"Küreselleşmeciler, bizi 'statüko' ile 'değişim' arasında sıkıştırdılar. İkisi arasında tercih yapmaya zorladılar. Sosyal devlet sayesinde elde ettiğimiz parasız eğitim, parasız sağlık gibi pek çok kazanımla birlikte bizim de şikâyetçi olduğumuz banka hortumlamalarını, verimsiz KİT'leri, üretemeyen köylüyü, hantal bürokrasiyi, vs.'yi de statüko, eski düzen diye tanımladılar. Bunun karşısına tek seçenek olarak kulağa hoş gelen ama içeriği belirsiz 'değişim'i koydular. Değişimle birlikte gelinen nokta şu oldu: Eskiden örneğin bir öğretmen, maaşıyla iyi kötü geçinebilirdi. Değişimle birlikte ikinci iş yapmak zorunda kaldı. Yasak olmasına karşın buna resmen göz yumuldu. Daha kötüsü öğrencisiyle parasal ilişkiye sokuldu. Özel kurslarda evinde özel ders verip parasını almaya mecbur bırakıldı.Statüko zamanında çocukların eğitim masrafları anne babalar için bugünkü kadar sorun değildi. Çünkü çocuklar genellikle parasız devlet okullarında okurdu. Değişim süreciyle birlikte devlet okullarının kalitesi düşürüldü, özel okul, özel kurs, özel dershane masrafları çıktı.Statüko döneminde herkes devletin verdiği sağlık hizmetlerinden iyi kötü yararlanırdı. Giderek o sektör de çökertiliyor. Parasız
- AB, Kıbrıs'ta sözünü tutsun...Şansölye, bu sözü AB platformlarında söylese belki yararı olur. Ama orada söylemesi gerekeni burada söylüyor.En önemli konu ise es geçiliyor...Almanya'da halen 100 bin gurbetçinin çifte vatandaş olduğu için Alman vatandaşlığından atılması söz konusu... Başbakan, bu en önemli sorunu Schröder'e yansıttı mı? Çözüm istedi mi? Ne yanıt aldı? Gazetelerde göremiyoruz... Schröder, Rum Patriği'nden "Ekümenik" diye söz etmiş. ABD Büyükelçisi Edelman aynı şeyi yaptığında tozu dumana katmıştık ama bu defa ses seda yok.Esas merak ettiklerimiz ama medyada göremediklerimiz işte bunlar.Erdoğan, Schröder'e, Alman Federal Meclisinin Ermenilerle ilgili aldığı kararı hatırlatıyor... Schröder, karşılık olarak Erdoğan'a bir Alman sözünü anımsatarak gırgırını geçiyor:- Açık denizlerde ve parlamentolarda işiniz Allah'a kalmıştır...Alman basını, Schröder'in Türkiye gezisini suya sabuna dokunmadan geçiştirdiğini yazıyor.Schröder, belli ki vermeden almayı biliyor... Bizimkiler ise Almanya Başbakanı ile yan yana fotoğraf çektirmeyi yeterli buluyor, misafiri üzmemek için memleket ve halkın sorunlarını gündeme bile getirmiyor! Almanya Başbakanı Gerhard Schröder"in iki gündür
- Bu parlamento, kadını erkek, erkeği kadın yapma dışında her şeye muktedirdir, havasını basarak meydan okudu. Gelin bilvesile Sayın Arınç'a birkaç soru soralım:Kadını erkek yapma dışında her şeye muktedir olduğunu söylediğiniz bu parlamento: AB'nin, ABD'nin, İMF'nin "Çıkarın" dediği yasaları çıkarmamaya... "Çıkarmayın" dediği yasaları çıkarmaya... Dokunulmazlıkları sınırlandırmaya... İçindeki karşılıksız çek, ihaleye fesat karıştırma, hileli iflas vs. sanıklarını yargıya götürmeye... Amerika ile İncirlik konusunda gizli görüşmeler yapan hükümete, "Getirin, bu konuyu Millet Meclisi'nde görüşelim" demeye falan da muktedir midir? Meclis Başkanı Bülent Arınç, Anayasa Mahkemesi'ne meydan okuyan sözleriyle haftanın adamı oldu... Adıyla sanıyla her gün sütunlarda. Aslında Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, AKP'ye yardımcı olmuştu. AKP'nin kendi tabanına, "Ne yapalım türban yasağını kaldırmamıza Anayasa engel" deme imkânı sağlamıştı. Bülent Arınç, teşekkür edeceği yerde Bumin'e hücum etti. CNN Türk'te geçen pazar Nur Batur ve Fikret Bila'nın birbirinden güzel sorularını cevaplarken: İstanbul'da son bir yılda 1 milyar dolarlık lüks konut satılmış. Görüldüğü gibi, Türkiye'de güzel
