Büyümenin finansmanı 2002’de de çözülemedi

29 Aralık 2002


<#comment>Bu hafta dokuzuncu yaş gününü kutlayacak olan Etiler’deki All Sports Cafe öncelikle finans kesiminde çalışan (ya da kriz içinde işini kaybeden) gençlerin rağbet ettiği bir yer. Yaş ortalamasını yükseltmeyi göze alarak sıkça uğradığım bu mekanın, krizin tırmandığı günlerde, "finansçıların amele pazarı" haline geldiği esprisi de yapılmıştı. Koç Üniversitesi öğretim üyesi ve Koçbank başekonomisti Cevdet Akçay’ile All Sports Cafe’de buluşup Türkiye ekonomisinin 2002’den 2003’a nasıl girdiğini konuştuk.
Önce "iyi haber"i vereyim. Çoğu kimsenin "bu ekonomi bu yıl da büyüyemez" dediği 2002 yılı başlarında, ekonominin % 2 - 3 arasında büyüyeceğini tahmin etmiş olan Akçay’ın, 2003 yılı için de bir iyimser senaryosu var. Eğer Irak savaşı ve diğer dış etkenler sonucu olumsuz etkilemezse ve ekonomi yönetimi bariz hatalar yapmazsa, 2002’de % 6’yı geçmesi beklenen GSYİH reel büyüme hızının 2003’de de % 6’yı geçebileceğini söylüyor Akçay. 2003 yılı için yılbaşı - yılsonu fiyat artışı tahmini ise TEFE’de % 18.5, TÜFE’de % 24. Akçay, bu iyimser senaryonun gerçekleşmesi halinde borcun çevrilebilmesinin de mümkün olacağını belirtiyor.

Cevdet Akçay, 2002’de ekonomi

Yazının Devamı

Latin Amerika dramından dersler

23 Aralık 2002


<#comment>Geçen hafta Sanayi Kongresi nedeniyle İstanbul’a gelen Dani Rodrik ile Latin Amerika’nın iç karartıcı durumunu konuştuk. Türkiye’nin hâlâ tam olarak uygulayamadığı ekonomik programları 1990’lar boyunca "başarıyla" uyguladığı düşünülen Latin Amerika bu yıl da ekonomik küçülme gerçeğiyle yüz yüze. Dünya Bankası, Latin Amerika ekonomilerinin bir bütün olarak bu yıl da % 1.1’lik küçülme yaşayacağını tahmin ederken ECLAC (BM L. Amerika Ekonomik Komisyonu) küçülmenin % 0.5 olacağını belirtiyor. Böylece 1982’de Meksika’nın dış borcunu ödeyemez duruma gelmesinden sonra, on yıl süren derin bir ekonomik krize sürüklenen Latin Amerika’nın yirmi yıl sonra benzer bir kriz yaşamasından korkuluyor. Latin Amerika’dan sermaye kaçışının 2002 yılında 39 milyar doları bulduğu ve bölgedeki yoksullaşmanın 1990’larda elde edilen gelir artışlarını silip süpürdüğü belirtiliyor.
Dani Rodrik, bu vahim durumun şimdilik yalnızca bölgeyle ilgili kimselerce önemsendiğini, IMF’de Latin Amerika bölümü dışında konuya fazla ilgi gösterilmediğini söyledi. 1990’larda Latin Amerika’da uygulanan ekonomi politikalarının genelde IMF’nin onayladığı ve desteklediği, ünlü "Washington konsensüsü"ne uygun

Yazının Devamı

Dolar 1.400, borsa 15.000, güven 4/4’lük olacaktı hani!

22 Aralık 2002


<#comment>AKP’nin iktidara gelişini sevinç ve umutla karşılamış olan Cengiz Çandar, 20 Aralık tarihli Yeni Şafak gazetesinde yer alan "AK Parti ‘iktidar’ olmak zorunda" başlıklı yazısında, piyasaların geçen hafta AKP hükümetine çok güçlü bir mesaj verdiğini belirterek aynen şöyle diyor: "Bunun adını ‘güven krizi’ koymak gerekir mi diye sorduğum bir piyasa uzmanı, ‘Tam da bu işte’ cevabını verdi. Ünlü ve üstelik AK Parti’ye sempatisi olan bir işadamı, akşamüstü saatlerinde ‘İbre bugün döndü’ dedikten sonra ‘hafta başından beri bunun işaretleri vardı’ dedi.."
Cengiz Çandar’ın, uluslararası piyasalara aşina olduğu anlaşılan bir "mali uzmanöla yaptığı görüşmeye dayanarak yazdıkları da şunlar: "Seçimlerin hemen öncesinde Türkiye’ye yönelmeye başlayan ve seçimlerin ardından hızla tırmanan yabancıların piyasaya girişleri, son birkaç gün içinde Türkiye’yi hızlı bir terk edişe yönelmeye başlamış. Üstelik bu ‘mali çevreler’, Kopenhag’da Türkiye’ye ilişkin alınan kararı gayet olumlu olarak görmüşler. Ama artık Kopenhag bile unutulmaya başlanmış. AK Parti yönetiminin bu ‘işi’ becerebileceğine ilişkin kuşkuların yol açtığı sıkıntılar söz konusu."

