Bilirkişi raporunda ne var, ne yok diye sorarsanız...Raporun en çarpıcı yanı SSKnin uğradığı 1.8 trilyon liralık zararın SSK Sağlık İşleri ve İlaç Eczacılık Daire Başkanlığı bürokratlarından yasal faiziyle birlikte tahsil edilmesinin önerilmesi...Kim bu bürokratlar? SSK Eczacılık Daire Başkan Vekili Hülya Özdemir, Genel Müdür Yrd. Vekili Prof. Gülşen Terakye, Genel Müdür Vekili Servet Rüştü Karahan, Kurum Başkan Vekili Nazmi Güleyüboğlu, ihale yetkilisi durumundaki yönetim kurulu üyeleri Prof. Servet Rüştü Karahan, Nazmi Güleyüboğlu ile diğer üyeler Yener Kaya, Şeref Sümer, Zehra İnci Koyuncu ve Sait Ersoy... Bilirkişi raporunda bu kişiler hakkında ayrıca "görevi kötüye kullanmak"tan işlem öneriliyor. Roche firmasının SSKye neorecormon adlı ilacı fahiş fiyatla satması ve kurumu zarara uğratmasıyla ilgili davaya bugün devam edilecek... Bugün "Bilirkişi raporu" doğrultusunda karar verilmesi bekleniyor... Başbakan Erdoğan, Bushla 8 dakika görüşmüş. Bunun yarısı tercümeye, yarısı da Bilal Erdoğanın durumuna gittiğine göre, ABDyle aramızda sorun yok demektir... Hükümet, AB konusunda durdu. Acaba niye? AB yaklaşık bir ay önce Türkiyeye bir protokol metni gönderdi. Ankara Anlaşmasını
Bir siyasi çizgi saptamak... Ülkenin sorunlarına çözüm aramak... Projeler üretmek... İktidar alternatifi olarak kitlelere umut vermek... CHPnin yapması gereken ama yapmadığı budur...CHP, bu haliyle kendisine oy veren cumhuriyetçi, laik, ilerici, çağdaş, hayatını emeğiyle kazanan milyonlara ihanet halindedir... Ama bu yüzden kimse dertlenmemektedir. Çoğunluk için sıkıntıya girmeden, el cepte milletvekili rozetiyle dolaşmak daha hoş ve keyiflidir. Genel Başkanın tek çabası ise genel başkanlık koltuğunu altında tutmaktadır. İktidar onun için gereksiz bir risktir. O yüzden CHP otobüsünün direksiyonunda oturmakta ama aracı hareket ettirmemekte, sadece şoför mahallinde oturmanın keyfini sürmektedir...CHP şu anda demokrasinin bir hastalığıdır. Kendileri için keyifli, toplum için acılı bir hastalık... Gazetelerde kampanyalar... Türkiye muhalefetini arıyor... Neden? Çünkü CHP muhalefet partisi görevini yapamıyor. İktidar alternatifi kimliğini kazanamıyor. Koskoca parti, 171 milletvekiline rağmen bir köşe yazarı kadar etkili değil... Birkaç soru önergesi... Birkaç basın toplantısı... Genel Başkanın haftada bir yaptığı ve gazetelere iki paragrafı yansıyan sıradan bir konuşma... Onur Öymen,
İşin ilginci... Sakarya Sulh Ceza Mahkemesi ve itiraz üzerine konuyu inceleyen üst mahkeme 2. Asliye Ceza, hadislere ve dini izahlara dayandırılan iddiayı, tekzip olarak uygun görüyor. Yayınını şart koşuyor.Sabah Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, dün bu hukuk uygulamasının laikliğe aykırı yönünü vurguluyor ve çok tehlikeli bir yola girildiğini haber veriyordu. Doğrudur. Ama sormak da gerekir... Acaba basın olarak laikliği ancak böyle durumlar ortaya çıkınca mı hatırlayacağız? Acaba medyanın geneli iki yıldır ne tarafa omuz veriyor, laikliğe mi, yoksa dinci siyasete mi? Ömer Öngüt adlı tarikat şeyhi, yazdığı kitapta organ naklini günah ilan ediyor. Organ bağışlayanların cehennemde yanacağını ilan ediyor. Sabah gazetesi de bu kitabı haber yapıyor. Sahte hadislere dayandığını belirtiyor. Derken Ömer Öngüt, Sabaha tekzip gönderiyor. Yarım sayfa uzunluğundaki tekzipte yine hadis ve din kurallarına dayanarak organ naklinin yanlışlığını savunuyor. Tesadüfe bakın: AKPnin ABDyle arasının limonileşmesine parelel olarak, bizim ülkedeki hararetli AKP destekçileri de AKPyi eleştirmeye başladılar... BBCnin (ABD ile aramızı açan) anketine göre, Türkiyede Amerikan karşıtlığı yüzde 82,
