bürokrat üçlüsüyle katılsak birinci olurduk. Malatya Çocuk Yuvası'nda

Yazının Devamı