Hedefe Irakta iş yapan yabancı şirketlerin çalışanları, o şirketlere mal taşıyan TIR şoförleri, son olarak da bu ülkede görev yapan gazeteciler eklendi...Zaman içindeki bu hedef kaymasının sonucunda...Direnişçilere olan sempati giderek antipatiye dönüşüyor. Fransız gazetecilere yönelik eylemde olduğu gibi... Müslümanlar Iraklı din kardeşlerine diş bilemeye başlıyor... Desteğini çekiyor.Dünya kamuoyu, işgalci ABDye duyduğu öfkeyi yavaş yavaş unutuyor, direnişçileri terörist yerine koyarak ABDnin yanına geçiyor...George Bush yönetimi rahatlıyor...Iraklı direnişçiler bu kadar aptal mı? İnsan, sonucun aleyhine olduğunu göre göre bu tür eylemler yapar mı? Soruları uzatmadan kafalarda oluşmaya başlayan bir soru işaretini buraya iliştirelim:"Acaba bunları yapanlar gerçekten direnişçiler midir? Yoksa direnişçi görüntüsü adı altında işgalcilerin örgütlediği ve yönlendirdiği birtakım taşaron örgütler mi? Ne dersiniz?" Iraklı direnişçilerin ilk başlardaki hedefi doğrudan işgalci Amerikan askerleriydi. Her gün birer ikişer Amerikan askeri vuruluyor, ABD dünyanın gözünde zaafa uğruyor, Bush yönetimi kendi kamuoyunda güç duruma düşüyordu. Zaman içinde hedefte değişiklik gözlendi...
Siviller için "Smokin" yanında "koyu renk elbise" gibi bir alternatife yer verilmiyor.Ancak Başbakan, Bakanlar ve Meclis Başkanı bu kıyafet bütünlüğüne (zorunluğuna) uymuyor ve davete takım elbiseyle gidiyorlar... Smokin kendilerine ne ifade eder? Neden kravat takarlar da smokin giymezler? Smokin giymenin kendileri açısından ne sakıncası vardır? Bilmiyoruz... Ama görüyoruz ki davet sahibinin koyduğu kurala saygılı değiller... Üstüne üstlük kuralı delmekte de sakınca görmüyorlar.***Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer verdiği davetlere türbanlı eşi olan AKPlileri "eşsiz" çağırıyor. Bu uygulama zaman zaman eleştiriliyor... Deniyor ki:- Cumhurbaşkanı böyle yapacağı yerde AKPlileri davetlere eşli çağırmalı ancak hanımlar için başı açık olma şartı koymalıdır... Böylesi daha zarif olur...Geçen yıl 29 Ekim resepsiyonunda bu görüşü naklettiğimiz bir köşk yetkilisi:- Eğer öyle yaparsak kapıda olaylar çıkar, türbanlı eşler zorla girer, demişti.Bu görüşü pek kabule değer bulmamıştık...Genelkurmay Başkanının daveti Çankayanın o konuda haklı olduğunu gösteriyor...AKPli zevat protokol, kural, davet sahibine saygı falan dinlemiyor... Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkökün 30 Ağustos gecesi
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı M. Ali Şahini kutlamayı unutmayalım. "En doğru"yu o söyledi: "Olimpiyatlarda başarısızdık..."70 milyonluk ülke, 3ü halterden topu topu 10 madalya mı almalıydı?Kimi babalar vardır... Evini terk eder. Eşini çocuklarını arayıp sormaz... Yıllar sonra çocuklarından birinin zengin olduğunu duyunca "Ben senin babanım yavrum" diye çıkagelir, para dilenir...İşte biz sporda milletçe öyleyiz...Sporcu kendi çabasıyla bir yerlere gelene kadar kimse yüzüne bakmıyor. Ne zaman ki sporcunun madalya umudu doğuyor. Ulus sıraya giriyor:- Senden zafer bekliyoruz yavrum. 70 milyon senin için dua ediyor. Vatan millet senden madalya bekliyor. Vur yavrum, altın için vur.Sırtına 70 milyonun yükü binen sporcuda motivasyon mu kalır? 17 yaşındaki boksörümüz o yüzden gümüş madalya aldığı için sevinemedi, kahroldu.***TRTyi de kutlayalım... Güven Göktaş, Hüseyin Başaran, Avni Küpeli başta olmak üzere tüm TRT spikerleri olimpiyatları bize ustaca naklettiler...Atletizm alanında Türkiyenin bir numaralı spikeri olan Güven Göktaşa Hıncal Uluçun sütununda yönelttiği saldırı ise tek kelimeyle utanç vericiydi... Olimpiyatların açılışı da kapanışı da daha önceki olimpiyatlara göre daha