- Bu konularda Halil İnalcık gibi itibar sahibi Türk tarihçileri ne diyor? Merakı giderelim. Bakın Halil İnalcık, Büyük Ödül'ü alırken yaptığı konuşmada ne diyor: (1 Ekim 2003 Radikal'de Gündüz Aktan'ın sütunundan)- Batı'nın şimdiki tavrı 1850'den başlayan 'Şark Meselesi' alışkanlıklarının değişmediğini göstermektedir. Batı, bugün de Türkiye'yi kendi politikaları çizgisinde yürümeye zorlamak için etnik ayrılıkları kışkırtarak, tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi, müdahaleci, vesayetçi baskı metotlarını başka bir kamuflaj altında devam ettirmek peşindedir. Batı, bütün bunları 'Islahat Fermanı' zamanındaki gibi, Türkiye'nin Batı hukuku ve insan hakları standartlarına uygun hale getirilmesi için yapmak gerekliliğine bizi inandırmak istiyor... Türkiye, dünya milletleri arasında yalnız bir ülkedir. Tarihten gelen dinmez bir husumetin daima hedefi olmuştur, olmaktadır... Bugün sözde Ermeni davası, Batı parlamentolarında ayakta alkışlanarak benimseniyorsa, bu sadece bize tarihi husumet psikozunun asla ölmediğini gösteriyor... Siyaset Meydanı programında Ermeni soykırımı tartışılıyor... Etyen Mahçupyan, tarafsız tarihçilerin ne dediğinin merakı içinde Prof. Hikmet Özdemir'e soruyor:
- Eskiden köylere yol, su, elektrik gibi hizmetleri Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü götürürdü. AKP reform(!) yaptı, bu genel müdürlüğü kapattı. O hizmetleri artık İl Özel İdareleri verecek dedi. Şimdiye kadar hiçbir hizmet görmedik. Belediye başkanlarına gidiyoruz, ben daha şehre hizmet veremiyorum, nerede kaldı size vermek, diyorlar. Sağlık hizmetlerinde de reform(!) yaptılar. Defin ruhsatlarını artık muhtarlar değil, en yakın sağlık ocağındaki doktor ya da şehirdeki hastaneler verecek, dediler. Erzurum'un sekiz ayı kar, kış. Yollar kapalı. Adam nasıl gitsin sağlık ocağına? Devletin bize verdiği maaş 119 milyon lira. Ama cebimizden ödememiz gereken aylık Bağ - Kur primi 160 - 180 milyon lira... Bu arada muhtarların CHP'li Haluk Koç'la görüşürken iktidara ateş püskürmesi, ardından AKP'li Grup Başkan Vekili Faruk Çelik'le konuşurken iktidarı yağlaması çok dikkati çekti. Tahir Sağsöz, Erzurum'un İstasyon Mahallesi Muhtarı... Dün, Türkiye Muhtarlar Derneği yöneticileriyle birlikte sorunlarını anlatmak üzere geldiği TBMM'de arkadaşımız Fahrettin Fidan'a içini döktü... ABD'nin Nevado-Reno Üniversitesi'nde insan hücresi taşıyan koyun üretilmiş. Koyun hücresi taşıyan insanlardan
Onlara göre Türkiye her konuda haksızdır! Konu AB mi? AB'nin olur olmaz taleplerini "Adamlar haklı, uyuma mecburuz, kriterler böyle" diye bıkmadan yazarlar... İstekleri derhal yerine getirmemizi isterler... Aynı AB'nin bize verip tutmadığı sözleri, çifte standartları asla anımsamazlar... Konu Kıbrıs mı? Çözümsüzlüğün suçlusu Türkiye ve Denktaş'tır. Bunu döne döne yazarlar da... Örneğin eski Rum yöneticilerinden Glafkos Klerides'in, "Biz de bu konuda hatalıyız" diye başlayan itiraflarını es geçerler."Türkler, 30 bin Kürt'ü öldürmüştür" derler de, o Kürtlerin dağlarda eli silahlı ne aradığını kesinlikle sormazlar. Basılan karakollarda öldürülen askerleri, polisleri... Köylerde katledilen çoluk çocuğu... Öğretmenleri, doktorları, memurları hep unuturlar. Ermeniler konusunda da biz haksız, soykırım diyenler haklıdır.Cumhuriyet tarihi resmi tarihtir. Baştan aşağı yalandır. Emperyalizmin çıkarlarına göre şekillenmiş tarih doğrudur. Kimi "gazeteci", kimi "sanatçı", kimi "eski diplomat"tır bunların. Dış dünya tarafından desteklenir, hangi kanalı açsanız karşınıza çıkarlar. Kimi zaman memleketi bir dış gezi karşılığı bile satarlar. Çok ilginç tiplerdir "İçimizdeki İrlandalılar"...