Piyasalar ölçü mü?

Yazının Devamı

Hayırdır inşallah, Teknoloji konuşmaya başladık

16 Aralık 2002


<#comment>Ağar’ın çıkışıyla siyasette yeni dönem mi?
Tansu Çiller’in DYP’ye veda konuşmasını izlerken, bir yandan Çiller’in siyasette geçirdiği 12 yılı düşünerek hüzünlendim. Diğer yandan Yılmaz’ın, Demirel’in, İnönü’nün, Erbakan’ın ve diğerlerinin katkılarıyla bu 12 yılı nasıl harcadığımızı düşünerek hayıflandım.
Mehmet Ağar’ın, ezici bir çoğunlukla seçimi kazanıp DYP’nin yeni lideri olması ise önemsenmesi gereken bir gelişme gibi görünüyor. Neden derseniz, birincisi, iki dönemdir bağımsız olarak seçim kazanıp Meclis’e girmeyi başaran Ağar’ın Türkiye’de siyaset yapmanın yolunu yordamını iyi bildiği ortada. İkincisi, AKP’nin merkez sağı doldurma çabalarının ne ölçüde başarılı olacağı henüz belli değil. AKP’nin aslında farklı nitelikte kimseleri bünyesinde barındıran bir koalisyon olduğu da söyleniyor. Üçüncüsü, ANAP’ın ayrı bir parti olarak geleceği tartışmalı. Dördüncüsü, Ağar’ın MHP’nin tabanına hitap edebilecek nitelikleri de var. Tüm bu faktörleri bir arada düşünürsek Ağar’ın, merkezden sağa doğru uzanan hayli geniş bir alanda etkili olma ve çekim odağı haline gelme şansı var gibi görünüyor. Ağar bu şansı iyi kullanıp sağı toparlayabilirse AKP iktidarının şu ya da

Yazının Devamı

Sigortası "asker" olan demokrasiyle AB hayal

15 Aralık 2002


<#comment>Seçim zaferini Avrupa zaferiyle taçlandırmak isteyen AKP, "dünya işleri" konusunda ilk büyük dersini Kopenhag’da aldı. AKP lideri Erdoğan da, "piyasa tüccarı" anlayışıyla Avrupa ve dünya sahnesinde "iş bağlamanın" sandığı kadar kolay olmadığını, hatta "bastırıp işi bitirme" yaklaşımının bir noktadan sonra geri tepebileceğini de Avrupa’nın kurtları arasında sıkıntılı saatler yaşayarak öğrenmiş oldu.
Bu noktada bir parantez açıp, haddim olmayarak küçük bir uyarıda bulunayım: AKP yönetimi bu deneyimden gerekli dersleri çıkartmazsa ve "Türkiye arkamızda, piyasalar destekliyor, dünya bize hayran" havasına kapılıp "Biz yaptık, oldu" anlayışıyla davranırsa, yarın öbür gün IMF (Uluslararası Para Fonu) ile ilişkilerde de tatsız sürprizlerle karşılaşabilir.
Türkiye’de bulunan IMF heyetinin resmi yetkililer dışında, özel sektörle yaptığı toplantılarda, IMF’nin AKP yönetimine "hoşgörülü bir anlayışla yaklaştığı" izlenimini edinenler var. Bu "hoşgörü"nün sınırlarını iyi anlamak ve IMF’nin karşısına kabul edilebilir önerilerle çıkmak önemli herhalde.