Mülkiye 1967 mezunlarının çıkardığı Kazgan dergisinde arkadaşları böyle esprili dille anlatmışlar kendisini... Kimi mi? Kısa bir süre öncesine kadar Atina Büyükelçimiz olan, birkaç gün önce ilk "sivil" olarak Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği görevine başlayan Yiğit Alpoganı...Bilvesile yeni görevinde başarılar diliyoruz kendisine... "1945in Denizcilik Bayramında, İzmirde bir paşa yavrusu olarak doğan Yiğit Karşıyaka kızlarının 1960lardaki ilk göz ağrısıdır. Crete Monce High Schoola gitmeden evvel Güzelyalıda güzel bir kızla geçirdiği hoş veda gecesi dillere destan olmuş ve Chicaconun Al Capone Bulletin dergisinde de tefrika edilmiştir. Amerika dönüşünde Karşıyakaya benzemesi nedeniyle Bahçelievlere yerleşmeyi tercih etmiş ve 1963te girdiği Mülkiyede bir an önce hızlı bir büyükelçi olabilmek için hızla ders çalışarak dört yılda son sınıfa gelmiştir. Gönlübolun (Mülkiyenin en popüler hocalarından Prof. Mehmet Gönlübol) kendisine teşekkür ettiği tek fert olan Yiğit Dışişleri kadrolarının muhtarlarındandır. Patentini almış bulunduğu "California Dreamin" melodisi yolunda başarıyla ilerlemesi ve Melih Esenbelin yerini alması, yakın vadede Leyla Erduranın dedikodu sütunlarında
- Yolsuzluk, kara para vs. gibi suçlarla mücadelede temel bir uluslararası sözleşme var: Palermo Sözleşmesi. Bu sözleşme bizim dönemimizde Meclisten geçti. Ama bu sözleşmenin bazı esaslarıyla ilgili yasalar hâlâ çıkarılmadı. Ayrıca "Çıkar Örgütleriyle Mücadele Yasası" gibi yasaların da, ben görevden alındıktan hemen sonra (o gün muhalefette olan AKPlilerin desteğiyle) içi boşaltıldı. Yetmezmiş gibi bu alandaki uzman kadrolar dağıtıldı...- Başbakan, ayrıca hortumları kestiklerini de söylüyor. - Dediği doğru! Naylon fatura affı, kambiyo affı, vergi affı, orman affı... Bütün afları çıkardılar. Artık her şey serbest. İki yasama dönemi geçti Mesut Yılmazı hâlâ Yüce Divana gönderemediler. Kurdukları "Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu" ise doğura doğura fare doğurdu. - Size gelip, bize yardımcı olur musunuz deseler yardım eder misiniz? - Reform adı altında devletin müfettişlerini bile ortadan kaldırmak isteyenlerin böyle bir şey yapacaklarına siz inanıyor musunuz? Kaldı ki bana gelmelerine bile gerek yok. Niyetleri ciddi olsaydı şimdiye kadar gereken yasaları çıkarır, dağıtılan kadroları yeniden bir araya getirirlerdi. Tayyip Erdoğan, önceki gün Malazgirtte "Artık paralar hortumcuya değil