Kıbrıs'ın en dikkat çeken özelliği sessizliği... Özellikle geceleri sessizlik adeta kulaklarınıza basınç yapıyor. Hava temiz mi temiz. Geceleri portakal çiçeği kokuyor. Tatil için gerçek bir cennet...Ne var ki Türkiye'den her gelene aynı gözle bakılmıyor.Asil Nadir'in "Kıbrıs" gazetesi, dün Türkiye'den pasaportla gelinmesini öneren satırlara yer vermişti.Çünkü feribota atlayan cebinde beş parasız Kıbrıs'a macera aramaya koşuyor. KKTC sakinleri, son zamanlarda hırsızlığın bu yüzden rekor boyutlara ulaştığını söylüyor...Kıbrıslı dostlarla çözüm üzerinde konuşuyoruz... Biri:- Şu noktayı gözden kaçırmayın, diyor. KKTC halkının yüzde 80'i cebinde Rum kimliği ve Rum pasaportu taşıyor. Yarın Rumlar KKTC Türklerinin kendi vatandaşları olduğunu öne sürerek bugün akla gelmeyen kimi dayatmalarda bulunabilirler... Kıbrıs ilginç bir parçamız... Dünkü mevzuya ek... Ankara'da Çayyolu Metrosu'nun üzerinde bitiş tarihi olarak 2004 yılı nisan ayı belirtiliyor. Yıl 2005, aylardan nisan, günlerden cuma... Çayyolu Metrosu'nun inşaatı sürüyor. Tabela orada duruyor. Kıbrıs hem yakın hem uzak bir parçamız... İstanbul'dan Ankara uçakla 45 dakika... Kıbrıs ise sadece yarım saat ötede; 1 saat 15 dakika...
Almanya'dan Dr. Seda Türköz, "Memleket temel çöplüğüne döndü" diyor. Doğrudur. Memleket fiyaka için atılan temel çöplüğüdür. Dr. Türköz, Almanya'yı anlatıyor:- Burada bir uygulama var, başlanan projeye ilk kazma vurulmadan bir tabela asılıyor, inşaatın ne zaman başladığı, ne zaman bitirileceği üzerine kocaman yazılıyor... İnşaat genellikle açıklanan tarihte bitiriliyor. Açılışlara genellikle hangi kurumu, şehri ilgilendiriyorsa onun seçilmişleri veya yüksek bürokratları geliyor...Burada devlet adamları temel atma törenlerine pek az giderler. Daha çok açılış törenlerinde görünürler. Onlar da büyük projelerin açılış törenleridir. Büyük bir tren hattı ya da havaalanı falan gibi... Bizde de öyle olmalı... Siyasetçiler anlamlı projelerin açılışını yapmalı...İyi de, o zaman nasıl iş yapmış görünecek bizim siyaset erbabı?.. Akhisar'da sigara fabrikasının temeli 1977 yılında atılmış. Bugüne dek aradan 28 yıl geçmiş, ilk yıllarda işe başlayan işçiler çoktan emekli olmuş. Ama fabrika hâlâ faaliyete geçmemiş. Geçenlerde bu inşaata 28 yılda 20 trilyon harcandığını yazmıştık. CHP'li Mustafa Gazalcı düzeltti. Meğer bugüne dek harcanan para 220 trilyon imiş. 20 trilyon daha harcanırsa fabrika