Doğalgaz: 10 Jeotermal: 0

24 Nisan 2012

Yaklaşık yedi yıl önce röportaj yaptığım dönemin doğalgaz yetkilileri 10 yıl içinde en az kentin üçte birini abone yapmayı hedeflediklerini söylemişlerdi.

Ne yalan söyleyeyim o gün bunun gerçekleşeceğine inanmamıştım. Ama yanılmışım.

İzmirgaz Genel Müdürü Burçin Yandımata’nın verdiği bilgilere göre, bu kentte artık 300 bin ev ya da işyerinde doğalgaz kullanılıyor.

Yani İzmir’deki konut ya da işyerlerinin yaklaşık üçte biri artık doğalgazın rahatlığını yaşıyor.

Şirketin 2012 hedefi ise tam 125 bin yeni abone. Bu güne kadarki performansları göz önünde bulundurulduğunda bu hedefe de kolayca ulaşacakları görülüyor.

Yıl sonuna kadar İzmir’de kaçak olmayan, doğalgaz alma özelliğine sahip yapıların en az yüzde ellisine hizmet götürüleceği anlaşılıyor.

Gerçekten alkışlanacak bir başarı. 2005 yılı ortalarında ilk abonesini yapan İzmirgaz böyle giderse 2015 yılına kadar neredeyse İzmir’in tamamına doğalgaz götürmüş olacak.

* * *

Yazının Devamı

Kılıçdaroğlu’nu İzmir’de mi fişlediler?

21 Nisan 2012

Kızılderililer, “Sular yükseldiğinde balıklar karıncaları, çekildiğinde ise karıncalar balıkları yer” der.

Türkiye’de de maşallah sular bir yükseliyor bir alçalıyor. Böyle olunca da birbirini yemeler hiç eksik olmuyor.

Dünün kudretli generalleri bugün cezaevinde volta atıyor. Bin yıl süreceğine kesin gözüyle bakılan süreçler 10 yılda alaşağı oluyor.

Son olarak 28 Şubat sürecinin etkin isimlerinden Çevik Bir de tutuklu emekli generaller arasına katıldı.

Savcılar o dönemle ilgili olarak ifadesini alıyor. Bir, gerçekten Türkiye gündemini sarsacak tarihi açıklamalar yapıyor.

Ayrıntılar ortaya çıktıkça son derece ilginç olaylarda ortaya çıkıyor.

* * *

Bu ilginç olaylardan biri de 19 Nisan Perşembe günü Milliyet Gazetesi’nin manşetinde Türker Karapınar imzasıyla yayınlandı.

Yazının Devamı

İzmir’in trilyonları yine boşa gitmesin

17 Nisan 2012


Sekizinci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın bir İzmir ziyareti sırasında eşi Semra Hanım da yanındaymış. Kordon’dan geçerken Semra Hanım, “Burada deniz kıyısına bir otoyol yapılsa ne güzel olur” demiş.
Bu temenniyi emir telakki eden dönemin bürokratları kısa süre sonra İzmir’de en çok tartışılacak konulardan birinin projesine start verdi.
Böylece Kordon Yolu hikayesi de başlamış oldu. O güne kadar bırakın projesini tek bir dosya kağıdına çizili planı bile bulunmayan bir iş için trilyonlarca liralık bir kamu kaynağı harcandı.
En başından beri “yapmayın” diyenler oldu elbette. Ama sözlerini dinletemediler.
Kordon Yolu’nu savunanlar İzmir’in önemli bir sorununu çözeceğini söylüyorlardı.
Ama, başı sonu düşünülmeden plansız, projesiz girişilen bu işin kendisi İzmir için daha büyük bir sorun haline geldi.

Yazının Devamı

İstemezükçüler ve isterüzükçüler

14 Nisan 2012


Özellikle 16’ın yüzyıldan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda yeniçeriler, padişah ya da sadrazamların yaptığı yeniliklere karşı ‘İstemezük’ naraları ile ayaklanırlarmış.
Bu durum 1826 tarihinde İkinci Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı kanlı bir şekilde ortadan kaldırmasına kadar devam etmiş.
Fakat attıkları nara bugün bile yeniliklere karşı gelenleri anlatmak için neredeyse sosyolojik bir kavram olarak kullanılıyor.
Ben bu kavramı ilk defa 17-18 yıl önce İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Burhan Özfatura’dan duydum.
Projelerine karşı çıkan sivil toplum örgütlerinin temsilcileri için sık sık kullanırdı.
Özellikle de Kent Plancıları, Mimarlar, İnşaat Mühendisleri odaları gibi teknik meslek odaları temsilcileri için.