Ve internetten aldığı bilgiyi aktarıyor:"Platon, faşist devletin temellerini kuran felsefeyi savunan yönetici sınıfın kendisini üstün bir ırk olarak hissetmesi gerektiğini, askerlerin ırkının saf tutulması gerektiğini, üstün ırkın yetiştirilmesi için çiftleştirme yöntemlerinin uygulanmasını (en güçlü erkekler ile en güzel kadınlar seçilerek evlendirilmeli, en zayıf ve en kötü durumdakiler de birbirleriyle evlendirilmelidir), toplumda kimin kiminle evleneceğine bireylerin değil, devletin karar vermesi gerektiğini, babanın oğlunu, oğlunun babasını tanımaması gerektiğini savunan bir filozof..."Emin Şirin diyor ki:- Evet, Platonun "liberal devlet" ve "hukuk devleti" ile alakası olmayan totaliter sayılabilecek düşünceleri birçok felsefe akımını kapsayacak, detaylarıyla karşılaştırmalı anlatılacak bir felsefe eğitimi veya dersi içerisinde öğretilebilir, öğretilmelidir. Ancak "100 Temel Eser" içerisinde öğrencilere karşılaştırma imkânı vermeden, başka felsefeleri ve görüşleri anlatmadan sadece Platonu öğretmeye kalkarsanız; bu genç beyinlerde faşizmin tohumlarını atmış olursunuz. Milli Eğitim Bakanlığının bu yıl öğrencilere tavsiye ettiği "100 Temel Eser" arasında Platonun Devleti de
- Cumhurbaşkanının resepsiyonuna davet edilmiştim. Kenan Evren dönemiydi. Meğer Evren benimle konuşmak istermiş. Bir fırsatını buldu. "Senden hiç memnun değilim" dedi... "Neden efendim", diye sordum. "Sen benim karşıma geçiyorsun, bacak bacak üzerine atıp sigara içiyorsun, kahkahalar atıyorsun." İrkildim. "Efendim zatıâlinizi ilk defa görüyorum. Ben sizin karşınızda ne zaman sigara içtim", deyince de "Televizyonda içiyorsun" cevabını verdi. "Oraya çıkınca Kenan Paşa o televizyonu seyrediyor" diye düşüneceksin... Yıllar önce TRTde sohbet programları yapan Aziz Üstel, anılarını Vatanda Arda Uskana anlatıyor... Biz de oradan okuyoruz: Yabancılar topraklarımızı "para vererek satın aldıklarına" göre bizi ABye almayacaklar demektir. TRTde pazar akşamları "Stadyum" programında Faik Çetinerin yanında Bülent Yavuz ve Yılmaz Vuralı izliyoruz... Yılmaz Vural geçen ay bir bypass ameliyatı geçirdi. Sigara içmez, içki içmez. Doktorlar kalp damarlarının tıkanmasını tamamen "stres"e bağlamışlar. Hatırlayacaksınız, geçen sezon çalıştırdığı Çaykur Rizespor, Sebatspor karşısında isteksiz oynayınca şikeyi sezen Yılmaz Vural maçın ortasında sahayı terk etmiş, takımın antrenörlüğünü de bırakmıştı. Bu
"İşler cezaevlerinde duygusal yürümez, oraya adam şeker çaldığı için gelmez, öyle bile olsa içeride rahat durmaz. Biz ne yaparız, onun rahat durmasını sağlarız çünkü biz orada devleti temsil ederiz. Kendini devletten üstün sanan kişiler olur ona devletin gücünü gösteririz. Dayak işkence cezaevlerinin gerçeklerindendir. Zaten rahat duran adam bunlara uğramaz.Gelelim Palaya, Pala orada çalışan sıradan biri değildir. O başgardiyandır infaz işlerini işkenceleri yapan bir emir kuludur. Orada kimseye kendi kafasına göre iş yaptırılmaz.Anlattıkları orada tamamen gerçeği yansıtan geçmişin izleridir. Oranın sorumluluğu şu an ona aittir, valiliğin izniyle iş yapmaktadır. Palanın oradan gitmesi gibi bir sorun asla yoktur ama valiliğe gelen anlattığı şiddet konusundaki eleştirilerden dolayı bahsedeceği 3 şeyden yalnız 1ini söylemesi için ricada bulunulmuştur.Palanın bu anlattıkları Metin Akpınar, Ferhan Şensoy tarafından film karelerine aktarılmış ve ekimde vizyona girecek bir film çekilmiştir. Yaşayan bir tarihi yok etmek midir Türk milletinin amacı yoksa ondan hesap sormak mıdır geçmişi için yoksa onu korumak mıdır her şeye rağmen..." Sinop Cezaevini gezen turistlere "Pala" lakaplı rehberin