<#comment>#comment> Davos’ta bu yıl yapılmayan geleneksel balonun bıraktığı boşluktan yararlanılarak düzenlenen Türk Gecesi’ne ilgi yoğundu. Benim ilgimi ve dikkatimi çeken katılımcılar arasında George Soros, Stanley Fischer ve Jacob Frenkel gibi finans dünyasının ünlüleri dışında, Newsweek dergisinin editörü Ferit Zekeriya ve New York Times’ın dış politika yazarı Thomas Friedman da vardı.
Onlarla da konuştuktan sonra daha iyi anladım ki, dünyada tırmanan muhalefete karşın ABD Irak’ı vuracak. Böylece de dünyanın tek hâkimi olduğunu ve gerekirse kimseyi dinlemeden istediğini yapabileceğini cümle aleme göstermiş olacak. Savaş kararını daha fazla geciktirmenin, dünyada savaşa karşı muhalefeti artırdığını ve piyasalardaki belirsizliği tırmandırdığını belirten Amerikalı dostlarımız arasında bu kararın zaten alınmış olduğunu düşünenler de var. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın da bulunduğu Davos’tan ayrılmadan savaş kararının aslında alınmış olduğunu anlayacağız galiba. Savaşın önlenebileceği umudunu koruyarak geldiğim Davos’ta bu umudumun giderek azaldığını itiraf etmeliyim.
Aslında, Davos’tan gönderdiğim ilk yazıda da belirttiğim gibi, Amerika’nın, daha doğrusu Bush yönetiminin
Bu ortamda Türkiye gibi büyümesini dış pazarlardaki ihracat performansıyla destekleyen ve dış kaynak girişine bağımlı olan ülkeler için de 2003 yılı, hayatın zor geçeceği bir yıl olarak görünüyor. Özellikle Brezilya ve Türkiyedeki yeni iktidarların bir yandan mali disiplini sağlayıp faiz dışı fazla yaratırken, diğer yandan büyümeyi ve yoksullukla mücadeyi hedefleyen politikalarla bu amaca nasıl varacakları merak konusu. Davosa gelmesi beklenen Brezilyanın yeni Devlet Başkanı Inacio Lula da Silvanın burada nasıl karşılanacağı merak konusu. Bu yıl Davosta kaygı ve tedirginliğin ağır bastığı bir ortam var. Olası Irak savaşının ve ABDnin başına buyruk tavrının yarattığı kaygı ve tepkilerin ötesinde, dünya ekonomisinin yakın geleceğiyle ilgili kaygılar da ön plana çıkıyor. Ekonomi alanında herkesin dikkatini çeken "Çin mucizesi"nin dışında sözü edilen bir başarı öyküsü yok gibi. Özellikle dünya ekonomisinin ağır toplarının hiçbirinde umut verici bir tablo görünmüyor. Japonyanın büyümeye geçmesi hâlâ zor görünürken, 2002nin son çeyreğinde duraklayan ABD ekonomisinin de "Avrupanın hasta adamı" diye anılmaya başlanan Almanyanın da 2003 yılına güvenilir büyüme beklentisiyle girdiğini
<#comment>#comment> Bu yıl Davos’ta kaygı ve tedirginliğin ağır bastığı bir ortam var. Olası Irak savaşının ve ABD’nin başına buyruk tavrının yarattığı kaygı ve tepkilerin ötesinde, dünya ekonomisinin yakın geleceğiyle ilgili kaygılar da ön plana çıkıyor. Ekonomi alanında herkesin dikkatini çeken "Çin mucizesi"nin dışında sözü edilen bir başarı öyküsü yok gibi. Özellikle dünya ekonomisinin ağır toplarının hiçbirinde umut verici bir tablo görünmüyor. Japonya’nın büyümeye geçmesi hâlâ zor görünürken, 2002’nin son çeyreğinde duraklayan ABD ekonomisinin de "Avrupa’nın hasta adamı" diye anılmaya başlanan Almanya’nın da 2003 yılına güvenilir büyüme beklentisiyle girdiğini söylemek olanaksız.