"...Dünya aynen Nazi dönemi gibi bir döneme girdi. Ben bu yeni döneme Halk emperyalizmi diyorum. Çünkü Amerikan halkı, Almanlar gibi üstün insan olduğuna ve dünyayı idare etmeleri gerektiğine inandırıldı. Şimdi bu halkın çoğunluğu Iraktaki savaşı, cinayetleri, işgalleri, cezaevlerindeki işkenceleri, ırza geçmeleri onaylıyor. Geçen hafta bir Amerikan generali, bazı insanları öldürmenin çok zevkli bir iş olduğunu açıkladı ve bu da kabul gördü. Karşımızda bu ahlaki değersizliğe düşmüş bir halk ve onun başında da Tanrıyla konuştuğuna, ondan emir aldığına inanan bir fanatik var. Aynen Adolf Hitler gibi. Ve göreceksin, dünyayı ve Ortadoğuyu daha da fazla kan ve ateşe boğacaklar. Avrupa liderleri ayrı bir tavır gösteriyor gibi duruyorlar ama temel konularda hepsi Amerikanın emrinde..."Aslında Amerikan halkının tavrı geçen savaş dönemlerinde de pek farklı olmadı. Amerikan halkı ancak tabutlar gelmeye başladığında durumun farkına varıyor. Amerika, Ortadoğuda ancak ağır silleler yerse durdurulacak. O görünüyor. Zülfü Livaneli, köşesinde Yunanlı besteci Mikis Theodorakisin, Bush ve Amerika halkı için söylediklerini yazdı... Doğrusu Theodorakisin görüşleri hayli etkileyici ve düşündürücü...
Daha önce de Evrensel gazetesi bir karikatür yüzünden Tayyip Erdoğana 10 milyar lira ödemişti.Tayyip Erdoğan, karikatüre dava açan ilk başbakan...Üstelik "Bir şiir yüzünden aylarca hapis yattım" diye yakınan ve "Demokrasinin değerini anladım" diye konuşan bir siyasetçi kendileri...Mahkeme kararında "Başbakanı komik duruma düşürmeyin" deniyor.Acaba karikatürleri yasaklamak siyasetçilerin komik duruma düşmesini önler mi?Üzerinde düşünmek gerekiyor.İngilterede Tony Blairi Bushun köpeği gibi gösteren karikatürler yayımlandı. Kimsenin aklına çizerleri mahkemeye vermek gelmedi.Çünkü karikatür bir sanat dalı, bir ifade biçimi, bir eleştiri tarzı...Türkiye, AB sürecinde demokratlaşan bir ülke mi? Yoksa sıkıyönetim mi yaşıyor? Pek anlaşılmıyor. Anlaşılan bizi bu kafayla ABye almayacaklarıdır.Yalnız başbakanlar karikatürleri mahkûm ettirdiği için değil...Demokrat ve aydınları bu tür vakalar karşısında susup oturduğu için de bizimki gibi ülkeyi Avrupalı saymazlar. Musa Kartın Cumhuriyette çizdiği, imam hatip liselerini ip yumağı, Başbakanı da yumağa dolaşmış kedi olarak gösteren karikatürüne mahkeme 5 milyar lira tazminat cezası verdi... "Rimi Rimi Ley" Eurovisiona yarışma için değil, ABye