Türkiye’nin Kopenhag’da elde ettiği sonucu "başarı" olarak değerlendirmek olanaksız. AKP yönetiminin yarattığı

Yazının Devamı

Avrupa Türkiyeden, Türkiye AKPden kaygılı

9 Aralık 2002

Piyasa tüccarı Erdoğan petrolcü Busha karşı Bu köşenin okurları benim AKP ve Erdoğan konusunda önyargılı olmadığımı kuşkusuz fark etmişlerdir ama Tayyip Beyi dinledikçe, açıklamalarını okudukça, kullandığı deyimleri ve düşünce tarzını gördükçe kaygılarımın arttığını belirtmek zorundayım. Türkiye, benim ölçülerime göre Tayyip Erdoğandan çok daha birikimli olan Turgut Özal döneminde bile, bilgi ve deneyim sığlığıyla yapılan ve ilk bakışta "başarılı" gibi görünen işlerin bedelini sonradan ağır ödedi, hâlâ da ödemeye devam ediyor.Şimdi uluslararası diplomasiye şıpın işi adapte olan, bizim "piyasa tüccarı" Erdoğan, büyük pazarlıklar için, petrol tüccarlığından gelen bir liderin, ABD Başkanı Bushun karşısına çıkıyor. Ne demeli vallahi, bilmiyorum. Tanrı dünyanın ve Türkiyenin yardımcısı olsun demekten başka bir şey gelmiyor aklıma. AKP lideri Tayyip Erdoğan, son günlerde birbirinden ilginç röportajlar yapan Sedat Erginin "diplomaside tecrübeniz olmadığı için başlangıçta bir tedirginliğiniz oldu mu?" sorusunu yanıtlarken şöyle diyor: "Genelde olur ama bir kere anlamaya başladıktan sonra hemen adapte oluyorsunuz... Ben biliyorsunuz piyasa tüccarlığından geldim. Siyasette de siyasetin

Yazının Devamı

Avrupa Türkiye’den, Türkiye AKP’den kaygılı

9 Aralık 2002



<#comment>AKP lideri Tayyip Erdoğan, son günlerde birbirinden ilginç röportajlar yapan Sedat Ergin’in "diplomaside tecrübeniz olmadığı için başlangıçta bir tedirginliğiniz oldu mu?" sorusunu yanıtlarken şöyle diyor: "Genelde olur ama bir kere anlamaya başladıktan sonra hemen adapte oluyorsunuz... Ben biliyorsunuz piyasa tüccarlığından geldim. Siyasette de siyasetin tüccarlığını yapmamız lazım; ülkemizin menfaati için, milletimizin menfaati için... Bu anlayışla işe yaklaşarak netice almak mümkün."
Bu köşenin okurları benim AKP ve Erdoğan konusunda önyargılı olmadığımı kuşkusuz fark etmişlerdir ama Tayyip Bey’i dinledikçe, açıklamalarını okudukça, kullandığı deyimleri ve düşünce tarzını gördükçe kaygılarımın arttığını belirtmek zorundayım. Türkiye, benim ölçülerime göre Tayyip Erdoğan’dan çok daha birikimli olan Turgut Özal döneminde bile, bilgi ve deneyim sığlığıyla yapılan ve ilk bakışta "başarılı" gibi görünen işlerin bedelini sonradan ağır ödedi, hâlâ da ödemeye devam ediyor.
Şimdi uluslararası diplomasiye şıpın işi adapte olan, bizim "piyasa tüccarı" Erdoğan, büyük pazarlıklar için, petrol tüccarlığından gelen bir liderin, ABD Başkanı Bush’un karşısına çıkıyor. Ne

Yazının Devamı

IMF ile ilişkilerde sürprizler olabilir mi?

8 Aralık 2002

İlk izlenimim şu: Bu tanışma ziyaretinde AKP hükümetiyle IMF arasında yakın bir işbirliğinin ilk adımları atıldı. Artık AKP de, her Allahın günü IMFye söverek mastürbasyon ihtiyacını giderenlerin gözünde "vatanı ve milleti IMFye peşkeş çekenler" arasında sayılabilirdi.Depplerin umduğundan çok daha uyumlu ve IMF ile işbirliğine hazır bir hükümet bulduğu her halinden belli oluyordu. AKP hükümetiyle IMFnin temel yaklaşımlardaki görüşleri gayet iyi örtüşmüş, hemen her konuda gözgöze bakabilecekleri anlaşılmıştı. IMF Avrupa 1. Bölge Direktörü Michael Depplerin, AKP hükümetiyle tanışma turları sonrasında düzenlediği basın toplantısını dikkatle izledim. Yeni hükümetin birkaç bakanıyla görüşen Depplerin ilk izlenimleri, beklenenin ötesinde açıklayıcıydı bence ve IMF ile ilişkilerin nasıl sürebileceği konusunda iyi bir fikir veriyordu. Depplerin açıklamaları kısmen basında da yer aldı ama ben önemli olduğununu düşündüğüm bu açıklamalardan kendi edindiğim izlenimleri ortaya koyarak IMF - Türkiye ilişkilerinin geleceği konusunda bir öngörü yapmaya çalışacağım. Programın öncelikleri Depplerin açıklamaları, bazı AKPli bakanların da katkılarıyla başlatılan tartışmalara son noktayı da net bir

Yazının Devamı