Bu ortamda Türkiye gibi büyümesini dış pazarlardaki ihracat performansıyla destekleyen ve dış kaynak girişine bağımlı olan ülkeler için de 2003 yılı, hayatın zor geçeceği bir yıl olarak görünüyor. Özellikle Brezilya ve Türkiye’deki yeni iktidarların bir yandan mali disiplini sağlayıp faiz dışı fazla yaratırken, diğer yandan büyümeyi ve yoksullukla mücadeyi hedefleyen politikalarla bu amaca nasıl varacakları merak konusu. Davos’a gelmesi beklenen Brezilya’nın yeni Devlet Başkanı Inacio Lula da Silva’nın
Davosta yaptığımız iş bölümünde ben dünyadaki gelişmeleri ve eğilimleri izleyerek buradan çıkarttığımız dersleri yakalamaya çalışıyorum. Bu nedenle de özellikle ekonomik sorunlar ve açmazlar bakımından Türkiyeye benzerlik gösteren Latin Amerika ülkeleriyle ilgili tartışmaları izlemeye çalışıyorum. Tayyip Erdoğanın Davostaki performansı beğenildi. Düşüncelerini net ifade ettiği, soruları iyi yanıtladığı ve ne istediğini bilen lider izlenimi verdiği görüşü, konuşmayı izleyen Türklerin çoğunun görüşüydü. Farklı görüşte olan birkaç kişi de vardı ama Erdoğanın Türkiyeyi kişilikli bir tavırla temsil ettiği izlenimi ağır bastı. LATİN AMERİKA ÇIKMAZI oulagay@milliyet.com.tr IMF 1. Başkan Yardımcısı Anne Kruegerin katıldığı bir oturumda konuşan Peru Devlet Başkanı Alejandro Toledonun sözleri hiç de iç açıcı olmayan tabloyu gözler önüne serdi. Başkan Toledo, yanında oturan Kruegerin gözlerine bakarak son 25 yılda ABDnin ve IMFnin tavsiyeleri doğrultusunda gerçekleştirilen reformların umulan sonuçları vermediğini ve mutlaka yeni açılımlara gerek olduğunu söyledi. "Bugün Latin Amerikada ekonomik büyüme durdu, işsizlik tırmanıyor; Bana iş bul diye yalvaran insanların umutlarını yitirmeye
<#comment>#comment> Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki performansı beğenildi. Düşüncelerini net ifade ettiği, soruları iyi yanıtladığı ve ne istediğini bilen lider izlenimi verdiği görüşü, konuşmayı izleyen Türklerin çoğunun görüşüydü. Farklı görüşte olan birkaç kişi de vardı ama Erdoğan’ın Türkiye’yi kişilikli bir tavırla temsil ettiği izlenimi ağır bastı.
Davos’ta yaptığımız iş bölümünde ben dünyadaki gelişmeleri ve eğilimleri izleyerek buradan çıkarttığımız dersleri yakalamaya çalışıyorum. Bu nedenle de özellikle ekonomik sorunlar ve açmazlar bakımından Türkiye’ye benzerlik gösteren Latin Amerika ülkeleriyle ilgili tartışmaları izlemeye çalışıyorum.