Durumu Çapa Tıp Fakültesi Hastanesinden soruşturduk...Aynı işlemler orada 400 milyon liraya yapılıyor...İşlemleri Çapada yarım günde hallettik... Sonunda beyin MRında "sinüzit" göründü...Eğer tetkikleri özel hastanede yaptırmış olsak bir sinüzit teşhisi 2.5 milyar liraya patlayacaktı... O bir yana... Karşımıza çıkan fiyatlar gelecekle ilgili endişeler yarattı bizde. SSK hastaneleri devlete devrediliyor. Oradan belediyelere devredileceği söyleniyor. Sağlığın yeniden yapılanma adı altında giderek özelleştiğini, kentlerin sağında solunda mantar gibi özel hastanelerin bittiğini görüyoruz... Sağlık hızla özelleşiyor. Özelleştikçe karşımıza çıkan rakamlar akıl almaz boyutlara ulaşıyor. Ufuktaki manzara pek sağlıklı görünmüyor. Geçenlerde şakaklarımda bir uyuşma belirdi. Dostlar, "Sen en iyisi bir nöroloğa görün" dediler. Özel bir hastanede bir hanım nöroloğa muayene olduk. Hanımefendi kimi tetkikler istedi... Beyin MRı... Boyun MRı... Kan tahlilleri... EMG... Bu dört işlemin fiyatı, Amerikan Hastanesinde 2.5 milyar lira tutuyordu... Florence Nightingale Hastanesini aradık. Fiyat aşağı yukarı aynı. Özel hastaneler genel olarak bir fiyat birliğine gitmişler. Özel sigortamız yok. SSK
- Komisyonun talepleri sizin için sürpriz mi oldu? - Hayır. Çünkü bu talepler demokrasinin şartlarındandır. Din özel alana ait bir meseledir, Türkiye bunu kamusal alana ait mesele olarak görme yanlışı içinde olagelmiştir. Ben bu taleplerin geleceğini yıllardır söylüyorum.- Tayyip Erdoğan, konuyu gerekirse Meclise götürürüz... Abdullah Gül, Avrupa bu konuya karışamaz... Bülent Arınç da, Türkiyede din ve ahlak kültürü dersi var, zorunlu din dersi zaten yok, diyor. Bütün bunlara siz ne diyorsunuz? - Bu lafların hiçbir kıymeti harbiyesi yok diyorum. Ya bu istenenleri yapacaklar ya da ABden vazgeçecekler. Meclise götürürüz lafı, sadece tribünlere oynamaktır. AB, aynı şeyleri Yunanistandan istediğinde, onlar da bu bizim iç meselemizdir, karışamazsınız, demişler ama sonuçta ABnin dediğini yapmak zorunda kalmışlardı. Bülent Arınça gelince... Türkiyede din kültürü dersi adı altında İslam dininin propagandasının yapıldığını... Dahası, sadece felsefinin değil muamelatının öğretildiğini galiba bir tek o bilmiyor. Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan komisyon raporunda iki çarpıcı talep yer aldı: Nüfus cüzdanlarından din hanesini kaldırın, zorunlu din dersi uygulamasına son verin. Bu taleplere
- Milliyetçilik alçakların son sığınağıdır...Söz Samuel Johnsona ait... İngilizcesi şöyle: "Patriotism is the last refuge of the scoundrel."Sığınak olarak belirtilen yer gerçi "vatanseverlik"... Ama "milliyetçilik" de aynı işlevi görmüştür. Cumhuriyetten bu yana tüm sağ partilerin programında yer almıştır. Ne var ki en büyük satışlar da "Vatan - millet - Sakarya" edebiyatıyla süslü milliyetçi nutuklar eşliğinde yapılmış, ülke bu nutuklar eşliğinde soyulmuş, bu nutuklarla emperyalizmin kucağına oturtulmuştur.Nedir gerçek milliyetçilik? Uğur Mumcu anlatıyor:- Milliyetçilik, "vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak" edebiyatı değil, ulusun, ülkenin çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak, yani tam bağımsızlıktır... Yurt topraklarını, yurdunu, halkını yabancıların askeri siyasal ve ekonomik sömürüsünden korumak demektir...Atatürk milliyetçiliği budur... Irkçılık, ayrımcılık, şovenizm içermeyen, ülkenin ve halkın çıkarlarını savunmaya dönük model...Son zamanlarda gerçek milliyetçilik, ırkçı ve şoven milliyetçilik ile kasten karıştırılıyor. Böylece mandacılığa yol açılıyor. Mandacı ruhu paylaşmayanlar, gerçek milliyetçilik anlayışı çevresinde birleşmek durumundadır... Çetin Altan,