Yazının Devamı

Tek gecelik aşk

10 Nisan 2012


Başlığa bakıp, yazının cinsel içerikli olacağını zannetmeyin.
Mike Figgis’in yönetmenliğini üstlendiği 1998 yılı yapımı Tek gecelik aşk filmi uzun süre tartışmalara neden olmuştu.
Geçen hafta Cumartesi günü yayınlanan yazımda, Bornova’da yapılacak Tohum Takas Şenliği’nin önemini vurgulamıştım.
O şenlikte EÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Tayfun Özkaya’nın anlattıklarını dinleyince aklıma Figgis’in bu filmi geldi.
Uluslararası şirketlerin baskısıyla çıkarılan Tohum Yasası’nın yerli üreticiyi dışa bağımlı hale getirdiğini hatırlatan Özkaya şu bilgileri verdi:
“Türk Köylüsü’nün kendi tohumunu satması yasak. İsrail ve ABD gibi ülkelerin dev şirketlerinin sattığı tohumlar da hibrit dediğimiz cinsten. Yani bunlar sadece bir kez kullanılıyor. Üretici her yıl yeniden tohum almak zorunda.”

Yazının Devamı

AK Parti’ye de kadın kotası

7 Nisan 2012


İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve bürokratları hakkındaki dava tüm CHP teşkilatını tek yürek haline getirdi.
Tüm kavgalar, gereksiz mücadeleler bir kenara bırakılarak partili belediye başkanı ve ekibine tam destek verildi.
Bu olay bence CHP İzmir teşkilatına seçime iki yıl kala kolay kolay yakalanamayacak bir enerji ve motivasyon sağladı.
Aylar sürecek yargılama süresi boyunca da bu durumun böyle devam edeceği ve teşkilatın motivasyonunu yüksek tutacağı belli.
Öte yandan rakibi AK Parti’de de ilginç gelişmeler oluyor. Seçime yönelik stratejiler partinin genel merkezinde şimdiden belirlenmeye başlamış.
Gelişmeleri AK Parti’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra en yetkili ismi olan Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başkanı Ekrem Erdem’e sordum.

Yazının Devamı

İzmir’de devlet okulları belediyelere devrediliyor

3 Nisan 2012

“Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim.”
Bu söz, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) olan Emrullah Efendi’ye ait.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı’nın şakayla karışık gündeme getirdiği bu konu, yaklaşık 100 yıl sonra gerçek oluyor.
Türkiye’de haftalardır eğitim sisteminde 4+4+4 formülü tartışıldı ve sonunda da kavga ve gürültü arasında yasallaştı.
Bu arada eğitim sisteminde devrim niteliğinde bir başka değişiklik de sessiz sedasız uygulamaya başladı.
Milli Eğitim Bakanlığı okulların tüm fiziki sorumluluğunu belediyelere devrediyor.
Hem de öyle sözle falan da değil. Bu iş için bakanlıkla yerel yönetimler arasında resmi protokoller imzalanıyor.

Yazının Devamı

Yarın aç kalmak istemiyorsanız...

31 Mart 2012


İlkokuldayken öğretmenlerimiz bize Türkiye’nin tarım ve hayvancılık ürünleri konusunda kendi kendine yeten dünyadaki birkaç ülke ülkeden biri olduğunu gururla anlatırdı.
Şimdi okullarda yerli malı haftasında öğretmenler, çocuklara anlatacak ne buluyor merak ediyorum.
Çünkü bugün tükettiğimiz gıda ürünlerinin büyük bölümü ne yazık ki ithal. İnanılır gibi değil ama mercimeği, nohutu, pirinci ve kuru fasulyeyi bile ithal ediyoruz.
İthal ürünler olmasa ekmek bile yapamaz durumdayız. Ekmek yapacak buğdayı da dışarıdan alıyoruz. İlk başlarda yalnızca muz ithal edilirdi. Şimdi her meyvenin ithali var. Arjantin’den elma, Çin’den sarımsak bile getiriyoruz.
* * *
Yağlı tohumlar, ayçicek, mısır ve soya da önemli bir ithalat ürünümüz.

Yazının Devamı