LATİN AMERİKA ÇIKMAZI
IMF 1. Başkan Yardımcısı Anne Krueger’in katıldığı bir oturumda konuşan Peru Devlet Başkanı Alejandro Toledo’nun sözleri hiç de iç açıcı olmayan tabloyu gözler önüne serdi. Başkan Toledo, yanında oturan Krueger’in gözlerine bakarak son 25 yılda ABD’nin ve IMF’nin tavsiyeleri doğrultusunda gerçekleştirilen reformların umulan sonuçları vermediğini ve mutlaka yeni açılımlara gerek olduğunu söyledi. "Bugün Latin Amerika’da ekonomik büyüme durdu, işsizlik tırmanıyor; ‘Bana iş bul’ diye yalvaran insanların
Davos gündeminde Amerikaya tepki var Davostaki Dünya Ekonomik Forumunda geleneksel hale gelen cumartesi gecesi eğlencesi bu yıl yapılmıyor. Forumu düzenleyenlerin dünyanın kritik sorunlarla boğuştuğu, çok boyutlu bir "güven krizi"nin yaşandığı bir ortamda balo düzenlemenin uygun kaçmayacağını düşünerek bu kararı aldığı belirtiliyor. Bu ortamda Türkiyenin mankenli ve sazlı-sözlü Davos çıkarmasının buradan nasıl karşılanacağı da merak konusu haline geliyor. Dünya Ekonomik Forumunun bu yılki ana teması "güveni yeniden oluşturmak". Bu başlık altında öncelikle ABDdeki Enron skandalı sonrasında şirketler dünyasında oluşan güvensizlik krizinin aşılmasından söz ediliyor. GÜVEN KRİZİ Forumda resmi açılışın öncesinde yapılan ve dünyanın durumunu özetleyen oturumlarda ABD ekonomisinin 2003e hiç de parlak beklentilerle girmediği vurgulandı. 2002nin son çeyreğinde "sıfır büyüme" ile karşılaşmış olduğu tahmin edilen ABDnin 2003 yılındaki performansı konusunda ciddi kuşkular vardı. Bu durumda, İspanya ve Almanyanın da "sıfır büyüme" ile flört ettikleri bir ortamda dünya ekonomisinin geleceği için iyimser olmak pek kolay değildi. Ancak bunun da özünde 2003 Davos toplantılarındaki ana konu,
<#comment>#comment> Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda geleneksel hale gelen cumartesi gecesi eğlencesi bu yıl yapılmıyor. Forumu düzenleyenlerin dünyanın kritik sorunlarla boğuştuğu, çok boyutlu bir "güven krizi"nin yaşandığı bir ortamda balo düzenlemenin uygun kaçmayacağını düşünerek bu kararı aldığı belirtiliyor. Bu ortamda Türkiye’nin mankenli ve sazlı-sözlü Davos çıkarmasının buradan nasıl karşılanacağı da merak konusu haline geliyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun bu yılki ana teması "güveni yeniden oluşturmak". Bu başlık altında öncelikle ABD’deki Enron skandalı sonrasında şirketler dünyasında oluşan güvensizlik krizinin aşılmasından söz ediliyor.
GÜVEN KRİZİ
Ancak bunun da özünde 2003 Davos toplantılarındaki ana konu, dünyanın daha genel anlamda bir "güven açığı" ile karşı karşıya gelmiş olması. 2000 yılında Davos’a damgasını vuran bilgi teknolojisi ve telekom şirketlerinin bu yıl adı bile pek anılmazken ABD’nin ekonomik üstünlüğü ve dünya liderliği konusundaki görüş birliği de yerini yoğun bir tartışmaya bırakmış durumda.
Forum’da resmi açılışın öncesinde yapılan ve dünyanın durumunu özetleyen oturumlarda ABD ekonomisinin 2003’e hiç de parlak beklentilerle
Dünyayı izlemeye çalışıyorum, Başkan Bush ve çevresindeki "şahinler" dışında Irak savaşının haklılığını ve gerekliliğini savunan yok gibi. Dünyanın dört bir yanında savaşa ve ABDnin hegemonyacı tavrına karşı tepkiler yükseliyor. Önceki gün 32 ülkede düzenlenen savaş karşıtı gösterilere yüz binlerce kişinin katıldığı anlaşılıyor. ABDde yayımlanan Time dergisi Avrupanın Amerikaya duyduğu nefreti kapak konusu yaptı. ABD içinde de savaşa karşı tepkiler yoğunlaşırken Bushun popülaritesinin 11 Eylülden bu yana en düşük düzeye indiği belirtiliyor.Bush yönetimi altındaki Amerikanın dünya için böylesine büyük bir tehdit haline gelmesi, askeri bakımdan ABDye rakip olabilecek bir gücün kalmadığı bir dünyada, ABD yönetiminin hiçbir kural tanımadan tek başına dünyaya hükmetmek hevesinden kaynaklanıyor. ABD, kendi hegemonyasına yönelik her tehdidi güç kullanarak yok etmeyi hedeflediği için büyük bir tehdit. Gaddar Saddam yakında herhalde devre dışı kalacak ama ABD tehdidi sürecek. Bizim yeminli Amerika hayranlarıyla dünyayı yirmi yıl geriden izleyen "monşerler", bugün dünyanın nasıl bir "Amerikan tehdidi" ile karşı karşıya bulunduğunun pek farkında değiller. Onlar için Amerika hâlâ eski